1.Dünya Savaşı öncesinde Devletlerin iç ve
dış politikalarına yön veren iki etken vardır. Bunlar: 1789 Fransız
İhtilali (Milliyetçilik Akımları …İmparatorlukların yıkılmasına ve bir çok
yeni devletin tarih sahnesine çıkmasına neden olmuştur. ) ve 1750-1830
Sanayi İnkılabı (Sanayi İnkılabı 1750-1830 yıllarında İngiltere’de ortaya
çıkmıştır. Aletin yerini makinanın almasıyla üretimin artması, işçi sınıfının
doğmasına….neden olmuştur)
1876 l.MEŞRUTİYET : 1876 tarihinde
Osmanlı Devletinin ilk Anayasası Kanun-u Esasiye Kabul edilmiştir. Bu ilk
Anayasada son söz padişahın olduğu için 2.Abdül Hamit 14 Şubat 1878 yılında
Osmanlı-Rus (93 harbi) savaşını bahane ederek ilk Osmanlı Ayanlar meclisini
fesh etmiştir. 1878-1908 arası dönem 2.Abdül Hamit’in istibdat (baskı)
yönetimi olarak bilinir. Birinci Meşrutiyet döneminde Osmanlıcılık
benimsenmiştir.
23 Temmuz
1908 ll.MEŞRUTİYET : İttihat ve Terakki Fırkasının Baskısıyla on yıl
sürmüştür. 2.Meşrutiyetten itibaren Osmanlı topraklarında Türkçülük
akımları başlamıştır. Not: 1.Meşrutiyette Osmanlıcılık, 2.Meşrutiyette ise
Türkçülük akımı etkilidir.
13 Nisan 1909 31 MART OLAYI :
2.Meşrutiyete karşı yapılan gericilik isyanıdır. 2.Abdül Hamit
tahttan indirilmiş, yerine 5.Mehmet tahtta çıkarılmıştır. 31 Mart Vakaası
sonucunda: Avusturya/Macaristan İmparatorluğu Bosna-Hersek’i almışlar,
Bulgarlar kendi krallıklarını kurmuşlar ve Girit Rumları ayaklanmışlardır(1908)
Önemi: Mevcut Anayasal düzene karşı bir
gericilik isyanıdır. Bu ayaklanmanın bastırılmasında Mustafa Kemal Kolağası
olarak görev almıştır.
1911-1912 TRABLUSGARP SAVAŞI (1912 Uşi Ant):
Sanayi devriminin etkisiyle güçlenen İtalya’nın çıkarlarını korumak amacıyla
sebepsiz yere Trablusgarp, Bingazi çevrelerini işgal etmesi üzerine
yapılan savaştır. Osmanlı İmparatorluğu iyi götürdüğü savaşta Balkanlardaki
gelişmeler ve Balkan savaşları nedeniyle İtalyanlarla Uşi Anlaşmasını
imzalayarak savaştan çekilmiştir.
Önemi: Trablusgarp Savaşı Mustafa Kemal’in
Binbaşı olduğu savaştır.
1912 1.BALKAN SAVAŞI (1912 Londra
Anlaşması): Sebep; Fransız devrimi sonucunda Osmanlı topraklarında başlayan
milliyetçilik akımları, Rusya’nın Panislavizm politikasıyla Ortodoksları ve
Balkan devletlerini kışkırtması ve Balkan devletlerinin Trablusgarp savaşından
faydalanmaları.
Balkan devletleri Makedonya’ya ıslahat
yapılmasını istediler. Osmanlı devleti red edince l.balkan savaşı çıktı.
Osmanlı yenildi. Sonuç; Bulgarlar Çatalca’ya kadar geldi. Arnavutluk
bağımsızlığını ilan etti. Sırplar Karabağ, Yunanistan ise Makedonya’yı işgal
ettiler. 1912’de Londra Anlaşması imzalandı. Midye-Enez çizgisi,
Osmanlı-Bulgaristan sınırı oldu. İmroz ve Bozcaada dışındaki adalar
Yunanistan’a verildi.
Önemi: Avrupa ve Eğe denizindeki Osmanlı
varlığı Londra Anlaşması ile sona ermiştir.
1913 2.BALKAN SAVAŞI (1913 Bükreş Anlaşması
Bulgaristan)(1913 Atina Anlaşması Yunanistan) : 1.Balkan savaşından fazla
toprak alan Bulgaristan’ı çekemeyen Balkan ulusları Bulgaristan’a
saldırdılar (1913). Bulgarların birliklerini başka bölgelere kaydırmasından
istifadeyle Osmanlı savaşa girmeden Edirne ve Kırklareli’ni geri almıştır.
1913’te Bulgarlarla İstanbul Anlaşması yapıldı. Edirne ve Kırklareli
Osmanlılarda kaldı. 1913 Bükreş anlaşması Balkan devletlerinin Bulgaristan
topraklarını paylaştığı bir anlaşmadır. Osmanlı Devletinin Avrupa’da ki
varlığı Doğu Trakya ile sınırlanmıştır. 1913 Atina Anlaşması ile Girit ve Eğe
adaları Yunanistan’a verilmiştir.
1829 Edirne Anlaşması
Yunanistan bağımsızlığını kazanmıştır.
1878 (Osmanlı-rus 93
harbi) Sırbistan ve Karabağ Berlin Ant. bağımsızlığını
Kazanmıştır.
1908 31 Mart
Vakası
Bulgaristan Rus savaşı ve karışıklıklardan yararlanarak bağımsızlık kzn.
1912 1.Balkan
savaşı
Arnavutluk Londra antlaşmasıyla bağımsızlığını kazanmıştır.
1914-1918 1.DÜNYA SAVAŞI:
1883 Almanya, İtalya, Avusturya-Macaristan
İmp. Üçlü İttifak (Bağlaşık) devletlerini oluşturdu.
1907 İngiltere, Fransa, Rusya Üçlü İtilaf
devletlerini oluşturdular.
1914 Osmanlı İmparatorluğu; İngilizlerden
kaçan iki Alman gemisine Türk ismi vererek Türk Bayrağı çekmişler ve daha
sonra bu gemilerin Karadeniz’e açılarak Rus kıyılarını topa tutmaları
sonucu Osmanlı 1.Dünya savaşında Üçlü ittifak devletleri safında savaşa
katılmış oldu.
Osmanlı’nın Savaştığı
Cepheler: 1-Kafkas 2-Çanakkale 3-Kanal
4-Irak 5-Suriye-Filistin Osmanlı, Bu cepheler haricinde
müttefiklerine yardım amacıyla Makedonya ve Galiçya’ya asker
göndermiştir.
1 KAFKAS CEPHESİ: Osmanlı’nın Bakü
petrollerini ele geçirmek ve Enver Paşanın PANTURANİZM düşüncesinin etkisiyle
Rus’lara karşı açtığı savaştır. Osmanlının Yüzbin’e yakın askeri donarak
ölmüştür. Ruslar Kars’a kadar ilerlemişler ancak, 1917 yılında Rusya’da ki
devrim sonucu çarlık rejiminin yıkılması ile Rusya 1917 Brest Litowsk barış
anlaşmasıyla aldığı toprakları geri vererek çekilmiştir.
2 ÇANAKKALE CEPHESİ : Osmanlı;
İngiltere, Fransa hem müttefikleri Rusya’ya yardım etmek hemde boğazları alarak
Osmanlı devletine son vermek amacıyla Çanakkale’yi ablukaya almalarıyla
başlamıştır. Tarihin en kanlı savaşlarındandır. Osmanlı Çanakkale savaşlarından
galip çıkmıştır. Mustafa Kemal büyük bir üne kavuşmuş “Çanakkale geçilmez” sözü
tarihe kazınmıştır. Çanakkale’de ki direniş sonucunda Rusya’ya müttefiklerinden
yardım gitmemiş savaş uzamıştır. Bulgaristan bu gelişme üzerine Osmanlı yanında (İtilaf
devletleri yanında) savaşa katıldı. Böylece İstanbul-Berlin hattı kurulmuş
oldu.
3 KANAL CEPHESİ : Bu cephe
Almanların planlaması ve desteği ile İngiltere’ye karşı Osmanlı tarafından
açılmıştır. Osmanlı, Mısırı İngilizlerden geri almak ve Suveyş Kanalını ele
geçirerek İngiltere ile sömürgelerinin irtibatını kesmeyi amaçlamıştı. Osmanlı
imparatorluğu, Almanların gerekli yardımı göndermemesi ve iklim elverişsizliği
yüzünden başarısız olmuştur.
4-IRAK CEPHESİ : İngiltere’nin,
Osmanlının İran ve Hindistan’a girmesini önlemek ve karadan Ruslarla birleşmek
için Osmanlıya karşı açtığı cephedir. Basra’ya asker çıkartan İngilizler,
Bağdat’a kadar ilerlemişlerdir.
5-SURİYE-FİLİSTİN CEPHESİ: İngilizlerin
Suveyş ve Irak cephelerinde yenilen Osmanlıyı bu bölgeden çıkarmak istemeleri
üzerine açtıkları cephedir. Önceleri Mustafa Kemal bu cephede başarılı
olmuş fakat, İstanbul’a çağrılması üzerine İngiltere Suriye’yi almıştır.
1.DÜNYA SAVAŞINI BİTİREN
ANLAŞMALAR
28 Haziran 1919 Versay Almanlar
10 Eylül 1919 Sen
Cermen Avusturya
27 Kasım 1919 Nöyyi
Bulgaristan
4 Haziran 1920
Triyanon
Macar krallığı
10 Ağustos 1920 Sevr
Osmanlı (Türk Halkı Sevr barışını kabul etmemiştir.)
30 Ekim 1918 MONDROS ATEŞKES
ANLAŞMASI: Ahmet İzzet Paşa Hükümeti, Bahriye Nazırı Rauf Beyin başkanlığındaki
Osmanlı kurulu ile İngiliz Amiral Karltop Limni adasının Mondros limanında
imzalamışlardır.
Önemi : Bu Anlaşma ile Osmanlı fiilen sona
ermiştir. Mondros Ateşkes anlaşması, kayıtsız şartsız teslim belgesidir.
Mondros Md.7: İtilaf devletlerine
istedikleri yeri işgal etme hakkı tanımaktadır.
Mondros Md.24: İtilaf devletlerine
Vilayet-i Site (Erzurum, Van, Sivas, Bitlis, Diyarbakır, Harput) illerinde
Bağımsız Ermenistan ve kürdistan kurulacaktır. [Wilson prensipleri ile
paralel: Amerika’nın 1.Dünya savaşına katılırken başkan wilsonun yayımladığı
Wilson ilkeleri: Yenenler yenilenlerden tazminat almayacak ...Doğu illerinde
referandum sonuçlarına göre Ermenistan ve kürdistan devletleri kurulacak]
30 Ekim 1918 MONDROS
ANLAŞMASININ UYGULANMASI: İtilaf devletleri Anlaşmanın 7.maddesine
dayanarak;
İngilizler: Musul, Antep, Urfa, Maraş,
Batum ve Kars’ı işgal etmişler; Samsun ve Merzifon’a asker çıkarmışlardır.
Fransızlar: Dörtyol, Mersin ve Adana yöreleri
ile Afyon’u işgal etmişlerdir.
İtalyanlar: Antalya, bodrum, Kuşadası,
Marmaris ve Konya çevresine asker çıkarmışlardır.
Not: İtalyanlar 1.dünya
savaşına ittifak devletlerinin yanında başlamışlar daha sonra dönerek itilaf
devletlerine katılmışlardır.
13 Kasım 1918 İtilaf devletleri İstanbul’u
fiilen işgal etmişlerdir.
21 Aralık 1918 tarihinde 6.Mehmet
(Vahdettin) Meclis-i Mebusanı Fesh etmiştir. İkinci Meşrutiyetin sonu.
18 Ocak 1919 Paris Barış Konferansı:
İngilizlerin, Osmanlı imparatorluğu paylaşımına Yunanlıları ortak ettiği
konferanstır. Güçlü, İtalya yerine daha zayıf olan Yunanistan tercih
edilmiştir.
16 Mart 1920 İtilaf devletleri İstanbul’u
resmen işgal etmişlerdir.
ZARARLI CEMİYETLER
Mavri Mira Derneği: Rum kilisesinin
desteğinde; İstanbul, Bursa, Bandırma, Tekirdağ ve Kırklareli
yörelerinde rum azınlığı örgütlemek, silahlandırmak, çeteler
oluşturmak ve yunan kamuoyu yaratmak amacıyla kurulmuştur.
Pontus Rum Cemiyeti: Yeniden canlandırılan
Etnik-i Eterya derneği ile birlikte Doğu Karadeniz de rum devleti kurmak için
faaliyet göstermiştir.
Ermeni Cemiyetleri: Ermeni patriği Zevan
efendi, rum dernekleri ile ortak bir komite oluşturdu. Amacı, Güney Doğa
Anadolu da ermeni devleti kurmaktır. Hınçak ve taşnak cemiyeti
Sulh ve Selameti Osmaniye Cemiyeti:
İngilizlerden maddi desteğinde kurulmuş provakatör bir dernektir. Kurtuluşun
padişahın ve halifenin buyruğunda olacağını savunmuştur.
Kürt Teali Cemiyeti: Wilson ilkelerinden
faydalanarak kürdistan devleti kurma amacını gütmüştür. Ulusal mücadeleye karşı
çıkarak olumsuz katkıda bulunmuşlardır.
Teali İslam Cemiyeti : Halifenin
buyruklarına ve şeriata uyarak Osmanlı imparatorluğunun kurtulacağını
savunmuştur. Merkezi İstanbul da şubesi Konya’da örgütlenmiştir. (Delibaş
Mehmet Ayaklanmasını çıkardı)
Wilson Prensipleri Cemiyeti: Amerikan
mandası taraftarlarını etrafına toplayan cemiyettir.
İngiliz Muhipler Cemiyeti: İngilizler
tarafından, ulusal direniş girişimleri yok etmek amacıyla kurulmuştur.
Hürriyet ve İtilaf fırkası: 1911 yılında
ittihat ve terakki partisine karşı kurulan bu parti, Mondros anlaşmasından
sonra zararlı cemiyetleri bünyesinde toplamıştır.
ULUSAL CEMİYETLER
Ulusal cemiyetler; bölgesel amaçlarla
kurulmuşlardır, Yayın yoluyla işgallerin haksız olduğu dünya kamuoyuna
duyurulmuştur, Birbirlerinden bağımsız hareket etmişlerdir, Silahlı savunma
yapmışlardır.
Ulusal bilincin yayılmasına, gelişmesine,
canlı tutulmasına kaynak olmuştur. 4-11 Eylül 1919 Sivas Kongresinde Anadolu ve
Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri birleşerek Ulusal bir nitelik kazanmıştır.
Trakya Paşaeli Cemiyeti: Trakya ve
Marmara’nın Yunanistan a verilmemesi için faaliyet göstermiştir.
İzmir Müdafa-i Hukuk-i Osmaniye Cemiyeti:
İzmir ve Batı Anadolu da yunan işgallerine karşı kurulmuştur.
Kilikyalılar Cemiyeti: Adana ve çevresinde
düşman işgaline karşı koymak için kurulmuştur.
Trabzon Müdafa-i Hukuk-i Milliye Cemiyeti:
Doğu karadenizde pontus rum devleti kurulmasını önlemek için kurulmuştur.
Şark İlleri Müdafa-i Hukuk-i Milliye
Cemiyeti: Merkezi İstanbul da Erzurum ve Elazığ’da şubeler açmıştır. Doğu
illerinin Ermenilere verilmesini engellemek için faaliyet göstermiştir. Bu
cemiyet daha sonra 23 Temmuz- 7 Ağustos 1919 Erzurum Kongresinin toplanmasını
sağlamıştır.
NUTUK: 15-20 Ekim 1927
tarihinde Cumhuriyet Halk Fırkasının Ankara’daki ikinci kongresinde okunmuştur.
Cumhuriyet Halk Fırkası; Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyetlerinin devamı
sayıldığından 4-11 Eylül 1919 Sivas Kongresi bu partinin ilk kongresi sayılır.
Nutuk; Mustafa Kemal Atatürk’ün, öz yaşam
ve Kurtuluş Savaşı’nın öyküsüdür. 19 Mayıs 1919 ile 1927 yılına kadar olan
olayları kapsamaktadır.
KUVVAYİ MİLLİYE: Halk, Millet
harekatıdır. Ulusal derneklerin miting ve yayın yoluyla, mahalli kurtuluş
birliklerinin, silahlı işgal kuvvetlerine karşı başlattıkları direnme hareketleridir.
İlki 1918 yılında “Trakya Paşaeli Cemiyeti”dir. 15 Mayıs 1919 İzmir’in
işgalinden sonra Kuvvayi Milliyeye katılım artmıştır. Kuvvayi Milliye düzenli
değildi, düşman işgallerini yavaşlatmış, askeri boşluğu doldurarak
ayaklanmaları bastırmıştır.
15 Mayıs 1919 İzmir’in işgalinde düşmana
ilk kurşunu atan Selanik'te doğan Hasan Tahsin'in
asıl adı Osman Nevres'tir (Gazeteci Hasan Tahsin “Sen başlat. Nasıl
olsa biri bitirir!”)
Kuvvayi Milliye Birlikleri; Ayvalık
kıyılarından başlayan Soma, Akhisar, Salihli, Nazilli kasabalarının batısından
geçen bir hat üzerinde Batı Cephesini oluşturmuştur. 4-11 Eylül 1919 Sivas
Kongresinde, Temsil heyeti aldığı bir yürütme kararıyla (T.B.M.M
olmadığından, Meclis gibi hareket ederek) 9 Eylül 1919’da Batı Cephesi Komutanlığına
Ali Fuat Cebesoy’u atamıştır.
19 Aralık 1918 Halk Güney Cephesinde
Dörtyol’da Fransızlara silahla karşı koymuştur.
1 Kasım 1918 Mustafa
Kemal Yıldırım Ordular Komutanlığına atanmıştır.
30 Nisan 1919 Mustafa
Kemal 9.Ordu Müfettişliğine atanmıştır.
19 Mayıs 1919 Atatürk’ün Samsun’a çıkışı.
Temel Amaç Mustafa Kemal’in, halkı tehlikelere karşı uyarıp, örgütlemek,
bağımsızlık mücadelesini başlatarak, bağımsız bir Türk devleti kurmaktır.
23 Haziran
1919 Mustafa
Kemal 9.Ordu Müfettişliğinden alındı.
8-9 Temmuz
1919 Mustafa Kemal Askerlikten
istifa etti.
22 Haziran 1919 AMASYA
GENELGESİ: Amasya Genelgesi; İhtilal Beyannamesidir. İlk kez Ulusal Egemenlikten
söz edilmektedir. Ulusun bağımsızlığını yine ulusun dayanma gücü ve kararlılığı
kurtaracaktır. Kurtuluş Savaşının amacını, gerekçesini ve yöntemlerini
açıklamıştır. Sivas’ta ulusal bir Kongre toplanması kararlaştırılmıştır.
23 Temmuz- 7 Ağustos 1919
ERZURUM KONGRESİ : Bitlis, Erzurum, Sivas ve Trabzon delegelerinin
katılmasıyla toplanmış Bölgesel; aldığı kararlar bakımından Ulusal nitelikli
bir kongredir. Mustafa Kemal Başkan seçilmiştir. “Yurt parçaları bir bütündür,
parçalanamaz. Osmanlı devleti dağılırsa, Ulus birlikte direnecek ve yurdu
savunacaktır. İstanbul Hükümeti bağımsızlığı sağlayamaz ise ulusal kongrenin
seçeceği geçici bir hükümet kurulacaktır.” İlk kez Vatan bütünlüğü, Ulusal
Egemenliğin sağlanması gerektiği ve İLKKEZ yeni bir devletin kurulması
düşüncesi belirtilmiştir. İlk kez manda ve himaye kabul olunmaz düşüncesiyle,
İlk kez yabancılara İmtiyaz verilemeyeceği düşünceleri belirtilmiştir.
