26 Nisan 2012 Perşembe

Milliyet Ansiklopedisi


İLK ELEKTRİK SANTRALI
Gerek kamu, gerekse özel kesim için elektrik
üreten ilk elektrik santralı, 1 Ekim 1881'de
Wey Nehri üzerinde kuruldu. "Central Power
Station" adlı bu hidroelektrik santral, Calder
ve Barrett tarafından kurulmuştu. İşletmeci-.
liğini de bu iki isim yürütüyordu. Jeneratör
malzemelerini sağlayan Siemens Bros, bir yıl
sonra santralın işletmeciliğini devraldı. Santralın
en önemli müşterisi, kasabanın 195 pound
karşılığında bir yıl aydınlatılması için Calder
ve Barrett ile anlaşma yapan Godalming
Belediyesi idi. Caddelerdeki gaz lambaları,
elektrikle çalışabilecek biçimde değiştirildi. Bu
santraldan elde edilen elektrik enerjisinin kasabadaki
evlerde nasıl ve ne oranda kullanıldığına
ilişkin çok az bilgi vardır. Kasaba sakinlerinin,
bu yeni enerji türünü "gaz kadar
ucuz" temin edebildiklerini biliyoruz. Aydınlanmada
kullanılan Swan ampullerinin çok kısa
ömürlü olması, elektriğe duyulan ilgiyi
azalttı. Bunun üzerine işleri gittikçe kötüleşen
işletmeci firma, 1 Mayıs 1884 günü, santralın
faaliyetini durdurdu.
İLK İŞ BULMA SERVİSİ İLK ANSİKLOPEDİ
Dünyada kayda geçen ilk iş bulma servisi, 4
Temmuz 1631 günü, Paris'te, "Bureau
d'Adresse" adı altında, Theophraste Renaudot
tarafından açıldı. Eleman arayan işverenlerin
müracaatlarında, kendilerinden bir miktar
ücret alınıyordu. İş arayanlardan da, eğer
çok yoksul değillerse, "hizmet ücreti" isteniyordu.
Ancak parası olmayan işsizlere ısrar
edilmiyordu. Paris polisi 1639 yılında bir emir
yayınlayarak, kentte bulunan tüm yabancı işsizlerin,
Bureau d'Adresse'e başvurmalarını istedi.
Bundan amaç, serseriliğin önüne geçebilmekti.
Renaudot'nun bürosu, daha çok evlere
"uşak", dükkânlara da "tezgâhtar" ya da
"çırak" buluyordu. Büro zamanla emlakçilik,
seyahat organizasyonu gibi hizmetler de
vermeye başladı.
96
1559 yılında Basle'de Encyclopaedia Seu
Orbis Disciplinarum adıyla yayınlanan kitabın,
dünyadaki ilk ansiklopedi olduğu bilinir.
Yazarı Paul Scalich idi. Kitabın adı, "Bir daire
içinde öğrenmek" anlamına geliyordu.
İçindeki konuların alfabetik bir sıraya dizildiği
ilk ansiklopedi ise, Antoine Furetiere tarafından
hazırlanan "Dictionnaire Universel"
dir. 1690 yılında Paris'te yayınlandı. İngilizce
dilinde ilk ansiklopedi de, John Harris'in
"Lexicon Technicum" adlı yapıtıdır Londra'-
da 1704 yılında basıldı.
Bölümler halinde yayınlanan ilk ansiklopedi
ise, Johann Zelder yönetiminde hazırlanan
64 ciltlik Universel Lexicon'dur.Konusunda
uzmanlaşmış yazarların katkılarıyla hazırlanan
bu ansiklopedi, Leipzig'de, 1731-1750
http://groups.google.com/group/merakediyorum
yılları arasında çıkarıldı. Zeller, sermayesi ya
da fazladan geliri olmayan bir perakende kitap
satıcısıydı. Ansiklopedisini de ancak Leipzig'de
kendisine gelir sağlamak amacıyla düzenlenen
bir piyango sayesinde bastırabildi.
Ancak öylesine güç ekonomik koşullar içinde
yaşadı ki, kendi hazırladığı ansiklopediden
"tam bir takım" almaya bütçesi uygun değildi.
İLK ZARF
İngiltere'de Sir James Ogilvie, 16 Mayıs 1696
günü Sir William Turnbull' a yazdığı mektupta
ilk kez bir zarf kullandı. Halen İngiliz arşivlerinde
bulunan bu zarf, 11x7.5 santim ebadındaydı.
1830 yılında, İngiltere'nin Brighton kentinde
S.K.Brewer ilk kez zarf üretimine başladı.
Zamanla bu zarfa duyulan ilgi öylesine
arttı ki, Brewer buluşunun altından kalkamayacağını
anlayınca, Dobbs and Co. adlı Londra
firmasını yardıma çağırdı. İki ortak, ürettikleri
zarflarla hayli para kazandılar.
İLK EŞİT İŞARETİ
( = ) olarak gösterilen ilk eşit işareti, 1557 yılında
Londra'da Robert Recard adında bir
Oxfordlu tarafından kullanıldı. Recard o yıl
yayınladığı "The Whetstone of Witte" adlı cebir
kitabında, eşit kavramını ( = ) işareti ile
simgeledi. Neden başka bir şeyi değil de, bu
simgeyi seçtiğini soranlara da şu yanıtı verdi:
"Birbirine paralel iki çizgiden daha eşit iki
şey düşünemezsiniz."
İLK SİLGİ
Çok geniş bir kullanım alanı bulunan silgiden
ilk kez 1770 yılında söz edildi. O yıl, Londra'da,
"Familiar Introduction to the Theory
and Practice of Perspective" adlı bir kitap yayınlandı.
Kitabın yazarı Joseph Priestley, kitaba
yaptığı ekte şöyle diyordu:
"Bu kitap basıldıktan sonra bir nesne gördüm.
Bununla, bir kâğıt üzerindeki kurşunkalem
izlerini rahatlıkla yok edebiliyordu. Bu
nedenle, çizimle uğraşan insanlar için son derece
yararlı bir araç olduğu kuşkusuzdur. Bu
harika alet, matematiksel araçlar yapan Bay
Nairne tarafından satılıyor. Bay Nairne, 2.5
santimlik kübik bir parçayı üç şilin karşılığında
satıyor ama, yıllarca kullanılabileceğini
söylüyor."
1838 yılında Sidney 'deki New South Wales Postanesi, ilk zarflı
mektup kâğıtlarını bastırdı. Katlandığı zaman dış tarafı zarf
halini alan bu kâğıtların fiyatına, posta ücreti de dahil olduğundan,
üzerleri mühürlüydü.
İLK ZARFLI MEKTUP KÂĞIDI
Katlandıktan sonra dış kısmı "zarf" haline gelen
ilk özel mektup kâğıtları, 1 Kasım 1838'de
Sidney'de New South Wales postanesinde basıldı.
Zarfın üzerinde, özel bir damga vardı. Bu
damga, posta ücretinin de, zarfın satış ücretiyle
birlikte alındığım gösteriyordu. Bu kolaylık,
Sidneylilerin ilgisiyle karşılandı. Düzinelik
paketler halinde satışa çıkarılan
"mektup-zarflar" kısa süre içinde tükendi.
İLK ESPERANTO KİTAP
Lingvo Internacia adını taşıyan ilk Esperanto
kitap, 1887 yılında Varşova'da Dr. Ludoviç
Zamenhof adlı Rus tarafından yayınlandı.
Dr. Esperanto takma adıyla kitabını bastıran
Zamenhof, 1859 yılında Bielostock adlı
kasabada dünyaya geldi. Bu kasabanın sakinlerini
Ruslar, Polonyalılar, Almanlar ve Yahudiler
oluşturuyordu.
Zamenhof da bir Yahudi aileden geliyordu.
Gençlik yıllarında, farklı diller konuşan
kasabalılar arasındaki kötü ilişkiler, Zamenhof
'u çok rahatsız etti. Bunun üzerine yeni bir
dil geliştirerek, insanlar arasında kardeşliği ve
dostluğu, bu dil aracılığıyla gerçekleştirmeye
karar verdi. Söz konusu dil, kendisi gibi düşünenler
tarafından okullarda öğrenilebilirdi.
14 yaşında bir öğrenciyken (Varşova Klasik
97
http://groups.google.com/group/merakediyorum
Akademisi'nde) bu amaca yönelik çalışmalarına
başladı. 19 yaşına geldiğinde (1878) altıyedi
arkadaşım da ikna etmeye yetecek kadar
yol almıştı. 17 Aralık 1878 günü evinde bir
toplantı düzenledi ve arkadaşlarıyla birlikte
yeni bir konuşma ve şarkı dilinin doğuşunu
kutladı. Ne var ki, Esperanto'nun bu ilk öncüleri,
tutucu büyüklerinin sert tepkilerine dayanamadılar
ve Zamenhof, yoluna tek başına
devam etmek zorunda kaldı.
Birçok düzenlemenin ardından, 15 yıllık
emeğinin sonucu, 40 sayfalık bir kitap haline
geldi. Kitabın başına koyduğu bir önsözle, yazar,
kitapla ilgili tüm haklarından feragat ettiğini
duyurdu. Zira ona göre, "Uluslararası
bir dil, tıpkı ulusal dillerde olduğu gibi, herhangi
bir bireyin değil, toplumun malıydı."
Esperanto'nun ilk yandaşları genellikle,
Almanlar, İsveçliler ve Ruslardan oluşuyordu.
Rus Esperantocular arasında ünlü yazar
Leo Tolstoy da vardı. Yeni dünya dili, Batı'
da en büyük ilgiyi Fransızlardan gördü ve 1898
yılında Fransa Ulusal Esperanto Derneği kuruldu.
İLK FAN KULÜP
Herhangi bir sanatçının hayranlarını bir araya
getiren fan kulüplerin ilki, "The Keen Order
of Wallerites" adıyla Londra'da kuruldu.
Dönemin ünlü aktörlerinden Lews Waller'i sevenlerce
kurulan kulübün, büyük bir olasılıkla
1900-1901 yıllarında açıldığı sanılıyor.
