26 Nisan 2012 Perşembe

Milliyet Ansiklopedisi


SAHNEYE ÇIKMADAN ÖNCE
KENDİNİ TANITAN İLK
ŞARKICI
Avustralyalı sanatçı Albert Whelan, 1901 yılında
İngiltere'de Leicester Square'de verdiği
ilk konserde sahneye çıkarken, "The Jolly
Brothers Waltz" adlı parçayı ıslıkla çaldı.
Whelan, sahneye her çıkışında, bu parçayı ıslıkla
seslendiriyor, sonra şapkasını ve eldivenlerini
çıkararak, bastonuyla birlikte bir kenara
bırakıyordu. Böylece program başlamadan
önce ıslık sesini duyan izleyiciler, sahneye gelenin
Whelan olduğunu anlıyorlardi. Avustralyalı
şarkıcı, bu yöntemi Melbourne'daki bir
tiyatroda, bir Alman trupunun sergilediği
oyundaki bir sahneden esinlenerek geliştirmişti.
http://groups.google.com/group/merakediyorum
DİSK ŞEKLİNDE PLAK
ÇALABİLEN İLK PİKAP
Washington' a yerleşen Alman göçmeni Emile
Berliner tarafından yapıldı ve patenti 26 Eylül
1887'de alındı. Berliner, disk şeklinde plak
çalabilen ilk gramofonun tanıtımını da 16 Mayıs
1888 günü Philadelphia'daki Franklin Enstitüsü'nde
yaptı.
Berliner'in Almanya'ya yaptığı bir gezinin
ardından, Kammarer und Rheinhardt şirketi,
1889 yılında da Almanya'nın Waltershausen
kentinde seri üretime başladı. El kurmalı bu
gramofonlar, 5 inçlik vumkanize kauçuktan
yapılmış plakları çalıyorlar ve dakikada 70 devir
yapıyorlardı. Elektrikle çalışan ilk gramofonlar
da, 1894 yılında Washington'da United
States Gramophone Co. tarafından yapıldı.
Bu pikaplar, 7 inçlik plakları çalabiliyorlardı.
10 inçlik gramofonlar 1900, 12 inçlik
gramofonlar da 1903 yılında yapıldı. İlk plak
doldurma stüdyosu ile ilk plakçı dükkanı da,
birbirine bitişik binalarda 1897 yılında Berliner
Gramophone Co. şirketi tarafından Philadelphia'da
hizmete açıldı.
İngiltere'de disk şeklinde yuvarlak plaklar
çalan gramofonlar, ilk olarak 1891 yılının
Aralık ayında Londra'da satışa sunuldu. Perkins
and Gotto firması tarafından pazarlanan
"Kammarer und Rheinhardt" marka bu gramofonlarla
birlikte bir takım da plak veriliyordu.
Bu plaklarda "Twinkle Twinkle Little
Star", "Sing a Song of Sixpence", "Who
Killed Cock Robir?", "The Lord's Prayer"
ve "Deutschland über Alles" adlı parçalar seslendirilmişti.
İngiltere'de ilk plak yapımı 1898 yılında
Londra'da W.B. Owen tarafından başlatıldı.
Şirket tarafından yapılan ilk plakta, Percy
Honri'nin konçertino, Fred Gaisberg'in de piyano
ile çaldığı "Happy Darkies" adlı parça
vardı. Her iki sanatçıdan da stüdyoya girdiklerinde
yaptıkları plakla ilgili olarak telif hakkı
istemeyeceklerine dair söz alınmıştı.
Yalnızca plak üretmek üzere kurulan ilk
tesis, 1898 yılında, İngiliz piyasasının gereksinimini
karşılamak üzere, Almanya'nın Hannover
kentinde Gramophone Co. şirketi tarafından
faaliyete geçirildi. Bu tesiste bulunan
14 plak presiyle ilk kez başlatılan yoğun üretim,
bu endüstri dalında bir devrim oldu. Daha
önceleri kayıt sırasında, sanatçının karşısına
altı alıcı yerleştiriliyor, böylece her seferinde
altı plak doldurulmuş oluyordu. Bu işlem
müşterinin istediği sayı tamamlanıncaya
kadar sürdürülüyor, böylece de sanatçı, şarkısını
defalarca icra etmek zorunda kalıyordu.
Bir matrise yapılan kayıtla preste sınırsız
sayıda plak basımı, hem sanatçılar ve teknisyenler
için büyük kolaylık sağladı, hem de
plak fiyatlarının çok ucuzlamasına neden oldu.
İLK PLAK ETİKETLERİ
Berliner şirketi, ürettiği plakların ortasında bir
boşluk bırakıyor, bu boşluğa da plağın adını
basıyordu. Üzerinde kâğıttan tanıtım etiketleri
bulunan ilk plaklar Elridge Johnson'un
buluşu üzerine, 1900 yılında New Jersey'de
Consolidated Talking Machine Co. (daha sonra
adı Victor Co. oldu) şirketi tarafından üretildi.
Bu etiketlerin üzerine basılan marka,
Francis Barraud'un bir tablosundan esinlenilerek
bulundu ve plaklara "Sahibinin Sesi"
markası kondu. Bu marka tescil edildi. Barraud'un
tablosunda yansıttığı "Nipper" adlı
Teriyercinsi köpek de, gerçekten bir gramofondan
sahibinin sesini dinliyordu. Barraud,
hasta olan kardeşinin sesini plağa aldırmış
sonra da bunu köpeğine dinletmişti. Bu arada,
bir resim yapıp, fonograf üreten firmalara
satmayı düşündü. Bu amaçla, köpeği bir fonografın
önüne oturtup, tablosunu bitirdi.
Ancak başvurduğu fonograf imalatçılarının
hiçbiri tabloya ilgi göstermediler. Bunun üzerine
Barraud, fonografı sildi ve yerine bir gramofon
koydu. Sonra da tablosunu Gramophone
Co.'ya sattı.
İLK OPERA KAYITLARI
Silindir şeklindeki plakların üzerine, ilk opera
kayıtları 1896 yılında Pathe Freres firması
için Fransa'da Gustavello Affre, Adolphe Marechal,
Leon Melchissedec, Albert Vauget ve
Maximillien-Nicholas Bouret tarafından dolduruldu,
ilk yuvarlak opera plağı da aynı yıl,
Philadelphia'da United States Gramophone
Co. şirketi tarafından doldurtuldu. Bu plakta
Ferruceio Giaaini, Rigoletto'nun "LaDonna
e Mobile" ve "Questa o Quella" adlı bölümlerini
seslendirdi.
TÜMÜYLE PLAĞA ALINAN
İLK OPERA
1903 yılında merkezi Londra'da bulunan Gramophone
Co. şirketinin görevlilerinden Fred
Gaisberg, İtalya'nın Milano kentinde Ruggiero
Leoncavallo'nun Pagliacci operasının tümünü
plağa kaydetti. Kayıt sırasında orkestrayı
besteci bizzat yönetmişti.
235
http://groups.google.com/group/merakediyorum
Emile Berliner, 1888 yılında, disk biçiminde yuvarlak plakları
çalabilen ilk gramofonu yaptı. O güne kadar, silindir şeklindeki
plakların çalındığı fonoğraflar kullanılıyordu.
İKİ TARAFLI İLK PLAKLAR
1904 yılında International Talking Machine
Co. şirketi tarafından Berlin yakınlarındaki
Weissensee'de "Odeon" markası ile üretildi.
Bu plaklar, aynı yıl İngiltere'de satışa çıkarıldı.
İLK CAZ PLAĞI
Nick Larocca'nın "Original Dixiland Jazz
Band" adlı orkestrası ilk caz plağını New Jersey'deki
Victor Co. plakçılık şirketi için dol-
236
durdu (7 Mart 1917). Bu plağın ön yüzünde
"The Dixie Jazz Band One Step", arka yüzünde
de "Livery Stable Blues" adlı parçalar
vardı. Aynı topluluk, 16 Nisan 1919 günü de
Columbia Gramophone Co. için bir plak daha
yaptı. Bu plağın ön yüzünde "At The Jazz
Band Ball', adlı parça vardı. Arka yüzündeki
"Barnyard Blues" adlı parça ise "Livery Stable
Blues"a karşı bir seçenek olarak doldurulmuştu.
İLK OTOMATİK PİKAP
"HMV" marka ilk otomatik pikap, 1928
http://groups.google.com/group/merakediyorum
Barnett Samuel and Co. şirketi,1915 yılında, Londra'da ilk
kez "portatif gramofonu" üretti. Decca Portable markasıyla
piyasaya çıkarılan bu aygıtlar, 1 Dünya Savaşı ile gelen moral
bozukluğunun giderilmesine büyük katkılarda bulundu.