26-30 Temmuz 1919 BALIKESİR
KONGRESİ: Yunan işgallerine karşı toplanmış bölgesel bir kongredir.
15-25 Ağustos 1919 ALAŞEHİR
KONGRESİ : Balıkesir ve Erzurum kongrelerinin sonuçlarını görüşmek üzere toplanmış
bölgesel nitelikli bir kongredir. 22 Haziran 1919 Amasya Genelgesini
onaylanmış, Sivas’ta kongre toplanmasına olumlu bakılmamıştır.
4-11 Eylül 1919 SİVAS
KONGRESİ: Mustafa Kemal’in başkan olup olmaması ve manda gündeme gelmiştir.
Ulusal dernekler bir çatı altında birleştirilmiştir. Mustafa Kemal başkan
seçilmiştir. Toplanma ve alınan kararlar bakımından ulusal bir kongredir. Milli
egemenliği önemli bir adımdır. Mandadan vazgeçildi.
TBMM seçimleri yapılıncaya kadar Temsil
Heyeti kuruldu. Padişaha meclis-i mebusan-ı toplaması için baskıda
bulunuldu. Vali Ali Galip kongreyi engellemediği için 4 Ekim 1919 da
İstanbul hükümetinden Damat Ferit istifa etti. Bu gelişme üzerine “İstanbul
Anadolu’ya egemen değil bağlı olmak zorundadır” görüşü yayıldı.
20-22 Ekim 1919 AMASYA
GÖRÜŞMESİ : İstanbul hükümeti ile Ankara hükümeti arasında. Bahriye Nazırı Salih
Paşa ile Mustafa Kemal, Rauf ve Bekir Sami katıldı. İstanbul Hükümeti, Ankara
hükümetini tanıyor. Temsil heyetinin nüfusu ve güvenilirliği artıyor. Anadolu
hareketine katılım hızlanmıştır.
27 Aralık 1919 Temsil Heyetinin Ankara’ya
gelişi. 27 Aralık 1919 Atatürk’ün Ankara’ya gelişi. Seçimler yapıldı. Müdafa-i
Hukuk her yerden kazandı. Mustafa Kemal Erzurum Millet Vekili seçildi. 12 Ocak
1920 Meclis-i Mebusan 3. defa açıldı.
28 Ocak 1920 Misak-ı Milli “Milli And” son
Osmanlı mebusan meclisinde kabul edildi. Misak-ı Milli; 22 Haziran 1919 Amasya
Genelgesinden beri yapılan hazırlıkların oluşturduğu bilinç, ihtilal, bağımsız
Türk ülkesinin sınırları belirlenmiştir. (30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes
Antlaşmasına göre)
Misak-ı Milli, halkın Osmanlı hükümetine karşı siyasal zaferidir. Sorunların
barışçı yollarla çözümünden yana olunduğu gösterilmiştir. Sonuçları: Anlaşma
devletleri kızdı. Salih paşa hükümeti yeniden kurdu. Mebuslar tutuklandı.
İstanbul işgal edildi. 16 Mart 1920 İstanbul’un işgali.
11 Nisan 1920 son Osmanlı mebusan
meclisinin feshi (3.meclisin feshi)
6 Nisan 1920 de Anadolu Ajansı, Kuvva-yi
Milliye hareketinin sesini Anadolu'ya ve tüm dünyaya duyurmak için kurulmuştur.
23 Nisan 1920
TBMM’nin AÇILMASI: TBMM Milli iradeye saygılıdır. TBMM açılmasıyla temsil
heyetinin görevi sona ermiştir. Meclis başkanlığına Mustafa Kemal seçilmiştir.
TBMM’nin üstünde bir kuvvet yoktur. Meclis kurucudur. Devamlıdır. İstanbul
hükümeti hukuken yok sayılmış, millet iradesi hakim kılınmıştır. Meclisin
çıkardığı ilk kanun “Hıyanet-i Vatan Kanunu”dur. Meclis yargı gücünüde alarak
güçler birliği ilkesini sağladı. (3 Y : Yasama, Yürütme, Yargı) 1 Nisan
1923’e kadar görev yapan 1.TBMM bir idealistler meclisidir. Hem egemenliği
yerleştirmiş, hem de cephede savaşmış…
AYAKLANMALAR
İSTANBUL HÜKÜMETİNİN
YÜRÜTTÜĞÜ AYAKLANMALAR
Anzavur Ayaklanması: 2 Kasım 1919’da
Susurluk, Manyas, Gönen ve Ulubat çevresinde İstanbul hükümeti ile İngilizler
desteğinde anzavur tarafından çıkarılmış bir ayaklanmadır.
Kuvayi İnzibatiye Ayaklanması: İngilizlerin
desteğindeki Süleyman Şefik Paşa komutasındaki halifelik ordusu, Geyve
dolayındaki ulusal güçleri yok etmek için saldırdı. Ali Fuat Paşa ayaklanmayı
bastırmıştır.
İSTANBUL HÜKÜMETİ VE İTİLAF
DEVLETLERİNİN KIŞKIRTTIĞI AYAKLANMALAR
Bolu, Düzce, Hendek-Adapazarı
Ayaklanmaları: İngilterenin kışkırtması ve “din elden gidiyor” din sömürüsü.
Ali Fuat Paşa bu ayaklanmaları bastırmıştır.
Yozgat Ayaklanması: Yozgat ve Zile’de
aşiretlerin TBMM’nin dağılması için ayaklanmasını Çerkez Ethem bastırmıştır.
Afyon Ayaklanması: Yunan ajanlarının halkı
kışkırtması üzerine çıkan ayaklanmayı Kuvvayi milliye bastırmıştır.
Konya Ayaklanması: Delibaş Mehmet Çumra’da
halkı ayaklandırmıştır.(Yunan-İtalya-Fransa) ayaklanmayı desteklemiştir.
Delibaş isyanını düzenli ordu bastırmıştır.
Milli Aşiret Ayaklanması: Urafa’da Milli
aşireti Fransızlarla birlikte hareket ederek TBMM’ne karşı ayaklandı. Ayaklanmayı
ulusal güçler bastırmıştır.
Azınlık Ayaklanmaları: Ermeni ve Rumların
çıkardıkları ayaklanmalardır. 1923 sonbaharında bitirilmiştir.
Kuvvayi Milliye’den Dönenler: Çerkez Ethem,
Demirci Mehmet Efe
29 Nisan 1920 Hiyanet-i Vatan Kanunu
TBMM’de kabul edildi.
10 Ağustos 1920 SEVR BARIŞ
ANLAŞMASI: Osmanlı Devletinin fiilen sona erdiği ve imzaladığı son anlaşmadır.
Osmanlı parlamentosunun onayından geçmediği için kanun-i esasiye ters
düşmüştür. (Misak-ı Milli: Padişah anlaşmayı imzaladığı için Milli Misaka karşı
gelmiş oldu. İstiklal mahkemesinin ilk kararı padişah ve sevr’i imzalayanlar
hakkında olmuştur.) TBMM ve Türk halkı sevr barış anlaşmasını kabul etmedi.
Sevr barış anlaşmasının ardından milli mücadeleye katılım hızlanmıştır.
İstiklal Mahkemeleri; 29 Nisan 1920 Hiyanet-i Vatan Kanunun 21.maddesi ile 18
Eylül 1920’de kurulmuştur. Üyeleri TBMM tarafından seçilen millet vekilleridir.
Ankara İstiklal Mahkemesi en uzun süre görev yapan istiklal mahkemesidir.
İstiklal Mahkemelerinin ilk kararı 7 Ekim 1920 tarihinde “ 10 Ağustos 1920 Sevr
barış anlaşması”nı imzalayanlar hakkında olmuştur.
8 Kasım 1920 TBMM buyruğunda ordu
örgütlendirilmiştir. Ordu gücünü ulusal egemenlikten almıştır.
KURTULUŞ SAVAŞI
DOĞU CEPHESİ: 1878 Berlin Antlaşması sonucu
Rusların Doğu Anadoluya getirdiği Ermeniler, 1915 techir yasası ile suriyeye ve
lübnana yerleştirildi. Rusya da çarlık rejiminin yıkılmasıyla fırsattan
istifade bağımsız Ermenistan devleti kuruldu. Ermeniler, Erzincan’a kadar
geldiler. Haziran 1920 TBMM doğu cephesini kurarak Kazım Karabekir Paşayı Doğu
cephesi komutanlığına atadı. 2-3 Aralık 1920 de Ermenilerle Gümrü barışı
yapıldı. Bu günkü doğu Anadolu sınırı tanındı. Ermenistan sevr’i geçersiz
saydı. 2-3 Aralık 1920 Gümrü Barışı TBMM’nin hem askeri hem de siyasi ilk
başarısıdır. Bu anlaşmadan sonra doğu cephesindeki kuvvetler batı cephesine
kaydırılmıştır. Türkiye olarak imzalanan ilk anlaşmadır.
23 Şubat 1921 tarihinde Gürcülerle anlaşma
yapılmıştır. Ardahan, Artvin ve Batum Türkiye toprağıdır.
GÜNEY CEPHESİ: Düzenli ordu Güney
Cephesinde görev almamıştır. Yoğun halk direnişi Maraş’ta (Sütçü İmam) 2
Şubat 1920, Urfa’da 10 Nisan 1920’de işgalden kurtulmuştur. Antep (Şahinbey) 12
aylık savunmadan sonra düşmüştür.
BATI CEPHESİ : 1920 sonunda
Yunanistan da yönetim değişti. “Megala idea” (Eski Bizans- Büyük Yunanistan)
kurmak için Anadolu’dan toprak almak istiyorlardı;
6-10 Ocak 1921 1.İNÖNÜ ZAFERİ: 27 Aralık
1920’de Çerkez ethem ayaklandı. 29 Aralıkta Kütahya 5 ocak 1921’de Gediz
alındı. Ethem yunanlılara sığındı. 1.İnönü düzenli ordunun batı cephesindeki
ilk başarısıdır. Ulusal heyecanı kamçılamış, orduya katılım hızlanmıştır.
1.İnönü zaferi sonrası Londra Konferansı
toplanmıştır. İkilik yaratılması için Osmanlı ve TBMM birlikte davet
edilmiştir. Anadolu’nun dış siyasette söz sahibi olduğu İstanbul hükümetine
kabul ettirilmiştir.
16 Mart 1921 Moskava Anlaşması da 1.İnönü
zaferinden sonra meydana gelen gelişmelerdendir. Rusya Sevr barış anlaşmasını
tanımamıştır. Rusya, TBMM’ne yardımı yükümleniyor. 1.İnönü’de Millet Vekilleri
Er olarak savaşmıştır. Bu zafer TBMM’nin dünyaya açılmasını sağlamıştır.
20 Ocak 1921 TEŞKİLAT-I
ESASİNİN KABULÜ: Osmanlı Devletinin Anayasası 1876 Kanun-i Esasidir.
Türkiye’nin ilk Anayasası Teşkilatı Esasi 20 ocak 1921 tarihinde yürürlüğe
girmiştir. Böylece, Güçler birliği TBMM’de toplanmıştır. Teşkilatı Esasi;Ulusal
egemenliği pekiştirmektedir, geçiş dönemi ve uyum Anayasasıdır. Demokratik ve
İhtilalcidir. TBMM’nin dayanağı “ulusal egemenlik” ile Kanun-i Esasi
çeliştiği için Teşkilat-ı Esasiye ilan edilmiştir. (TBMM Ulus
iradesinin üzerinde güç yoktur; Kanun-i Esaside ise padişah iradesi üstün
tutulmaktaydı)
Bu anayasa savaş ortamının olağanüstü
tehlikeleri içinde kabul edilmiş olduğu için, yasama, yürütme, yetkilerinin
T.B.M.M.'nde toplanması ölüm-kalım Savaşının başarıya ulaşmasında çok yararlı
oldu. Hatta olağanüstü yetkilere sahip İstiklal Mahkemeleri'ni Meclis içinden
kurarken, "Ulusal egemenliğin tekliği" ilkesine dayanmış, yargı
yetkisinin de T.B.M.M.'ne ait olduğu benimsenmişti.
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun Temel Maddeleri
1- Egemenlik kayıtsız ve şartsız ulusundur. Yönetim usulü halkın kendi geleceğini kendisinin belirlemesi esasına dayanır.
2- Yürütme gücü ve yasama yetkisi, ulusun tek ve gerçek temsilcisi olan Büyük Millet Meclisi'nde belirir ve toplanır.
3- Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi'nce yönetilir ve Hükümet'i "Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti" adını alır.
4- Büyük Millet Meclisi, iller halkınca seçilen, üyelerden kurulur.
5- Büyük Millet Meclisi'nin seçimi iki yılda bir yapılır. Seçilen üyelerin üyelik süresi iki yıldır, bunlar yeniden seçilebilirler. Eski meclisin görevi yeni meclis toplanıncaya kadar sürer. Yeni bir seçim yapılmayacağı anlaşılırsa, toplantı dönemi yalnız bir yıl uzatılabilir. Büyük Millet Meclisi üyelerinin her biri, kendini seçen ilin ayrıca vekili olmayıp bütün ulusun vekilidir.
6- Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu, Kasım başında, çağrısız toplanır.
7- Din buyruklarının (Ahkam-ı Şer'iyenin) yerine getirilmesi, bütün yasaların konulması, değiştirilmesi, kaldırılması, antlaşma ve barış yapılması ve savaş kararı verilmesi gibi temel haklar Büyük Millet Meclisi'nindir. Yasalar ve tüzükler düzenlenirken, halkın işine en uygun ve zamanın gereklerine en elverişli din ve hukuk hükümleriyle töreler ve önceki işlemler temel olarak alınır. Bakanlar Kurulu'nun görev ve sorumluluğu özel yasayla belirtilir.
8- Büyük Millet Meclisi, çeşitli Bakanlıkları özel yasasına göre seçtiği Bakanlar aracılığıyla yönetir. Meclis yürütme işleri için Bakanlara yönerge verir ve gerektiğinde bunları değiştirir.
9- Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nca seçilen Başkan bir seçim dönemi süresince Büyük Millet Meclisi Başkanı'dır. Bu kimlikle Meclis adına imza atmaya ve Bakanlar Kurulu Kararları'nı onaylamaya yetkilidir. Bakanlar Kurulu Üyeleri, içlerinden birini kendilerine başkan seçerler. Ancak Büyük Millet Meclisi Başkanı Bakanlar Kurulu'nun da doğal başkanıdır.
10- Kanun-u Esasi'nin, işbu maddelerle çelişmeyen hükümleri eskiden olduğu gibi yürürlüktedir.
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun Temel Maddeleri
1- Egemenlik kayıtsız ve şartsız ulusundur. Yönetim usulü halkın kendi geleceğini kendisinin belirlemesi esasına dayanır.
2- Yürütme gücü ve yasama yetkisi, ulusun tek ve gerçek temsilcisi olan Büyük Millet Meclisi'nde belirir ve toplanır.
3- Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi'nce yönetilir ve Hükümet'i "Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti" adını alır.
4- Büyük Millet Meclisi, iller halkınca seçilen, üyelerden kurulur.
5- Büyük Millet Meclisi'nin seçimi iki yılda bir yapılır. Seçilen üyelerin üyelik süresi iki yıldır, bunlar yeniden seçilebilirler. Eski meclisin görevi yeni meclis toplanıncaya kadar sürer. Yeni bir seçim yapılmayacağı anlaşılırsa, toplantı dönemi yalnız bir yıl uzatılabilir. Büyük Millet Meclisi üyelerinin her biri, kendini seçen ilin ayrıca vekili olmayıp bütün ulusun vekilidir.
6- Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu, Kasım başında, çağrısız toplanır.
7- Din buyruklarının (Ahkam-ı Şer'iyenin) yerine getirilmesi, bütün yasaların konulması, değiştirilmesi, kaldırılması, antlaşma ve barış yapılması ve savaş kararı verilmesi gibi temel haklar Büyük Millet Meclisi'nindir. Yasalar ve tüzükler düzenlenirken, halkın işine en uygun ve zamanın gereklerine en elverişli din ve hukuk hükümleriyle töreler ve önceki işlemler temel olarak alınır. Bakanlar Kurulu'nun görev ve sorumluluğu özel yasayla belirtilir.
8- Büyük Millet Meclisi, çeşitli Bakanlıkları özel yasasına göre seçtiği Bakanlar aracılığıyla yönetir. Meclis yürütme işleri için Bakanlara yönerge verir ve gerektiğinde bunları değiştirir.
9- Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nca seçilen Başkan bir seçim dönemi süresince Büyük Millet Meclisi Başkanı'dır. Bu kimlikle Meclis adına imza atmaya ve Bakanlar Kurulu Kararları'nı onaylamaya yetkilidir. Bakanlar Kurulu Üyeleri, içlerinden birini kendilerine başkan seçerler. Ancak Büyük Millet Meclisi Başkanı Bakanlar Kurulu'nun da doğal başkanıdır.
10- Kanun-u Esasi'nin, işbu maddelerle çelişmeyen hükümleri eskiden olduğu gibi yürürlüktedir.
1 Mart 1921 Afganistan Anlaşması.
12 Mart 1921 İstiklal Marşı’nın kabulü
23 Şubat- 12 Mart 1921 LONDRA
KONFERANSI: TBMM, “Türkler; barışı istemiyor, savaşı sürdürüyor” propagandasını
çürütmek, ulusumuzun haklı davasını dünya kamuoyuna duyurmak ve TBMM’nin
hukuksal varlığını kanıtlamak için konferansa katılıyor. Konferans, sevr’in bir
değişik versiyonu olduğundan kabul edilemez.
16 Mart 1921 MOSKOVA
ANLAŞMASI: Karşılıklı olarak, Osmanlı ve Rus çarlığının sona erdiği kabul
ediliyor. Sovyet Rusya, Misak-ı Milli sınırlarını kabul ediyor. İlk kez bir
devlet TBMM ve onun düzenini tanıyor. İtilaf devletlerine karşı güç birliği
sağlanmıştır.
31 Mart- 1 Nisan
1921 2.İNÖNÜ ZAFERİ: İngilizlerin yunanlıları kışkırtarak, Londra barış
tasarısını kabul ettirmek istemesi. Yunanlıların da 1.İnönü yenilgisinin
intikamını almak ve Kütahya, Eskişehir’i alıp Ankara’ya geçerek TBMM’ni dağıtma
hayali. Yunan yenilerek Afyon-Bozöyük çizgisinin gerisine çekildi. İsmet Paşa
generalliğe getirildi. İtalya bu gelişme üzerine Anadolu’da ki kuvvetlerini
çekmiştir. Türk birliklerinin moralleri yükseldi. TBMM otoritesi kuvvetlendi.
10-24 Temmuz 1921
KÜTAHYA-ESKİŞEHİR SAVAŞLARI: Yunanlar, Türklerin Aslıhanlar ve Dumlupınar’da
yeterli saldırı gücüne sahip olmadıklarını anladılar. Yunanlar, Türk ordusunun
saldıramaz ve kendini koruyamaz bir duruma gelmesini için saldırıya geçti….
Türk ordusu ufak çarpışmalarla geriye çekilmeyi uygun buldu. 24 Temmuz 1921
tarihinde geriye çekilme işlemi tamamlandı. Afyon, Eskişehir ve Kütahya
yunanlılara geçti. Sakarya Irmağı sınır oldu. TBMM’de Meclisin Kayseri yada
Sivas’a taşınması tartışıldı. Ama meclis Ankara’da kalmayı uygun buldu. Ordunun
Sakarya Irmağının doğusuna çekilmesinin nedenleri: Ordunun saldırı gücüne
erişene kadar fazla kayıp vermesini engellemek, yunanlıları mevzilerinden
uzaklaştırmak, orduyu dinlendirerek zaman kazanmaktır.