Kulüp üyeleri, bir yanında Waller'in resmi,
diğer yanında da sanatçının en sevdiği çiçek
olan "menekşe" bulunan bir rozet takıyorlardı.
Sembol renkleri mavi ve leylak rengiydi.
Üyelerin Bay Waller'le ilişkileri de belirli
kurallara bağlanmıştı. Örneğin, kulüp sekreteri
dışında hiç kimse Bay Waller'le kişisel
ilişki kuramazdı. Ayrıca her üye, sanatçının
gala gecelerinde mutlaka hazır bulunmak zorundaydı.
İLK MODA FOTOĞRAFLARI
İlk kez 1891 yılı Aralık ayında, Paris'te yayınlanan
moda gazetesi "La Mode Pratique"
de çıktı. Fotoğraflar, özel bir teknikle çift,
renkli olarak basılmıştı. Ertesi yıl derginin
"Fashions of Today" adıyla Londra'da yayınlanan
İngilizce baskısında, İngilizler, ülkelerinde
çıkan ilk moda fotoğraflarını gördüler.
1901 yılında yayınlanan Les Modes'a kadar
bu konuda başka bir çalışma görülmedi.
Les Modes yayın hayatına atıldığında, hem
konuya ciddi bir yaklaşımda bulundu, hem de
98
modacı Doris Langley Moore'un belirttiği gibi,
fotoğraflardaki modeller, "profesyonelliğin
iyi birer örneğini sergilediler".
Uluslararası bir moda fotoğrafçısı tarafından
çekilen ilk resimler ise, 1911 yılı Nisan
ayında "Art et Decoration"da yayınlandı. Bu,
Lüksemburg asıllı Amerikalı Edward Steichen'in
Paul Poiret kreasyonları üzerinde yaptığı
13 fotoğraflık bir çalışmaydı.
İLK ARKADAŞ BULMA
BÜROSU
"Eskort Servisi" de denilen arkadaş bulma
bürolarının ilki, 1937 yılında Londra'da
"S.O.S." adıyla Bayan Horace Farquharson
tarafından açıldı. Büyük bir gizlilik içinde hizhttp://
groups.google.com/group/merakediyorum
İLK YÜRÜYEN MERDİVEN
Yürüyen merdivenin ilki, New York'ta 15
Mart 1892'de Jesse W.Reno tarafından yapıldı.
İlk kez kullanıldığı yer ise, Coney Island'-
dır. 1896 sonbaharında Old Iron Pier'e monte
edilen yürüyen merdiven, her biri 10 santim
genişliğinde ve 60 santim uzunluğunda latalardan
oluşan bir konveyör yardımıyla çalışıyordu.
Konveyör ise gücünü bir elektrik
motorundan alıyordu.
Gerçek anlamda ilk yürüyen merdivenin
patenti ise 2 Ağustos 1892 günü, Amerikalı
mucit Charles A.Wheeler tarafından alındı.
Wheeler, patentini almasına karşın, buluşunu
hayata geçirmedi ve haklarım 1898 yılında
Charles D. Seeberger'e sattı. Seeberger, bazı
küçük ilavelerle Wheeler'in buluşunu geliştirdi.
Bu modelin ilk örneği, Seeberger'in üretim
için anlaştığı Otis Elevator Co. firmasının
New York'taki tesislerinde 9 Haziran 1899
günü denendi.
Seeberger yürüyen merdiveninin, halk tarafından
ilk kullanımı ise 1900 yılında Paris
Fuarı'nda oldu. Ertesi yıl tekrar ABD'ye getirilen
merdiven, Philadelphia'daki Gimbel's
mağazalarına monte edildi ve 1939 yılına kadar
orada hizmet verdi.
İngiltere'de ilk yürüyen merdiven ise, 4
Ekim 1911 günü Londra'nın Piccadilly Meydanı'nda,
Earls Court metro istasyonunda hizmete
girdi. Bu, 13 metre uzunluğunda, Seeberger
türü bir yürüyen merdivendi. Üzerinde,
"Basamaklara oturmayınız", "Önce sol
ayağınızla ininiz" gibi uyarı tümceleri vardı.
Yürüyen merdiven, İngiltere'ye ilk kez 1911 yılında geldi ve
Londra'da Piccadilly alanına bakan Earls Court metre istasyonunun
çıkışında hizmete girdi.
met verilen bu büroda, ücretler bulunan arkadaşın
niteliklerine göre değişiyordu. Örneğin,
bir İngiliz soylusunun genç oğluyla bir gece
geçirmek isteyen birisinin 3 pound ödemesi
gerekiyordu.
İLK EKOMETRE
Ses dalgalarının yardımıyla, okyanusların derinliklerini
ölçmeye ve belirli derinliklerde neler
bulunduğunu anlamaya yarayan ekometri
yöntemine yönelik çalışmalara, 1912 yılında
Titanik gemisinin bir buzdağına çarparak 1513
yolcusuyla birlikte sulara gömülmesinden sonra
ilgi duyuldu. İngiliz iklimbilimcisi L.F.Richardson,
ses dalgalarının bir cisme çarparak
geri dönmesi sistemine dayanan yankı metoduyla,
derinliklerin taranması fikrini ortaya
attı. ABD'li Profesör Reginald A.Fessenden,
Birinci Dünya Savaşı'ndan önce ilk başarılı
deneyleri gerçekleştirdi. 1930'lardan itibaren
de, denizlerin dibini taramak için yüzyıllardır
kullanılan ilkel çubuk yönteminden vazgeçilerek
eko sistemi uygulanmaya başlandı.
İLK KALP
ELEKTROSU (E.K.G)
Kalbin vuruşları, kalp kaslarındaki voltaj değişimlerinden
kaynaklanır. Vücudun iki noktasından
deriye bağlanacak bir voltmetreyle
bu değişimler algılanabilir. Kalpteki bu elektriksel
olay ilk kez 1903 yılında Leyden Üniversitesi'nde
Hollandalı Doktor William Einthoven
tarafından ilkel bir galvanometre aracılığıyla
saptandı. Elektrokardiyogram aygıtı,
kaydedilen bazı gelişimlere rağmen, hâlâ bu
sisteme göre çalışır. Voltaj değişimleri bir kalemle
özel bir kağıt üzerine yansıtılır. Kalp uzmanı
bir doktor, bu kağıdı incelediği zaman
kalp seslerinin düzenliliği, karıncıkların ve kulakçıkların
durumu ve göğüs ağrılarının nedenleri
ile ilgili çok önemli bilgiler elde eder.
İLK ELEKTROLİZ
Pillerle ilgili çalışmalarını sürdürdüğü sıralarda,
İngiliz kimyager Humpry Davy, elektroliz
olayını da keşfetti. Davy, kimyasal bileşkelerin,
elektriksel çekim sayesinde bir arada
tutulabildiğini anlamıştı. Aynı bileşkelerin yine
elektrik aracılığıyla birbirlerinden ayrılabileceğini
düşündü. 1807 yılında bu varsayımını
bir deneyle kanıtladı. O güne kadar bir element
olarak kabul edilen kostik sodayı eriyik
haline getirdi ve içinden güçlü bir pil aracılığıyla
elektrik akımı geçirdi. Böylece kostik sodanın
sodyum ve potasyum elementlerine ayrıştığını
gördü.
Onun kanıtladığı bu elektroliz yöntemi,
bugün metal kaplama sanayiinde büyük ölçüde
kullanılmaktadır.
İLK ELEKTROMIKNATIS
Danimarkalı fizikçi Hans Christian Oersted,
1820 yılında bir telden geçen elektrik akımının
telin yakınındaki pusulanın ibresini oynattığını
gördü. Böylece elektrikle manyetizm
arasında bir ilişki olduğunu anladı. Oersted'
in bu buluşu üzerine birçok bilim adamı çalışmalar
yaptı. Bunlardan biri de, İngiliz fi-
99
http://groups.google.com/group/merakediyorum
zikçi William Sturgeon idi. Sturgeon, atnalı
şeklinde bir demir çubuk üzerine sarılmış tellere
elektrik verildiğinde bir "mıknatıs" oluştuğunu
buldu. "Elektromıknatıs" adı verilen
bu "atnalı", kendinden 20 kat daha ağır cisimleri
kaldırabiliyordu.
1831 yılında Amerikalı fizikçi Joseph
Henry, Sturgeon'un buluşunu biraz daha geliştirdi.
Karısının iç çamaşırlarını parçalayarak
elde ettiği ipeklerle, bakır telleri izole etti
ve bu telleri kat kat sardı. Böylece, elde ettiği
mıknatısın gücünün büyük ölçüde arttığını
gördü.
İLK PATLAYICILAR
İlk patlayıcı madde olan barutu kimlerin bulduğu
kesin olarak saptanamamakla birlikte,
10. yüzyılda Çinliler, 13. yüzyılın sonundan
itibaren de Araplar tarafından kullanıldığ. biliniyor.
Avrupa ile ilgili araştırmalarda rastlanılan
ilk kayıt ise, 1314 yılında İngiltere'ye
bir gemi dolusu silah ve barutun geldiğidir.
İtalyan kimyacı Asconio Sobrero, 1846 yılında
nitrogliserini buldu. Ancak, bu madde
en ufak bir devinimde patladığından üretmek
son derece rizikoluydu. 1866 yılında İsveç'te
Immanuel Nobel ve oğlu Alfred, nitrogliserin
üretimi için nispeten daha güvenli bir yöntem
geliştirdiler. 1867 yılında Alfred Nobel, nitrogliserini,
emici bir madde olan sodyum nitratla
karıştırarak ilk "dinamit'i yaptı. Dinamit
ele alınabilecek kadar güvenliydi ama, patlayıcı
gücünde bir eksilme yoktu. 1875 yılında
da Alfred Nobel, jelatin dinamiti üretmeyi başardı.
1866'da Fransa'da amonyumpikrat kullanılarak
güçlü bir patlayıcı yapıldı. Yine güçlü
bir patlayıcı olan ve amonyumpikratta olduğu
gibi patlatılabilmesi için bir detonatör
gereken TNT (Trinitrotoluen) de 1863 yılında
J.Wilbrand tarafından bulundu.