İLK PORTATİF GRAMOFON
"Decca Portable" marka ilk portatif gramofon,
Barnett Samuel Co. şirketi tarafından
1913 yılında Londra'da yapıldı. Daha önce de
portatif diye tanımlanan bazı gramofonlar satışa
çıkarılmıştı. Ancak bu gramofonları çalıştırmak
için parçalarını bir araya getirmek
gerekiyordu. Decca'nın tek parça olarak piyasaya
sunduğu "Decca Portable" Birinci
Dünya Savaşı'nın patlamasıyla başlayan bunalımlı
günleri, özellikle İngiltere'de viski ve
"La Vie Parisienne" ile birlikte çekilebilir hale
getirdi.
İLK HI-FI PLAK
yılının Nisan ayında 125 sterlinden satışa çıkarıldı.
Bu pikap, en fazla 20 plağı peşpeşe çalabiliyordu.
Her plaktan sonra kol, otomatik
olarak çalınan plağı kaldırıyor, yerine bir sonrakini
getiriyordu.
İLK RADYO PİKAP
Aynı aygıtta hem radyo hem de pikabın bulunduğu
HMV Model 520" marka radyogramofon
1929 yılında İngiltere'de satışa çıkarıldı.
Bu aygıtların masa tipi olanları
"HMV 501" modeli adı altında 1931 yılında
piyasaya sunuldu.
İngiltere'de Decca plakçılık şirketi tarafından
1944 yılının Aralık ayında çıkarıldı. Şirket, bir
yıl sonra da "Decca Piccadilly" markasıyla
"Hi-Fi" plak çalabilen pikap üretimine geçti.
İLK STEREO PLAK
1958 yılının Nisan ayında ABD'de satışa çıkarıldı.
Aynı yılın Mayıs ayında da "Pye" şirketi
İngiltere'de altı adet stereo plak yayınladı.
Bunların arasında Larry Adler'in armonika
ile çaldığı parçalar, Stanford Robinson yönetimindeki
Pro Arte Orkestrası' nın seslendirdiği
Gilbert and Sullivan, uvertürleri, Tony
Osborne'un "Where in the world" adlı plağı,
London Baroque Ensable'ın seslendirdiği "Vivaldi
ve Scarlatti" konçertoları,Dvorak'ın,
"Sekizinci Senfonisi" ve "Scherzo
kapriççiyosu" ile Ralph Downes tarafından
verilen bir "Bach resitali" vardı.
İLK UZAY UÇUŞU
1951 yılının sonlarında "Albert 1, Albert 2,
Albert 3 ve Albert 4" kod adlı maymunlar,
bir "V2" roketiyle New Mexico eyaletinin
White Sands yöresinden uzaya fırlatıldılar.
Roket, stratosferin içinde 85 mil yüksekliğe
kadar çıktı. "Operatiotı Albert" adıyla düzenlenen
bu uçuş, hayvanseverlerin gösterebilecekleri
şiddetli tepki nedeniyle gizli tutuldu.
Maymunların dördü de uçuştan sonra sağ salim
dünyaya döndü.
Dünyanın çevresinde yörüngeye giren ilk
hayvan, "Laika" adlı köpektir. Laika, Sovyetler
tarafından 3 Kasım 1957 günü "Sputnik
II" adlı araçla birlikte uzaya fırlatıldı.
İNSANLI İLK UZA Y UÇUŞU
Alexis Ledovski adlı astronot tarafından 1957
yılında gerçekleştirildi. ABD Temsilciler Meclisi
Uzay Komitesi ve ABD Hava Kuvvetleri
Hava Araştırmaları ve Geliştirmeleri Komutanlığı'nın
raporlarına göre, "Ledovski", Stalingrad
'ın 60 mil güneydoğusundaki bir üsten
uzaya fırlatıldı. Kendisiyle son bağlantı yapıldığında
yerden 200 mil yüksekliğindeydi.
Ledovski'nin bindiği füzenin ya dünyanın yerçekiminden
kurtulup uzayın boşluğunda kay-
237
http://groups.google.com/group/merakediyorum
bolduğu, yahut da atmosfere yeniden girerken
yanarak kül olduğu sanılıyor. 1961 yılına kadar
SSCB tarafından gerçekleştirilen ve başarısızlıkla
sonuçlanan üç uzay uçuşunda, üç astronot
daha yaşamını yitirdi. Bunlar, Serentsy
Schiborin (1958), Andrei Mitkov (1959) ve
Ivan Kachur'dur (1960). Uzayda, uçuş sırasında
ölen ilk astronot da yine SSCB'den Binbaşı
Vildmir Mikhailoviç Komarov'dur. Komarov,
24 Nisan 1967 günü "Soyuz I" adlı
aracın içinde can verdi.
Uzaya gidip dönmeyi başaran ilk insan ise,
Sovyetler Birliği'nden Binbaşı Yuri Aleksiyeviç
Gagarin'dir. O dönemde yalnızca 27 yaşında
olan Binbaşı Gagarin, Sibirya' daki Baykonur
Uzay Üssü'nden 12 Nisan 1961 günü
Moskova saatiyle 09.07'de "Vostok I" adlı
araçla birlikte uzaya fırlatıldı. 108 dakika sonra,
Saratov bölgesindeki Smelovka köyü yakınlarında
dünyaya geri döndü. 6 bin 170 kilo
ağırlığındaki taşıyıcı roket, yörüngede saniyede
7.8 kilometrelik bir hıza ulaşınca, 2.4
ton ağırlığındaki kapsülünü bıraktı. Gagarin,
bu kapsülün içinde dünya çevresinde bir tur
attı. Bu tur sırasında dünyadan en fazla 203
mil uzaklaştı. Yörüngede yaptığı en yüksek hız
da saatte 28 bin kilometre oldu. Uzaya gidip
dönebilen ilk astronot olan Binbaşı Gagarin,
27 Mart 1968 günü Moskova yakınlarında
meydana gelen bir uçak kazasında hayatını
kaybetti.
İLK KADIN ASTRONOT
Valentina Nikolayeva Tereskova adlı Rus kadın
astronot, 19 Haziran 1963 günü "Vostok
VI" adlı aracın içinde 71 saat uçarak dünyanın
çevresinde 48 tur attı.
: :
UZAYDA İLK YÜRÜYÜŞ
Aleksey Arkipoviç Leonov adlı Rus astronot,
18 Mart 1965 günü Greenwich saat ayarı ile
08.30'da uzayda "Voskhod II" adlı araçtan
çıkarak 12 dakika 9 saniye müddetle "yürüdü".
Astronot Leonov, bu yürüyüş sırasında
yaklaşık 5 metre uzunluğunda bir naylon iple
araca bağlı kalmıştı. Yaptığı uzay yürüyüşü sırasında
saatte 17 bin 500 millik bir hızla 3 bin
mil yol aldı.
GEZEGENLERARASI İLK
UZAY ARACI
27 Ağustos 1962 günü ABD tarafından uzaya
fırlatılan "Mariner II" 180 milyon mil yol
238
AYDA YÜRÜYEN İLK İNSAN
"Apollo XI" adlı uzay aracının komutanı Neil
Armstrong," Ayda yürüyen ilk insan" olarak
tarihe geçti. Apollo XI'in ay modülü "Eagle",
20 Temmuz 1969 günü 9.18'de, ayın Huzur
Denizi adı verilen bölgesine indi. Ertesi
gün saat 3.56'da Armstrong, "Eagle"dan çikarak,
ayın yüzeyine indi ve ilk adımı attı. Bu
sırada söylediği "İnsan için küçük ama, insanlık
için çok büyük adım" sözleri, tüm dünyalıların
başarısını simgeliyordu. Armstrong'u,
Apollo XI'in mürettebatından Edwin Aldrin
izledi. Armstrong, ay yüzeyinde 20 dakika kadar
yalnız başına dolaştıktan sonra, Aldrin de,
uzay aracından çıkarak yanına geldi. İki astronot,
1 saat 44 dakika ay yüzeyinde kalarak
önceden belirlenen görevlerini yerine getirdiler.
Bu görevleri arasında, ay yüzeyinden taş
ve toprak örnekleri toplamak, bir "laser
yansıtıcısı"nı yüzeye monte etmek, bir ABD
bayrağı dikmek ve bir plaket çakmak da vardı.