Sonuçları: Yunanlılar, Ankara’yı tehdit etmeye başladılar. Mustafa Kemal 5
Ağustos 1921 tarihinde Başkomutanlık Kanunuyla yetkileri aldı. 7 Ağustos
1921 tarihinde Tekalif-i Milli “Milli Yükümlülükler” emirleri
yayımlandı. (Toplumun her kesiminden gücüne göre orduya yardım alındı)
Başkomutanlık yetkisi süresi dolduktan sonra 20 Temmuz 1922 Mustafa
Kemal’e süresiz olarak verilmiştir. Atatürk, Başkomutanlık görevini; 29 Ekim de
Cumhur Başkanı seçilene kadar sürdürmüştür.
23 Ağustos- 12 Eylül 1921
SAKARYA MEYDAN SAVAŞI : “Hattı Müdafaa Yoktur, Sathı Müdafaa Vardır. O Satıh,
Bütün Vatandır. Vatanın Her Bir Karış Toprağı Vatandaş Kanıyla Sulanmadıkça
Düşmana Verilmeyecektir. Ben Size Savaşmayı Değil Ölmeyi Emrediyorum!”
Mustafa Kemal ATATÜRK
13 Eylül’de Sakarya Irmağı’nın doğusu,
düşmandan arındırıldı. Yunan ordusunun saldırı gücü kırılmıştır. Düşman,
2.Viyana bozgunundan beri ilk defa geri püskürtüldüğü dönüm noktasıdır.
“Milletin Makus Talihi Yenilmiştir” Türk ordusu saldırı gücüne erişir. 19 Eylül
1921 TBMM Mustafa Kemal’e Gazilik ve Mareşallik vermiştir.
Anadolu’da kesin egemenlik kurulmuştur.
İtalya, birliklerini çekmiştir. İtilaf
devletleri TBMM’ne yeni ateşkes önerileri sundu. ermeni, Gürcü ve
Azerbaycan adına Rusya ile 13 Ekim 1921 Kars Antlaşması yapıldı. Üç
Kafkas cumhuriyeti Rusya ile yapılan 16 Mart 1921 Moskova anlaşmasını
tanıyordu. Rusya ile imzalanan son ve kesin sınır belirlemesidir.
20 Ekim 1921 Ankara Anlaşmasıyla Fransa,
TBMM ve Misak-ı Milliyi tanıyarak Anadolu’dan çekilmiştir. Hatay, İskenderun
dışında Suriye sınırı çizilmiştir. Suriye’deki Cober Kalesi Türk toprağı
sayılmıştır. Cober Kalesi bugün Türk Toprağıdır. Hatay, 1939’da Anavatana
katılmıştır.
26 Ağustos- 18 Eylül 1922
BÜYÜK TAARRUZ: 26 Ağustosta Türk topçusunun atışıyla taarruz başladı. “Ordular İlk
Hedefiniz Akdeniz. İleri!” 2 Eylülde Uşak, 9 Eylül’de İzmir, 11 Eylül’de
Bursa işgalden kurtarıldı. 18 Eylül 1922’de Batı Anadolu tamamen düşmandan
temizlendi. Geldikleri Gibi Gittiler…
11 Ekim 1922 MUDANYA ATEŞKES
ANTLAŞMASI : Yunanistan’ın yenilmesiyle İngilizlerin yalnız kalması. Rusya’nın TBMM
hükümetini desteklemesi. Görüşmeleri TBMM hükümeti adına İsmet Paşa
katılmıştır. Yunanlılar, 26 Ekim 1922 tarihine kadar Doğu Trakya’yı tahliye
edecekler ve Karaağaç’ı savaş tazminatı olarak Türk tarafına vereceklerdir.
Barış imzalanıncaya kadar İstanbul ve boğazları içinde yunanın olmadığı bir komisyon
idare edecektir.
Önemi: Vatan parçasının (Doğu Trakya) TBMM’ne teslimidir. İngiltere de Loid corch hükümeti görevden ayrılmıştır.
1 Kasım 1922 SALTANATIN KALDIRILMASI: İstanbul hükümeti TBMM’nin kazandığı başarıdan pay istiyor. Bir ülkede iki ayrı hükümet yaşayamaz. Saltanat, ulusal egemenliğe ters düşüyor. 27 Ekim 1922’de Lozan Barış Konferansına TBMM ile İstanbul hükümeti de çağrılır. Amaç, Türk tarafını bölmektir. TBMM’nin 308 no’lu kararı ile 1 Kasım 1922’de saltanat kaldırılır. 17 Kasım’da Vahdettin İngilizlere sığınır. 18 Kasım 1922’de TBMM veliaht Abdülmecid’i halife seçti. TBMM’nin Abdülmecidi halife seçmesinin amacı: İngilizlere sığınan Vahdetinin Halifeliğinin İngilizler tarafından kullanılması önlemektir.
Önemi: Vatan parçasının (Doğu Trakya) TBMM’ne teslimidir. İngiltere de Loid corch hükümeti görevden ayrılmıştır.
1 Kasım 1922 SALTANATIN KALDIRILMASI: İstanbul hükümeti TBMM’nin kazandığı başarıdan pay istiyor. Bir ülkede iki ayrı hükümet yaşayamaz. Saltanat, ulusal egemenliğe ters düşüyor. 27 Ekim 1922’de Lozan Barış Konferansına TBMM ile İstanbul hükümeti de çağrılır. Amaç, Türk tarafını bölmektir. TBMM’nin 308 no’lu kararı ile 1 Kasım 1922’de saltanat kaldırılır. 17 Kasım’da Vahdettin İngilizlere sığınır. 18 Kasım 1922’de TBMM veliaht Abdülmecid’i halife seçti. TBMM’nin Abdülmecidi halife seçmesinin amacı: İngilizlere sığınan Vahdetinin Halifeliğinin İngilizler tarafından kullanılması önlemektir.
1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılmasıyla Osmanlı saltanatı sona ermiş,
Cumhuriyete geçiş hızlanmıştır. Halifelik makamı, sembol durumuna düşmüştür.
Refet Paşa, TBMM adına İstanbul’daki idareye el koyduğunu itilaf devletlerine
bildirmiştir. 4 Kasım 1922’de İstanbul hükümetinde Teyfik Paşanın istifası
ile Anadolu hükümeti İstanbul’a tamamen hakim olmuştur.
24 Temmuz 1923 LOZAN BARIŞ
ANLAŞMASI: Dış İşleri Bakanı İsmet Paşa heyet başkanı olarak katılmıştır.
Suriye sınırı: Fransa ile imzalanan 20 Ekim
1921 Ankara Anlaşması kabul edildi.
Irak sınırı: Musul-Kerkük sınırında
Anlaşılamadı. (Musul-Kerkük misak-ı millinin parçasıdır)
Batı Sınırı: 11 Ekim 1922 Mudanya Ateşkes
Anlaşmasına göre kabul edildi. Bozcaada ve Gökçeada dışındaki adalar yunanlarda
kaldı. (Sisam, Sakız, Midilli ve Nekarya adaları silahsız olacaktır)
Kapitilasyonlar: kaldırıldı.
Azınlıklar Türk uyruklu kabul edildi. Devlet borçları paylaştırılarak, kağıt
para esasına göre taksitlendirildi. 1881’de kurulun duyunu umumiye idaresi
olmayacaktır. Boğazlar, Türkiye’ye verildi. Ancak, sınırlı asker
bulundurulacaktı. İstanbul Fener rum patrikhanesi kaldırılamamıştır.
24 Temmuz 1923 Lozan Barış Antlaşması ile,
Osmanlı hukuken sona erdi. Türkiye’nin varlığı dünya kamu oyuna duyuruldu.
Lozan, 1.dünya savaşını bitiren son anlaşmadır.
18 Şubat 1923 İZMİR İKTİSAT
KONGRESİ: Lozan’daki Türk heyeti askeri başarıyı siyasal başarıya çevirme
mücadelesi verirken toplanmıştır. Lozan’daki delegelerin işini
kolaylaştırmıştır.(Kapitilasyon kabul edilmez) Temel fikri ekonomik
bağımsızlık olan “Misak-ı İktisadi” ekonomik and kabul edilmiştir.
“Devletçilik” ilkesinin uygulaması önplana çıkmıştır. Milli ekonomi ilkesi
kabul edilmiştir…:
-Hammadde yurt içinde olan sanayi dalları
kurulmalıdır.
-Özel teşebbüse kredi sağlayacak devlet
bankası kurulmalıdır.
-Sanayinin özendirilmesi ve devlet
bankalarının kurulması gereklidir
-Kapitilasyonlar kaldırılmalıdır.
-Sanayi dış rekabete dayanmak için her
alanda gelişmelidir….
Yıllar süren savaşlar sonunda, meclis
yıpranmış ve yorulmuştur. TBMM 1 Nisan 1923’te seçimlerin yenilenmesine karar
verdi. 9 Ağustos 1923’te ilk siyasal parti halk fırkası kuruldu. Bu parti
cumhuriyetin ilanından sonra Cumhuriyet Halk Partisi oldu. CHP; Müdafa-i Hukuk
cemiyetlerinin devamı sayılır.
11 Ağustos 1923
2.TBMM’nin AÇILIŞI : 2.TBMM hükümeti 1 Ekim 1927 yılına kadar görev yapmıştır.
İnkılap meclisidir. 24 Temmuz 1923 Lozan Barış anlaşması bu meclis tarafından
onaylanarak 23 Ağustos 1923 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 2 Ekim 1923
İstanbul’un kurtuluşu ve 13 Ekim 1923 Ankara’nın başkent oluşu (Payitaht
tarihe karışmıştır. Payitaht Osmanlının başkenti) bu hükümet
icraatlarındandır.
29 Ekim 1923 CUMHURİYETİN
İLANI:
1923 sonbaharında bir hükümet bunalımı doğdu. Anayasa değişikliği ile 28-29
Ekim 1923 Cumhuriyet ilan edildi. Mustafa Kemal Cumhur Başkanlığına, İsmet
İnönü Başbakanlığa, Fethi Okyar TBMM başkanlığına seçildi.
Böylece,devlet rejiminin adı konuldu.
Devlet Başkanı sorunu çözüldü. Kabine sistemi getirildi. İnkılaplar için uygun
ortam doğması sağlandı. Demokratikleşme için önemli bir adım atıldı.
3 Mart 1924 HALİFELİĞİN
KALDIRILMASI : Türkiye Cumhuriyetini laik ve çağdaş bir yapıya ulaştırma isteği.
Osmanlı ailesi yurt dışına çıkarıldı. 3 Mart 1924 tarihinde Tevhid-i Tedrisat
(Öğretimin birleştirilmesi) kanunu kabul edilirken; Şeriye ve evkaf vekaleti
(Din işleri bakanlığı) ile Erkan-ı Harbiye vekaleti (Savaş bakanlığı)
kaldırılmıştır.
20 Nisan 1924 1924’ANAYASASI: 20 Nisan 1924'te 105 maddeden oluşan yeni Anayasa kabul
edildi.
1924 Anayasası, ikinci TBMM’de, anayasa
komisyonu tarafından hazırlanmıştır. 1924 Anayasası 1945’e kadar tek partili
bir rejimde uygulanmıştır. 1924 Anayasasının Esasını 1921 Anayasası
oluşturmuştur. “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Türk Milletine Aittir” Bütün kuvvet
ve yetkilerin kaynağı “Millet” görüşmüştür. Meclis hükümeti ile parlementer
hükümet arasında köprü görevini görmüştür.
“Yürütme görevini” Hükümete bırakmakla 1921 Anayasasından ayrılır. MD.1.
“Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” yönetimin adı. MD.2. Devletin dini İslam,
Dili Türkçe, Başkenti Ankara’dır.
1924 Anayasası, 1921 Anayasasından daha
yumuşak bir kuvvetler ayrımına yer vermiştir. Milli egemenlik ve meclisin
üstünlüğü sistemini geliştirmiş, Anayasa alanını daha geniş ve yaygın bir
şekilde düzenlemiş, kamu özgürlüklerine geniş yer vermiştir.
1924 Anayasasında, 1928-1931-1934 ve 1937
yıllarında değişiklikler yapılmıştır.
1921 Anayasasında; Din ve devlet işlerini
TBMM yönetir.
1924 Anayasasında; “T.C Devletinin Dini
islamdır” anayasaya komuoyu tepkisine karşı konulmuştur.
1928 Değişikliği ; “T.C
Devletinin Dini islamdır” ibaresi kaldırılmış, Yemin metni değiştirilmiştir.
1937 Değişikliği ; “T.C
Devleti Laiktir!” ibaresi anayasada ki yerini almıştır
17 kasım 1924 Terakki Perver
Cumhuriyet Partisi: Mustafa Kemal karşıtı olan ikinci grup millet vekilleri
tarafından; ittihatçılar saltanat ve hilafet yanlıları tarafından desteklenen;
Kazım karabekir, Rauf orbay, Refet Bele, Adnan Adıvar, Ali Fuat Cebesoy
tarafından kurulan İLK muhalefet ve ikinci siyasi partidir. Halkın dini duygularını
sömürerek 13 Şubat 1925 Şeyh sait isyanının çıkmasına neden olmuştur. Bu
ayaklanmadan dolayı 5 Haziran 1925’te bu parti kapatılmıştır.
13 Şubat 1925 ŞEYH SA’İT
İSYANI :
Tutucu kesimin Laik Cumhuriyete ve onun ilkelerine darbe vurmak istemesi. İngiltere’nin
gündemde olan Musul-kerkük harekatını engellemek için provakate etmesi. (Tanpon
Devlet amaçlı) Laik düzeni yıkmak isteyen ilk büyük ayaklanmadır. Musul ve
Kerkük kaybedilmiş, isyanı bastıran ordu yıpranmıştır.
16 Haziran 1926 Mustafa
Kemal’e suikast girişimi
12 Ağustos 1930 Serbest
Cumhuriyet Fırkası : 1929-1930 yıllarında dünyayı sarsan ekonomik bunalımın
Türkiye’yi de etkilemesi üzerine Mustafa Kemal tarafından Fethi Okyar’a
kurdurulmuştur. Bu parti zamanla inkılaplara karşı olanların odak merkezine
dönüşünce yine Fethi bey tarafından kapatılmıştır.
23 Aralık 1930 Menemen Olayı
: Nakşibendi
tarikatı üyesi derviş mehmet’in menemende halkı ayaklandırması. Öğretmen, yedek
subay Kubilay’ın kafası kesilmek suretiyle öldürülmesi üzerine olaylar büyümüştür.
Türkiye Cumhuriyeti düzenine karşı ikinci büyük isyandır.
İNKILAPLARIN GELİŞİMİ : Hukuk kuralları
genellikle Kanun, Tüzük, Yönetmelik gibi yazılı kurallardan oluşur. Osmanlı
devletinde, hukuk bozuldu. Hukuk birliği yoktu. Müslüman şeriat kurallarına
göre yabancı ve azınlıklara kendi hukukları uygulanıyordu. Kapitilasyonlar
yabancı uyrukluların Osmanlı hukukuna uymasını da engelliyordu. Kadın-erkek
eşitsizliği, Hakimler tek kadı….
HUKUKTA LAİKLİĞE GEÇİŞ:
Saltanatın
kaldırılması
1 kasım 1922
Halifeliğin
kaldırılması
3 mart 1924
Şer’iye ve evkaf vekaletinin kaldırılması:
3 mart 1924
Tevhid-i Tedrisat kanunun
kabulü: 3 mart 1924
Tekke ve Zaviyelerin kapatılması:
Kılık ve kıyafetin düzenlenmesi:
Medeni Kanunun Kabul
edilmesi: 17
şubat 1926 (Mecelle kaldırılmıştır)
Kadınlara siyasal hakların
verilmesi: 1930-1934
Laiklikle bağdaşmayan hükümlerin anayasadan
kaldırılması: 1928
17 Şubat 1926 MEDENİ KANUNUN
KABULÜ: Toplumdaki
kişi hakları, borçları, aile kurması, boşanma, miras ve bireylerin bir
birleriyle ilgili kurallar bütünüdür. Şeriat karakterli mecelle, 1926 yılına
kadar kullanıldı. İsviçre medeni kanunu örnek alınarak 17 şubat 1926 tarihinde
TBMM’de kabul edilerek 4 ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girdi. Medeni kanunun
kabulü ile Avrupalı devletlerin azınlık haklarını iddia ederek iç işlerimize
karışması engellenmiş oldu.
Türk Ceza
kanunu
İtalya
Borçlar
Kanunu
İsviçre
Ticaret Kanunu
Almanya-İtalya
İcra ve İflas
Kanunu
İsviçre
Hukuk ve CMUK
Basın ve CMUK
Avukatlık ve Baro Kanunu
EĞİTİM ALANINDA GELİŞMELER
Amaç; Eğitimi çağdaş, laik, demokratik ve
ulusal bir hale getirmek, eğitimde ki dağınıklığı kaldırarak eğitim birliğini
sağlamaktır.
3 Mart 1924 Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun
kabulü: Öğretim birleştirildi. Dağınıklık giderildi. Eğitim sisteminin düzeni
MEB’e bırakıldı.
3 Mart 1924 Şer’iye ve Evkaf vekaletinin
kaldırılması: Din işleri bakanlığı ile bu bakanlığa bağlı okul ve medreseler
kaldırıldı.
Maarif Teşkilatı Hakkındaki Kanun: Bugünkü
sistemin temeli. Yabancı ve azınlık okulları Türkiye
Cumhuriyetinin denetimi altına girmiştir.
1 Kasım 1928 Yeni Türk Harflerinin Kabülü:
Okuma-yazma seferberliği…
-İlköğretimin mecburi ve parasız olması,
Yüksek öğretmen okullarının açılması
-Meslek okullarının sayısı çoğaltıldı.
Teknik öğretmen okulları açıldı
-1925’te ilk yüksek okul Ankara Hukuk
Mektebi açıldı. Sonra, DTCF ve yüksek ziraat enstitüsü açıldı.
-15 Nisan 1931 Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti
“Türk Tarih Kurumu” kuruldu.
-12 Temmuz 1932 Türk Dili Tetkik cemiyet
“Türk Dil Kurumu” kuruldu.
-1933 İstanbul Dürulfunun kaldırıldı.
İstanbul Üniversitesi açıldı. İ.Ü. 22 Haziran 1946’da özerk oldu.
-1934 Güzel sanatlar akademisi ve devlet
konservatuarı kuruldu.
EĞİTİMDE UYGULANACAK İLKELER
Cumhuriyetçilik: Cumhuriyetin en iyi
yönetim biçimi olduğu, korunması ve geliştirilmesi
Milliyetçilik: Türk ulusunu sevmeyi, aynı
tarihten geldiğimizi öğretir.
Halkçılık: Eğitimin yaygınlaştırılması ve
fırsat eşitliğinin tanınması
Laiklik: Fikri hür, vicdanı hür gençler
yetiştirilmesi…
Devletçilik: Milli eğitimin planlanması,
yönlendirilmesi, denetlenmesi, devlet hizmetidir.
İnkılapçılık: Eğitim sisteminin, çağın
gereklerine göre yenilenmesi…
25 Kasım 1925 Şapka Kanunu: Kastamonu
gezisinde Paşa, şapka takmıştır.
30 Kasım 1925 Tekke, Türbe ve Zaviyeler
kapatılmıştır. Aynı kanunla, şeyhlik, müritlik, dedelik, dervişlik gibi
ünvanlar halkın inançlarının istismar edilmemesi için kaldırılmıştır.
26 Aralık 1925 Miladi Takvimin kabulü:
Türkiye de 1 ocak 1926 tarihinden itibaren hicri takvim yerine miladi takvim
kullanılmaya başladı. Böylece, ülke içinde saat birliği sağlandı. Hafta sonu
tatiline düzenlemeler getirildi.