İLK AKTÖR
Dekor ve kostüm kullanılarak çekilen bir film-
Fransa doğumlu Amerikalı mucit Louis Aime Augustin Le
Prince, bu tek mercekli kameranın patentini 10 Ocak 188S
günü aldı.
İLK FİLM
Fransız asıllı Amerikalı Louis Aime Augustin
Le Prince tarafından gerçekleştirildi. De Prince,
karısının sanat öğretmenliği yaptığı New
York Sağırlar Okulu'nda hareketli fotoğrafik
görüntülere ilişkin bazı araştırmalar yapıyordu.
Kızı M.Le Prince, 1885 yılında, enstitünün
beyaz badanalı duvarlarında kımıldayan
görüntüler izlediğini iddia etti. 1886 yılının Kasım
ayında Le Prince, Amerikan Patent Bürosu'na
başvurarak, buluşunu şöyle tanıttı:
"Fotoğrafik bir kamera ile bir nesnenin ya
da nesnelerin hareketli görüntüleri saptanır.
Sonra da bu görüntüler, bir projeksiyon aygıtı
aracılığıyla aynen yeniden canlandırılır."
1861 yılında da İngiltere'de bir İngiliz,
kendi ülkesinde çok daha basit bir aygıtla bu
tür bir patent almıştı. Le Prince'in aldığı Amerikan
patenti ise, daha karmaşık bir (16 mercek)'
aygıttı.
100
http://groups.google.com/group/merakediyorum
de kamera karşısına geçen ilk aktör, "Kraliçe
Mary'nin İdamı" filminde Kraliçe Mary'-
yi oynayan Bay R.L.Thomas'dır. Raff and
Gammon şirketi tarafından Alfred Clark yönetiminde,
28 Ağustos Î895'te New Yersey
eyaletinin West Orange şehrinde çekilen filmde,
başrol olan kraliçe rolünü, Kinetoscope
Co. şirketinin muhasebecisi olan Bay Thomas,
özel bir makyajla oynadı. İdam sahnesi çekilirken,
Thomas, cellatın önündeki kütüğe yaklaştı
ve boynunu kütüğün üzerine koydu. Bu
sahnenin çekiminden sonra kamera durdu. Bu
arada Thomas, çekildi. Kamera daha sonra
cellatı çekti. Böylece sinema tarihinin ilk film
hilesi de gerçekleştirilmiş oldu.
Bir filmde komedi oynamak üzere görevlendirilen
ilk kişi ise, M.Clerc'tir. Lyon kentinde
oturan Bayan Lumiere'in bahçıvanı
olan M.Clerc, Lumiere Kardeşler tarafından
çevrilen L'Arroseur Arrose adlı filmde de bahçıvan
rolü oynadı. Bu film, 28 Aralık 1895 günü,
Paris'te Grand Cafe'de gösterildi. Filmde
Clerc bir hortumla çiçekleri sulamaktadır.
Yaramaz bir çocuk (Bu rolü o zaman 14 yaşında
olan Duval adlı bir genç oynadı) bahçıvanın
arkasına dolanarak hortuma basar ve
suyun kesilmesine neden olur. Bahçıvan hortumun
tıkanıp tıkanmadığını anlamak için
ucunu gözüne doğru kaldırınca, çocuk ayağını
kaldırır ve su Clerc'in yüzüne fışkırırken,
neşe içinde dans ederek oradan uzaklaşır.
İLK TOPLU FİLM
GÖSTERİMİ
22 Mayıs 1891'de, West Orange'daki Edison
laboratuvarlarında yapıldı. Kadın Kulüpleri
Ulusal Federasyonu'nun 147 üyesi, o gün Bayan
Edison'un konuğu olmuşlardı. Bayan
Edison, onları kocasının çalışma salonuna götürdü
ve orada kendilerine yeni "kineteskop"
u tanıttı. The Sun gazetesi, olayla ilgili olarak
şunları yazdı:
"Şaşkınlıklarına rağmen memnuniyetleri
de yüzlerinden anlaşılan kulüp üyesi hanımefendiler,
yerde bir kutu gördüler. Kutunun yanında
bazı makaralar ve kayışlar vardı ve bir
adam onları çalıştırmak için uğraşıyordu. Kutunun
tepesinde de üç santimetre çapında bir
delik vardı. Delikten baktıklarında bir adam
gördüler. Bu o zamana kadar gördükleri en
güzel resimdi. Resimdeki adam, eğildi, gülümsedi
ve şapkasını çıkararak kendilerini selamladı.
Üstelik tüm hareketleri kusursuzdu."
Bu gösteride izletilen filmin, bir yatay kamera
ile çekildiği anlaşılıyor. 1892 yılına kadar
da çekimler bu yöntemle yapıldı. O
yıl. Dickson, perfore film kullanarak ilk dikey
beslemeli kamerayı geliştirdi. Ekim ayında
Dickson, bu kamerayla kendisini, yardımcısı
William Heise'yi, bazı kılıç ve güreş karşılaşmalarını
görüntüledi. Dickson'ın sağladığı bu
gelişme, para kazanmak amacıyla film çekilebileceğini
kanıtladı ve bu yönde çalışmalar
başladı.
ÜCRET KARŞILIĞI
GÖSTERİLEN İLK FİLM
14 Nisan 1894 günü, New York'ta ve Broadway'de,
Holland Bros'un kineteskop salonunda
izleyicilerin karşısına çıktı. Kineteskoplar
beşerlik iki sıra halinde dizilmişlerdi. 25 sent
ödeyen her seyirci beş film izleyebiliyordu. Bütün
filmleri izlemek isteyenlerden iki misli ücret
alınıyordu.
İlk gün 120 dolar hasılat toplandı. Bu da,
sinema tarihinde ilk günkü seyirci sayısının
500 olduğunu gösterir. Edison'un West Orange'daki
stüdyolarında çekilen filmler şunlardı:
Sandw, Bertholdi,At Nasıl Nallanır,Berber
Dükkanı, Bertholdi II, Demirciler, Horoz Döğüşü,
Dans, Güreş, Trapez.
Tüm bu filmlerin yapımcısı olan Edison
Co. aynı zamanda dünyanın ilk film yapım
kuruluşu idi. Çekim tarihi belli olan ilk konulu
film ise Sandw'dur (7 Mart 1894). Sirklerde
güç gösterisi yapan Eugene Sandw da,
kamera karşısına geçen ilk profesyonel olarak
kabul edilebilir. Edison için film yapan öteki
ünlüler arasında "Annie Get Your Gun" adlı
filmiyle ölümsüzleşen Annie Oakley ve efsanevi
Buffalo Bill sayılabilir. Her ikisi de, kamera
karşısına aynı yılda, 1894'te geçtiler.
İlk film katoloğu da, 1894 yılında Edison
şirketince yayınlandı. Bu katalogda, hepsi
Edison firmasının yapımı olan 52 filmin tanıtımı
yapılıyordu. Film fiyatları ise 10 dolar
(Şahane Kadın) ile 100 dolar (5 rauntluk bir
boks maçı) arasında değişiyordu.
PERDE ÜZERİNDE
SEYREDİLEN İLK FİLM
La Sortie des Ouvriers de L'Usine Lumiere adlı
film, 22 Mart 1895 günü, Paris'te Auguste
ve Louis Lumiere tarafından Societe d'Encouragement
a l'Industrie Nationale üyelerine
gösterildi. Lumiere'ler, bu filmin çekimini
1894 yılının Ağustos ya da Eylül ayında yapmışlardı.
Lyon'daki Lumiere fabrikalarında
çalışan işçilerin yedikleri bir akşam yemeğini
konu alıyordu.
101
http://groups.google.com/group/merakediyorum
Perde üzerinde ücret karşılığında gösterilen
ilk film ise 20 Mayıs 1895 günü Broadway'de
oynatıldı. Bu dört dakikalık film,
"Young Griffo" ile "Charles Barnett" arasındaki
bir boks maçını konu alıyordu. Filmin
çekimini ve gösterimini, ekranda oynatmak
üzere film çekiminin ilk öncüsü olan Lamda
Co. adlı şirketin kurucusu ve sahibi Woodville
Latham yapmıştı. Gösterimde kullanılan Eidoloskop
adlı ilkel projeksiyon makinesini
Lamda Co. için Edison'un eski teknisyenlerinden
Eugene Lauste yaptı.
Avrupa'da para ödeyerek salona giren seyirciler
karşısında ilk film gösterimi, 1 Kasım
1895 günü, Berlin'de Max ve Emil Skladonowsky
tarafından yapıldı. Skladonowsky
Kardeşler, bu gösterim sırasında, kendi buluşları
olan bir projeksiyon aygıtını kullandılar.
İki ucu birbirine eklendiği için film hiç durmamacasına
oynuyordu ama film içindeki tek
hareket, yalnızca birkaç saniye sürdüğü için
sürekli olarak bu bir tek hareket perdeye yansıtılıyordu.
Biraz titrek ve flu olmasına karşın,
perdede gerçekten bir hareket vardı ve bu
durum, Nazilerin 40 yıl sonra sinema endüstrisinin
temellerinin Almanya'da atıldığı yolunda
bazı iddialar sürmesine olanak sağladı. Aslında,
ne Amerika'da Lauste ve Latham'ın çabaları,
ne de Almanya'da Skladonowsky Kardeşler'in
yaptıkları, sinemanın gelişiminde kalıcı
birer etki bırakamamıştır.
Tüm sinema tarihçileri tarafından, sinemanın
bir eğlence aracı olarak ortaya çıktığı ilk
gün olarak Lumiere'lerin bilet alarak salona
giren seyirciler karşısında Paris'teki Grand
Cafe'de hareketli bir film oynattıkları 28 Aralık
1895 tarihi kabul edilir.
Lumiere'ler, gerçekten başarılı bir projeksiyon
aygıtı yapmışlar ve sinema endüstrisi için
ekipman üreten ilk kuruluş olma özelliğini de
kazanmışlardır.
İLK REKLAM FİLMLERİ
1897 yılında, Fransa, İngiltere ve ABD'de çevrildi.