Armstrong, plaketin çakımı bittikten sonra,
üzerindeki yazıyı yüksek sesle okudu ve bunu
yeryüzünde yaklaşık 500 milyon kişi radyo
ve TV'den dinledi. Plaketin üzerinde şu
sözler vardı:
"Dünyadan gelen insanlar, Milat'tan sonra
1969 yılının Temmuz ayında, bu noktada
aya ilk kez ayak bastılar. Buraya, bütün insanlık
için barışçıl amaçlarla geldik."
http://groups.google.com/group/merakediyorum
Aya ayak basan insan olan Neil Armstrong, 20 Temmuz 1969 günü, ay yüzeyinde ilk adımını atarken, dünyada kendisini
izleyen 500 milyon radyo ve TV dinleyicisine şöyle ses leniyordu: ' 'Bu, bir insana göre çok küçük bir adım. Ama,
insanlık için dev bir adım."
239
http://groups.google.com/group/merakediyorum
aldıktan sonra, Venüs gezegeninin 21 bin 594
mil yakınına geldi (14 Aralık 1962). Oradan
Venüs'e ilişkin olarak dünyaya bilgi aktarmaya
başladı. California'da, Goldstone üssünde
alınan bu bilgilerin en önemlileri, Venüs'-
te ortalama sıcaklığın 800 derece Fahrenayt dolayında
olması ve bir Venüs gününün sekiz ay
sürmesi idi.
Bir başka gezegene inen ilk uzay aracı da
Sovyetler Birliği'ne ait "Venüs III" adlı füzedir.
Venüs III, 16 Kasım 1965 günü dünyadan
uzaya fırlatıldı ve 1 Mart 1966 günü Venüs
gezegenine çok sert bir iniş yaptı.
AYA İNEN İLK UZAY ARACI
"Luna II" adlı Sovyet uzay aracı, 12 Eylül
1959 günü uzaya fırlatıldıktan iki gün sonra
ayda, "Arşimet" ve "Autolycus" kraterlerinin
arasına "düştü".
A YA İLK YUMUŞAK İNİŞ '
"Luna IX" adlı Sovyet uzay aracı, 3 Şubat
1966 günü, aya ilk yumuşak inişi yaptı. Ay yüzeyinden
çektiği resimleri dünyaya iletti. Bu
deneme ile, ay yüzeyinin bir aracın üzerine inmesi
için yeterince sert olduğu da anlaşılmış
oldu.
İLK GÖZLÜK
Bu konudaki en eski kayıt, 1289 yılında Sandro
di Popozo'nun kaleme aldığı "Trake de
Conduite de la Famille" adlı kitapta bulundu.
Popozo, şunları yazmıştı:
"Yaşlılık benden o kadar çok şey götürdü
ki, gözlük adı verilen camlar olmadan ne
okuyabiliyor, ne de yazabiliyorum. Bu harika
aygıt, görme yeteneğini büyük ölçüde yitiren
zavallı ihtiyarlar için daha yeni bulunmuş."
1967 yılında Londra'da "Tarih Boyunca
Gözlük" adlı bir kitap yazan Richard Corson,
gözlüğün 1287 yılında İtalyanlar tarafından
bulunduğunu belirtir. Gözlüğü ilk bulan kişi
olarak çeşitli isimler öne sürülmekteyse de,
bunların hiçbirisinin doğruluğu henüz kanıtlanamadı.
İLK MEDYUMLAR
Margaretta (14) ve Kate Fox (11) adlı kardeşler,
ruhlar dünyasıyla ilk kez doğrudan ilişki
kurabilen insanlar olarak bilinir. Bu iki kız-
240
kardeş, ruhlarla ilk iletişimlerini, 31 Mart 1848
gecesi, New York'taki evlerinde yaptılar. Bu
tarihten birkaç hafta öncesinden başlayarak,
Fox ailesi oldukça bunalımlı günler yaşadı.
Çünkü evlerinin çeşitli yerlerinden esrarengiz
birtakım sesler geliyordu. Bu sesler daha çok
bir ayak sesini andırıyordu. 31 Mart gecesi,
Bayan Fox, bu sesleri çıkaran ruhla "ilk" bağlantısını
kurdu. Daha sonra o ruha çeşitli sorular
yöneltti. Bu sorular, "evet" ya da
"hayır" diye yanıtlanabilecek türdendi. Ruh,
bir tek ayak sesi çıkardığı zaman bu "evet"
anlamına geliyordu. Hiç ses çıkmazsa, bu
"hayır" demekti. Daha karmaşık yanıtlar gerektiren
sorular için de bir "alfabe" saptadılar.
Bu alfabede, her harf belirli sayıda ayak
sesinden oluşuyordu, Bu yöntemle, ruhun
Charles B.Rosma adında birine ait olduğu anlaşıldı.
Rosma, beş yıl kadar önce, aynı evde
öldürülmüş ve cesedi mahzene gömülmüştü.
Ertesi gün Fox ailesi, komşularını da çağırarak
mahzene indi. Ruhun tarif ettiği yer kazıldı
ve çürümeye yüz tutan birkaç küçük kemik
parçası ile insan saçı bulundu. Ancak, asıl
gövde ortada yoktu. O da, 56 yıl sonra, mahzen
duvarının arkasından çıkarıldı.
1850 yılının Nisan ayında, Kate ve Margaretta
Fox ünlü Amerikalı şovmen Phineas
T.Barnum ile bir anlaşma imzalayarak, ilk
"profesyonel medyumlar" oldular. Barnum
Oteli ve Barnum Müzesi'nde toplu gösteriler
yaptıkları gibi, zengin ve meraklı kişilerin evlerinde
düzenlenen özel seanslara da katılıyorlardı.
İki kızkardeş, 30 yıl boyunca bu işi sürdürdüler.
Ne var ki, bu süre içinde ikisi de iflah
olmaz birer alkolik olmuşlardı. 1888 yılında
Margaretta, bir itirafta bulundu ve ayak
seslerini kendisinin, parmak kemiklerini kullanarak
çıkardığını söyledi. Daha sonra bu
sözlerini geri aldı ve ruhbilim düşmanlarının
kendisini böyle konuşmaya zorladıklarını ileri
sürdü.
İLK KANTİN
New Lanark pamuk atölyesinde 1812 yılında,
işletmenin müdürü Robert Owen tarafından
planlandı. Owen'in hazırladığı rapora göre,
tesislerin personeli, kantine "yemek ücreti"
olarak haftada 1 şilin 6 peni ödeyeceklerdi ve
bu evlerinde yiyecekleri yemeğin maliyetinin
çok altındaydı.
Gerçi, bazı tarihçiler, bu kantinin açıldığından
kuşkuludurlar ama, Dr. Henry Grey'in
yazdığı "Lanarklı Bay Owen'in Yeni
Fikirleri" adlı kitapta, 1819 yılında bu kantinin
faaliyette olduğu belirtilir. Kitapta, kantinle
ilgili olarak şu satırlar yer alır:
http://groups.google.com/group/merakediyorum
"Bina yaklaşık olarak 50 metre eninde ve
15 metre boyundaydı. Zemin katta iki mutfak,
bir fırın ve bir yazıhane vardı. Öteki katlarda
yemek salonları, iki toplantı salonu ve
bir okuma odası vardı."
Robert Owen, personeline sağladığı bu kolaylıkla
oldukça ileri görüşlü bir insan olduğunu
kanıtladı. Zira başka fabrika sahiplerinin
ya da yöneticilerinin, işçilerine bu tür hizmetler
sunması için aradan uzun yıllar geçmesi
gerekti. Ancak 1850'li yıllarda bazı işadamları
tesislerinin bir bölümünü yemekhane haline
getirdiler. Ama bunlarda bile yemek verilmiyordu
ve işçiler kendi yemeklerini kendileri
hazırlamak zorundaydı. Kantin açarak işçilerinin
hizmetine sunan ilk firmalardan biri
de İngiltere'nin Norwich kentindeki
"Colman" işletmesidir. Hardal üretilen bu
fabrikada 1868 yılında sabah işe başlama saati
olan 5.45'ten önce işçilere 1 peni karşılığında
"bir fincan kahve" veriliyordu. Öğleyin
ise 3 ya da 4 peni karşılığında "sıcak
yemek" çıkarılıyordu.
Fabrika kantinlerinin sayılarının artmasına
ve bunun bir gelenek haline gelmesine 1.
Dünya Savaşı neden oldu. Savaş sırasında, işgücü
gereksinimini karşılayabilmek için pek
çok tesis, kadın işçi çalıştırmaya mecbur kalmıştı.
Onlar için açılan kantinler, zamanla iyice
yaygınlaştı. 1. Dünya Savaşı'ndan önce İngiltere'de
yalnızca 100 işyerinde kantin varken,
savaştan sonra bu rakam bini aştı.