1 Nisan 1931 Modern Ölçülerin Kullanımı:
Okka yerine KG; Endaze, arşın, kulaç yerine Metre geldi
21 Haziran 1934 Soyadı kanunu ve Mustafa
Kemal’e Atatürk soyadının verilmesi
25 Kasım 1934 Din adamlarına ibadet
giysileriyle gezme yasağı getirildi.
EKONOMİK ALANDA GELİŞMELER: Ekonomik hayat her
alanda üretime dayanır. Batıda sermaye birikimi sağlandı. Teknoloji ve sanayi
gelişti. Kapitilasyonlar, Osmanlı imparatorluğunu batırdı. Osmanlı devleti 1854
Paris Anlaşmasıyla borç almaya başladı. 1881’de Duyun-u umumiye kuruldu ve Osmanlı
maliyesine el koydu.
TARIMDAKİ GELİŞMELER:
17 Şubat 1925 Aşar vergisinin kaldırılması
9 Aralık 1925 Yerli Malları Kanunu
Ziraat Bankasının olanakları artırıldı.
Tarım Kredi Kooperatifleri oluşturuldu. Yüksek ziraat enstitüsü kuruldu. Örnek
Çiftlikler kuruldu (ATATÜRK 5 Mayıs 1925'te AOÇ Kurmuş ve 11 Mayıs 1937'de
milletine armağan etmiştir, Ceylan pınar…). Şeker pancarı, çay, turunçgiller
gibi yeni ürünler üretildi.
TİCARİ GELİŞMELER:
24 Temmuz 1923 Lozan Barış anlaşmasının 23
Ağustos 1923’te TBMM onayından geçmesiyle 23 Ağustos 1924’te kapitilasyonlar
kaldırıldı.
İlk özel banka “İş Bankası” kuruldu.
1926 Kabotaj Kanunu: Yabancı demiryolları
liman ve kuruluşlar satın alındı.
1933 Sümerbank kuruldu.
SANAYİ VE MADENCİLİK ALANINDA
GELİŞMELER:
1926 Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkartıldı.
Türkiye sanayi ve maden bankası kuruldu
Yüksek Gümrük vergisi uygulandı ve yerli
sanayi rekabetten korundu.
1933’te 1.beş yıllık kalkınma programı
uygulanmaya başladı.
Devlet; tekstil, deri, cam, kağıt ve
çimento sanayilerinin tesislerini kurdu.
Emlak Eytam bankası kuruldu.
Türkiye'de maden, enerji ve bankacılık alanlarında
faaliyet gösteren İktisadi Devlet Teşekkülü olarak 14 Haziran 1935 Eti bank
kuruldu. Cumhuriyetin ilk yıllarında ulusal devlet politikaları ile madencilik
sektöründe önemli gelişmeler sağlanmıştır. 1933'te Petrol Arama ve İşletme
İdaresi, Altın Arama İdaresi kuruldu. 14 haziran 1935'te etibank; 22 Haziran
1935 tarihinde 2804 sayılı yasayla Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü ve 24 Haziran
1935'te EİE (Elektrik İşleri Etüt İdaresi) kuruldu. Bu kurumlaşma, enerji ve
madencilik alanlarında nasıl bir bütünlüklü ulusal politikanın başlatıldığının
göstergesi oldu.
Devletçi Politika İzlenmesinin nedenleri:
Özel sektörün sermaye, bilgi, teknik ve
techizat …vs yönünden yoksul olması.
1929 Dünya ekonomik buranı.
BAYINDIRLIK ALANINDA
GELİŞMELER: Ulaşıma önem verildi. Kara, hava, deniz ve demir yolları taşımacılığına
önem verildi. Yol, köprü, liman ve havaalanları yapıldı.
SAĞLIK HİZMETLERİ: Sağlık
personelinin sayısı artırıldı. Doktorlara mecburi hizmet zorunluluğu getirildi.
Salgın hastalıklarla planlı mücadele yapıldı. Ankara da hıfsısıhha enstitüsü
açıldı. Spor özendirildi.
MUSUL SORUNU: Musul, Mondros
imzalandığında savaş sonucunda kaybedilmemişti. İngiltere mondrosun 7
md.’ne dayanak işgal etti. Şehy sait isyanının çıkması üzerine, isyanı bastıran
ordu yıprandığı için yapılması düşünülen Musul operasyonu iptal edildi. 5
Haziran 1926 yılında Türkiye ırak sınırı çizildi. Irak 25 yıl süreyle musul’un
petrol gelirlerinden Türkiye ye %10 pay verecektir.
18 Temmuz 1932 Milletler
Cemiyetine giriş
9 Şubat 1934 Balkan Antantı
imzalandı : Türkiye, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya
20 Temmuz 1936 Montrö
Sözleşmesi : 2.Dünya savaşı için durum ısınırken, Akdeniz egemenliğimiz tehlikeye
düşer. Lozan’da ki devletlere birer nota gönderilir. Montrö konferansı
toplanır. Boğazlarda ki egemenlik haklarımızı zedeleyen boğazların güvenliğini
tehlikeye sokan tüm sınırlamalar Montrö sözleşmesiyle kaldırılmıştır. 1833 Hünkar
iskelesi anlaşmasıyla başlayan boğazlar sorunu tamamen çözülmüş, Türkiye doğu
Akdeniz de daha güçlenip itibar kazanmıştır.
9 Temmuz 1937 Sadabat Paktı: Türkiye, iran,
ırak, Afganistan arasında imzalanmıştır.
HATAY: 1939 yılında
Fransa, Suriye mandasına son verdi. Referandum sonucu 2 Eylül 1938’de Hatay
Bağımsız Türk Devleti kuruldu. Hatay meclisi, halk oylaması ile 29 Haziran 1939
tarihinde Türkiye ye katılma kararı aldı. 30 Haziran 1939 Da TBMM başvuruyu
kabul etti.
ATATÜRK’ÇÜLÜK : Temel esasları
Atatürk tarafından belirlenen; Devlet hayatına, fikir hayatına ve ekonomik
hayata ilişkin gerçekçi fikirlere ve ilkelere denir. Atatürkçülük, Türk
ulusuna, bu gün ve gelecekte tam bağımsızlığa, huzur ve refaha sahip olması,
devletin, ulus egemenliği esasında, dayandırılmasına, aklın ve ilmin
rehberliğinde, Türk kültürünün çağdaş medeniyetler düzeyinin üzerine
çıkarılmasını amaçlar.
Atatürk İlkelerinin Ortak Özellikleri:
İlkeler, Türk toplumunun ihtiyaçlarından doğmuştur. Kabul edilmelerinde zorlama
yoktur. Akla, mantığa uygundur. Atatürk tarafından hem sözle hem uygulama ile
belirtilmiştir. İlkeler bir birinden ayrılmaz bir bütünü oluşturur. İlkeler, 5
Şubat 1937 tarihinde Anayasada yer almıştır.
Cumhuriyetçilik: Doğrudan doğruya ulus
egemenliğine dayanan, yöneticileri halkın oyu ile belirli bir zaman için
seçilen devlet biçimine Cumhuriyet denir. Devletin temel yapısını ve biçimini
belirleyen ilkedir. Son söz ulusça seçilmiş meclisindir…
Milliyetçilik (Ulusçuluk) : Kurtuluş
savaşı; bütün kurumlarıyla bir önceki devletten farklı, milliyetçi bir Türk
devleti kurmak için yapılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde Türk dili
konuşan, Türk kültürü ile yetişen ve Türk fikrini benimseyen her bir bireyi
Türk kabul eder. Irkçılığı rededer. Barışçıdır. İnsancıdır. Atatürk
milliyetçiliği, birleştirici ve bütünleştiricidir…
Milli Birlik ve Beraberliğimizi Güçlendiren
Unsurlar: -Milli Eğitim, -Misak-i milli, -Dil Tarih Kültür ve amaç birliği,
-Milli kültür, -Türklük şuuru ve manevi değerler.
Halkçılık : Cumhuriyetçilik ve
milliyetçilik ilkesinin doğal ve zorunlu bir sonucudur. Hiçbir kimseye, aileye,
zümreye veya sınıfa ayrıcalık tanınamaz. Tüm bireyler kanun önünde eşittir.
Amaç; Devletin vatandaşa, vatandaşın devlete karşı hak ve ödevlerini çağdaş bir
şekilde düzenlemektir…
Devletçilik: Ekonomik kalkınmada özel
girişim reddedilemez. Toplum yararına devleti işletmeci kabul etmek gerekir.
Amaç: Türk toplumunun çağdaş uygarlık ve refaha ulaşmasıdır…
İnkılapçılık: Her yönüyle çağdaş bir millet
haline gelmek amacıyla, ilkelere canlılık ve süreklilik getirir. Bu ilke
Atatürk ilkelerini Osmanlı devleti yenileşme çabalarından ayıran temel farkı
gösterir…
Laiklik : Devlet düzeninin,
hukuk kurallarının dine değil, insan aklının ürünü olan bilime
dayandırılmasıdır. Kişiler, dinsel inanışlarında özgürdür. Din, devlet işlerine
ve politikaya karışmaz. Hoşgörü, inanç ve vicdan hürriyeti esastır…
Atatürk’ün Kurduğu Kurumlar
6 Nisan 1920 Anadolu Ajansı
kurulması: Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kuruluş hazırlıkları için Ankara'da bulunan
önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, Ulusal Kurtuluş Hareketinin haklılığını tüm
dünyaya duyurmak için haber ajansı kurulması düşüncesini önce dönemin
aydınlarından, Halide Edip Hanım'a (Adıvar) açmıştır.
Ajansa "Anadolu" adının verilmesi
fikrininde ilk kez Halide Hanım tarafından önerildiğini söylenmektedir. Anadolu
Ajansı, alınan bu kararla 6 Nisan 1920'de doğmuştur. Osmanlı Bankası'ndan temin
edilen bir daktilo ve sapiograf adı verilen ilkel bir teksir makinası ile ilk
haberini o gün, "Hey'et-i Temsiliye Reisi Mustafa Kemal" imzası ile
yayımlamıştır.
Anadolu Ajansı, Kurtuluş Savaşı sırasında
çok önemli görevler üstlenmiştir. Haber bültenleri, telgraf imkanı olan yerlere
maniple ile ulaştırılırken, işgal altında bulunan Anadolu'nun uzak köşelerine,
at sırtındaki görevliler tarafından taşınmıştır. Anadolu Ajansı'nın yayınladığı
bültenler, hem Ankara'daki gelişmeleri Türk halkına duyurarak milli şuurun
şahlanmasını ve halkımızın aydınlanmasını sağlamış hem de Anadolu ihtilalinin
haklı sesini tüm dünyaya duyurmuştur.
"Anadolu Ajansı, Türkiye'nin sesini bütün dünyaya duyuracaktır." Atatürk Anadolu Ajansı' nın hedefini bu sözüyle çizmiştir.
Anadolu Ajansı, 1 Mart 1925'te Devletin %40 hissedarı olduğu bir anonim ortaklık haline getirilmiştir. Merkezi Ankara'da bulunan Anadolu Ajansı; genel müdürlük birimleri dışında, yurt içinde 22 bölge ve büro müdürlüğü ile hizmet vermektedir.
"Anadolu Ajansı, Türkiye'nin sesini bütün dünyaya duyuracaktır." Atatürk Anadolu Ajansı' nın hedefini bu sözüyle çizmiştir.
Anadolu Ajansı, 1 Mart 1925'te Devletin %40 hissedarı olduğu bir anonim ortaklık haline getirilmiştir. Merkezi Ankara'da bulunan Anadolu Ajansı; genel müdürlük birimleri dışında, yurt içinde 22 bölge ve büro müdürlüğü ile hizmet vermektedir.
5 Aralık 1925 Ankara Hukuk
Fakültesi: Ankara'da bir hukuk mektebinin açılması için ilk teşebbüs 1921 yılında
yapılmıştır. Kastamonu milletvekili Abdulkadir Kemal Bey Meclise üç maddelik
bir teklif vererek Ankara'da bir hukuk mektebi açılmasını önermiştir. Gazi
Mustafa Kemal'de 1922 yılında meclisi açış konuşmasında Ankara'da bir hukuk
mektebinin açılması gereğini belirtmiştir. Bu çabalar sonucunda Ankara Hukuk
Fakültesi, 5 Aralık 1925 tarihinde, "Ankara Adliye Hukuk Mektebi"
adıyla kurulmuştur ve ilk olarak 301 öğrenci kayıt yaptırmıştır.
Ankara Adliye Hukuk Mektebi, Cumhuriyet Dönemi'nin ilk yükseköğrenim kurumu olma özelliğini taşımaktadır. Okula uygun bir bina bulunamadığı için açılışı, Büyük Millet Meclisi'nin toplantı salonunda yapılmıştır. Fakültenin açılış konuşmasını Gazi Mustafa Kemal yapmış ve ilk dersi de Ahmet Bey (Ağaoğlu) vermiştir. Hukuk mektebi 1927 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile "Ankara Hukuk Fakültesi" ismini almıştır.
Ankara Adliye Hukuk Mektebi, Cumhuriyet Dönemi'nin ilk yükseköğrenim kurumu olma özelliğini taşımaktadır. Okula uygun bir bina bulunamadığı için açılışı, Büyük Millet Meclisi'nin toplantı salonunda yapılmıştır. Fakültenin açılış konuşmasını Gazi Mustafa Kemal yapmış ve ilk dersi de Ahmet Bey (Ağaoğlu) vermiştir. Hukuk mektebi 1927 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile "Ankara Hukuk Fakültesi" ismini almıştır.
5 Mayıs 1925 Ankara Orman
Çiftliği : Atatürk; "Milli ekonominin temeli tarımdır. Bunun içindir ki
tarımda kalkınmaya büyük önem vermeliyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve
pratik çalışmalar bu amaca ulaşmayı kolaylaştıracaktır. Fakat bu hayati işi
isabetle amaca ulaştırabilmek için, ilk önce ciddi etütlere dayalı bir tarım
siyaseti uygulamak ve onun içinde her köylünün ve bütün vatandaşların kolayca
kavrayabileceği ve severek uygulayabileceği bir tarım rejimi kurmak
lazımdır." sözleri ile tarımın Türkiye ekonomisindeki yerini ve önemini
vurgulamıştır.
Tüm yaşamı boyunca yeşile değer vermiş, "Yeşili görmeyen gözler renk zevkinden mahrumdur. Burasını öyle ağaçlandırınız ki kör bir insan dahi yeşillikler arasında olduğunu fark etsin." düşüncesi Atatürk Orman Çiftliğinin kurulmasında etken olmuştur. Elbette bu tek başına çiftliğin kurulma nedeni değildir. Atatürk bozkır ortasına kurulmuş olan Ankara'da yaşayan halkının, rahatlıkla gezebileceği, nefes alacağı, yaz ve kış yeşil kalabilecek bir yer, bir doğa güzelliği oluşturmak istemiştir. Bu kararını gerçekleştirmek için 1925 yılının ilkbaharında, ülkenin tanınmış tarımcılarını köşke çağırtarak, Ankara civarında modern bir çiftlik kurmak istediğini söyler ve bu amaca uygun bir arazi bulmaları emrini verir.
Bu uzmanlar çiftlik yeri için fazla araştırma yapmaz ve hemen buldukları yeri Atatürk' bildirirler. Çünkü toprakları çok kıraç olan, ağacın ve suyun olmadığı bu şehirde uygun koşullar taşıyan bir yer bulmak oldukça zordur. Atatürk karar kendisine bildirildiğinde bu günkü çiftlik yerinin bulunduğu yeri işaret etmiş ve orayı gezip gezmediklerini sormuştur. Oysa gösterdiği yer çiftlik kurmak için uygun hiçbir özelliği hemen hemen barındırmamaktadır. Buna rağmen Atatürk çiftliğin buraya kurulması emrini vermiş, bu batak ve çorak toprağın ıslah edilmesini istemiştir.
Bu kararı ile Atatürk; Türk çiftçisine, toprak ve tabiat şartları uygun olmasa dahi, bilgiyle ve kararlılıkla çalışıldığı takdirde başarı sağlanabileceğini göstermek istemiştir. Bazı durumlarda ilmin dahi gerçekleşmesini mümkün görmediği girişimlerinde gerçekleştirilebileceğini kanıtlamak gibi çok önemli bir teşebbüste bulunmuştur. Bunun üzerine 29 Ocak 1925'te Gazi Çiftliği'ni kurmak amacıyla bir miktar arazi satın almıştır.
5 Mayıs 1925'te kurduğu Orman Çiftliği'nde, çiftliğin her türlü faaliyetiyle uğraşan, bütün masraflarını kendisi karşılayan Atatürk burada Atatürk Köşkü'nü yaptırmıştır.
Tüm yaşamı boyunca yeşile değer vermiş, "Yeşili görmeyen gözler renk zevkinden mahrumdur. Burasını öyle ağaçlandırınız ki kör bir insan dahi yeşillikler arasında olduğunu fark etsin." düşüncesi Atatürk Orman Çiftliğinin kurulmasında etken olmuştur. Elbette bu tek başına çiftliğin kurulma nedeni değildir. Atatürk bozkır ortasına kurulmuş olan Ankara'da yaşayan halkının, rahatlıkla gezebileceği, nefes alacağı, yaz ve kış yeşil kalabilecek bir yer, bir doğa güzelliği oluşturmak istemiştir. Bu kararını gerçekleştirmek için 1925 yılının ilkbaharında, ülkenin tanınmış tarımcılarını köşke çağırtarak, Ankara civarında modern bir çiftlik kurmak istediğini söyler ve bu amaca uygun bir arazi bulmaları emrini verir.
Bu uzmanlar çiftlik yeri için fazla araştırma yapmaz ve hemen buldukları yeri Atatürk' bildirirler. Çünkü toprakları çok kıraç olan, ağacın ve suyun olmadığı bu şehirde uygun koşullar taşıyan bir yer bulmak oldukça zordur. Atatürk karar kendisine bildirildiğinde bu günkü çiftlik yerinin bulunduğu yeri işaret etmiş ve orayı gezip gezmediklerini sormuştur. Oysa gösterdiği yer çiftlik kurmak için uygun hiçbir özelliği hemen hemen barındırmamaktadır. Buna rağmen Atatürk çiftliğin buraya kurulması emrini vermiş, bu batak ve çorak toprağın ıslah edilmesini istemiştir.
Bu kararı ile Atatürk; Türk çiftçisine, toprak ve tabiat şartları uygun olmasa dahi, bilgiyle ve kararlılıkla çalışıldığı takdirde başarı sağlanabileceğini göstermek istemiştir. Bazı durumlarda ilmin dahi gerçekleşmesini mümkün görmediği girişimlerinde gerçekleştirilebileceğini kanıtlamak gibi çok önemli bir teşebbüste bulunmuştur. Bunun üzerine 29 Ocak 1925'te Gazi Çiftliği'ni kurmak amacıyla bir miktar arazi satın almıştır.
5 Mayıs 1925'te kurduğu Orman Çiftliği'nde, çiftliğin her türlü faaliyetiyle uğraşan, bütün masraflarını kendisi karşılayan Atatürk burada Atatürk Köşkü'nü yaptırmıştır.
Atatürk 11 Mayıs 1937'de çiftliklerini,
içerisindeki köşklerle birlikte milletine armağan etmiştir.
2 Şubat 1938 Bursa Merinos Halı Fabrikası :
Sümerbank Merinos Yünlü Sanayii Müessesesi'nin (Bursa) temeli 28 Kasım 1935
tarihinde atıldı. İşletme, 2 Şubat 1938 tarihinde Atatürk tarafından işletmeye
açıldı. Atatürk Merinos Fabrikası'nın şeref defterine şunları yazmıştır:
''Sümerbank Merinos Fabrikası pek kıymetli bir eser olarak milli sevinci
artıracaktır. Bu eser yurdun, hususile bursa bölgesinin endüstri inkişafına ve
büyük milli ihtiyacın giderilmesine yardım edecektir." Fabrika faaliyetini
sürdürüyor ve özelleştirilmeyi bekliyor.''