Amerika'da çekilen film, 5 Ağustos
1897'de New Jersey'deki West Orange Edison
stüdyolarında gerçekleştirildi. Amerikan
Kongre Kütüphanesi'nde filmle ilgili şu kayıtlar
var:
"Filmde büyük bir pankart var. Üzerinde
de, "Admiral Sigaraları" diye bir yazı. Pankartın
önünde dört kişi oturuyor. Sam Amca,
bir papaz, bir Kızılderili ve bir işadamı.
Ekranın sol tarafından kül tablası biçiminde
bir kutu görüntüye giriyor. Kutu yırtılıyor ve
içinden çok çekici giyinmiş şahane bir kız çı-
102
kiyor. Adamlara yaklaşıyor ve onlara birer sigara
veriyor. Sonra kameraya dönerek bir
bayrak açıyor. Bayrağın üzerinde bir yazı:
"Hepimiz Admiral içeriz."
Yine ABD'de, 1897 yılında, Kuhn and'
Webster firması tarafından "Haig Viskileri",
"Pabst's Mihvaukee Biraları" ve "Maillard's
Çikolataları" için reklam filmleri çekildi. Bu
filmler, Broadway'de kurulan bir açıkhava
perdesinde, "back-projection" yöntemiyle
gösterildi.
Fransız reklam filmlerini Georges Melies
çekti. Bu filmler, 1898 yılında Paris Operası
yakınlarındaki Italiens Bulvarı'nda açıkhavada
gösterime girdi. Melies'in müşterileri arasında,
Delion şapkaları, Mystere korseleri,
Menier çikolataları ve Moritz birası gibi firmalar
vardı.
İngiltere'de ilk reklam filmi de 1897 yılında
Bird's kremleri için Arthur Melbourne Cooper
tarafından çekildi ve Bird's kremlerine
çok yararlı oldu.
UÇAKTAN ÇEKİLEN
İLK FİLM
1908 yılında, Fransa'nın Camp d'Auvours yöresinde
çekildi. Kameraman, Pathe görevlilerinden
L.P. Bonvillain, uçağın pilotu ise Wilbur
Wright idi. Bu çekim, bir uçaktan ilk fotoğraf
çekiminden tam bir yıl önce gerçekleştirildi.
Havacılık amacı dışında çekilen ilk film ise
Warwick Trading Co. adına gerçekleştirildi.
Şirketin Bioscope Cronicle adlı bir haber film
gösterisi vardı. Bu programdan yayınlanmak
üzere, 21 Nisan 1913 günü İngiltere Kralı V.
George'un Victoria and Albert adlı Kraliyet
yatıyla Manş Denizi'ni aşarak Fransa'ya gelişi
filme alındı. Uçağın pilotu B.C. Hucks,
kameramanı çekimden hemen sonra Hendon'a
götürdü. Zira filmin derhal banyo edilmesi
gerekiyordu. Kral'ın Londra'dan Paris'e
yaptığı seyahatin tümü, havadan çekilen sahneler
de dahil olmak üzere, aynı gün akşam
saat 5.20'de, Coliseum'da düzenlenen bir matinede
gösterildi.
İLK HAYVAN FİLM
YILDIZI
Rover adlı köpektir. Cecil Hepworth tarafından
yönetilen "Rover Kurtarıyor" adlı filmin
başrolünü oynadı ve bu film, gişe rekorları
http://groups.google.com/group/merakediyorum
Bir filmde ilk kez öpüşen sanatçı unvanın Fred Storey aldı.
Aynı zamanda, bir filmde rol atan ilk profesyonel oyuncu olan
Fred Storey, 1896 yılında çevrilen "Askerin Aşkı" adlı filmde
öpüşürken görülüyor.
FİLMDE ROL ALAN İLK
PROFESYONEL AKTÖR
P.W.Paul'ün, "Askerin Aşkı" filminde başrolü
oynayan Fred Storey, bir filmde oynayan
ilk profesyonel oyuncu oldu. Kısa bir komedi
olan bu film, 1896 yılının Nisan ayında
Londra'daki Alhamra Tiyatrosu'nun çatısında
çekildi ve aynı ay gösterime girdi.
Film endüstrisinin ilk günlerinde, oyuncuların
kimlikleri gizli tutulurdu. Yalnızca filmde
rol alan sahne sanatçılarının adları belirtilirdi.
Sahnede başarılı olan sanatçıların, sinemanın
emekleme döneminde, perdede de yeteneklerini
göstermeye başlamalarının ilk ve
çarpıcı örneklerinden biri, Naff and Gammon
tarafından 1896 yılı Nisan ayında çekilen Dul
Jones adlı filmde görüldü. Bu filmde rol alan
John Rice ve May Irwin, aynı zamanda beyazperdede
öpüşen ilk çift oldular.
Amerikalılar tarafından sinema dünyasına
getirildiği sanılan "star" sisteminin temelleri
aslında Almanya'da atıldı. Bu ülkede de
önceleri İngiltere ve ABD'de olduğu gibi film
yapımcıları oyuncuların birer kahraman olmasına
ticari bazı endişelerle karşı çıkıyorlardı.
Ama zamanla bazı oyuncuların daha çok seyirci
çektiği anlaşıldı ve onların görüntüleri
perdelere daha çok yanmasıyla başladı. Yine
de yapımcılar bu oyuncuların gerçek isimlerini
duyurmak yerine, "Şeytan Kadın"gibi birtakım
unvanlar lanse etmeyi yeğlediler.
Bu sistem içinde, adını duyurarak film
dünyasının ilk starı olmayı, Alman kadın
oyuncu Henny Porten başardı. Görüntüsüyle
sinemaseverleri salonlara çeken Porten,
1909 yılında çevirdiği "Kör Bir Kızın Aşkı"
adlı romantik filmle izleyicilerin gözdesi haline
geldi. Bunun üzerine yapımcı Messter Şirketi,
yıldız oyuncusunun kimliğini açıkladı.
Bir anda ünlenen Henny Porten, bir sonraki
film için sete geldiğinde, şirketten ayda 10 pound
olan maaşının 11 pounda çıkarılmasını istedi.
Messter, en büyük korkusunun gerçekleştiğini,
isim sahibi oyuncuların daha çok para
istemeye başladığını gördü ve kötü bir örnek
yaratmamak için Porten'e hayır dedi.
Bunun üzerine güzel oyuncu stüdyoyu terk
etti ve evine döndü. Blöfünün tutmadığını gören
yönetmen, yardımcılarından Kurt Stark'ı,
Henny'nin evine gönderdi ve isteğinin kabul
edildiğini söylemesini istedi. Henny, görevinin
başına döndü, Kurt Strak'la evlendi ve sessiz
sinema döneminde Almanya'nın ilahı olmayı
sürdürdü.
kırdı.
Filmin aslı 1905 yılında çekilmişti. Ama
sürekli artan talepleri karşılayabilmek üzere
iki kez daha yinelendi. Rover, daha sonra birçok
başka filmde de rol aldı.
İLK ÇİZGİ FİLMLER
1906 yılında, ABD ve İngiltere'de gerçekleştirildi.
Amerika'da ilk örneği, James Stuart
Blackton tarafından Vitagraph Co. adına yapılan
"Humerous Phases of Funny Faces"tir.
Tüm ilk Amerikan çizgi filmlerinde olduğu gibi,
Blackton da filmin başında, bir resim çizen
ressamı gösteriyordu. Sonra ressamın çizdiği
resim birden canlanıyor ve hareket etmeye
başlıyordu. 8 bin çizimden oluşan bu ilk
Amerikan çizgi filminde, gözlerini hareket ettirirken
sigarasının dumanını genç bir kıza doğ-
103
http://groups.google.com/group/merakediyorum
ru üfleyen bir adam ve bir çemberden atlayan
köpek gibi, basit hareketler vardı.
İngiltere'de yapılan ilk çizgi film de, aynı
yılın Nisan ayında Walter Booth tarafından
Charles Urban Trading Co. adına gerçekleştirildi.
"Sanatçının Eli" adlı filmde, önce Booth'un
eli, bir kadın ve bir erkek çizerken görülüyor,
sonra bu çift dans etmeye başlıyordu.
ÇİZGİ FİLMLERİN İLK
HAYVAN KAHRAMANI
"Old Doc Yak" adlı bir keçidir. Kısa pantolon
giyen bu keçi, perdeye Chicago Tribune
gazetesinin karikatüristlerinden Sidney Smith
tarafından getirildi ve 1913 yılının Temmuz
ayında, dizinin ilk filmi çekildi. Bu çok tutulan
kahraman, çizgi filmlerin çocuklar için iyi
bir eğlence aracı olması açısından büyük katkıda
bulundu. Bu gelişimin etkisi 1919 yılında
görüldü ve Pat Sullivan'ın "Felix the Cat"
binlerce çocuğun sevgilisi haline geldi.
İLK RENKLİ ÇİZGİ
FİLM
Brewster renklendirme yöntemiyle New
York'ta Bray Pictures tarafından çekilen ilk
renkli çizgi film, "The Debut of Thomas
Kat'', 8 Şubat 1920'de gösterime girdi. Transfaran
selüodlar üzerine çizilen resimler tersten
boyandı ve renkli olarak çekim yapıldı.
İLK SESLİ ÇİZGİ FİLM
Paul Terry tarafından yapıldı. Ezop'un fabllarından
yola çıkılarak hazırlanan film, Van
Beuren Enterprises şirketi adına çekildi ve 1
Eylül 1928'de New York'ta Mark Strand'da
galası yapıldı. Bu filmi, "bir yığın patırdı"
olarak nitelendiren Walt Disney, kendisinin ilk
sesli çizgi filmi olan "Steamboat Willie"yi 18
Kasım 1928 günü, yine New York'ta, Colony
Theatre'da gösterime soktu. Bu filmde, çizgi
film dünyasında bütün zamanların en büyük
kahramanı Micky Mouse da seyirciyle tanıştı.