İLK PUL KOLEKSİYONCUSU
Pulculuk otoritelerince ilk pul koleksiyoncusu
olarak kabul edilen John Tomlynson, 7
Mayıs 1840 günü bu hobisine başladı. Bu tarihten
bir gün önce, kendisine postadan bir
zarf gelmişti. Zarfın içinden bir pul çıktı. Yanında
da bu kendiliğinden yapışabilen pulu tanıtan
bir not vardı. Bay Tomlynson, o günden
itibaren pul biriktirmeye karar verdi ve bu
uğraşını uzun yıllar sürdürdü. Biriktirdiği pullardan
bazıları günümüze kadar ulaşabilmiştir.
Lille kentinden Victor Wetzel adlı Fransız
da, İngiliz Bay Tomlynson gibi 6 Mayıs 1840
günü kendisine ulaşan pulla koleksiyonculuğa
başladığını öne sürdü. Bay Wetzel'e de,
John Tomlynson gibi "Black Penny" türü
kendiliğinden yapışabilen pul gelmişti. Ancak,
o tarihte Lille'de bir İngiliz pulu bulunamayacağını
varsayan pulcular, bu iddiayı biraz kuşkuyla
karşılıyorlar.
Gazetede yayınlanan ilk pul ilanı ise, İngiltere'de
"Family Herald" gazetesinin 22
Mart 1851 günlü sayısında çıktı. İlanı T.H.S.
Smith adlı bir kitapçı vermişti.
İLK PUL KOLEKSİYONCULARI
DERNEĞİ
1860'lı yıllarda Londra'da F.J. Stainforth tarafından
kuruldu. Üyeler, düzenli aralıklarla
bir araya gelip birbirlerine pullarını gösteriyorlar
ve değerlerini tartışıyorlardı. 1865 yılında
da Paris'te "Societe de la Timbrologie" adında
bir pulculuk derneği kuruldu.
İLK PUL TÜCCARI
Brükselli kitapçı Jean-Baptiste Constant Möens,
1855 yılında "Galene Bortier" adlı dükkanında
pul alım-satımına başladı. 1862 yılında
da ilk pul kataloğunu yayınladı. Ancak bu
katalogda yalnızca pulların tanıtımı yapılmış,
fiyatları konusunda bilgi verilmemişti. Bir süre
sonra da ilk pulculuk el kitabını yazdı. "De
la Falsification des Timbres-Poste" adlı bu kitap,
koleksiyonculara çok yararlı oldu.
HALKIN ZİYARETİNE AÇILAN
İLK SARAY
İngiltere'nin Salisbury kentinde, Pembroke
Dükü'ne ait "Wilton House" adlı saray, 1776
yılında ziyarete açıldı. İlk yıl, sarayı 2 bin 424
kişi gezdi. Bu ziyaretçilerden ücret alınmadı
ama sarayın bakıcısına belirli bir bahşiş vermek
zorundaydılar. Ertesi yıl da Leicester Dükü,
"Halkham Hall" adlı sarayını, ziyarete
açtı. Norfolk'taki bu sarayı soylular ve yabancılar,
pazar hariç her gün gezebiliyorlardı. Sıradan
İngilizlerin sarayı ziyaretleri ise, ancak
salı günleri mümkündü.
Bir sarayı ziyaret etmek için ilk turu, 1848
yılında, kendi adıyla bir seyahat acentesi kuran
Thomas Cook düzenledi. Cook, Midland'lı
işçileri partiler halinde atlı arabalarla
Leicester'den Rutland Dükü'nün "Belvoir
Castle" adlı şatosuna götürdü. Kısa bir süre
sonra da Devonshire Dükü ile anlaşarak, turist
gruplarını trenle Chatsworth'a getirdi. Bu
gezilerden birine 1200 kişi katılmıştı. Cook geziye
ilişkin olarak anı defterine şunları yazdı:
"Sarayın kapısında durdum ve hemen
hepsinin içeri girişini tek tek izledim. Hoyratça
en ufak bir harekette bulunmadılar. Saraya ya
da bahçesine hiçbir zarar verilmedi. Dönüş yolunda,
grup içinde bir tek sarhoşa bile rastlamadım."
241
http://groups.google.com/group/merakediyorum
HEYKELİ DİKİLEN
İLK KADIN
Soylular dışında heykeli dikilen ilk kadın Dorothy
Pattison adlı hemşiredir. Kısaca
"Hemşire Dora" olarak ünlenen Bayan Pattison,
1865 yılında Staffordshire kentindeki
Wallsal kasabasında bulunan "Cottage
Hospital" adlı hastanede hizmete başladı.
Özellikle yoksul hastalarla çok yakından ilgileniyor,
onlar için gecesini gündüzüne katıyordu.
Kısa süre içinde Wallsal halkının sevgilisi
haline geldi. F. J. Williamson tarafından yapılan
yontusu, 11 Ekim 1886 günü Wallsal kasabasının
meydanına dikildi. Dora Hemşire,
1878 yılında kanserden ölünceye kadar çalışmalarını
sürdürdü.
İLK BUHARLI GEMİ
"Pyroscaphe" adlı ahşap gemidir. 46 metre
uzunluğunda ve 182 ton ağırlığındaki bu tekne,
Lyons yakınlarındaki Ecully'de, Marki
Claude François Dorothee de Jouffroy d'Abbans
tarafından yapıldı. İlk seferini 15 Temmuz
1783 günü Saone Nehri üzerinde Lyons
ile Isle Barbe arasında gerçekleştirdi. Fererejan
et Cie tarafından Lyons'da imal edilen makinesinin
25.6 inç çapındaki silindiri buhar kazanının
içine yerleştirilmişti. Buradan sağlanan
devinim piston koluna aktarılıyordu.
YOLCU TAŞIYAN İLK
BUHARLI GEMİ
Delawere Nehri üzerindeki seferlerine, 26
Temmuz 1790 günü "Federal Gazette" ve
"Philadelphia Daily Advertiser" gazetelerinde
çıkan bir ilandan sonra başladı. Gemiyi sefere
koyan John Fitch tarafından kaleme alınan
ilan metni şöyleydi:
"Buharlı gemimiz seferlerine başlamak
için her türlü hazırlığını tamamlamıştır. Philadelphia'daki
Arc h Street rıhtımından her
hafta pazartesi, çarşamba ve cuma günleri hareket
ederek Burlington, Bristol, Bordentovra
ve Trenton'a gidecektir. Bu kentlerden dönüş
seferleri de ertesi günlerinde düzenlenecektir."
26 Temmuz, pazartesi gününe rastladığından,
büyük bir olasılıkla seferler de o gün başlatıldı.
Planlan bizzat Fitch tarafından çizilen
tekne, silindir çapı 18 inç olan bir makine ile
hareket ediyordu. Yolculuk sırasında Fitch'e
eşlik eden Alman saatçi Johann Voigt,
242
ne ve kazanın çalışmasından sorumluydu.
Böylece Voigt, "ilk gemi kazancısı" olarak tarihe
geçti. Gerçi seferler yaz boyunca sürdü
ama, yolcu sayısı Fitch'in beklentilerinin çok
altındaydı. Çünkü aynı anda çalışan posta arabaları,
saatte ancak 7 mil hız yapabilen buharlı
gemiden daha kısa bir zamanda yolculuğu
tamamlıyordu. Fitch'in bu denemesinden
sonra, 1807 yılına kadar başka bir buharlı gemi
seferi düzenlenmedi. O yıl "Robert Fulton
Clermont" adlı buhar teknesiyle, Hudson
Nehri üzerinde New York-Albany seferlerini
başlattı. Bu gemi, ticari açıdan da başarılı sayılabilecek
ilk buharlı gemi seferinde kullanılmış
oldu.
AÇIK DENİZDE İLK BUHARLI
GEMİ
John Stevens'a ait 95 tonluk "Phoenix" adlı
gemi, New York ile Philadelphia arasında ilk
açık deniz seferini Kaptan Moses Rogers yönetiminde
10-23 Haziran 1809 tarihleri arasında
yaptı.
MANŞ DENİZİNİ AŞAN
İLK BUHARLI GEMİ
38 tonluk "Elise" adlı buharlı tekne, 17 Mart
1816 günü Kaptan Pierre Andriel yönetiminde
Newhoven limanından ayrıldı ve 17 saatlik
bir yolculuktan sonra Le Havre'a ulaştı.
Tekne, merkezi Paris'te bulunan Andriel, Pajol
et Vie firması tarafından, Londra'da, Anthony
Cortis'ten Seine Nehri üzerinde kargo taşımacılığı
yapmak için satın alınmıştı.
Manş Denizi'nde düzenli olarak ticari seferler
yapan ilk buharlı tekne ise Rob Roy'-
dur. Dover kentinden Mr. Boyd adlı birine ait
olan bu gemi, 1821 yılından 1823'e kadar
Dover-Calais hattında çalıştı. Bu mesafeyi ortalama
olarak 2 saat 45 dakikada tamamlıyordu.