Çocuk Esirgeme Kurumu: Çocuk Esirgeme
Kurumu, eski adıyla Himaye-i Eftal Cemiyeti Atatürk'ün öncülüğünde kuruldu.
Önceleri Kurtuluş Savaşına katılanların çocuklarını esirgeme ve eğitmeyi amaç
edindi. Sonraları muhtaç çocuklara yiyecek, giyecek ve okul malzemesi yardımı
yapmak, kimsesiz çocukların yönetimini üzerine almak, doğumevleri ve çocuk
yuvaları, çocuklar için hastane, prevantoryum, sanatoryum, dinlenme kampları
kurmak, doğum ve çocuk sağlığı konularında annelere öğüt vermek gibi görevler
yüklendi.
Kurumun Görevleri:
a) Evleneceklerin beden ve ruhça denk olmalarına çalışmak,
b) Gebelik zamanında ananın göz önünde tutacağı sağlık kaidelerini ve çocuk bakımını öğretecek yayınlar yapmak ve poliklinikler kurmak,
c) Çocuk bakım kursları açmak, çocuk bakım hemşireleri yetiştirmek,
ç) Doğumevleri açmak ve işletmek, mevcut doğumevlerine yardım etmek,
d) Zayıf gebe kadınlara doğum zamanında gereken kuvveti ve doğumdan sonra yavrusuna süt verebilecek yeterliği sağlayacak ana bakımevleri açmak,
e) Yoksul emzikli annelere ve çocuklara ucuz veya parasız yiyecek ve giyecek maddeleri sağlamak veya bu maksatla aşevleri kurmak,
f) Yoksul anneler ve çocuklar için ucuz veya parasız banyolar tesis etmek,
g) Hasta veya çocuğuna süt veremeyecek anneler için süt damları kurmak ve süt çağındaki çocuklara verebilecek sütleri sağlık şartları altında temin edecek tedbirleri almak,
h) İşe giden annelerin yavruları için çocuk bakımevleri vücuda getirmek, kadın işçi çalıştıran müesseselerde bakımevleri kurdurmayı sağlamak ve bunlara yardım etmek,
j) Çocuklar için yuvalar açmak ve muhtaç çocukları bunlardan parasız faydalandırmak, yuva olmayan yerlerde parasız veya bakım parası kurum tarafından ödenmek üzere bunları aileler yanına vermek ve durumlarını gözetlemek,
k) Muhtaç, fakir ve emzikli analara ve çocuklara parasız ilaç vermek,
l) Fakir okul çocuklarına okuma-yazma araçları, giyim eşyası sağlamak ve bunların beslenmeleri için aşevleri, öğrenci sofraları getirmek,
m) Tatil devrelerinde okul çocukları için öğretmen idaresinde bakımlarını, beden ve ruh eğitimlerini sağlayacak kamplar kurmak, fakir çocukları bunlardan parasız faydalandırmak,
n) Sağlık ve terbiye şartlarını haiz çocuk bahçeleri kurmak ve bu bahçelerin kurulmasında ve bakımında belediyeleri desteklemek,
o) Çocuk tiyatro ve sinemaları ve benzeri yerleri açmak ve işletmek veya mevcut olanlara yardım etmek suretiyle çocukların boş zamanlarını faydalı geçirmelerini sağlamak,
ö) Çocuk kitapevleri, okuma odaları vücuda getirmek ve faydalı çocuk mecmua ve kitapları yayımlamak, bu kabil kitapların telifini teşvik için müsabakalar tertip etmek,
p) Çocukların ve çocuklu annelerin seyahatlerinde, umumi yerlerde ve çalışanların iş yerlerinde durumlarıyla ilgilenerek kendilerini korumak ve gerekli yardımları yapmak,
r) Çocukların dairelerde veya mahkemelerde haklarını sağlayacak tedbirlere başvurmak, velisiz ve vasisiz çocukların kanun hükümlerine göre vasiliğini almak ve bu sıfatla bunların her türlü mallarını idare etmek, hak ve menfaatlerini korumak,
s) Çocuk mahkemeleri, çocuk ceza evleri açılmasını temine çalışmak; vücutça ve ruhça sakat çocuklar için ıslah evleri kurmak, bunlara gereken maddi ve manevi yardımda bulunmak,
ş) İş görecek yaşta ve durumda bulunan çocuklara iş bulmak ve bunları müesseselere yerleştirinceye kadar barındırmak ve bakmak,
t) Çocuk ölümünü azaltıcı tedbirler almak, bu tedbirleri maddi ve manevi şekilde desteklemek,
u) Çocuk düşürmeyi önleyici tedbirlere baş vurmak,
ü) Çok çocuklu ailelerin korunmaları tedbirlerine ve bu maksatla sosyal vergiler konulmasına veya prim verilmesine çalışmak ve kendi imkanları nispetinde bunu tahakkuk ettirmek,
v) Özel veya tüzel kişiler tarafından yapılan veya yaptırılan kurumun maksatlarına uygun her türlü tesislerin yapılışlarına, işletme ve gelişmelerine yardımda bulunmak; bunların yaşaması için vücuda getirilen tesislerin idaresini üzerine almak veya bunlara iştirak etmek,
y) Belirli maksatlarla tahsis edilmek üzere yapılan bağışları kabul ederek bu maksatların tahakkuk ettirilmesini sağlamak, zaruri ve faydalı görülen hallerde bunları kurumun yardımlarıyla desteklemek,
z) Ananın gebeliğinden, çocuğun doğup büyümesine kadar bakım, sağlık ve eğitimini sağlayacak her türlü faydalı diğer tedbirleri almak, bu maksada yarar tesisler vücuda getirmek, mevcutları desteleyerek çalışma ve gelişmelerine yardım etmek.
Türkiye çocuk esirgeme kurumu 1951 yılından sonra da zaman zaman tüzük değişikliklerine gitmiştir. Daha sonra Kurumun tüzükleri Bakanlar Kurulu kararı ile yayınlanmaya başlamıştır.
Kurumun Görevleri:
a) Evleneceklerin beden ve ruhça denk olmalarına çalışmak,
b) Gebelik zamanında ananın göz önünde tutacağı sağlık kaidelerini ve çocuk bakımını öğretecek yayınlar yapmak ve poliklinikler kurmak,
c) Çocuk bakım kursları açmak, çocuk bakım hemşireleri yetiştirmek,
ç) Doğumevleri açmak ve işletmek, mevcut doğumevlerine yardım etmek,
d) Zayıf gebe kadınlara doğum zamanında gereken kuvveti ve doğumdan sonra yavrusuna süt verebilecek yeterliği sağlayacak ana bakımevleri açmak,
e) Yoksul emzikli annelere ve çocuklara ucuz veya parasız yiyecek ve giyecek maddeleri sağlamak veya bu maksatla aşevleri kurmak,
f) Yoksul anneler ve çocuklar için ucuz veya parasız banyolar tesis etmek,
g) Hasta veya çocuğuna süt veremeyecek anneler için süt damları kurmak ve süt çağındaki çocuklara verebilecek sütleri sağlık şartları altında temin edecek tedbirleri almak,
h) İşe giden annelerin yavruları için çocuk bakımevleri vücuda getirmek, kadın işçi çalıştıran müesseselerde bakımevleri kurdurmayı sağlamak ve bunlara yardım etmek,
j) Çocuklar için yuvalar açmak ve muhtaç çocukları bunlardan parasız faydalandırmak, yuva olmayan yerlerde parasız veya bakım parası kurum tarafından ödenmek üzere bunları aileler yanına vermek ve durumlarını gözetlemek,
k) Muhtaç, fakir ve emzikli analara ve çocuklara parasız ilaç vermek,
l) Fakir okul çocuklarına okuma-yazma araçları, giyim eşyası sağlamak ve bunların beslenmeleri için aşevleri, öğrenci sofraları getirmek,
m) Tatil devrelerinde okul çocukları için öğretmen idaresinde bakımlarını, beden ve ruh eğitimlerini sağlayacak kamplar kurmak, fakir çocukları bunlardan parasız faydalandırmak,
n) Sağlık ve terbiye şartlarını haiz çocuk bahçeleri kurmak ve bu bahçelerin kurulmasında ve bakımında belediyeleri desteklemek,
o) Çocuk tiyatro ve sinemaları ve benzeri yerleri açmak ve işletmek veya mevcut olanlara yardım etmek suretiyle çocukların boş zamanlarını faydalı geçirmelerini sağlamak,
ö) Çocuk kitapevleri, okuma odaları vücuda getirmek ve faydalı çocuk mecmua ve kitapları yayımlamak, bu kabil kitapların telifini teşvik için müsabakalar tertip etmek,
p) Çocukların ve çocuklu annelerin seyahatlerinde, umumi yerlerde ve çalışanların iş yerlerinde durumlarıyla ilgilenerek kendilerini korumak ve gerekli yardımları yapmak,
r) Çocukların dairelerde veya mahkemelerde haklarını sağlayacak tedbirlere başvurmak, velisiz ve vasisiz çocukların kanun hükümlerine göre vasiliğini almak ve bu sıfatla bunların her türlü mallarını idare etmek, hak ve menfaatlerini korumak,
s) Çocuk mahkemeleri, çocuk ceza evleri açılmasını temine çalışmak; vücutça ve ruhça sakat çocuklar için ıslah evleri kurmak, bunlara gereken maddi ve manevi yardımda bulunmak,
ş) İş görecek yaşta ve durumda bulunan çocuklara iş bulmak ve bunları müesseselere yerleştirinceye kadar barındırmak ve bakmak,
t) Çocuk ölümünü azaltıcı tedbirler almak, bu tedbirleri maddi ve manevi şekilde desteklemek,
u) Çocuk düşürmeyi önleyici tedbirlere baş vurmak,
ü) Çok çocuklu ailelerin korunmaları tedbirlerine ve bu maksatla sosyal vergiler konulmasına veya prim verilmesine çalışmak ve kendi imkanları nispetinde bunu tahakkuk ettirmek,
v) Özel veya tüzel kişiler tarafından yapılan veya yaptırılan kurumun maksatlarına uygun her türlü tesislerin yapılışlarına, işletme ve gelişmelerine yardımda bulunmak; bunların yaşaması için vücuda getirilen tesislerin idaresini üzerine almak veya bunlara iştirak etmek,
y) Belirli maksatlarla tahsis edilmek üzere yapılan bağışları kabul ederek bu maksatların tahakkuk ettirilmesini sağlamak, zaruri ve faydalı görülen hallerde bunları kurumun yardımlarıyla desteklemek,
z) Ananın gebeliğinden, çocuğun doğup büyümesine kadar bakım, sağlık ve eğitimini sağlayacak her türlü faydalı diğer tedbirleri almak, bu maksada yarar tesisler vücuda getirmek, mevcutları desteleyerek çalışma ve gelişmelerine yardım etmek.
Türkiye çocuk esirgeme kurumu 1951 yılından sonra da zaman zaman tüzük değişikliklerine gitmiştir. Daha sonra Kurumun tüzükleri Bakanlar Kurulu kararı ile yayınlanmaya başlamıştır.
1927 Demiryolları ve Limanlar Genel Müdürlüğü Demiryollarının yapımı ve
işletmesi için kurulan ve Nafıa Vekaleti'ne bağlı olarak çalışan müdürlükler
1927'de birleştirilerek Devlet Demiryolları ve Limanları İdare-i Umumiyesi
olarak kuruldu. Bu kuruluşun adı, 1929'da Devlet Demiryolları ve Limanları Umum
Müdürlüğü, 1931'de ise Devlet Demiryolları Umum Müdürlüğü olarak değiştirildi.
Bugünkü adını aldığı 1953'e değin katma bütçeli devlet kuruluşu iken, o yıl
İktisadi Devlet Teşekkülüne dönüştürüldü. 1984'te ise Kamu İktisadi Kuruluşu
konumuna getirildi.
DLH İnşaatı Genel Müdürlüğünün Görevleri:
Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki 3348 sayılı Kanunun 9.maddesinde belirtildiği şekliyle Demiryollar, limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı genel Müdürlüğünün görevleri şunlardır:
a) Devletçe yaptırılacak demiryolları, limanlar, barınaklar ve bunlarla ilgili teçhizat ve tesislerin, kıyı koruma yapıları, kıyı yapı ve tesislerinin ve hava meydanlarının ve bunlarla ilgili tesislerin, alakalı kuruluşlarla işbirliği yaparak, plan ve programlarını hazırlamak, gerçekleştirilmesi için gerekli tedbirleri almak ve imkanları sağlamak, araştırma, etüt, istikşaf, proje, keşif, şartname ve inşaatları ile bakım ve onarımlarını yapmak veya yaptırmak ve yapımı tamamlananları ilgili kuruluşlara devretmek, yapılmış olanların bakım ve onarımlarının organizasyonu için esaslar hazırlamak.
b) Kamu Kurum ve Kuruluşları, Belediyeler, Özel İdareler, hakiki ve hükmi şahıslarla yaptırılacak (a) bendinde yazılı işler ile teleferik, finiküler, şehiriçi raylı ulaşım sistemleri, metro ve demiryollar, limanlar ve hava meydanları ile ilgili tünel gibi tesislerin proje ve şartnamelerini incelemek ve onamak, şehiriçi raylı ulaşım sistemlerinin ülke ihtiyaçlarına uygun standartlaştırılması ve bakım üniteleri ile ilgili düzenleyici tedbirlerin alınmasını sağlamak.
c) Yukarıda (a) ve (b) bendlerinde belirlenen işlerden her türlü kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler, özel idareler, tüzel ve gerçek kişilerce yaptırılacak olanların proje ve şartnamelerini inceleyip tasdik etmek.
d) Bakanlıkça verilecek benzeri görevleri yapmak.
Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki 3348 sayılı Kanunun 9.maddesinde belirtildiği şekliyle Demiryollar, limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı genel Müdürlüğünün görevleri şunlardır:
a) Devletçe yaptırılacak demiryolları, limanlar, barınaklar ve bunlarla ilgili teçhizat ve tesislerin, kıyı koruma yapıları, kıyı yapı ve tesislerinin ve hava meydanlarının ve bunlarla ilgili tesislerin, alakalı kuruluşlarla işbirliği yaparak, plan ve programlarını hazırlamak, gerçekleştirilmesi için gerekli tedbirleri almak ve imkanları sağlamak, araştırma, etüt, istikşaf, proje, keşif, şartname ve inşaatları ile bakım ve onarımlarını yapmak veya yaptırmak ve yapımı tamamlananları ilgili kuruluşlara devretmek, yapılmış olanların bakım ve onarımlarının organizasyonu için esaslar hazırlamak.
b) Kamu Kurum ve Kuruluşları, Belediyeler, Özel İdareler, hakiki ve hükmi şahıslarla yaptırılacak (a) bendinde yazılı işler ile teleferik, finiküler, şehiriçi raylı ulaşım sistemleri, metro ve demiryollar, limanlar ve hava meydanları ile ilgili tünel gibi tesislerin proje ve şartnamelerini incelemek ve onamak, şehiriçi raylı ulaşım sistemlerinin ülke ihtiyaçlarına uygun standartlaştırılması ve bakım üniteleri ile ilgili düzenleyici tedbirlerin alınmasını sağlamak.
c) Yukarıda (a) ve (b) bendlerinde belirlenen işlerden her türlü kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler, özel idareler, tüzel ve gerçek kişilerce yaptırılacak olanların proje ve şartnamelerini inceleyip tasdik etmek.
d) Bakanlıkça verilecek benzeri görevleri yapmak.
1933 Devlet Hava Yolları İlk ulusal hava
yolu şirketimiz olan Devlet Hava Yolları milli müdafaa vekaleti bünyesinde 20
mayıs 1933 yılında kurulmuş ve 1935 yılında nafia vekaletine bağlanmıştır. Air
France'tan devralınan Yeşilköy tesisleri yanı sıra Ankara'da da bir terminal ve
hava alanı yapılmıştır. 1938 yılında devlet hava yolları 10 uçağa sahipti. 1
Haziran 1937 den 31 mayıs 1938 tarihine kadar Ankara-İstanbul arasında 306
gidiş ve geliş seferi yapılmış, 9 ayda 743 yolcu taşınmıştır.
1926Devlet İstatistik Enstitüsü: Toplumların geleceğini görebilmesi, planlayabilmesi ve gelişmesi için istatistiki bilgiler büyük önem taşır. Cumhuriyetimizin ilk yılllarında, çok önemli sorunlar olmasına rağmen, istatistiki bilginin bu denli önem taşıması nedeniyle, bu işlevi yerine getirebilmek için bir istatistik örgütünün kurulmasına karar verilmiştir. Savaştan çıkmış bir toplumda, bilgi yoksulluğuyla, çözümü gereken çeşitli sorunlar olmasına rağmen, bütün bu sorunlar içinde, her şeyi zamana ve mekana göre değerlendirmenin bilincinde olan büyük devlet adamı Mustafa Kemal, istatistiği de düşünmüştür.
1926Devlet İstatistik Enstitüsü: Toplumların geleceğini görebilmesi, planlayabilmesi ve gelişmesi için istatistiki bilgiler büyük önem taşır. Cumhuriyetimizin ilk yılllarında, çok önemli sorunlar olmasına rağmen, istatistiki bilginin bu denli önem taşıması nedeniyle, bu işlevi yerine getirebilmek için bir istatistik örgütünün kurulmasına karar verilmiştir. Savaştan çıkmış bir toplumda, bilgi yoksulluğuyla, çözümü gereken çeşitli sorunlar olmasına rağmen, bütün bu sorunlar içinde, her şeyi zamana ve mekana göre değerlendirmenin bilincinde olan büyük devlet adamı Mustafa Kemal, istatistiği de düşünmüştür.
19. yüzyılın başından itibaren merkezi sisteme dayalı olarak merkezlerde ve
taşrada istatistik büroları açılmış ve bu çalışmaları takip ve kontrol etmek
için ayrı bir merkezi organ kurulmuştur. 1891'de yürürlüğe giren "Bab-ı
Ali İstatistik Encümeni Nizamnamesi" uyarınca, Bab-ı Ali'de Merkezi
İstatistik Encümeni kurulmuş ve istatistik hizmetleri kanuni bir esasa
bağlanmıştır. 1918 yılında çıkarılan yeni bir kanunla istatistik faaliyetleri
Sadaret'e bağlı İstatistik Müdüriyeti Umumiyesi bünyesinde toplanmış, konunun
uygulaması bir yıl devam ettikten sonra yürürlükten kaldırılmış ve eski sistem
Cumhuriyet dönemine kadar devam etmiştir.
1926 yılında Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk'ün direktifleri ile Başbakanlığa bağlı Merkezi İstatistik Dairesinin kurulması, Ulu Önder'in sınırsız dehalarından biri olarak değerlendirilmektedir. Uluslararası boyutta istatistik teşkilatlarının kuruluş tarihleri karşılaştırıldığında şu anda istatistik konusunda çok ileride olan ülkelerde bile istatistik teşkilatlarının kuruluşu daha sonraki yıllara rastlamaktadır.
1926 yılında kurulan "Merkezi İstatistik Dairesi" 1930 yılına kadar faaliyetlerini sürdürmüş, 1930 yılında 1554 sayılı yasa ile "İstatistik Umum Müdürlüğü" adını almıştır.
1933 tarihinde 2203 sayılı yasa ile yeniden düzenlenmiş olan İstatistik Umum Müdürlüğü; görevlerini Umum Müdürü, Müşavirlik, Muavinlik ve 10 Şube ile görevini sürdürmüştür. 1939 yılında 3656 Sayılı Yasa ile "Taşra Mıntıka Teşkilatı" ve "Fiyat İstatistikleri Müdürlüğü"nün teşkilata dahil edilmesi karara bağlanmış ve bu organizasyonla faaliyetlerini 1950 yılına kadar sürdürmüştür.