İLK UZUN METRAJ ÇİZGİ FİLM
Arjantinli sanatçı Don Frederico Valle tarafından
1917 yılında gerçekleştirildi. 60 dakikalık
bu filmde, dönemin devlet başkanı
hicvediliyordu. Diagones Tabora yönetiminde
beş kişilik bir çizerler ekibi, filmi gerçekleştirmek
için 50 bin çizim yaptı. Çok ilginçtir
104
ki, ilk sesli uzun metraj çizgi film de, Arjantin'den
çıktı. 1951 yılında Quirino Çristiani tarafından
yapılan "Peludopolis" adlı. bu
film Devlet Başkam Irigoyen'i hicvediyordu.
Vitaphone sistemiyle seslendirildi. Uzun
metrajlı ve sesli ilk çizgi film ise Walt Disney
yapımı olan "Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler"
dir. 21 Aralık 1937 günü, Los Angeles'ta
Cathay Circle Theatre'da gösterime girdi.
İLK FİLM ARŞİVİ
Danimarka'da açıldı. Danish Statens Arkiv
For Mistoriske Film Og Stemmer adlı bu arşivin
fikir babası, Kopenhag'da yayınlanan
Politiken gazetesi elemanlarından Anker -Kirkeby'dir.
Kirkeby, o güne dek çekilen filmlerin,
ileride sinema tarihçileri için birer hazine
niteliği taşıyacağını düşünerek konuyu Nordisk
Film yetkililerinden Ole Olsen'a açtı. Olsen
da bu fikri benimseyince, arşiv kuruldu.
Kuruluştan sonraki üç yıl içinde, belirli bir düzen
içinde Danimarkalı sanatçı, yazar, bilim
adamı, politikacı v.s... gibi kişilerin filmleri
çekilerek arşive kondu. Ayrıca, eski Kopenhag'dan
da görüntüler saptandı. Arşiv, 9 Nisan
1923'te Kopenhag Kraliyet Kitaplığı'nda
resmen faaliyete geçti.
İLK FİLM ÖDÜLLERİ
1912 yılında Turin'de uluslararası bir sinema
sergisi düzenlendi. Bu serginin programında
bir de sinema ödülü vardı. 25 bin franklık büyük
ödülünü, İtalyanların Ambrosio Film Co.
adlı şirketi tarafından gerçekleştirilen "50 Yıldan
Sonra" adlı filmine verildi. Tarihsel dram
türündeki film, 1859 yılında yaşanan İtalya-
Avusturya Savaşı'nı anlatıyordu.
İLK AKADEMİ ÖDÜLLERİ
Hollywood'daki Sinema Sanatları ve Bilimleri
Akademisi tarafından 16 Mayıs 1929'da, 1
Ağustos 1927 ve 31 Temmuz 1928 tarihleri
arasında çevrilen filmler arasında bir seçim yapılarak
verildi. En iyi aktör ödülünü, Alman
sanatçı Emil Jannings "The Way of All
Flesh" ve "The Last Command" adlı filmlerdeki
rolleriyle aldı. "The Last Command",
"Seventh Heaven", "Street Angel" ve
"Sunrise" adlı filmlerdeki rolleriyle Janet
Gaynor en iyi kadın oyuncu ödülüne layık görüldü.
En iyi film ödülü ise, başrolünde Clara
Bow'un oynadığı bir William Wellman
http://groups.google.com/group/merakediyorum
filmine, "Wings"e verildi.
1931 yılında Akademi ödüllerinin adı Oscar
olarak değiştirildi. Bunun nedeni, Akademi
Genel Sekreteri Bayan Merrick'in, ödül
kazanan sanatçılara verilen heykelcikleri gördükten
sonra, !'Oscar Amcama ne kadar da
benziyorlar" demesiydi.
İLK SANSÜR KURULU
İlk ulusal sansür kurulu, 1909 yılında ABD'-
de kuruldu. Kurul üyelerini, halkın moral değerlerini
korumakla görevli olarak bir araya
gelen insanlar tarafından oluşturulan New
York Kenti Hemşehriler Birliği temsilcileri
oluşturuyordu. Söz konusu kurul, film yapımcıları
tarafından da bir denetim unsuru olarak
memnuniyetle kabul edildi ve yapımcılar,
kurula çektikleri her 300 metre film için 3.5
dolar ücreti seve seve ödediler.
İLK YAKIN ÇEKİM
Yakın çekim tekniği, ilki kez New Jersey'deki
West Orange Edison stüdyolarında 2 Şubat
1893 günü çekildi. William Dickson
tarafından yönetilen filmde, Fred Ott aksırırken,
yakın plandan görüntülendi. Fred Ott
Aksırıyor adlı film, aynı zamanda, sinema tarihinin
ilk "copyright" hakkı alınan filmidir
(7 Ocak 1894).
Sürekli yakın plan çalışılan ilk film ise,
Arthur Melbourne Cooper yönetiminde 1900
yılında çekilen "Büyükannenin Gözlükleri"
adlı filmdir. Bu filmde, bir çocuk bir büyüteçle
saat, gazete, kanarya, kedi yavrusu ve
büyükannesinin gözleri gibi nesnelere çok
yakından bakarken görülüyordu. Filmde küçük
çocuğu Bert Massey, büyükanneyi de Bayan
Bertha Melbourne Cooper canlandırdılar.
İLK FİLM RENKLENDİRME
YÖNTEMİ _____
Ticari açıdan başarılı olan ilk yöntem, kinema
color'dur. Pankromatik film kullanılan bu
iki renkli sistem, 1906 yılında İngiltere'de dönemin
en önde gelen yapımcı firmalarından
Charles Urban Trading Co. için George Albert
Smith tarafından gerçekleştirildi.
Bu yöntemin denendiği ilk film, 1906 yılının
Haziran ayında, Smith'in evinin dışında
çekildi. Filmde, Smith'in oğlu ve kızı oynarken
görüntülenmişlerdi. Oğlan, mavi bir elbise
giyiyor ve bir bayrak sallıyordu. Kızın
üzerinde ise pembe kurdeleli beyaz bir elbise
vardı. Kinema-color'un patenti, 1906 yılının
Kasım ayında alındı.
Kinema-color tekniğiyle çekilmiş bir filmin
izleyicilere ücret karşılığında ilk gösterimi ise,
26 Şubat 1909 günü yapıldı. Gösteride, 21 kısa
metrajlı film vardı.
Uzun metrajlı ilk renkli film ise, "The
World, the Flesh and the Devil" adlı yapıttır.
1 saat 40 dakikalık bu melodram, Laurence
Cowen'in romanından esinlenerek Union
Jack Co. şirketi tarafından Kinema-color tekniği
ile çekildi. "Ücret karşılığında" ilk gösterimi
de 4 Şubat 1914 günü yapıldı.
Üç renk üzerine işlem yapan Gaumont
Kronokrom tekniği ile alınan ilk başarılı sonuç
ise, 15 Kasım 1912 günü Paris'te Fransız
Fotoğraf Derneği'nin üyelerine gösterildi.
Filmler, üç mercekli bir kamera ile çekilmişti.
Her merceğin üzerinde, ana renklerden birine
ilişkin bir filtre vardı. Bu ilk filmlerde,
Vilmorin-Andrieux bahçeleri, kelebekler, Deauville
Plajı, çiftçiler ve başka doğal manzaralar
görüntülenmişti. Kronokrom tekniği
İngiltere'ye 16 Ocak 1913'te geldi. Aynı yıl,
ilk renkli ve sesli film denemeleri yapıldı ve
bunların sonuçları Haziran ayında New
York'ta, 39. Cadde Tiyatrosu'nda sergilendi.
Kronokrom tekniği, ticari açıdan pek başarılı
olamamıştı ama, geçerliliğini 1920 yılına kadar
korudu.
İLK TECHNİCOLOR FİLM
Bu türün ilk örneği, "The Gulf Betweeû" adlı
filmdir. Başrollerini Grace Darmond ve Niles
Welch'in paylaştığı film, Technicolor Motion
Picture Co. firması tarafından 1917 yılının Şubat
ayında çekildi. Şirket, filmin çekiliş tarihinden
iki yıl önce, Boston'da Dr. Herbert
Kalmus tarafından kurulmuştu. Kalmus, firmasını
1923 yılında Hollywood'a taşıdı. Önceleri
iki renkli çalışan Technicolor, asıl
sıçramasını 1932 yılında, üç renkli sisteme geçerek
yaptı. Üç renkli technicolor sistemiyle
çekilen ilk film, Walt Disney'in "Çiçekler ve
Ağaçlar" adlı çizgi filmidir.
Üç renkli technicolor sistemiyle çekilen ilk
uzun metrajlı film ise, Rouben Mamoulian'
in yönettiği Pioneer Films yapımı "Becky
Sharp"tır. Film, 1935 yılında hem İngiltere'
de, hem de ABD'de gösterime girdi.
İLK FİLM FESTİVALİ
Turist akımını hızlandırmak için 6-21 Ağustos
1932 tarihleri arasında Venedik'te yapıl-
105
http://groups.google.com/group/merakediyorum
dı. Excelsior Oteli salonlarında düzenlenen
festivale, ABD, İngiltere, Fransa, Almanya,
İtalya ve Rusya katıldı. Ödülsüz olan yarışmada,
kararı halk jürisi verdi. Bu festivalde
Helen Hayes en iyi kadın oyuncu, Frederich
March en iyi erkek oyuncu, Nicolai Ekk, Road
to Life adlı filmle en iyi yönetmen, Nous
la Liberte en eğlendirici film ve Dr. Jekyll and
Mr. Hyde en hayalperest film seçildiler.
İLK KORKU FİLMİ
R.L. Skevenson'un yönettiği "Dr. Jekyll and
Mr. Hyde" adlı filmdir. 1908 yılında Chicago'da
Selig Polyscope Co. firması tarafından
çekildi. Başrolünü Richard Mansfield oynadı.
Öteki roller ise, aynı adı taşıyan oyunu
1897 yılında sahneye koyan bir tiyatro grubunun
elemanları tarafından paylaşıldı.
Dr. Jekyll and Mr. Hyde, İngiltere'de de
1912 yılında, Lucius Henderson yönetiminde
çekildi. Bu filmde, aynı konunun bugüne dek
çekilen 20 versiyonunun tersine, Dr. Jekyll ve
Mr. Hyde rolleri iki ayrı oyuncu tarafından
canladırıldı. Bu oyuncular, James Cruze ve
Narry Benhâm'dı.