Günümüzde 50 dakikada tamamlanan bu
mesafeyi, belirtilen süre içinde aşan ilk gemi
"SS Empres"tir. SS Empres, seferlerine 1887
yılında başladı.
ATLANTİK'İ AŞAN İLK
BUHARLI GEMİ
320 tonluk "Savannah" adlı gemi, Kaptan
Moses Rogers yönetiminde, 24 Mayıs 1819 günü
Amerika'nın Savannah limanından ayrıldı.
27 gün 11 saat süren bir yolculuktan sonra,
İrlanda açıklarında yakıtı bitti ve yelken
açtı. Bu teknede hiç yolcu yoktu. Zira o döhttp://
groups.google.com/group/merakediyorum
nemde, buharlı bir geminin kazanının patlayabileceği
şeklinde çıkan söylentiler üzerine
hiç kimse bilet parası ödeyerek böyle bir tekneye
binmeye cesaret edemiyordu.
İLK STRİPTİZ
(Stripe-Tease)
9 Şubat 1893 günü, Paris'teki Moulin Rouge
salonlarında yapılan bir çalışma, striptizin ortaya
çıkmasına ve çok tutulmasına neden oldu.
O gün, Mona adlı bir model, Parisli resim
öğrencilerine soyunarak poz verdi. Ancak,
o zamanın yasaları böyle bir çalışmaya izin
vermiyordu ve hayli tutucu olan Paris Savcısı,
güzel modeli 100 frank para cezasına çarptırdı.
Bunu duyan resim öğrencileri büyük bir
öfkeye kapılarak, Latin Quartier'de bir gösteri
yaptılar. Polis, göstericileri zorlukla kontrol
altına aldı ve büyük olayların çıkması güçlükle
önlenebildi.
Mona'nın yarattığı büyük sansasyondan
yararlanmak isteyen "Fayouau Müzikholü"-
nün yöneticileri, bunu ticari bir çıkara yöneltmeyi
başardılar. Müzikholde, 13 Mart 1894
günü ilk striptiz gösterisi düzenlendi. "Yvette'in
Yatağı" adı verilen ilk striptiz tablosunda,
genç ve güzel bir kadının, yatağa girmek
için soyunması canlandırılıyordu. Bu gösterinin
gördüğü ilgi üzerine, müzikhol, striptiz
şovlarını sürdürdü. Canlandırılan öteki tablolar
arasında, "Doktorun önünde soyunan
kadın", "Banyodaki güzel", Suzan'ı sıcak
bastı" adlı gösteriler, müşterilerin hayranlıklarını
kazandı.
İLK DENİZALTI
Hollandalı fizik bilgini Conelius Drebbel tarafından
1624 yılında Londra'da yapıldı. İskeleti
tahtadan olan teknenin dışı, yağlı deri
ile kaplanmıştı. Bordada açılan deliklerden
sarkıtılan 12 çift kürekle yol alabiliyordu. Bu
deliklerden içeri su sızmaması için küreklerin
giriş yerleri sıkıca kapatılmıştı ama, kürek esnek
deri kaplama nedeniyle rahatça hareket
edebiliyordu. Drebbel ve mürettebatı İngiltere
Kralı I. James'in önünde yapılan bir gösteri
sırasında Thames Nehri'nin suları altında
2 saat kaldılar. Drebbel'in denizaltısının en
önemli özelliklerinden biri,solunum sorununu
çözmesiydi. Robert Boyle'un anlattığına göre,
teknenin içinde bulunan özel bir sıvı, kirlenen
havayı temizliyordu. Böylece Drebbel'-
in özel bir yöntemle oksijen üretmeyi başardığı
da anlaşılıyor. İngiltere Donanması,bu yeni
aracın orduda kullanılmasına izin vermedi.
Savunma silahı olarak savaşta kullanılan
ilk denizaltı ise, "American Turtle" adlı
araçtır. Çizimleri, Connecticut eyaleti Saybrook
kentinden David Bushnell tarafından
gerçekleştirilen bu denizaltı, Amerikan Bağımsızlık
Savaşı sırasında İngiliz Donanması'na
karşı kullanıldı. İçine ancak bir tek kişi binebilen
American Turtle, Çavuş Ezra Lee'nin kumandasında,
7 Eylül 1776 günü, New York limanında
demirli olan Amiral Howe'un sancak
gemisi "HMS Eagle"a bir saldırı düzenledi.
Ancak Çavuş Lee'nin HMS Eagle'ın gövdesine
yapıştırdığı mayın patlamadan az önce
sular tarafından sürüklendi ve böylece harekât
başarıya ulaşamadı.
Bir denizaltı tarafından gerçekleştirilen ilk
etkin saldırı ise, 17 Şubat 1864 günü meydana
geldi. H.L.Hunley adlı denizaltı, federasyoncu
subayların denetiminde Charleston limanına
süzüldü ve federal kuvvetlere ait Housatonic
adlı korveti bir torpidoyla vurdu.
Patlama o denli şiddetli oldu ki, saldıran ve
saldırılan gemiler birlikte havaya uçtular. Bu
arada denizaltının sekiz kişilik mürettebatı ile
komutanı Teğmen George Dixon da öldü.
PERVANELİ İLK DENİZALTI
"La Plongeur"dür. 420 ton ağırlığındaki bu
gemi, sıkıştırılmış hava ile çalıştırılıyordu.
1863 yılında Rochefort'ta denize indirildi. Gerek
menzili, gerekse hızı, donanmada kullanılamayacak
kadar yetersiz olduğundan, aktif
hizmette bulunamadı.
DENİZALTILARIN DONANMADA
SÜREKLİ OLARAK İLK KULLANIMI
1859 yılında Rusya Hükümeti, 50 adet
"Drzweiki" marka denizaltı yaptırdı. Ülkenin
kıyılarını korumayı amaçlayan bu denizaltılar,
denizde fazla yol almadılar,
Kendinden pervaneli ilk denizaltı, sürekli
bir biçimde ilk kez Yunan Donanması'nda
kullanıldı. "Nordenfelt" adlı bu tekne, planları
Liverpoollu Samuel Garratt tarafından çizildikten
sonra, İsveç'te yapıldı. 1883 yılında
Landskrona'da yapımına başlanılan gemi,
1886 yılında Yunan Hükümeti'ne devredildi.
Buhar gücüyle çalışan ve su üstünde 9 deniz
mili hız yapabilen Nordenfelt'in ağırlığı 60
' tondu. Nordenfelt, aynı zamanda üzerinde hareketli
torpido bulunan ilk denizaltıdır.
243
http://groups.google.com/group/merakediyorum
Garratt tarafından çizilen denizaltıların İngiltere'de
ilk üretimi ise, 1887 yılında Türk
Donanması'nın siparişi üzerine oldu. Buhar
gücüyle çalışan 160 tonluk iki denizaltı, Türk
Donanması'nda 1910 yılına kadar hizmet
verdiler.
İLK NÜKLEER DENİZALTI
ABD Donanması'ndan "Nautilius"tur.Connecticut
eyaletinin Groton kentinde, Electric
Boat Co. adlı kuruluş tarafından yapılan Nautilius,
21 Ocak 1954 günü Thames Nehri'ne
indirildi. 108 metre uzunluğundaki teknenin
planları, Amiral Hyman George Rickover tarafından
çizilmişti. 'Westinghouse S2W" tipi
bir reaktörle çalışıyordu. En yüksek hızı,
saatte 20 deniz mili olan denizaltı, 3 bin 747
tondu. Mürettebatı ise 11 subay ve 85 erden
oluşuyordu. Eugene Parks Wilkinson
kumandasında, ilk seferine 17 Ocak 1955 günü
çıktı. 2 yıl sonra (69 bin 138 mil yol yapmıştı)
yakıtı yenilendi.
İLK SÜPERMARKET
Self-servis yani "kendi kendine alışveriş" yöntemiyle
çalışan ilk iki süpermarket, 1912 yılında
ABD'nin California eyaletinde açıldı.
Bunlardan Alpha Beta Food Market, Pomona
kentinde, Ward's Grocetaria de, Ocean
Park'ta hizmete girdi. Aynı dönemde, Bay Cities
Mercantile Co. adlı şirket, California'da
"Humpty Dumpty Stores" adlı mağazalar
zincirini kurdu. 1916'da Tennessee'de, Memphis
kentinde "Clarence Saunders Piggly
Wiggly" adlı bir süpermarket açtı. Saunders'
in süpermarketine, turnikeden geçilerek giriliyor,
alışveriş yapıldıktan sonra alınan malların
ücreti de kasaya ödeniyordu. İlk kez
Saunders tarafından uygulanan bu sistem öylesine
tuttu ki, yedi yıl içinde ABD'nin dört
köşesinde tam 2 bin 800 "Piggly Wiggly" şubesi
açıldı.