1950 yılında 3656 ve 4644 Sayılı Kanunlarla önemli bazı kadrolar kaldırılarak yeni kadrolar ve yeni faaliyetlerin başlaması öngörülmüştür. Söz konusu kanun kapsamında "Tetkik ve Araştırma Dairesi" kurulmuş İstatistik Genel Müdürlüğü'nce toplanacak istatistiklerin ilmi ve teknik esaslarını hazırlamak, milli gelir tahminlerini yapmak, istatistik bilgilerin modern istatistik tekniklere göre toplanmasını sağlamak, ulusal ve uluslararası istatistiklerin analiz ve karşılaştırmasını yaparak, istatistiğin gelişimini takip etmek ve uygulama imkanlarını hazırlamakla görevlendirilmiştir.
1955 yılında 6534 Sayılı Yasa ile Genel Nüfus, Genel Tarım ve Genel İşyeri Sayımlarının hangi yıllarda yapılacağına dair hükümler getirilmiştir. Yasaya göre sonu (0) ve (5) ile biten yıllarda Genel Nüfus Sayımı, sonu (0) ile biten yıllarda Genel Tarım Sayımı, sonu (1) ile biten yıllarda Genel Sanayi İşyeri Sayımının yapılması hükme bağlanmıştır.
Devlet Planlama Teşkilatının kurulması kararı ile birlikte 53 sayılı yasayla İstatistik Enstitüsü yeniden yapılandırılarak, bugünkü kimliğine temel teşkil eden organizasyon çatısı kurulmuştur.
DİE, ülkemizin sürekli olarak gelişme sürecini izleyerek, demokrasiyi tam anlamıyla gerçekleştirebilmesi için gereken bilgileri bağımsız, tarafsız ve güvenilir olarak üreten önemli bir kuruluş olmuştur. Bu nedenledir ki, DİE'nin ürettiği bilgiler, yayımladığı istatistik ve göstergeler; kamu kurum ve kuruluşları, özel kuruluşlar, karar alıcılar ve araştırıcılar için güvenilir yol göstericilerdir. DİE, ülkemizde ulusal ve uluslararası boyutta yararlar sağlayacağı inancıyla, en uçtaki kullanıcıdan, karar alıcıya kadar geniş bir yelpaze içinde yer alan tüm kurum ve kuruluşların veri ve bilgi ihtiyacını gidermeyi amaçlayan çalışmalarını geliştirerek devam ettirmektedir.
DİE'nin görevleri; ana faaliyet konularıyla ilgili ve alt yapının kurulması, geliştirilmesiyle ilgili olmak üzere iki bölümde toplanabilir;
1926 yılında Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk'ün direktifleri ile Başbakanlığa bağlı Merkezi İstatistik Dairesinin kurulması, Ulu Önder'in sınırsız dehalarından biri olarak değerlendirilmektedir. Uluslararası boyutta istatistik teşkilatlarının kuruluş tarihleri karşılaştırıldığında şu anda istatistik konusunda çok ileride olan ülkelerde bile istatistik teşkilatlarının kuruluşu daha sonraki yıllara rastlamaktadır.
1926 yılında kurulan "Merkezi İstatistik Dairesi" 1930 yılına kadar faaliyetlerini sürdürmüş, 1930 yılında 1554 sayılı yasa ile "İstatistik Umum Müdürlüğü" adını almıştır.
1933 tarihinde 2203 sayılı yasa ile yeniden düzenlenmiş olan İstatistik Umum Müdürlüğü; görevlerini Umum Müdürü, Müşavirlik, Muavinlik ve 10 Şube ile görevini sürdürmüştür. 1939 yılında 3656 Sayılı Yasa ile "Taşra Mıntıka Teşkilatı" ve "Fiyat İstatistikleri Müdürlüğü"nün teşkilata dahil edilmesi karara bağlanmış ve bu organizasyonla faaliyetlerini 1950 yılına kadar sürdürmüştür.
1950 yılında 3656 ve 4644 Sayılı Kanunlarla önemli bazı kadrolar kaldırılarak yeni kadrolar ve yeni faaliyetlerin başlaması öngörülmüştür. Söz konusu kanun kapsamında "Tetkik ve Araştırma Dairesi" kurulmuş İstatistik Genel Müdürlüğü'nce toplanacak istatistiklerin ilmi ve teknik esaslarını hazırlamak, milli gelir tahminlerini yapmak, istatistik bilgilerin modern istatistik tekniklere göre toplanmasını sağlamak, ulusal ve uluslararası istatistiklerin analiz ve karşılaştırmasını yaparak, istatistiğin gelişimini takip etmek ve uygulama imkanlarını hazırlamakla görevlendirilmiştir.
1955 yılında 6534 Sayılı Yasa ile Genel Nüfus, Genel Tarım ve Genel İşyeri Sayımlarının hangi yıllarda yapılacağına dair hükümler getirilmiştir. Yasaya göre sonu (0) ve (5) ile biten yıllarda Genel Nüfus Sayımı, sonu (0) ile biten yıllarda Genel Tarım Sayımı, sonu (1) ile biten yıllarda Genel Sanayi İşyeri Sayımının yapılması hükme bağlanmıştır.
Devlet Planlama Teşkilatının kurulması kararı ile birlikte 53 sayılı yasayla İstatistik Enstitüsü yeniden yapılandırılarak, bugünkü kimliğine temel teşkil eden organizasyon çatısı kurulmuştur.
DİE, ülkemizin sürekli olarak gelişme sürecini izleyerek, demokrasiyi tam anlamıyla gerçekleştirebilmesi için gereken bilgileri bağımsız, tarafsız ve güvenilir olarak üreten önemli bir kuruluş olmuştur. Bu nedenledir ki, DİE'nin ürettiği bilgiler, yayımladığı istatistik ve göstergeler; kamu kurum ve kuruluşları, özel kuruluşlar, karar alıcılar ve araştırıcılar için güvenilir yol göstericilerdir. DİE, ülkemizde ulusal ve uluslararası boyutta yararlar sağlayacağı inancıyla, en uçtaki kullanıcıdan, karar alıcıya kadar geniş bir yelpaze içinde yer alan tüm kurum ve kuruluşların veri ve bilgi ihtiyacını gidermeyi amaçlayan çalışmalarını geliştirerek devam ettirmektedir.
DİE'nin görevleri; ana faaliyet konularıyla ilgili ve alt yapının kurulması, geliştirilmesiyle ilgili olmak üzere iki bölümde toplanabilir;
A. Ana Faaliyet Konularıyla
İlgili Görevleri:
1. Ülkenin iktisadi, sosyal ve kültürel
faaliyetleriyle ilgili her türlü istatistikleri derlemek, değerlendirmek,
yayımlamak.
2. Kalkınma planı ve yıllık programların hazırlanması, uygulanması ve takibi aşamasında gerekli görülen verileri öncelikle derlemek ve değerlendirmek.
3. Ekonomik karar ve tedbirlerin sonuçlarının izlenmesi aşamalarında gerekli görülen verileri öncelikle derlemek ve değerlendirmek.
2. Kalkınma planı ve yıllık programların hazırlanması, uygulanması ve takibi aşamasında gerekli görülen verileri öncelikle derlemek ve değerlendirmek.
3. Ekonomik karar ve tedbirlerin sonuçlarının izlenmesi aşamalarında gerekli görülen verileri öncelikle derlemek ve değerlendirmek.
4. Genel Nüfus Sayımını; sonu (0) ile biten
yıllarda, Genel Tarım Sayımını; sonu (1) ile biten yıllarda, Genel Sanayi ve
İşyerleri Sayımını; sonu (3) ile biten yıllarda yapmak.
5. Yapılması görev olarak belirtilen sayımlar dışında, ülkenin ihtiyaç duyduğu diğer konulardaki genel sayımlar, anket ve araştırma projelerini planlamak, uygulamak, süresinde sonuçlandırarak istatistiki bilgileri kullanıcı amaçlarına uygun bir biçimde, uluslararası standartlarda yayımlamak.
6. Kamuoyu araştırmaları yapmak, diğer kuruluşların bu konudaki çalışmalarına yardım etmek.
B. Alt Yapının Kurulması ve Geliştirilmesi ile İlgili Görevleri:
7. Bilimsel araştırma ve teknikleri izlemek amacıyla ulusal ve uluslararası seminerler, konferanslar ve toplantılar düzenlemek.
8. Enstitü işlevlerini kamuoyuna duyurmak amacıyla ulusal ve uluslararası seminerler, konferanslar ve toplantılar düzenlemek.
9. Ekonomik, sosyal, kültürel konularda Türkiye istatistik alt yapısını oluşturacak verileri kapsayan bir 'Bilgi Bankası' kurmak.
10. Bilgi Bankasının devamını sağlamak amacıyla, veri derleme, veri işleme teknolojisi ve dağıtma yöntemlerinde gerekli yenilikleri yapmak.
11. İstatistik tanım ve standartlarını tespit etmek, istatistik metodlarını geliştirmek, istatistik analiz ve etüdleri yapmak.
12. Enstitü'nün görev alanına giren konularda, Yükseköğretim kurumlarının görevleri saklı kalmak şartıyla, üniversite ve diğer eğitim kurumlarıyla işbirliği yaparak 'Ulusal ve Uluslararası Eğitim Merkezleri' kurmak.
13. Enstitü personeliyle, diğer kurum ve kuruluşların elemanları için, kısa süreli istatistiklerle ilgili konularda 'Hizmetiçi Eğitimler' ile uzun süreli 'İhtisas Eğitimleri' yapmak, konferanslar ve seminerler düzenlemek.
14. Kamu kurum ve kuruluşları ile özel idare, belediye ve diğer gerçek ve tüzel kişilerin istatistik çalışmalarına yardımcı olmak ve koordinasyonu sağlamak.
15. İstatistiklerin derlenmesinde ve düzenlenmesinde kamu ve özel kuruluşların uygulamalarıyla ilgili ilkeleri tespit etmek .
16. Hangi kamu kuruluşlarının, hangi konularda istatistik derleyip düzenleyeceklerini ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak kararlaştırmak.
17. İstatistik çalışmaları için gerekli olan; adres, hava fotoğrafı, harita, kroki ve benzeri belgeleri derlemek, bu konularda kamu kuruluşlarıyla işbirliği yapmak.
18. İstatistik çalışmaları için gerekli olan; adres kütüğü, kayıt sitemi ve numaralama çalışmalarını düzenlemek ve bu konularda kamu kuruluşlarıyla işbirliği yapmaktır.
5. Yapılması görev olarak belirtilen sayımlar dışında, ülkenin ihtiyaç duyduğu diğer konulardaki genel sayımlar, anket ve araştırma projelerini planlamak, uygulamak, süresinde sonuçlandırarak istatistiki bilgileri kullanıcı amaçlarına uygun bir biçimde, uluslararası standartlarda yayımlamak.
6. Kamuoyu araştırmaları yapmak, diğer kuruluşların bu konudaki çalışmalarına yardım etmek.
B. Alt Yapının Kurulması ve Geliştirilmesi ile İlgili Görevleri:
7. Bilimsel araştırma ve teknikleri izlemek amacıyla ulusal ve uluslararası seminerler, konferanslar ve toplantılar düzenlemek.
8. Enstitü işlevlerini kamuoyuna duyurmak amacıyla ulusal ve uluslararası seminerler, konferanslar ve toplantılar düzenlemek.
9. Ekonomik, sosyal, kültürel konularda Türkiye istatistik alt yapısını oluşturacak verileri kapsayan bir 'Bilgi Bankası' kurmak.
10. Bilgi Bankasının devamını sağlamak amacıyla, veri derleme, veri işleme teknolojisi ve dağıtma yöntemlerinde gerekli yenilikleri yapmak.
11. İstatistik tanım ve standartlarını tespit etmek, istatistik metodlarını geliştirmek, istatistik analiz ve etüdleri yapmak.
12. Enstitü'nün görev alanına giren konularda, Yükseköğretim kurumlarının görevleri saklı kalmak şartıyla, üniversite ve diğer eğitim kurumlarıyla işbirliği yaparak 'Ulusal ve Uluslararası Eğitim Merkezleri' kurmak.
13. Enstitü personeliyle, diğer kurum ve kuruluşların elemanları için, kısa süreli istatistiklerle ilgili konularda 'Hizmetiçi Eğitimler' ile uzun süreli 'İhtisas Eğitimleri' yapmak, konferanslar ve seminerler düzenlemek.
14. Kamu kurum ve kuruluşları ile özel idare, belediye ve diğer gerçek ve tüzel kişilerin istatistik çalışmalarına yardımcı olmak ve koordinasyonu sağlamak.
15. İstatistiklerin derlenmesinde ve düzenlenmesinde kamu ve özel kuruluşların uygulamalarıyla ilgili ilkeleri tespit etmek .
16. Hangi kamu kuruluşlarının, hangi konularda istatistik derleyip düzenleyeceklerini ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak kararlaştırmak.
17. İstatistik çalışmaları için gerekli olan; adres, hava fotoğrafı, harita, kroki ve benzeri belgeleri derlemek, bu konularda kamu kuruluşlarıyla işbirliği yapmak.
18. İstatistik çalışmaları için gerekli olan; adres kütüğü, kayıt sitemi ve numaralama çalışmalarını düzenlemek ve bu konularda kamu kuruluşlarıyla işbirliği yapmaktır.
Elektrik İşleri Etüt İdaresi
Türkiye'yi elektriğe kavuşturma planını ve bu plan içinde yer alan kuruluşların ön projelerini hazırlamak üzere düzenlenen kanunla, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na bağlı Kamu İktisadi Teşebbüs'ü niteliğinde bir kurum olarak 24 Haziran 1935'te kuruldu.
EİE'nin görevleri;
- Ülkemizin su kaynaklarını ve diğer enerji kaynaklarını etüt ederek elektrik enerjisi üretimine elverişli olanları saptamak,
- Hidrolojik etütler ve jeoteknik araştırmalar yapmak,
- Baraj ve HES tesislerinin istikşaf (ön inceleme), master plan, fizibilite (yapılabilirlik) ve kesin proje aşamalarından oluşan mühendislik hizmetlerini yürütmek,
- Yenilenebilir enerji kaynakları (güneş, rüzgar, jeotermal vb.) ile ilgili araştırma, etüt ve demonstrasyon çalışmaları yapmak,
- Sanayi, konut ve ulaşım sektörlerinde enerji tasarrufuna yönelik etütler, bilinçlendirme ve eğitim çalışmaları yapmak,
- Enerji kaynaklarının rasyonel kullanımı ile ilgili çalışmaları yürütmek,
- Hidroelektrik santralların inşaat, işletme denetimi ve danışmanlık hizmetleri ile kamulaştırma işlemlerini yürütmek,
- Görev ve uzmanlık alanı kapsamındaki etüt ve araştırma işlerini kurum ve kuruluşlara ücreti karşılığında yapmaktır.
Türkiye'yi elektriğe kavuşturma planını ve bu plan içinde yer alan kuruluşların ön projelerini hazırlamak üzere düzenlenen kanunla, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na bağlı Kamu İktisadi Teşebbüs'ü niteliğinde bir kurum olarak 24 Haziran 1935'te kuruldu.
EİE'nin görevleri;
- Ülkemizin su kaynaklarını ve diğer enerji kaynaklarını etüt ederek elektrik enerjisi üretimine elverişli olanları saptamak,
- Hidrolojik etütler ve jeoteknik araştırmalar yapmak,
- Baraj ve HES tesislerinin istikşaf (ön inceleme), master plan, fizibilite (yapılabilirlik) ve kesin proje aşamalarından oluşan mühendislik hizmetlerini yürütmek,
- Yenilenebilir enerji kaynakları (güneş, rüzgar, jeotermal vb.) ile ilgili araştırma, etüt ve demonstrasyon çalışmaları yapmak,
- Sanayi, konut ve ulaşım sektörlerinde enerji tasarrufuna yönelik etütler, bilinçlendirme ve eğitim çalışmaları yapmak,
- Enerji kaynaklarının rasyonel kullanımı ile ilgili çalışmaları yürütmek,
- Hidroelektrik santralların inşaat, işletme denetimi ve danışmanlık hizmetleri ile kamulaştırma işlemlerini yürütmek,
- Görev ve uzmanlık alanı kapsamındaki etüt ve araştırma işlerini kurum ve kuruluşlara ücreti karşılığında yapmaktır.
14 haziran 1935Etibank : Kurtuluş Savaşı'nın
sonrasında yapılan İzmir İktisat Kongresi'nde alınan kararla madencilik önce
özel şirketlere bırakılmıştır.
Bu ilk dönemde yabancı sermayenin elindeki madencilikte herhangi bir ilerleme kaydedilemeyince bu alanda da ulusalcı politikaların uygulanması gündeme alınmıştır.
Bu ilk dönemde yabancı sermayenin elindeki madencilikte herhangi bir ilerleme kaydedilemeyince bu alanda da ulusalcı politikaların uygulanması gündeme alınmıştır.
Bundan sonra, Cumhuriyetin ilk yıllarında
ulusal devlet politikaları ile madencilik sektöründe önemli gelişmeler
sağlanmıştır. 1933'te Petrol Arama ve İşletme İdaresi, Altın Arama İdaresi
kuruldu. 14 haziran 1935'te MTA ve etibank ve 24 Haziran 1935'te EİE (Elektrik
İşleri Etüt İdaresi) kuruldu. Bu kurumlaşma, enerji ve madencilik alanlarında
nasıl bir bütünlüklü ulusal politikanın başlatıldığının göstergesi oldu.
Özellikle MTA eliyle yapılan çalışmalar, ülkemiz açısından önem taşımaktadır.
1935 yılında Maden Teknik ve Arama Enstitüsü'nün ve Etibank'ın kurulması bu
politikaların başlangıcı olup yakın tarihimize kadar sürmüştür.
Etibank'ta, aynı şekilde MTA verileri ile bu rezervlerin işletilmesi ve kamu
yararına sunulması amacıyla kurulmuştur. Bu verilerin ışığında Etibank çeşitli
işletmelere başlamış ve günümüzde bu işletmelerin büyük bölümü
sürdürülmektedir. Metalurji ve madencilik alanında büyük hizmetlere imza atan
Etibank kurşun, bakır, alüminyum, krom, bor, gümüş ve elektrometalurji
konularında oldukça yoğun yatırım ve üretimlerde bulunmuştur.
MTA ve Etibank'ın kuruluş yıllarının sonrasında, 1930'lu yılların sonunda
madencilik üretim alanındaki artış hızı %30'ları geçmiştir. Bugün gelinen
noktada bütün bu üretimleri sürdüren Etibank, bir holdinge dönüştürülerek 7
ayrı A.Ş. kurulmuş; bunlar ise birer birer özelleştirilmektedir.
19 Şubat 1932 Halkevleri: Halkın eğitimine
ve kültürel gelişmesine yardımcı olmak üzere 19 Şubat 1932'de kuruldu.
Ankara'da yapılan açılış töreninde Atatürk teşebbüsün amacını şöyle açıkladı:
"Gençlik, gelişen ve yetiştiren bir çalışmanın içinde yaşatılmalıdır.
Millet, şuurlu, birbirini anlayan, birbirini seven, ideale bağlı bir halk
kitlesi halinde teşkilatlandırılmalıdır. En kuvvetli ders vasıtalarına yetişkin
muallim olduklarına malik olmak kafi değildir. Halkı yetiştirmek, halkı bir
kitle haline getirmek için ayrıca bir milli halk mesaisinin tanzimini ihmal
etmemeliyiz."
CHF (Cumhurieyt Halk Fırkası), 1931 Kogresinde parti tüzüğünün 72. Maddesi F fıkrasında parti idare heyetlerine Halkevi açma yetkisi verilmiştir. 19 Şubat 1932'de Ankara Halkevi ile birlikte toplam 14 Halkevi açılarak Halkevlerinin kültürel alandaki uzun koşusu başlamıştır. CHF Genel Sekreterliğinde Halkevleri Bürosuna bağlı olarak çalışan Halkevleri dokuz kolda faaliyet göstermişlerdir.