UÇAKTA GÖSTERİLEN İLK FİLM
First National şirketi tarafından yapımcılığı
üstlenilen Conan Doyle filmi "Kayıp Dünya",
1925 yılı Nisan ayında Imperial Airvays Havayolları'nın
tarifeli bir uçuşunda yolculara
gösterildi.
Uzun süreli uçuşlarda, yolcularına düzenli
olarak film gösteren ilk havayolu şirketi ise
TWA'dır. TWA, 19 Temmuz 1961 günü, New
York-Los Angeles iç hat seferi sırasında, birinci
mevkideki yolculara, başrollerini Lana
Turner ile Efrem Zimbalist Jr.'ın paylaştığı
Love Possessed adlı filmi göstererek, bu geleneği
başlattı.
İLK EĞİTİM FİLMİ
1898 yılında, Oscar Messter tarafından Berlin
Üniversitesi ameliyathanesinde çekildi. Ertesi
yıl eğitim aracı olarak Kiel Üniversitesi'nde
gösterildi.
İLK FİLM MÜZİĞİ
1906 yılında Romolo Bacchini tarafından Ci-
106
nes şirketinin yaptığı Malia dell Oro ve Pierrot
Innamorato adlı filmler için bestelendi.
İtalya, bellibaşlı tüm filmler için bir özgün
film müziği bestelenen ilk ülkedir. Bu
özellik, ancak 192ö'li yıllarda öteki ülkelerde
görülmeye başlandı.
Film müziği besteleyen ilk kadın besteci de,
Hindistan'ın süperstarı Nergis'in annesi Jadan
Bai'dir.Bayan Bai, ilk film müziği çalışmasını
1935 yılında Talash-e-Huq adlı eser için
yaptı.
İLK HABER FİLMİ
Sportif olaylar dışında ilk haber filmi, 20 Haziran
1895'te Kaiser Wilhelm II tarafından,
Kiel Kanalı'nın açılışı sırasında İngiliz kameraman
Birt Acres tarafından çekildi. Acres,
Kaiser Wilhelm'in Hohenzollern adlı yatıyla
gelişini ve öteki kutlama törenlerini saptamayı
başarmıştı.
İngiltere'de ilk haber filmi de yine Birt Acres
tarafından çekildi. Bu film, Galler Prensi
ve eşinin 27 Haziran 1896 günü Cardiff Sergisi'ne
gelişini konu alıyordu. Acres, bu sahneleri
görüntülerken, kullandığı kameranın
göz deliği olmadığı için, ne çektiğini göremeden
çekim yapıyordu. Yine de oldukça başarılı
sonuç aldı ve yapıtını 21 Temmuz 1896
günü Marlborough House'da Kraliyet Ailesi'
ne sergiledi.
KAPALI MEKÂNDA ÇEKİLEN
İLK HABER FİLM
Oskar Messter, 1897 yılında yapılan Berlin Basın
Kulübü Balosu'nu yapay aydınlatma yaparak
filme aldı. Messter, çekim sırasında
portatif ayaklar üzerinde dört adet 50 amperlik
Körting-Matthiessen ark lambası kullandı.
İLK FİLM ELEŞTİRİLERİ
Frank E. Woods tarafından yazıldı ve 1 Mayıs
1908 tarihinden itibaren New York Dramatic
Mirror'da yayınlanmaya başladı.
Yazılarının altına "İzleyici" imzasını atan
Woods'un eleştirileri, sinemaseverler tarafından
ilgi ile okunuyordu.
Düzenli olarak film eleştirileri yayınlamaya
başlayan ilk gazete ise, Budapeşte'de yayınlanan
Vilag (Dünya) gazetesidir.
1912 yılının Ağustos ayından itibaren Sandor
Kellner'i sinema eleştirmeni olarak okurhttp://
groups.google.com/group/merakediyorum
larına tanıttı ve düzenli olarak film eleştirileri
sayfası yayınladı.
Film eleştirilerinin Amerika'da gazete sayfalarına
girmesi 1914 yılında Chicago Tribune'ın
öncülüğünde başladı. Gazetenin bayan
eleştirmeni Kitty Kelly, okurları üzerinde öylesine
etkili oldu ki, yazacağı satırlarla filmlerin
kaderinin belirlenmesinde önemli roller
oynadı ve bu nedenle ABD'li film yapımcılarının
en nefret ettikleri isim haline geldi.
PROGRAM DIŞI İLK HABER FİLMİ
Önceden programlanmadan çekilen ilk haber
filminde, New York'taki Windsor Oteli'nde
17 Mart 1899 günü çıkan ve 45 kişinin haya-
, tına mal olan yangın görüntülendi. J. Stuart
Blackton ve Albert E. Smith, bir rastlantı sonuncu
olay yerindeydiler ve bu "olanağı" değerlendirerek
program dışı ilk haber filmi
çeken kişiler olarak tarihe geçtiler.
İLK ÇIPLAK SAHNE
Avustralyalı film yıldızı Annette Kellerman tarafından
oynandı. "Tanrıların Kızı" adlı bu
film, Fox şirketi için 1915 yazında Jamaika'
da çekildi. Bayan Kellerman, eski bir yüzücüydü
ve ilk çıplak sahneyi çevirmeden beş yıl önce
de giydiği tek parça mayo ile şimşekleri
üzerine çekmişti.
İLK FİLM KİRALAMA FİRMASI
1902 yılında ABD'nin San Francisco kentinde,
Harry J. Miles tarafından kuruldu. Önceleri
sinemacılar, gösterecekleri filmi satın
almak zorundaydılar ye film ücreti de makara
başına 100 dolar idi.
Miles, şirketini kurduktan sonra, haftalığı
50 dolardan film kiralamaya başladı. Böylece,
daha dördüncü haftanın sonunda yüzde
100 kâra geçmiş oluyordu.
Avrupa'da ilk film kiralama firması ise
1904 yılında Londra'da, Wilterdaw Kinema
Supply Co. adıyla hizmete girdi.
İLK SENARYO YAZARI
New Yorklu gazeteci Roy McCardell, 1900 yılında
Biograph Co. adlı film şirketinden
Henry Marvin tarafından tanesi 15 dolardan
bir hafta içinde 10 senaryo yazmakla görevlendirildi.
O dönemde filmlerin uzunluğu 15 ile 30
metre arasında değiştiğinden, McCardell, bir
hafta içinde teslim etmek koşuluyla kendisine
verilen siparişi yarım günde tamamladı.
İLK AĞIR ÇEKİM
1898 yılında, Berlin'de Oscar Messter tarafından
gerçekleştirildi. Messter, bu çekim sırasında
kendi geliştirdiği 60 milimetrelik özel bir
kamera kullandı. Bu kamera ile çekilen ilk
ağır çekim sahnelerinden birinde, yüksek bir
duvardan atlayan bir kedi görüntülenmişti.
Kameranın saniyede yüz kare çekebilmesine
karşın, kedili sahnede saniyede 66 karelik
çekim yapılmıştı.
İLK SESLİ FİLM
Senkronize ses düzeni ile birlikte, belirli bir ücret
ödeyen izleyicilere gösterilen ilk filmler, 15
Nisan-31 Ekim 1900 tarihleri arasında Paris
Fuarı nedeniyle üç ayrı sinemada oynatıldı.
Her üçünde de ses.özel plaklar üzerine kaydedilmişti
ve görüntüye uyum içinde eşlik ediyordu.
Compagnie Generale Transatlantique
firması tarafından gerçekleştirilen fonorama
tekniği, "Paris'te Hayat" adlı renkli filme ses
veriyordu.
Seyirciler, perdede Paris'ten çeşitli görüntüler
izlerken, bir yandan da müzik, şarkı ve
konuşma sesleri duyuyorlardı. Aynı anda,
Phono-Cinema Theatre'da, ünlü sanatçılar,
ilk kez beyazperdeye sesli olarak getiriliyordu.
Clement Maurice tarafından yapılan yedi
film arasında komedi oyuncusu Coquelin tarafından
canlandırılan Cyrano de Bergerac ile
Sara Bernhardt'ın canlandırdığı Hamlet'in düello
sahnesi, en çok ilgi gören yapıtlar oldular.
Sara Bernhardt da beyazperdede Shakespeare'i
sesli olarak oynayan ilk sanatçı olarak tarihe
geçti.
Henri Joly'nin Theatre de la Grande
Rue'de Parisli sanatseverlere izlettiği sesli
filmler arasında en çok ilgiyi Lolotte adlı kısa
film çekti. Lolotte, bir yandan içinde diyaloglar
geçen ilk komedi filmi özelliğini
taşırken, bir yandan da belirli bir öykü anlatan
ilk sesli film niteliğindeydi.
Bir otel odasında geçen filmde, yeni evli
bir çift ve otelin sahibi, üç ayrı oyuncu tarafından
canlandırılmıştı.
UZUN METRAJLI İLK SESLİ FİLM
United Artist Şirketi tarafından 1921'de çekil-
107
http://groups.google.com/group/merakediyorum
di, "Dream Street" adlı bu filmin yönetmeni,
D.W. Griffith idi. Filmin orijinali tümüyle
sessizdi. Nisan ayında, New York'ta gösterime
girince, sonuç tam bir fiyasko oldu. Bunun
üzerine Griffith, Kellum stüdyolarından
Wendell McMahill ile anlaşarak, filmin bazı
bölümlerini sesli hale getirmeye karar verdi.
Filmin başoyuncusu Ralp Graves, 27 Nisan
günü Kellum stüdyolarına getirildi ve bir aşk
sahnesini, şarkısını da söyleyerek seslendirdi.
1 Mayıs günü, film kısmen sesli olarak yeniden
vizyona girdi. Bir gece sonraki gösterimde,
bir bölümü daha seslendirilmişti.
Tümüyle sesli olan ilk uzun metrajlı film,
6 Ekim 1927'de Broadway'de gösterilmeye
başlanan The Jazz Singer'dır. Ancak, bu film
bir müzikal olduğundan, içindeki tüm sözcük
sayısı 354'tür. Geri kalan bölümü şarkılarla
doludur.