"Süpermarket" tanımına gerçekten uygun
olarak çok geniş bir alanda satış yapan ve çok
çeşitli mal bulunduran ilk süpermarket ise,
Michael Cullen tarafından Long Island'da hizmete
açıldı. Cullen, "King Kullen" adını verdiği
mağazasında, ilk kez bir yeniliği denedi.
Yaklaşık 300 kalem malı, hiç kâr etmeden
"maliyet" fiyatına sattı. Bu yöntem, özellikle
ev hanımlarının o denli büyük ilgisini çekti
ki, sattığı öteki çeşitlerden sağladığı kazanç,
Cullen için tatmin ediciydi.
Bu dönemde, bu tür mağazalara süper-
244
market deniliyordu ama, adına süpermarket
sözcüğünü koyan ilk şirket, "Albers Süper
Markets Inc."- adlı kuruluş oldu. Bu kuruluş,
ilk mağazasını 1933 yılının Kasım ayında açtı.
İLK KAPALI YÜZME HAVUZU
Londra'da, 28 Mayıs 1742 günü hizmete açıldı.
Daily Advertiser gazetesi, bu açılışı şöyle
duyurdu:
"Bugün, Goodman's Fields'de, Lemon
Caddesi'nde açılan yüzme havuzundan gerçekten
zevk alacaksınız. 14 metre uzunluğundaki
bu havuz, her gün ılık ve temiz tutulacak.
Burada hem yüzmek, hem de yüzme öğrenmek
mümkün. Özel öğretmenler, isteyen beyefendilere
yüzme dersleri verecekler. Ayrıca,
tesiste bir de soğuk su havuzu var. 1 altın veren
herkes, bu hizmetlerden yararlanabilecek."
İLK AÇIK YÜZME HAVUZU
1743 yılında, Londra'da Old Street'te açıldı.
"Peerless" adındaki bu havuz, eski bir havuz
üzerine yapılan tadilatlarla gerçekleştirildi.
Uzunluğu 57 metre, genişliği ise 36 metreydi.
Çevresi, gereksiz gözlerin yüzücüleri rahatsız
etmemesi için, yüksek ağaçlarla kapatılmıştı.
Ayrıca, bir kenarında soyunma kabinleri vardı.
Tesisin işletmecisi William Kent, havuzun
yanına ayrıca bir de küçük bir yapay göl yaptırmış,
içini de balıkla doldurmuştu. İsteyenler,
belirli bir ücret karşılığında bu gölcükte
balık avlama zevklerini tatmin edebiliyordu.
İLK MASATENİSİ
Masası, ağı ve raketlerinden oluşan takımlar,
ilk olarak John Jaques and Son Ltd. şirketi
tarafından üretildi ve "Gossima" adı altında,
Londra'da Hamley Bros mağazasında satışa
çıkarıldı. Oyunun yaratıcısı James Gibb,
1870'li yıllarda, Cambridge'de öğrenciyken,
4 milde İngiltere şampiyonu olmuş ünlü bir atletti.
Asıl mesleği mühendislik olan Gibb, ayrıca
Amatör Atletizm Birliği'nin de kurucusuydu(
1880).Gossima'yı ne zaman bulduğu,
kesin olarak bilinmemekle birlikte, 1889 yılı
üzerinde duruluyor. Yağmurlu havalarda,
Gibb ailesinin bireyleri, yemek odalarındaki
masada sigara kutularından yaptıkları raketlerle
bu oyunu oynayarak vakit geçiriyorlardı.
Top olarak da şampanya şişelerinin
http://groups.google.com/group/merakediyorum
Batı dünyasının ilk asma köprüsü, 1742 yılında İngiltere'de
yapıldı. Oysa, Doğu uygarlığı ilk asma köprüyü, Indûs Nehri
üzerinde, yaklaşık 14 asır önce gerçekleştirmişti.
İLK ASMA KÖPRÜ
"İndüs Nehri" üzerinde kuruldu. Çinli keşiş
"Fa Hsien", M.S. 399 yılında bu köprüden
söz ederken, "Çok, çok eski" sözcüklerini
kullandı.
Batı dünyasının ilk asma köprüsü ise, İngiltere'de,
Middleton yakınlarında kurulan
"Wyncb Köprüsü"dür. 23 metre uzunluğunda
ve 60 santim genişliğinde olan bu köprü,
yöredeki maden işçilerinin geçebilmesi için
1742 yılında yapıldı. Daha sonra 1796'yılına
kadar asma köprü yapım tekniğinde bir gelişme
görülmedi. O yıl, James Finlay, üzerinden
yol geçen ilk asma köprüyü Jacob's Vadisi
üzerinde yaptı ve Unionstown ile Greensburg
arasını hayli kısalttı.
mantarlarını kullanıyorlardı. Mantarların bu
iş için yeterince uygun olmadığını gören Bay
Gibb, kauçuktan tenis toplan yaptı ve beyaz
görünmelerini sağlamak için üzerlerini sigara
kâğıdı ile kapladı. Ancak bu toplar da fazla
ağırdı. Bunun üzerine Gibb, selüloid topları
akıl etti. Amerika'daki Celluloid şirketine bu
tür bir top yapıp yapamayacaklarını bir mek-
245
http://groups.google.com/group/merakediyorum
tupla sordu. Şirketten olumlu yanıt alınca,
bulduğu oyunu pazarlamaya karar verdi.
İlk olarak, yapımcı Jeffries ile temasa geçti.
Ancak Jeffries, bu oyuna pek ilgi göstermedi.
Gibb'in ikinci konuştuğu kişi ise Jaques
oldu. Bay Jaques, oyunu çok sevmişti ama,
Gossima adını pek tutmadı. Kalıcı bir isim olarak
"Ping Pong"sözcüklerini seçti. Piyasaya
çıkarılan ilk ping-pong takımları adeta kapışıldı
ve 1901 yılında tüm İngiltere'de en çok oynanan
oyun masatenisi oldu. ABD ve Avrupa
ülkeleri de bu yeni sporu çok sevmişti. Sadece
Fransızlar ping ponga ısınamadılar ve oyunu
İngilizlerin ahlak değerlerindeki bir
bozulmanın işareti olarak nitelendirdiler. Paris'te
yayınlanan bir gazete,'' Yüzlerce askeri
Güney Afrika'da can verirken, İngilizlerin
ping-pong delisi olmaları, gerçekten çok ayıp"
diye yazdı.
İlk masatenisi raketleri, düz tahtadan yapılıyordu.
1902 yılında Bryan's Atropos şirketi,
bunların üzerine lastik geçirdi ve
patentini aldı.
İLK MASATENİSİ KULÜBÜ
Masatenisi dalında faaliyet göstermek üzere
kurulan ilk kulüp, "Cavendish Table Tennis
Club"tır. 1900 yılının Ekim ayında, Londra'-
da, Moorgate Caddesi 40 numarada faaliyete
geçti.
İLK MASATENİSİ TURNUVASI
Londra Şampiyonası adı altında, 14 Aralık
1901 günü, Royal Aquarium'da düzenlendi.
Erkeklerarası karşılaşmada birinciliği, R.D.
Ayling aldı. Bayanlararası birinciliği ise V. Eames
kazandı.
İLK TAKSİ
1896 yılının baharında, Almanya'nın Stuttgart
kentinde, "Droschkenbesitzer" namıyla ün
salan Dütz, tanesi 8 bin marktan iki adet Benz-
Kraftdroschkes alarak, ilk taksi servisini kurdu.
Uzun bir süre, Stuttgart, dünyanın taksi
çalıştıran iki kentinden biri oldu. Öteki kont
Paris'te ise, yalnızca bir tek taksi vardı. 1897
yılının Mayıs ayında, Friedrich Greiner de bir
taksi servisi kurunca, Stuttgart, dünyanın birden
fazla taksi servisi olan ilk ve tek kenti oldu.
O günlerde "Der Motowagen" dergisinde
yayınlanan bir habere göre, Greiner'in taksileri,
günde ortalama olarak 70 kilometre yol
246
yapıyordu. Aslında, modern taksi işletmeciliğinin
babası olarak Greiner'i kabul etmek,
hiç de yanlış olmaz. Çünkü, dünyada ilk kez
Greiner, araçlarına taksimetre taktı.
1896 yılında, "Societe Anglo-Française"
tarafından bir tek arabayla Paris'te başlatılan
taksi servisi ise, fazla uzun ömürlü olmadı ve
ancak birkaç ay çalışabildi.