CHF (Cumhurieyt Halk Fırkası), 1931 Kogresinde parti tüzüğünün 72. Maddesi F fıkrasında parti idare heyetlerine Halkevi açma yetkisi verilmiştir. 19 Şubat 1932'de Ankara Halkevi ile birlikte toplam 14 Halkevi açılarak Halkevlerinin kültürel alandaki uzun koşusu başlamıştır. CHF Genel Sekreterliğinde Halkevleri Bürosuna bağlı olarak çalışan Halkevleri dokuz kolda faaliyet göstermişlerdir.
Dil, Edebiyat, Tarih, Güzel Sanatlar, Temsil (Tiyatro), Spor, Sosyal Yardım,
Halk Dershaneleri ve Kurslar, Kütüphanecilik ve Yayın, Köycülük, Müze ve Sergi
kollarında yetişkinlerin eğitimi, Halk Kültürünün açığa çıkarılması, derlenmesi
ve korunması, halkın aydınlatılması, günlük yaşamın modernleştirilmesi
etkinliklerini yürüterek Türkiye'nin çağdaşlaşmasına katkıda bulunmuşlardır
Halkevleri etkinlikleri kısaca şöyle tanımlanabilir:
- Halkevleri Vakfı aracılığı ile, Parasız Eğitim-Parasız Sağlık şiarı çerçevesinde yoksul öğrencilerin üniversiteye hazırlanması, ''Yeni Yaşamevi Projesi'' kapsamında yoksul mahallelerde okul öncesi çocukların zihinsel-bedensel eğitimi ve annelerin aydınlatılması, yoksul mahalle kadınlarına okuma-yazma öğretilmesi,
- Kadınların kendi kimliklerine sahip olma ve özgürleşmeleri önündeki engellerin çıkarılması ve yok edilmesini hedefleyen kadın çalışması,
Halkevleri etkinlikleri kısaca şöyle tanımlanabilir:
- Halkevleri Vakfı aracılığı ile, Parasız Eğitim-Parasız Sağlık şiarı çerçevesinde yoksul öğrencilerin üniversiteye hazırlanması, ''Yeni Yaşamevi Projesi'' kapsamında yoksul mahallelerde okul öncesi çocukların zihinsel-bedensel eğitimi ve annelerin aydınlatılması, yoksul mahalle kadınlarına okuma-yazma öğretilmesi,
- Kadınların kendi kimliklerine sahip olma ve özgürleşmeleri önündeki engellerin çıkarılması ve yok edilmesini hedefleyen kadın çalışması,
- Kitap-dergi yayıncılığı ile, bilgi-kültür
üzerindeki baskı-kontrol mekanizmalarının kısmen de olsa kırılması, özgürce
kültürel etkinlikler yapılacak Kültür Merkezi kurulma çalışması,
- Halkevlerinin ve toplumsal muhalefet
hareketlerinin etkiliklerinin belgeleneceği ve sunulacağı Video Belgeleme
Merkezi,
- Halkevleri ve Türkiye tarihine
Halkevinden ve Halkevci bakış açısından bakmayı ve kendi tarihine sahip çıkmayı
hedefleyen Halkevleri Belgesel Filmi yapımı.
1951 yılında kuruluşa tüzel kişilik kazandırmak ve bunun o tarihte muhalefete
geçmiş olan C.H.P. ile ilişkisini kesmek amacıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunulan bir tasarı, tartışmalar sırasında mahiyet değiştirdi ve
halkevlerinin kapatılmasını, her türlü menkul ve gayrimenkul varlıkların
hazineye intikal ettirilmesini öngören 5830 sayılı kanun kabul edilerek gereği
yerine getirildi.
22 Haziran 1935 Maden Tetkik Arama Enstitüsü (MTA)
: Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra, kalkınma çabaları içerisinde
madencilik konusu da ele alınmış, yeraltı kaynaklarımızın devlet eliyle
çıkarılması ve değerlendirilmesi amacıyla, 1933 yılında Ekonomi Bakanlığı'na
bağlı "Petrol Arama ve İşletme" ile "Altın Arama ve İşletme
İdaresi" adıyla iki bağımsız kurum kurulmuştur.
Daha sonra madenlerimizin gerekli jeoloji
ve madencilik yöntemleriyle sistemli olarak araştırılması, çıkartılması, daha
iyi duruma getirilmesi, işletilmesi ve faaliyet konusuyla ilgili elemanları
yetiştirmek amacıyla 22 Haziran 1935 tarihinde 2804 sayılı yasayla Maden Tetkik
ve Arama Enstitüsü kurulmuştur.
Enstitü, kuruluş kanununa göre; yurdumuzun
maden ve taş ocakları kaynaklarını aramak, bulmak ve işletmeye uygun olup
olmadığını tespit amacıyla gerekli etütleri, kimyasal ve teknolojik analizleri
yapmak ve sektöre mühendis, yardımcı personel ve kalifiye işçi yetiştirmekle
görevlendirilmiştir.
Bugün MTA, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı, tüzel kişiliğe sahip,
özel hukuk hükümlerine tabi Kamu İktisadi Teşebbüsü olarak çalışmalarını; Maden
Arama Projeleri, jeoloji, jeofizik haritaları ve Bilimsel Araştırmalar, Harita
Envanter ve Veri Bankaları, Hidrojeoloji Etütleri, Jeotermal Etütler, Jeokimya,
Yerkabuğu araştırmaları, MTA Sismik-1, Diri Fay Sismotektonik Etütleri,
Metropolitan Alanların Jeoloji Etütleri, Tip Mukaveleli Etütler ve Organize
Sanayi Bölgeleri Yer Seçimi, Sondaj Karot Bankası Araştırmaları, Laboratuvar ve
Teknolojik Araştırmalar ile ilgili Bilimsel Etütler, Ücretli İşler, Yurtiçi ve
Uluslararası Teknik İşbirliği Projeleri konularına ağırlık vererek
yürütmektedir.
Ekim 1931 Merkez Bankası : Cumhuriyet'in ilk yıllarında siyasal yönetimin ana düşüncesi, bir merkez bankası oluşturmaktan çok, ulusal ticaret bankaları yaratmaktı. Bunun için 1924'te, önce Türkiye İş Bankası oluşturuldu. 1925'te süresi dolacak Osmanlı Bankası'nın imtiyazı 1935'e değin uzatılmakla birlikte, yeni anlaşmada hükümetin banknot çıkaracak bir merkez bankası kurabilmesi için kapı açık bırakıldı. Türk parasının değerindeki düşüşlere karşı duyarlı olan Cumhuriyet yöneticileri 1926'da bir merkez bankası kurulması hazırlıklarını başlattı. Merkez Bankasının yolunu açmak için Türk parasının kıymetini koruma hakkında kanun çıkarıldı. Haziran 1930'da kabul edilen bir yasayla Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Ekim 1931'de 15 Milyon sermaye ile karma bir anonim şirket olarak kuruldu. Ocak 1932'de çalışmaya başladı.
Ekim 1931 Merkez Bankası : Cumhuriyet'in ilk yıllarında siyasal yönetimin ana düşüncesi, bir merkez bankası oluşturmaktan çok, ulusal ticaret bankaları yaratmaktı. Bunun için 1924'te, önce Türkiye İş Bankası oluşturuldu. 1925'te süresi dolacak Osmanlı Bankası'nın imtiyazı 1935'e değin uzatılmakla birlikte, yeni anlaşmada hükümetin banknot çıkaracak bir merkez bankası kurabilmesi için kapı açık bırakıldı. Türk parasının değerindeki düşüşlere karşı duyarlı olan Cumhuriyet yöneticileri 1926'da bir merkez bankası kurulması hazırlıklarını başlattı. Merkez Bankasının yolunu açmak için Türk parasının kıymetini koruma hakkında kanun çıkarıldı. Haziran 1930'da kabul edilen bir yasayla Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Ekim 1931'de 15 Milyon sermaye ile karma bir anonim şirket olarak kuruldu. Ocak 1932'de çalışmaya başladı.
27 Haziran 1928 Merkez Hıfzısıha Enstitüsü:
Türkiye'de koruyucu hekimliğin gerektirdiği tahlil, kontrol, üretim ve
araştırma görevlerini yürütmek üzere, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına bağlı
olarak 27 Haziran 1928 yılında kuruldu. 1267 sayılı kanuna göre "Türkiye
Cumhuriyeti Merkez Hıfzısıhha Müessesesi" adıyla çalışmaya başladı.
1920 Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı : Koruyucu
ve tedavi edici hekimlik hizmetlerini düzenlemek, sosyal yardım çalışmalarını
yürütmek, serbest hekimlik ve eczacılık faaliyetini denetlemek amacıyla kurulan
Sıhhat ve İctimai Muavenet Vekaleti adı altında 1920'de kuruldu. 1945'te
Anayasa terimlerinin Türkçeleştirme sırasında, adı Sağlık ve Sosyal Yardım
Bakanlığı olarak değiştirildi.
19.04.1925 Sanayi ve Maadin Bankası :Cumhuriyetin
ilk yıllarında benimsenen liberal ekonomi politikası doğrultusunda milli
sanayinin kurulması bir hedef olarak benimsenmiş ve bu maksatla yapılan
araştırmalarda; sermaye birikiminin yetersizliğinin yanı sıra, fertlerin şirket
şeklinde iktisadi teşebbüsler kurması hususunda da yeterli bir bilgi ve
deneyime sahip olmadıkları görülmüştür. Bu nedenle, ülkede sürekli bir
kalkınmanın, ancak devletin ekonomi alanında daha aktif bir rol alması yolu ile
mümkün olabileceği anlaşılmıştır. Diğer taraftan, ülkede bol miktarda bulunan
ve mamul hale getirilemeyerek ihraç edilen hammaddelerin, daha sonra işlenmiş
şekliyle ithal edildiği anlaşılmıştır. Büyük sermaye ve teknik bilgi ile teçhiz
edilmiş fabrikalar kurma ve devam ettirme zarureti, önce sanayi bankalarının
kurulmasını gündeme getirmiş, bu maksatla ilk olarak 19.04.1925 tarihinde, 633
sayılı Kanun ile "Türkiye Sanayi ve Maadin Bankası" kurulmuştur.
Banka, Osmanlı İmparatorluğu döneminde kurulmuş olan Feshane Yünlü Dokuma, Beykoz Deri ve Kundura ile Hereke ipekli ve Yünlü Dokuma Fabrikalarını devralarak işletmeye başlamıştır.
Görevleri; kendisine devredilen devlet fabrikalarını, özel sektöre devredilinceye değin işletmek, özel sektörle ortaklıklar kurmak, tek başına ya da ortaklıkları aracılığıyla, maden ayrıcalığı almak ve bunları özel sektörle ortaklık yoluyla işletme ki sanayi ve madencilik alanlarında etkinlikte bulunan özel girişimcilere kredi açmak ve bankacılık işlemleri yapmaktır.
Banka, Osmanlı İmparatorluğu döneminde kurulmuş olan Feshane Yünlü Dokuma, Beykoz Deri ve Kundura ile Hereke ipekli ve Yünlü Dokuma Fabrikalarını devralarak işletmeye başlamıştır.
Görevleri; kendisine devredilen devlet fabrikalarını, özel sektöre devredilinceye değin işletmek, özel sektörle ortaklıklar kurmak, tek başına ya da ortaklıkları aracılığıyla, maden ayrıcalığı almak ve bunları özel sektörle ortaklık yoluyla işletme ki sanayi ve madencilik alanlarında etkinlikte bulunan özel girişimcilere kredi açmak ve bankacılık işlemleri yapmaktır.
1933 Sümerbank: Sümerbank, tüzel kişiliği ve
özel kanununda belirtilen sınırlar içinde muhtariyeti olan, sorumluluğu
sermayesiyle sınırlı; sermayesinin tamamı devlete ait, iktisadi alanda ticari
esaslara göre faaliyet göstermek üzere, özel hukuka tabi şekilde Sanayi
Bakanlığına bağlı, İktisadi Devlet Teşekkülü olarak 1933 yılında kuruldu. O
dönem verimlilik ve karlılık ilkelerini göz önünde tutarak, imalat sanayii
kurdu, işletmecilik, sınai mamullerini pazarlama, bankacılık işleriyle meşgul
oldu.
12 Temmuz 1932 Türk Dil Kurumu: Türk Dil
Kurumu, Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla Türkçe'nin incelenmesi,
özleştirilmesi, geliştirilmesi amacıyla ve Atatürk'ün teşviki ve himayesiyle,
hepsi de milletvekili ve dönemin tanınmış edebiyatçıları olan; Semih Rıfat,
Ruşen Eşref (Ünaydın), Celal Sahir (Erozan), Yakup Kadri (Karaosmanoğlu)
tarafından 12 Temmuz 1932'de kuruldu.
26 Eylül 1932'de Dolmabahçe Sarayında toplanan Birinci Türk Dil Kurultayı, kurumun çalışma programı olarak şu maddeleri tespit etti: 1.Türk dilinin başka dil aileleriyle karşılaştırılması, 2.Türk dilinin tarihi ve karşılaştırmalı gramerlerinin yazılması, 3.Anadolu ve Rumeli ağızlarından kelimelerin derlenmesi, Osmanlıca kelimelere Türkçe karşılıklar bulunması, 4.Türkçe bir sözlük hazırlanması, 5.Kurumun organı olarak bir derginin yayımlanması, 6.Türk dili üstüne yazılmış yerli ve yabancı eserlerin toplanması ve gerekenlerin çevrilmesi, 7.Terimlerin Türkçeleştirilmesi.
26 Eylül 1932'de Dolmabahçe Sarayında toplanan Birinci Türk Dil Kurultayı, kurumun çalışma programı olarak şu maddeleri tespit etti: 1.Türk dilinin başka dil aileleriyle karşılaştırılması, 2.Türk dilinin tarihi ve karşılaştırmalı gramerlerinin yazılması, 3.Anadolu ve Rumeli ağızlarından kelimelerin derlenmesi, Osmanlıca kelimelere Türkçe karşılıklar bulunması, 4.Türkçe bir sözlük hazırlanması, 5.Kurumun organı olarak bir derginin yayımlanması, 6.Türk dili üstüne yazılmış yerli ve yabancı eserlerin toplanması ve gerekenlerin çevrilmesi, 7.Terimlerin Türkçeleştirilmesi.
Türk Dili Tetkik Cemiyetinin amacı; "Türk dilinin öz güzelliğini ve
zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır
yüksekliğe eriştirmek" olarak tespit edilmiştir. Atatürk'ün sağlığında,
1932, 1934 ve 1936 yıllarında yapılan üç kurultayda hem Kurumun yönetim
organları seçilmiş, hem dil politikası belirlenmiş, hem de bilimsel bildiriler
sunulup tartışılmıştır. 1934'te yapılan kurultayda Cemiyetin adı, Türk Dili
Araştırma Kurumu; 1936'daki kurultayda ise Türk Dil Kurumu olmuştur.
Atatürk'ün kendisi de Türk dili üzerindeki yerli ve yabancı araştırmaları
bizzat inceleyerek, dönemindeki bilginleri Türk dili üzerinde araştırmalar
yapmaya yönlendirmiştir. Nitekim Türk dilinin en eski anıtları olan Göktürk
(Runik) yazılı metinlerinin ilk iki cildi onun sağlığında yayımlanmış;
1940'larda yayın hayatına çıkabilen Divanü Lügati't-Türk, Kutadgu Bilig gibi
eserler üzerinde de yine onun sağlığında çalışılmaya başlanmıştır. Daha sonra birçok
cilt hâlinde ortaya çıkacak olan Tarama ve Derleme Sözlüğü'yle ilgili
çalışmalar da Atatürk'ün sağlığında başlamıştır. Tarama Sözlüğü, 13. yüzyılda
başlayan Batı Türkçesinin eski eserlerinin taranmasıyla; Derleme Sözlüğü,
Anadolu ağızlarında kullanılan kelimelerin derlenmesiyle oluşturulmuş büyük
sözlüklerdir. Çağdaş Türkçenin grameri, sözlüğü, imlâsı ve terimleriyle ilgili
çalışmalar da Atatürk tarafından ilgiyle izlenmiştir.
Atatürk, ölümünden kısa bir süre önce yazdığı vasiyetname ile mal varlığını
Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumuna bırakmıştır. Bu iki kurumun bütçesi
bugün de Atatürk'ün mirasından karşılanmaktadır.
Atatürk, 1 Kasım 1936'da Türkiye Büyük Millet Meclisinin V. dönem 2. yasama
yılını açış konuşmasında Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun geleceği ile
ilgili dileklerini şu sözlerle dile getirmişti:
"Başlarında değerli Eğitim Bakanımız
bulunan, Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumunun her gün yeni gerçek ufuklar
açan, ciddî ve aralıksız çalışmalarını övgü ile anmak isterim. Bu iki ulusal
kurumun, tarihimizin ve dilimizin, karanlıklar içinde unutulmuş derinliklerini
ve dünya kültüründe başlangıcı temsil ettiklerini, kabul edilebilir bilimsel
belgelerle ortaya koydukça, yalnız Türk Ulusu'nun değil, bütün bilim dünyasının
ilgisini ve uyanmasını sağlayan, kutsal bir görev yapmakta olduklarını güvenle
söyleyebilirim. Tarih Kurumunun Alacahöyük'te yaptığı kazılar sonucunda, ortaya
çıkardığı beş bin beş yüz yıllık maddî Türk tarih belgeleri, dünya kültür
tarihinin yeni baştan incelenmesini ve derinleştirilmesini gerektirecektir.
Birçok Avrupalı bilim adamının katılması ile toplanan son Dil Kurultayının
aydınlık sonuçlarını görmekle çok mutluyum. Bu ulusal kurumların az zaman
içinde ulusal akademilere dönüşmesini dilerim. Bunun için, çalışkan tarih, dil
ve bilim adamlarımızın, bilim dünyasınca tanınacak orijinal eserlerini görmekle
mutlu olmanızı dilerim."
Atatürk'ün bu dileği dikkate alınarak her
iki kurum da böylece akademik bir yapıya kavuşturulmuştur
Türk Kuşu: Daha 1930'larda "İstikbal
Göklerdedir" diyen Atatürk havacılığa gereken büyük önem ve değeri
vermesini bilmişti. Havacılığın bir spor dalı olarak benimsenmesi ve Türk
gençleri arasında yerleşmesini yürekten arzulayan Atatürk "Türk Kuşu"
nun kuruluşunda olduğu gibi çalışmalarında da verdiği emir ve direktiflerle
başrolü oynamıştı.
Türk Kuşu'nu sıcak bir ilgi ve yürekten bir muhabbetle destekleyen Atatürk manevi kızı olan Sabiha Gökçen'i de Türk havacılığına kazandıran kişi olmuştu. Sabiha Gökçen yalnız sivil havacılık ve havacılık sporunda değil, askeri havacılık alanında da uluslararası üne ve değere sahip bir havacı olmuştu.
Atatürk, genç ve yetenekli Türk havacılarının havacılık sporunda gelişmelerini sağlamak amacıyla yurt dışına gönderilip orada ihtisas yapmaları arzulanmıştı. Onun emir ve direktifleriyle başta Sabiha Gökçen olmak üzere bazı Türk havacıları 1935 yılı Temmuz ayında Sovyetler Birliğindeki "Koktobel Planör Okulu" na giderek orada bu spor dalı üzerindeki bilgilerini kuvvetlendirip tecrübelerini arttırmışlardır. Bu uzman planörcüler yurda dönüşlerinde "Türk Kuşu" kadrosunda öğretmen olarak görev almışlar ve bildiklerini ve öğrendiklerini genç havacı kuşaklara öğretmişlerdir.
"Türk Kuşu" 1935 yılından beri Atatürk'ün Türk sporundaki en büyük yadigarı olan havacılık sporu yolundaki çalışmalarını sürdürmekte, planörcülük ve havacılığın yanı sıra paraşütçülük alanında da büyük işler başarmaktadır.