Tümü konuşmalarla dolu ilk sesli film ise,
bir Warner Bros yapımı olan "New York Işıklaradır.
6 Temmuz 1928'de New York'ta vizyona
girdi. Başrolünde Helene Costello'nun
yıldızlaştığı bu film, jeneriğinden son yazısına
kadar konuşmalarla doluydu. Warner
Bros, bu filmle ilgili tanıtım kampanyasında
"yüzde yüz sesli" sloganını kullanırken, Variety
dergisi.-filmi "yüzde yüz acemilik" olarak
değerlendirdi.
İLK FİLM STÜDYOSU
Thomas Edison'un "Black Maria" adlı stüdyosudur.
ABD'nin New Jersey eyaletinde,
West Orange'da bulunan Edison laboratuvarlarının
bir bölümünde 1 Şubat 1893 günü tamamlandığında,
637 dolar 67 sente mal
olmuştu. Bu stüdyoda Edison, kinetoskop için
kısa vodviller yaptı. Bina o şekilde yapılmıştı
ki, gerektiğinde güneşe doğru çevrilebiliyordu.
Yapay ışıklar kullanılarak film çekebilen
ilk stüdyo, Oskar Messter tarafından 1896 yılı
Kasım ayında Berlin'de açıldı. Messter, aydınlatma
için portatif ayaklar üzerinde dört adet
50 amperlik Körting-Matthiessen marka ark
lambası kullanıyordu. Bu stüdyoda yapay ışık
altında çekilen ilk film, "Gözyaşından
Kahkahaya" adlı kurdeledir.
Fransız asıllı İngiliz sinemacı Eugene Lauste, 11 Ağustos
1906'da Londra'da patentini aldığı yöntemle doğrudan film
üzerine ses kaydı yapmayı başardı. Fotoğrafta, Lauste'nin 1912
yılında çektiği ses kayıtlı filmlerden biri görülüyor.
108
SESİ FİLME EŞLEME İŞLEMİ
Patenti,Fransa doğumlu İngiliz Eugene Lauste
tarafından Londra'da 11 Ağustos 1906'da
alındı. Lauste'nin, sesi de görüntü ile aynı film
üzerine kayıt etmek için yaptığı çalışmaların
ilk başarılı sonucu 1910 yılında alındı .1913
yılına kadar Lauste, sesli oynatıcıyı ve baskı
makinesini de geliştirdi. Buluşunu tam sinema
dünyasına lanse etmek üzereyken 1. Dünya
Savaşı patladı.
Gerekli mali desteği bulabilmek umuduyla
1916 yılında ABD'ye gitti. Fakat, ertesi yıl
ABD'nin de savaşa girmesiyle, umutları suya
düştü.
Sesi üzerinde ilk filmler, belirli bir ücret
karşılığında seyircilere ilk kez 17 Eylül 1922'de
Berlin'de Elhamra Sineması'nda gösterildi.
Sinemada 1000 seyirci vardı. Gösterime giren
filmlerden "Kundakçı"da, üç oyuncu görev
almış, bunlardan Erwin Baron, dokuz
rolden yedisini üstlenmişti. Öteki filmler, genellikle
orkestra eşliğinde şarkıcıların program
yaptığı müzik filmleriydi. Basının bu yeniliğe
karşı tepkisi değişik oldu. Kimisi, tekniğin sağladığı
yeni olanakları överken, kimisi de sesli
filmlerin ortaya çıkmasıyla sanat gücüne dayanan
sinemanın öldüğü iddiasındaydı.
http://groups.google.com/group/merakediyorum
Gösterim süresi bir saati aşan uzun metrajlı filmlerden biri
de The Kelly Gang'dır. Yönetmenliğini Charles Tait'in yaptığı
bu film, 1906 yılında Avustralya'da çekildi.
Sinema tarihinin
uzun metrajlı ilk
renkli filmi, 1914
yılında çevrildi.
100 dakika süren
"The World, The
Flesh and the
Devil"adlı bu
filmin
yönetmenliğini,
Laurence Cowen
yapmıştı. Fotoğrafta,
bu filmi Londralılara
tanıtan afiş görülüyor.
UZUN METRAJLI, RENKLİ VE
SESLİ İLK FİLM
Warner Bros tarafından yapılan "Karlar
Üzerinde" adlı filmdir. Yönetmenliğini Alan
Crosland'ın yaptığı, başrollerini Ethel Waters
ve Joe E. Brown'ın paylaştığı bu filmin ilk
gösterimi, 28 Mayıs 1929 günü New York'ta
Winter Garden'da yapıldı. İki renkli Technicolor
sistemiyle renklendirilmiş, Vitafon sistemiyle
de seslendirilmişti.
Sesli filmler, sinema dünyasını bir çığ gibi
sardı. Tümüyle sesli ilk filmlerin gösterime girmesinden
sonraki üç yıl içinde, sessiz film yapımı
hemen hemen sona erdi. Son çekilen
sessiz film, "The White Hell of Pitz Palu"
1931 yılında Almanya'da çekildi. 1930 yılına
gelindiğinde, ABD'deki 21 bin 700 sinemadan
13 bin 500'ü sesli film düzenine geçmişti. O
yılın sonunda ise tek tük sessiz film sineması
kaldı.
109
http://groups.google.com/group/merakediyorum
İLK KADIRGA
M.Ö. 700 yıllarında Akdeniz yöresinde Fenikeliler
ve Mısırlılar tarafından kullanıldı.
M.Ö. 480 yılında yapılan Atinalılar-Persler savaşında
da kadırgaların kullanıldığı biliniyor.
1571 yılında, Korint Körfezi'nde Hıristi-
M.Ö. 54 yılında, Sezar, İngiltere üzerine ikinci bir sefer düzenlediğinde,
filosunda çok sayıda kadırga vardı. Kölelerin ve
suçluların çektikleri küreklerle hareket eden bu kadırgalarla
ilgili bir kabartma resim, Vatikan Müzesi'nde saklanmaktadır.
yanların karma donanması ile Türk donanması
arasında meydana gelen İnebahtı Savaşı,
kadırgaların kullanıldığı son büyük çarpışma
oldu. Yine de 18. yüzyıla kadar kadırgaların
etkinliği sürdü.
FİLME ALINAN İLK SPOR OLAYI
ABD'nin New Jersey eyaletinde, West Orange'daki
Edison laboratuvarlarında hazırlanan
bu film, 14 Haziran 1894'te, Mike Leonard
ve Jack Cushing arasında yapılan altı rauntluk
boks karşılaşmasını gösteriyordu. Çekim
için, o zamanlar daha ünlü olan Leonard'a
150, rakibine de 50 dolar ödendi. Hareketsiz
kameranın görüntüyü tümüyle saptayabilmesi
için ring, 11 metrekareye küçültülmüştü. Son
rauntta Cushing'i nakaut eden Leonard, çekimden
sonra şunları söyledi:
"Dilediğim zaman ve dilediğim yerde dövdüm
onu. Bay Edison öyle istediği için de maçı
uzattım. Ama yalnızca suratına vurdum. Zi-
110
ra ailesine acıdığım için sakat kalmasını istemedim".
Film, 1894 Ağustos'unda New York'ta kinematoskop
yöntemiyle gösterime girdi. Her
raunt, ayrı bir kinetoskoptaydı ve ayrı bir ücret
karşılığında seyredilebiliyordu. İzleyicilerin
çoğu yalnızca nakaut sahnesinin
bulunduğu son raundu izlemeyi yeğleyince,
Edison, filmden umduğu ticari başarıyı sağlayamadı.
İLK STEREOFONİK FİLM
Stereofonik film patenti, 1932 yılında Abel
Gance ve Andre Debrie adlı Parisli film yapımcıları
tarafından alındı. İlk deneme de
Gance'ın 1927 yılında çektiği "Napoleon
http://groups.google.com/group/merakediyorum
Bonaparte" filminin yeni basımında yapıldı.
Konuşmalar ve ses efektleriyle zenginleştirilen
film, 1935 yılında Paris'te, Paramount Sineması'nda
gösterime girdi.
İlk başarılı stereofonik müzikal film ise,
1941 yılında, Walt Disney stüdyolarında, Walt
Disney-RCA işbirliğiyle çekildi. Disney'in
"Fantasia" adlı çizgi filmi, stereofonik yöntemiyle
seslendirildi. Film boyunca dinleyicileri
büyüleyen müziği, Leopold Stokowski
yönetiminde, Philadelphia Orkestrası çalmıştı.
TV İÇİN ÇEKİLEN İLK FİLM
"Yavru Kuş, Solucanı Yakalıyor" adlı sessiz
film, 1930 yılında Berlin'de, Commerz-Film
AG'den F. Banneitz tarafından Alman TV'si
için çekildi. O dönemin TV'sinin teknik özellikleri
nedeniyle çekim sırasında oyuncular daha
abartılı bir biçimde hareket etmişlerdi.
Kostümleri de, normal sinema filmlerine oranla
daha keskindi.
TV için çekilen ilk sesli ve uzun film de
1939 yılının yazında, yine Berlin'de gerçekleştirildi.
"IIA 2992 Numaralı Arabayı Kim Kullanıyordu?"
adlı filmin senaryosunu,
Reichpost'tan Gerhart W. Göbel yazmıştı. Göbel,
TV'de polisin bir cinayet olayının aydınlatılması
için yayınlattığı bir yardım çağrısından
esinlenerek öyküsünü kaleme aldı. O
yıllarda, Nazi Propaganda Bakanlığı, cinayeti
konu alan filmlere izin vermediğinden, konu,
birini vurup kaçan bir şoförün üzerine odaklandı.
Film, ilk kez 1940 yılında TV'nin tanıtımı
için Bükreş ve Sofya'da gösterildi. Almanya'ya
ise ancak savaş sonrasında, 1950'de
geri döndü.
TV'DE GÖSTERİLEN İLK
SİNEMA FİLMİ
George Robey'in bir monolog sunduğu
"Gelin" adlı kısa filmdir. 19 Ağustos 1929 günü,
Londra'daki Baird Stüdyolarından yayınlandı.