İngiltere'nin ilk taksi servisi ise 19 Ağustos
1897 günü hizmete başladı. London Electric
Cab.Co.adh şirket,12 akümülatörle çalışan
3.5 beygir gücündeki Bersey marka elektrikli
arabaları Londra'da, kent merkezi ile West
End semti arasında çalıştırıyordu. Saatte ortalama
9 mil hız yapabilen bu taksiler, her
şarjdan sonra 30 mil gidebiliyorlardı. O yılın
sonunda şirketteki taksilerin sayısı 25'i buldu.
Bir yıl sonra ise bu sayı 50'ye çıktı. Araçlar,
kolaylıkla tanınabilmeleri açısından "san ve
siyah" renklere boyanmıştı.
Ne var ki, ikinci yılın sonunda zarar etmeye
başlayan şirket, taksileri servisten kaldırdı.
Çünkü halk, artık bu ulaşım araçlarına ilgi
göstermemeye başlamıştı. Bu ilgi eksilmesinin
kökeninde, taksilerden birinin bir çocuğu ezmesi,
şoförlerden birinin sarhoş yakalanması
gibi nedenler yatıyordu. Sonunda şirket, sayıları
77'yi bulan taksilerini elden çıkardı.
ÇAYIN İLK ORTAYA ÇIKIŞI
Avrupalılar, çayı 1609 yılında, Dutch India
Co. adlı şirketin Çin'den "çay" getirtmesiyle
tanıdılar. 1615 yılında Doğu Hindistan'da çalışan
Wickham adında bir İngiliz, evine yazdığı
27 Haziran tarihli mektupta, gönderdiği
çayları alıp almadıklarını soruyordu. Yaklaşık
yarım yüzyıl sonra, İngiltere'nin Change
Hill yöresinden Thomas Garraway (ya da Garway)
adlı biri, çay konusunda şunları yazıyordu:
"İngiltere'de çay, önceleri dört, bazen de
beş kiloluk paketlerde yaprak halinde satılırdı.
Gerek çok az bulunabilir olması, gerekse
fiyatının aşırı yüksekliği nedeniyle 1651 yılına
gelinceye kadar, ancak çok zenginler ve
soylular tarafından tedavi ya da keyif amacıyla
kullanıldı. Hatta bu dönemde çay, prens ve
prenseslere verilecek en değerli armağanlardan
biri olabilecek kadar kıymetliydi. 1651 yılında
ben Doğu'ya gidip gelen gezgin ve tacirlerden
biraz çay aldım ve nasıl yapıldığını da
onlardan öğrendim. Sonra, elimdeki çayı yarım
kilosu 50 şilinden sattım."
1839 yılına gelinceye kadar, İngiltere'ye gelen
tüm çaylar, Çin kökenliydi. O yılın 10
http://groups.google.com/group/merakediyorum
Ocak günü, Hindistan'dan gelen sekiz kasa
Hint çayı, Mincing Lane'deki çay müzayede
salonunda açık artırmaya çıkarıldı. Yarım kilosu
16 şilinden başlayan açık artırma sonucunda,
çayların hepsini Yüzbaşı Pidding
adında biri, yarım kilosunu 34 şilinden satın
aldı.
İLK PAKET ÇAY
1826 yılında Wight Adası'nda, John Horniman
tarafından satıldı. 125 ve 250 gramlık
paketlerin üzerinde, içlerinde yalnızca saf ve
iyi kaliteli çay bulunduğunu gösteren garanti
belgeleri vardı.
İLK POŞET ÇAY
1920 yılında San Francisco'da Joseph Krieger
tarafından üretildi. Önceleri, poşet çaylar yalnızca
seyahate çıkan gezginler tarafından kullanılıyordu.
Ama, 1935 yılında yapılan bir
araştırma, ABD'de üretilen poşet çayların büyük
bölümünün ev kadınları tarafından kullanıldığını
gösterdi.
İLK OYUNCAK AYI
Bir ayı yavrusunu canlandıran oyuncak, biri
Almanya'da, diğeri ABD'de faaliyet gösteren
iki ayrı firma tarafından 1902 yılında üretilmeye
başlandı. Her iki firma da, üretime kendilerinin
daha önce geçtiğini iddia ettiyse de,
bu konuda kesin bir kanıt bulunamadı.
1902 yılının 18 Kasım günü, "Washington
Evening Star" gazetesinde bir çizgi resim yayınlandı.
Clifford Berryman tarafından çizilen
bu resimde, dönemin ABD Başkanı
Theodore "Teddy" Roosevelt, elinde bir ayı
yavrusuyla birlikte görülüyordu. Mississippi
eyaletinin Louisiana ile olan bir sınır anlaşmazlığını
çözümlemek için bölgeye gelen Roosevelt,
bir av partisi sırasında karşısına çıkan
bir ayı yavrusunu vurmayıp, kucağına almış
ve sevmişti. Berryman'ın çizdiği resim, işte bu
sahneyi yansıtıyordu. Aynı resmin başka gazetelerde
de yayınlanması üzerine Başkanın bu
hayvan sevgisine hayran olanların sayısı çok
fazla oldu. Bunlardan biri de, Morris Mitc-'
hom adlı bir Rus göçmeniydi. Mitchom, Brooklyn'deki
küçük dükkânında, kendisinin ve
karısının tamamen el emeğiyle ürettikleri
oyuncakları satarak geçimini sağlamaya çalışıyordu.
Oğlu Benjamin'in, daha sonra anlattığına
göre, Morris Mitchom; Berryman'ın çizdiği
resimdeki sevimli ayı yavrusunu derhal üç boyutlu
hale getirmeye karar verdi. Kollan ve bacakları
hareket edebilecek biçimde yaptığı bir
oyuncak ayıyı, gazeteden kestiği kupürle birlikte
dükkânının vitrinine koydu ve altına,
"Teddy'nin ayısı" diye yazdı.
Ne var ki, otoriter bir ülkeden ABD'ye gelen
Mitchom'un içi rahat değildi. Çünkü,
ABD Başkanı'nın adını, kendi ürettiği bir
oyuncağın satışını kolaylaştırmak için kullanmıştı.
Bütün cesaretini toplayıp Beyaz Saray'a
bir mektup yazdı ve "Sayın Başkan"ın, isminin
kullanılması hakkında ne düşündüğünü
sordu. Başkan'ın kendi elyazısıyla gelen yanıtta,
Mitchom'un istediği izin şu sözlerle veriliyordu:
"Adımın oyuncak bir ayaya fazla bir
şey kazandıracağını sanmıyorum. Ama, onu
dilediğiniz gibi kullanmakta da serbestsiniz."
Bu mektup eğer bulunabilseydi, Morris
Mitchom'un bu konudaki öncülüğünü büyük
ölçüde gün ışığına çıkaracaktı. Ancak, büyük
oğlu Joseph Mitchom'un evrakları arasında
olması gereken mektup, onun 1951 yılında ölmesinden
sonra bulunamadı.
1903 yılında, Butler Bros firması (toptan
oyuncak satan bir kuruluş), Mitchom'un ürettiği
tüm "Teddy ayıları"nı satın aldı. Üstelik,
daha sonra üreteceği ayıları almayı da garanti
etti. O yıl ile 1938 yılı arasında firma, "Ideal
Toy Co." adı altında dünyanın en büyük
oyuncak üreticisi oldu.
Almanlar ise Teddy ayılarının yapımı onurunu,
1880 yılında Margarete Steiff tarafından
Giengen kentinde kurulan Steiff şirketine
verirler. Bayan Steiff, o yıl oyuncak filler yaparak
meslek yaşamını başlattı. 1902 yılına gelindiğinde,
Steiff'lerin atölyesinde oyuncak
kediler, köpekler, domuzlar, eşekler, atlar ve
develer üretiliyordu. Ama, henüz ayı yapımı
yoktu. O yıl Bayan Steiff in sanat öğrenimi
gören yeğeni Richard, öğrencilik yıllarında
Stuttgart Hayvanat Bahçesi'nde bol bol izlediği
ayılardan esinlererek, kafası, kolları ve
bacakları hareket edebilen bir oyuncak ayı
modeli yaptı. Halası, bundan pek hoşlanmamıştı.
Ertesi yıl açılan Leipzig Fuarı'na gelen
ziyaretçiler de öyle. Ama fuarın son gününde
Steiff in sergisini gezen bir Amerikan şirketinin
(bu şirketin adı hiç açıklanmadı) temsilcisi,
gördüğü oyuncağa bayıldı ve 3 bin adet
sipariş verdi. Öykünün bu bölümüne kadar
Amerikalıların bir itirazı yok. Ancak, Almanlar,
yaptıkları oyuncak ayılara "Teddy" adını
verdiklerini iddia edince, tartışma başlıyor.