Türk Kuşu'nu sıcak bir ilgi ve yürekten bir muhabbetle destekleyen Atatürk manevi kızı olan Sabiha Gökçen'i de Türk havacılığına kazandıran kişi olmuştu. Sabiha Gökçen yalnız sivil havacılık ve havacılık sporunda değil, askeri havacılık alanında da uluslararası üne ve değere sahip bir havacı olmuştu.
Atatürk, genç ve yetenekli Türk havacılarının havacılık sporunda gelişmelerini sağlamak amacıyla yurt dışına gönderilip orada ihtisas yapmaları arzulanmıştı. Onun emir ve direktifleriyle başta Sabiha Gökçen olmak üzere bazı Türk havacıları 1935 yılı Temmuz ayında Sovyetler Birliğindeki "Koktobel Planör Okulu" na giderek orada bu spor dalı üzerindeki bilgilerini kuvvetlendirip tecrübelerini arttırmışlardır. Bu uzman planörcüler yurda dönüşlerinde "Türk Kuşu" kadrosunda öğretmen olarak görev almışlar ve bildiklerini ve öğrendiklerini genç havacı kuşaklara öğretmişlerdir.
"Türk Kuşu" 1935 yılından beri Atatürk'ün Türk sporundaki en büyük yadigarı olan havacılık sporu yolundaki çalışmalarını sürdürmekte, planörcülük ve havacılığın yanı sıra paraşütçülük alanında da büyük işler başarmaktadır.
15 Nisan 1931 Türk Tarih Kurumu : Türk
Ulusu'nun büyüklüğüne ve üstün uygarlık yeteneklerine içten inanmış olan
Atatürk, onu en uygar milletlerin düzeyine çıkarmak için önce tarihini bilmesi
ve bunun içinde onu ilk kaynaklardan kendisinin araştırarak öğrenmesi
gerektiğine inanıyordu. Atatürk'ün direktifleriyle, Türk Tarihini bilimin en
yeni verilerine dayanarak yeniden incelemek ve Türkiye'nin dünya medeniyetine
olan katkısını meydana çıkarmak amacıyla 16 üye tarafından, 15 Nisan 1931' de "Türk Tarihi
Tetkik Cemiyeti" adı altında Türk Ocakları Merkez Heyetine bağlı olarak
kurulan Kurum, 3 Ekim 1935'te Türk Tarih Kurumu adını almıştır.
Atatürk'ün kurucusu ve koruyucusu olduğu Türk Tarih Kurumu'nun amacı; Türk Tarihi ile Türkiye Tarihini ve bunlarla ilgili konuları incelemek ve elde edilen sonuçları her türlü yollarla yaymaktır. Kurum bu amaçlarını gerçekleştirmek için anma törenleri, konferanslar, seminerler, kongreler düzenler, kazılar yaptırır, Türk ve Türkiye Tarihine ait kitaplar yayınlar.
Kurum, yeni buluşları ve bilimsel konuları tartışmak üzere, geleneksel duruma gelen ve günümüze dek aralıklarla toplanan Türk Tarih Kongreleri düzenlemektedir. İlk iki kongre Atatürk'ün koruyucu başkanlığında yapılmıştır.
Atatürk, yaşamının son günlerine dek Kurum'un çalışmalarına kendisi önderlik etmiş, çalışma planını kendisi çizmiştir. Türk ve Türkiye Tarihini aydınlatacak araştırmacılara yol gösterici nitelikte aşağıdaki direktifleri vermiştir:
".... Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir, yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır."
"Biz daima hakikat arayan ve onu buldukça ve bulduğumuza kani oldukça ifadeye cüret gösteren adamlar olmalıyız."
Kurum belli başlı dünya bilim kurumlarına üyedir ve 220'den fazla akademi, üniversite ve bilim kuruluşuyla kitap ve dergi değişimi yapar. Atatürk, Türk Tarih Kurumu'nun daha çok bir akademi niteliği taşımasını, üye sayısının sınırlı tutulmasını istemiştir. 16 üye ile kurulan kurum, daha sonra üye sayısını 41 ile sınırlandırmıştır. Kurum üyeleri Eskiçağ, Ortaçağ ve Yeniçağ adları altında üç uzmanlık koluna ayrılarak çalışmaktadır.
Atatürk'ün kurucusu ve koruyucusu olduğu Türk Tarih Kurumu'nun amacı; Türk Tarihi ile Türkiye Tarihini ve bunlarla ilgili konuları incelemek ve elde edilen sonuçları her türlü yollarla yaymaktır. Kurum bu amaçlarını gerçekleştirmek için anma törenleri, konferanslar, seminerler, kongreler düzenler, kazılar yaptırır, Türk ve Türkiye Tarihine ait kitaplar yayınlar.
Kurum, yeni buluşları ve bilimsel konuları tartışmak üzere, geleneksel duruma gelen ve günümüze dek aralıklarla toplanan Türk Tarih Kongreleri düzenlemektedir. İlk iki kongre Atatürk'ün koruyucu başkanlığında yapılmıştır.
Atatürk, yaşamının son günlerine dek Kurum'un çalışmalarına kendisi önderlik etmiş, çalışma planını kendisi çizmiştir. Türk ve Türkiye Tarihini aydınlatacak araştırmacılara yol gösterici nitelikte aşağıdaki direktifleri vermiştir:
".... Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir, yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır."
"Biz daima hakikat arayan ve onu buldukça ve bulduğumuza kani oldukça ifadeye cüret gösteren adamlar olmalıyız."
Kurum belli başlı dünya bilim kurumlarına üyedir ve 220'den fazla akademi, üniversite ve bilim kuruluşuyla kitap ve dergi değişimi yapar. Atatürk, Türk Tarih Kurumu'nun daha çok bir akademi niteliği taşımasını, üye sayısının sınırlı tutulmasını istemiştir. 16 üye ile kurulan kurum, daha sonra üye sayısını 41 ile sınırlandırmıştır. Kurum üyeleri Eskiçağ, Ortaçağ ve Yeniçağ adları altında üç uzmanlık koluna ayrılarak çalışmaktadır.
Türkiye Cumuriyeti Ziraat Bankası : Türkiye
Cumuriyeti Ziraat Bankası'nın temelini 1863'te tarımsal kredileri düzenleme
girişimlerine başlayan Niş Valisi Midhat Paşa attı. Midhat Paşa'nın Rusçuk
kasabasının Pirot köyünde kurduğu bir tür tarım kredi kooperatifi olan Memleket
Sandığı uygulaması 1867'den sonra resmi nitelik kazandı ve yaygınlaştı.
1883'ten sonra aşar vergisine yapılan %10 oranındaki "Menafi Hissesi"
zammı sandıklara gelir olarak bağlandı. Böylece Menafi Sandıkları adını alan
kurum 1888'de merkezi İstanbul'da bulunan, 10 milyon Osmanlı lirası sermayeli
Ziraat Bankası'na dönüştürüldü. 1914'te bankanın yapısında ve çalışma
ilkelerinde yapılan yeni düzenlemeler, 1916'da yasallaştı. Şube sayısı 1923'te
hızla artarak, 316'yı bulan banka Cumhuriyet dönemine aktarılan en köklü ve
yaygın mali kuruluş oldu. Cumhuriyet yönetimi 1924'te bir yasayla bankayı bir
devlet kurumu olmaktan çıkarıp 30 milyon lira sermayeli bir anonim şirkete
dönüştürdü; etkinliklerini tarım dışına da taşırarak her türlü bankacılık
işleminde bulunma yetkisi tanıdı. 1926'da bankanın adına Türkiye sözcüğünü
eklendi. 1937'de çıkarılan Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası kanunuyla kendi
yasası dışında özel hukuk hükümlerine bağlı, tüzel kişiliği olan bir devlet
kuruluşuna dönüştü.
19.4.1923 Türkiye Şeker Fabrikaları : Şeker
Fabrikaları kurma teşebbüslerinin gerçekleşebilmesi ancak, Atatürk'ün kurduğu
Cumhuriyet döneminin sağladığı geniş imkanlar sayesinde olabilmiştir. Bu
istikametteki ilk ciddi teşebbüs Uşak'lı Molla Ömeroğlu Nuri (Şeker) adında bir
çiftçi tarafından başlatılmıştır.
Uşak'ta mahalli birçok müteşebbisin iştiraki ile 19.4.1923 tarihinde 600.000 TL sermaye ile kurulan "Uşak Terakki Ziraat T.A.Ş." 6.11.1925 tarihinde ilk Şeker Fabrikasının temelini atmış ve fabrika 17.12.1926 tarihinde işletmeye açılmıştır.
Uşak'ta mahalli birçok müteşebbisin iştiraki ile 19.4.1923 tarihinde 600.000 TL sermaye ile kurulan "Uşak Terakki Ziraat T.A.Ş." 6.11.1925 tarihinde ilk Şeker Fabrikasının temelini atmış ve fabrika 17.12.1926 tarihinde işletmeye açılmıştır.
Uşak'ta Şeker Fabrikası kurma çalışmaları devam ederken yine aynı yıllarda
İstanbul'da da özel şahısların ve bazı milli bankaların iştiraki ile 14.6.1925
'de 500.000 TL sermayeli "İstanbul ve Trakya Şeker Fabrikaları
T.A.Ş." kurulmuştur. 22.Aralık.1925 tarihinde Alpullu Şeker Fabrikasının
temeli atılarak onbir ayda fabrikanın montajı bitirilmiş ve 26.11.1926
tarihinde fabrika işletmeye açılarak ilk Türk şekerini üretmiştir.
1933 yılına kadar ülkemizin şeker ihtiyacı bu iki fabrikanın üretimi ile kısmen karşılanmıştır. Bu iki fabrika ile pancar tarımında ve şeker fabrikası işletmesinde hayli tecrübeler edinilmiş olduğundan yeni şeker fabrikaları kurulması gerekli görülmüştür.
1933 yılına kadar ülkemizin şeker ihtiyacı bu iki fabrikanın üretimi ile kısmen karşılanmıştır. Bu iki fabrika ile pancar tarımında ve şeker fabrikası işletmesinde hayli tecrübeler edinilmiş olduğundan yeni şeker fabrikaları kurulması gerekli görülmüştür.
Uluslararası İzmir Fuarı : Atatürk'ün
talimatı ile Cumhuriyet'in ilanından 8 ay önce 17 Şubat 1923'te İzmir'de
toplanan Birinci Türkiye İktisat Kongresi, İzmir Enternasyonal Fuarı'nın
kurulması sürecini başlattı. Kongre binası olarak İkinci Kordon'da Osmanlı
Bankası Deposu olan Hamparsomyan binası seçildi. Burada, el tezgahı ve küçük
sanayi ürünleri; İsparta, Kula, Gördes, Uşak kilimleri ve halıları, yağ
ürünleri, sabunlar, makarna ve unlu yiyecekler, kolonyalar, helvalar, ihraçlık
pamuklar, ayakkabı, mobilyalar, deri ürünleri, tarım araçları, kiremit, tuğla,
maden örnekleri, tütün, sigara, şarap örnekleri, kereste çeşitleri sergilendi.
İktisat Kongresi Sergisi'nden sonra ilk sergi 4 -25 Eylül 1927'de, 9 Eylül
Mahalli Sergisi adı altında Mithatpaşa Sanat Enstitüsü'nde açıldı. İzmir
Ticaret Odası'nın teklifi ve İzmir Valisi Kazım Dirik'in kararı ile açılan
sergide 71 resmi kuruluş, 195 yerli firma ve 9 ülkenin 72 kuruluşunun ürünleri
sergilendi. Sergiyi 80 bin 744 kişi gezdi.
İkinci 9 Eylül Sergisi 4-20 Eylül 1928 tarihleri arasında yine aynı binada uluslararası düzeyde gerçekleşti. Sergiye 155'i yabancı olmak üzere 515 firma katıldı.
1935 İzmir 9 Eylül Panayırı'nı ise İktisat Vekili Celal Bayar açtı. 311 kişinin gezdiği panayır uluslararası fuarın gerçekleşmesini hazırladı.
İzmir Fuarı'nın temeli, bugünkü yerinde 1 Ocak 1936'da törenle atıldı. 360 bin metre karelik alanın Kültürpark haline getirilmesi ve yılın belirli bir ayında bu alan üzerinde uluslararası bir fuarın gerçekleştirilmesi planlandı. 1 Eylül 1936'da İzmir Fuarı, kent yaşamında yerini aldı. Lozan Kapısı önünde yapılan coşkulu törene Mısır, Yunanistan ve Sovyetler Birliği'nden 48 yabancı kuruluş, 32 vilayet pavyonu ve 45 yerli kuruluş katıldı.
1937 İzmir Enternasyonal Fuarı, diğer yıllara göre çok daha büyük bir coşkuyla hazırlandı. Açılışı İktisat Vekili Celal Bayar yaptı. Fuar'ın en büyük özelliği Kültürpark'ın sürekli bir kurumuna dönüşecek olan Paraşüt Kulesi'nin açılışı oldu.
104 yabancı şirketin katıldığı Fuar'da 424 yerli kuruluş temsil edildi.
İkinci 9 Eylül Sergisi 4-20 Eylül 1928 tarihleri arasında yine aynı binada uluslararası düzeyde gerçekleşti. Sergiye 155'i yabancı olmak üzere 515 firma katıldı.
1935 İzmir 9 Eylül Panayırı'nı ise İktisat Vekili Celal Bayar açtı. 311 kişinin gezdiği panayır uluslararası fuarın gerçekleşmesini hazırladı.
İzmir Fuarı'nın temeli, bugünkü yerinde 1 Ocak 1936'da törenle atıldı. 360 bin metre karelik alanın Kültürpark haline getirilmesi ve yılın belirli bir ayında bu alan üzerinde uluslararası bir fuarın gerçekleştirilmesi planlandı. 1 Eylül 1936'da İzmir Fuarı, kent yaşamında yerini aldı. Lozan Kapısı önünde yapılan coşkulu törene Mısır, Yunanistan ve Sovyetler Birliği'nden 48 yabancı kuruluş, 32 vilayet pavyonu ve 45 yerli kuruluş katıldı.
1937 İzmir Enternasyonal Fuarı, diğer yıllara göre çok daha büyük bir coşkuyla hazırlandı. Açılışı İktisat Vekili Celal Bayar yaptı. Fuar'ın en büyük özelliği Kültürpark'ın sürekli bir kurumuna dönüşecek olan Paraşüt Kulesi'nin açılışı oldu.
104 yabancı şirketin katıldığı Fuar'da 424 yerli kuruluş temsil edildi.
26 Ağustos 1924 İş Bankası : "Vatanı
kurtaracak ve yükseltecek tedbirlerin başında olarak, halkın doğrudan itibar ve
itimadından doğup meydana gelen tam manasıyla modern ve milli bir banka
kurulması..."
1924 yılının Temmuz ayında Bakanlar Kurulu'nu toplayan Mustafa Kemal, milli bir banka kurulması konusundaki arzusunu böyle dile getirmiştir.
Cumhuriyet döneminin ilk ulusal bankası, Atatürk'ün direktifleriyle İzmir Birinci İktisat Kongresi'nde alınan kararlar doğrultusunda 26 Ağustos 1924 tarihinde kuruldu. İş Bankası ilk Genel Müdürü Celal Bayar'ın liderliğinde 2 şube ve 37 personel ile hizmete başladı. İş Bankası 1 milyon TL'lik nominal sermaye ile kuruldu. Bu sermayenin fiilen ödenen 250 bin TL'lik bölümü ise bizzat Atatürk tarafından karşılandı.
Cumhuriyet'in kurulmasından önceki, Büyük Zafer'i izleyen günlerde ülkenin iktisadi ve sosyal sorunlarının çözümlenmesi dönemi açılmıştı. Bu dönemde tasarrufu teşvik ederek toplanacak fonlarla bütün ekonomik faaliyet kollarını finanse edebilecek, gerektiğinde çeşitli alanlarda sanayileşme hareketinin başlatılmasına kendi kaynaklarıyla katılabilecek milli bir kuruluşun doğması ve milli bankacılık sisteminin oluşturulması ihtiyacı derin bir şekilde hissediliyordu.
1924 yılının Temmuz ayında Bakanlar Kurulu'nu toplayan Mustafa Kemal, milli bir banka kurulması konusundaki arzusunu böyle dile getirmiştir.
Cumhuriyet döneminin ilk ulusal bankası, Atatürk'ün direktifleriyle İzmir Birinci İktisat Kongresi'nde alınan kararlar doğrultusunda 26 Ağustos 1924 tarihinde kuruldu. İş Bankası ilk Genel Müdürü Celal Bayar'ın liderliğinde 2 şube ve 37 personel ile hizmete başladı. İş Bankası 1 milyon TL'lik nominal sermaye ile kuruldu. Bu sermayenin fiilen ödenen 250 bin TL'lik bölümü ise bizzat Atatürk tarafından karşılandı.
Cumhuriyet'in kurulmasından önceki, Büyük Zafer'i izleyen günlerde ülkenin iktisadi ve sosyal sorunlarının çözümlenmesi dönemi açılmıştı. Bu dönemde tasarrufu teşvik ederek toplanacak fonlarla bütün ekonomik faaliyet kollarını finanse edebilecek, gerektiğinde çeşitli alanlarda sanayileşme hareketinin başlatılmasına kendi kaynaklarıyla katılabilecek milli bir kuruluşun doğması ve milli bankacılık sisteminin oluşturulması ihtiyacı derin bir şekilde hissediliyordu.
Türkiye'de tüm bankacılık işlemlerini gerçekleştirmek, sınai gelişmeyi başlatmak,
ulusal tasarrufları harekete geçirmek, temel ekonomik atılımları finanse etmek
ve kredi ihtiyaçlarını karşılamak, yeni kurulan bir ülke için yaşamsal önemde
etkinliklerdi. I. Dünya Savaşı sonrasında dünyada pek çok alanda olduğu gibi
finansal sektörde de hızlı gelişmeler kaydedilmiş, yeni teknolojiler, kriterler
ve metotlar oluşturulmuştu. Ülkemiz bu yenilik ve gelişmelerden tümüyle yoksun
olduğu gibi bu alanda çalışacak yetişmiş elemanımız da yoktu. İş Bankası
dönemin zor ekonomik koşulları altında çalışmalarına başladı. Günümüzde
çalışmaları devam etmektedir.
Ziraat Okulları ve Yüksek Ziraat Enstitüsü Türkiye tarım için elverişli ve
büyük bir ülke olmasına karşın, tarım işgücü bakımından yeterli olanağa sahip
olmadığından, toprağın büyük bir kısmı işlenemiyordu; ulaşım araçları yoktu,
eterli uzman yoktu, endüstriden söz etmek olası değildi, temel ihtiyaç
maddeleri bile ithal edilmek zorundaydı. Yatırım yapacak güçte kapital sahibi
insanların sayısı hemen hemen yok gibiydi. Üretim konusunda yeterli bilgiye
sahip yetişmiş eleman yoktu. Demiryolları, limanlar, büyük kentlerin alt
yapıları v.s. yabancı firmalar tarafından işletiliyordu.
Bu nedenlerden dolayı İzmir İktisat Kongresinde alınan kararların ışığında tarımda bilgili ve bilinçli teknisyenler yetiştirmek, çeşitli bölgelerin zirai yapılarını ve özellikleri hakkında incelemeler yapmak amacıyla ziraat okulları açıldı ve bir de Ankara' da "Yüksek Ziraat Enstitüsü" kuruldu.
Bu nedenlerden dolayı İzmir İktisat Kongresinde alınan kararların ışığında tarımda bilgili ve bilinçli teknisyenler yetiştirmek, çeşitli bölgelerin zirai yapılarını ve özellikleri hakkında incelemeler yapmak amacıyla ziraat okulları açıldı ve bir de Ankara' da "Yüksek Ziraat Enstitüsü" kuruldu.
0 yorum:
Yorum Gönder