Programları arasına düzenli olarak film
gösterimleri de koyan ilk TV istasyonu, ABD'
nin New Jersey eyaletinde yayın yapan
W2XCD Passaic TV'sidir. Bu televizyonda
film yayını, 1 Mart 1931'de başladı. İlk filmler,
genellikle kısa serüven ve gezi öyküleriydi.
Bunlar arasında, "Çölde Yaşayan
İnsanlar" ve "İngiliz Kolombiyasi" sayılabilir.
TV'de yayınlanan ilk uzun metraj sinema
filmi ise, "Police Patrol" adlı polisiye komedidir.
1925 yılında çekilen bu film, W2XCD
Passaic televizyonunda 6-11 Nisan 1931 günlerinde
altı bölümlük dizi halinde yayınlandı.
Gotham Productions şirketinin yapımcılığını
üstlendiği filmin yönetmeni, Burton King idi.
Olaylar, New Yorklu bir polisin (James Kirkwood),
sevgilisine (Edna Murphy) tıpatıp benzeyen
bir hırsız kızı (yine Edna Murphy)
tutuklamasıyla gelişiyordu.
ÜÇ BOYUTLU İLK FİLM
Bu alanda, Edwin S. Porter ve W.E. Waddell
tarafından yapılan üç çalışma, 10 Haziran
1915 günü, New York'taki Astor Tiyatrosu'nda
sunuldu. Çalışmalardan birinde kırsal
yaşam, diğerinde Niagara Çağlayanları, üçüncüsünde
ise John Mason ve Maria Doro'nun oynadıkları
"Jim, The Penman" adlı oyundan
bir bölüm gösteriliyordu.
Üç boyutlu ilk konulu film, Perfect Pictures
şirketi tarafından çekildi. "Aşkın Gücü"
adlı beş makaralık bu film, 1840'larda California'da
yaşayan genç bir kaptanın öyküsünü
konu alıyordu. 27 Eylül 1922'de, Los
Angeles'ta Ambassador Oteli salonlarında ilk
gösterimi yapıldı.
İlk sesli ve üç boyutlu film, 1936 yılında
İtalyan Stereosinematografi Derneği tarafından
Cines-Caesar stüdyolarında çekildi. Sante
Bonaldo'nun yönettiği "Nozze
Vagabonde" adlı filmde, başrolleri Leda Gloria
ve Ermes Zacconi paylaştılar.
İlk renkli ve üç boyutlu film ise, bir Rus
yapımı olan 'Robinson Crusoe'dur. A.N.
Andreyevski yönetiminde, 1945-1946 yılları
arasında, Karadeniz kıyılarında çekildi. İlk
gösterimi 1947 yılında Moskova'da yapıldı.
Çekim sırasında en büyük güçlük, vahşi bir
kaplanın, ince bir dal üzerinde kameraya doğru
yürüdüğü sahnede çekilmişti. Tam beş gece,
bu sahnenin çekimi için uğraşıldı ve
nihayet kameraman, başarılı bir sonuç elde etti.
Bu sahne öylesine başarılıydı ki, kaplan
sanki seyircilerin başları üzerine yürüyor ve sinemanın
arka kısımlarında kaybolup gidiyordu.
İLK GENİŞ EKRANLI FİLMLER
Bu alanda öncülüğü, New York'un Veriscope
Co. adlı şirketi yaptı. Enoch J. Rector yönetiminde
17 Mart 1897 günü Reno'da Corbett-
Fitzsimmons karşılaşması 15 dakikalık bir
film olarak çekildi. 70 milimetrelik film, 2/1
oranında görüntü veriyordu.
111
http://groups.google.com/group/merakediyorum
Ahşap boyunduruk: 5 bin yıldır, öküzler boyunduruk altında
çifter çifter insanlığa hizmet ederler. Boyunduruk, U biçiminde,
kayışlarla alttan hayvanların boğazına bağlanır.
Üstten de iplerle boynuzlara tutturulur (küçük resim.)
Avrupalılar, sabanın tahtasının işleyemeyeceği kadar sert topraklar
üzerinde yaşadıklarından, tarımsal zenginliğe ancak sabana
demir bıçak takmayı akıl ettikten sonra kavuştular.
Ondan sonra da uygarlıklarını hızla geliştirdiler.
Boyunduruk
İLK KOŞUM TAKIMI
M.Ö. 3000 yıllarında, Mezopotamya'da tarımla
uğraşan insanlar, öküzlere boyunduruk
vurmaya başladılar. Tahtadan yapılan bu boyundurukların
orta kısımları, hayvanın boynuna
gerektiği gibi oturması için ateşin
üstünde bükülüyordu. Sonra boyunduruk, alt-
Geniş ekranda oynayan ilk konulu film ise,
1929 yılında çekildi. "The Fox Movietone Follies
of 1929" adlı film, 70 milimetrelik Fox
Grandeur yöntemiye çekildi ve 1929 yılı Eylül
ayında Broadway'deki Gaiety Tiyatrosu'nda,
9x3.5 metre boyutlarında bir perde üzerinde
gösterildi. 1930 ve 1931 yıllarında,
ABD'de başka geniş ekranlı filmler de yapıldı.
Sinemaskop olarak çekilen ilk film,
"Twentieth Century-Fox" şirketi tarafından
gerçekleştirildi. "The Robe" adlı bu film, 24
Eylül 1953 günü Hollywood'daki Grauman's
Chinese Theatre'da ilk kez seyirci karşısına
çıktı.
Sinerama tekniğiyle çekilen ilk film olan
"This is Cinerama", 30 Eylül 1952 günü New
York'ta vizyona girdi ve 122 hafta gösterildi.
Sinerama tekniğiyle ilk uzun metrajlı film ise,
1962 yılında Metro-Goldwyn Mayer tarafından
çekildi. "The Wonderful World of the
Brothers Grimm" adlı bu filmin yönetmenleri,
George Tal ve Henry Levin idi.
112
POLİSİN PARMAK İZİNDEN
İLK YARARLANMASI
Bu sistem, İskoçyalı fizikçi Henry Faulds tarafından,
Tokyo'daki Tsukiji Hastanesi'nde
çalıştığı sırada geliştirildi. Faulds'un
"Nature" dergisine yazdığı şu mektup, 2
Ekim 1880'de yayınlandı:
"Eğer bir balçığa, cama, kâğıda ya da herhangi
bir şeyin üzerine parmak izleri alınırsa,
bu,suçluların bulunmasında büyük ölçüde yardımcı
olur. Ben, bu konuda iki deney yaptım
ve çok başarılı sonuçlar aldım. Deneylerden
birinde, şişenin üzerinde kalan yağlı parmak
izleri, yasak bir ilacı kimin içtiğini ele verdi.
İkinci olayda da beyaz badanalı bir duvara tırmanmaya
çalışan bir adamın bıraktığı parmak
izleri, kendisinin bulunmasını çok kolaylaştırdı."
Ne yazık ki,Henry Faulds'un önerisi. İskoç
http://groups.google.com/group/merakediyorum
Atlar şanslı: Daha çok binmek ve yük taşıtmak için kullanılan
atlar, koşum konusunda öküzlerden biraz daha şanslı.
Zira onların, tahta boyundurukları yok. Bunun yerine üzeri
deri kaplı hamut kullanıyorlar.
Dizgin
tan boyun kayışlarıyla öküzlerin boyunlarına
bağlanıyordu. Uzun ipler, dizgin görevi yaparak
hayvanların yönlendirilmesine yarıyordu.
Milattan 500 yıl önce, Romalılar, atlara
hamut takmayı becerdiler. Hamutlar, kıvrık
tahtalardan yapılıyor, sonra da üzerleri deri
ile kaplanıyordu. Böylece hayvanların boynu
büyük ölçüde korunmuş oluyordu.
polisi tarafından ciddiye alınmadı. Parmak izlerinden
yararlanmaya başlayan ilk polis birliği,
Buenos Aires Eyalet Polisi'nin La Plata
birimi oldu. Birim Komiseri Juan Vucetich'i
suçluların özelliklerini tasnif eden bir bölüm
kurmakla görevlendirmişti. Vucetich, bu arada
parmak izi yönteminden de yararlandı ve
31 Mart 1892'de dünyanın ilk parmak izi bürosunu
kurdu.
PARMAK İZİYLE AYDINLATILAN
İLK OLAY
Bu konuda ilk başarıyı, La Plata polisi, 1892
yılının Temmuz ayında gösterdi. 29 Haziran günü
Buenos Aires'in banliyölerinden Necochea'da
Francisca Rojas adlı bir kadın, çığlık
çığlığa evinden fırladı. Üstü başı kan içindeydi.
Saldırıya uğradığını ve çocuğunun öldürüldüğünü
söylüyordu. Kadın, bir çiftlikte işçi
olarak çalışan komşusu Velasquez'i suçladı.
Velasquez, uzun süredir kendisiyle evlenmek
istiyordu. Genç işçi, aynı akşam tutuklandı ve
itirafa zorlandı. Bu sırada, polisin kulağına
bazı söylentiler geldi. Bu dedikodulara göre,
kadının evlenmek istediği bir başka adam vardı.
Ama bu adam, çocuklu bir kadınla evlenemeyeceğini
söylüyordu. Bunun üzerine poliste
bazı kuşkular başgösterdi. 8 Temmuz günü,
La Plata'dan gelen Müfettiş Eduardo Alvarez,
olaya el koydu. Soruşturma sırasında, kadının
yaşadığı kulübenin kapısında bazı kanlı
parmak izlerine rastladı.
Alvarez, izlerin bulunduğu bölümü keserek,
incelemek üzere La Plata'ya gönderdi. Bu
arada, kadının suçladığı adamın parmak izlerini
de alıp La Plata'ya göndermeyi unutmamıştı.
Sonunda, kanlı parmak izlerinin
kadına ait olduğu anlaşıldı. Bu kanıt karşısında
sorguya çekilen kadının dili çözüldü ve
suçunu itiraf etti. Sevdiği adamla evlenebilmek
için kendi çocuğunu öldürmüştü. O dönem-
113
http://groups.google.com/group/merakediyorum
de, Arjantin'de kadınlara idam cezası verilmediğinden,
ömür boyu hapse mahkûm oldu.

0 yorum:

Yorum Gönder