Almanların bu konuda ortaya koydukları kanıt
ise şu: "Başkası Roosevelt'in kızı Alice Ro-
247
http://groups.google.com/group/merakediyorum
osevelt'in düğününde, gelin odası birkaç
oyuncak ayı ile süslenmiş. Bu ayıların tümü
de Steiff ürünü imiş. Başkan'a, bunların ne
olduğu sorulunca, 'Yeni çıktı. Adına Teddy
ayısı diyorlar' demiş. Steiff'in övünç duyarak
anlattığı bu öyküye, Amerika'dan bazı itirazlar
yükseliyor. Örneğin, Alice Roosevelt'in
ağabeyi Archibald Roosevelt, düğün sırasındaki
oyuncak ayıları doğruluyor ama, onların
Alman malı olmadığından kesinlikle emin
olduğunu vurguluyor. Roosevelt Birliği de, o
dönemde Rooseveltlerin bir Alman ayısı almış
olamayacaklarını belirtiyor."
TELGRAFLA GAZETEYE GEÇİLEN
İLK HABER
25 Mayıs 1844 günü saat 14'te.Baltimore'da
yayınlanan Baltimore Post gazetesine, Washington'daki
Kongre muhabirlerinden şu telgraf
geldi:
"Saat 13.00. Temsilciler Meclisi'nde Oregon
sorunuyla ilgili bir oylama yapıldı. Hazırlanan
tasarı reddedildi. Evet oyu 79, hayır
oyu 86."
New York'ta yayınlanan Daily Sun gazetesi,
bu gelişmeyi okurlarına duyururken, habercilikte
yeni açılan bir çığırdan söz ediyor
ve "Artık dünya küçüldü" sözcüklerini kullanıyordu.
İngiltere'de bir gazeteye telgraf aracılığıyla
ilk haber, 6 Ağustos 1844 günü, Slough-Paddington
hattı aracılığıyla geçildi. "The
Times" gazetesinin muhabiri Windsor Şatosu'ndan
bildirdiği haberinde, Kraliçe Victoria'nın,
bir doğum yaptığını ve oğlu Prens
Albert'in dünyaya geldiğini bildiriyordu. Doğum,
o gün saat 7.50'de olmuştu. Doğum haberini
bildiren gazete ise tam 40 dakika sonra
baskıdan çıktı.
İLK LÜKS KUTLAMA TELGRAFI
Deseni, Rex Whistler tarafından çizilen ilk
lüks kutlama telgrafı, ilk olarak Sir Kingsley
Wood tarafından 24 Temmuz 1935 günü kullanıldı.
3 penilik bir ek ücret alman bu telgraf,
altın sarısı özel bir zarf içinde alıcıya
iletilmişti.
SÜREKLİ KONUŞULABİLEN
İLK TELEFON
Patenti, Alexander Graham Bell tarafından 9
248
Mart 1876 günü alındı. İlk konuşma da 10
Mart 1876 günü, Massachussetts eyaletinin
Boston kentinde, Exeter Place semtinde bulunan
5 numaralı binada yapıldı. Bell, yardımcısı
Thomas Watson'u aradı ve ona, "Buraya
gel Watson, sana ihtiyacım var" dedi.
Bell'in telefonu, 25 Haziran 1876 günü,
Philadelphia'da sergilendi. Ancak, kamuoyundan
fazla ilgi görmedi. Sergiyi gezen Brezilya
İmparatoru, Bell'in ilk müşterisi oldu ve
imparator sarayına bir telefon bağlattı. Deneme
için ahizeyi aldığında, "Aman Tanrım...
Bundan ses geliyor" dedi ve bu sözcükler, bir
imparatorun telefonda söylediği ilk sözler olarak
tarihe geçti.
İlk özel telefon da 4 Nisan 1877 günü, Boston'da
Court Caddesi 109 numarada Charles
Williams Jr. adlı elektrik mühendisinin bürosuna
kondu. Aynı ay içinde, Williams, Bell'in
telefonlarının üretimini üstlendi.
İLK TELEFON SANTRALI
28 Ocak 1878 günü, Connecticut'ta, New Haven
kentinde hizmete açıldı. Santralın operatörlüğünü,
George Willard Coy yapıyordu.
Aboneleri birbirine bağlayan Coy, telefonu
açan kişilere, önce "Ahoy... Ahoy" diyordu.
Daha sonra bu sözcüğün yerini "alo" aldı ve
zamanla tüm dünyaya yayıldı.
İlk kadın santral memuresi ise Bayan Emma
Nutt'tur. Bayan Nutt, 1 Eylül 1878 günü,
Boston'da Edwin Holmes tarafından faaliyete
geçirilen telefon işletmesinin santralında görevine
başladı. 1880'li yıllara gelindiğinde,
tüm santral görevlileri, kadınlardan seçildi.
İLK OTOMATİK TELEFON SANTRALI
Patenti, 12 Mart 1889 günü Kansas kentinde
cenaze levazımatçılığı yapan Almon B. Strowger
tarafından alındı. Strowger, otomatik
santral yapmayı, mesleğini kurtarabilmek
amacıyla kafasına koymuştu. Çünkü, en
önemli rakibinin eşi, Kansas kentinin telefon
santralında çalışıyordu ve Strowger'i arayan
müşterileri kocasına bağlıyordu. Bu durumu
engelleyebilmek için başka çare bulamayan
Storwger,çalışmalarını hızlandırdı ve sonunda
otomatik telefon santralı yapmayı başardı.
Strowger tarafından üretilen otomatik telefon
santrallarından ilk, 3 Kasım 1892 günü La
Porte Postanesinde hizmete girdi. Çok kısa
bir zaman içinde,. ABD'nin her köşesinde
yaygınlaşan bu yeni buluşa halk, "kızsız
telefon" adını taktı. Bu santrala bağlanan tehttp://
groups.google.com/group/merakediyorum
İLK TELGRAF
Halka açık ilk telgraf servisi, İngiltere'de Great
Western Railway telgraf hattının tamamlanmasıyla,
1843 yılının Mayıs ayında hizmete
girdi. Bu hattan yalnızca Paddington ile Slough
arasında yararlanılabiliyordu. Great Western
demiryolu şirketinin 10 Ocak 1843 günü
yapılan Yönetim Kurulu toplantısında, telgraf
sisteminin patentini elinde bulunduran
William Cooke ile bir anlaşma yapılması kararlaştırıldı.
Bu anlaşma uyarınca Cooke, şirketin
demiryolu hattında bir telgraf şebekesi
kuracak, bunun karşılığında, kendisine ya da
İngiltere'nin Paddington ile Slough kentleri arasında hizmete
girdi. Ücretini ödeyen herkesin yararlanabileceği bu istasyonlar,
16 Mayıs 1843 günü ilk telgrafi ilettiler. Fotoğrafta, Slough'daki
telgrafhane görülüyor.
tayin edeceği herhangi bir kimseye, telgraf
hattını halkın kullanımına açarak para kazanma
hakkı verilecekti.
Kullanım hakkı, yıllık 170 sterlin kira ile
Thomas Home tarafından kiralandı ve 16 Mayıs
1843 günü, ücret karşılığı ilk telgraflar,
Cooke'un iki iğneli elektromanyetik vericisiyle
20 mil uzunluğundaki bir kablo aracılığıyla,
Paddington'dan Slough'a çekildi. Telgraf ücreti,
sözcük sayısına bakılmaksızın 1 sterlindi.
Bu yeni haberleşme aracı öylesine tutuldu
ki, Slough'da hiç tanıdığı olmayan işadamları
bile, oradaki operatöre telgrafla, neyi, kime,
nasıl satacaklarını soruyorlardı.
249
http://groups.google.com/group/merakediyorum
Elektriksel vuruşlarla sesi iletebilen ilk telefon,
1849 yılında, Küba'da Antonio Meucci tarafından
kuruldu. Meucci, Havana yakınlarındaki
Florence'deki evinde, üçüncü katla giriş
katı arasında bir telefon yaptı. Böylece, sakat
olan ve üçüncü kattaki odasından çıkamayan
karısıyla kolayca konuşabiliyordu. Aslında
yoksul bir insan olan Meucci, gerekli parası
olmadığı için "patent başvurusu" yapamadı.
Ancak, bu telefonun kullanıldığı, kesinlikle biliniyor.
250
http://groups.google.com/group/merakediyorum
O yıllarda altıgen biçimindeki telefon kulübeleri, kentlerin çeşitli
yerlerinde hizmet verirlerdi. Planlan çizilirken, çevreyle
uyum içinde olmalarına özen gösterilirdi.

0 yorum:

Yorum Gönder