26 Nisan 2012 Perşembe

Milliyet Ansiklopedisi


İLK TELEFON KULÜBESİ
İsteyen herkesin yararlanabilmesi için ilk telefon
kulübesi, 1 Haziran 1880 günü Connecticut
eyaletinin New Haven kentinde açıldı.
Connecticut Telephone Co. adlı telefon şirketi,
merkez binasına koyduğu bu kulübeyi, ücretini
ödeyen herkesin kullanabileceğini
duyurdu.
Jetonla çalışan ilk telefon kulübesi, 1889
yılında yine Connecticut eyaletinde hizmete
girdi. Hartfort kentinde bulunan bankanın
önüne takılan jetonlu telefonun mucidi, William
Gray'di. Gray, daha sonra yaptığı jetonlu
telefonları, isteyen dükkân sahiplerine kiralayarak
önemli bir gelir kaynağı sağladı.
Bu telefon kulübelerinin hepsi de bir binanın
içinde açılmıştı. Binaların dışında, cadde
ve parklarda kurulan telefon kulübelerinin
ilki Londra'da, 1903 yılının Mayıs ayında açıldı.
Altıgen şeklindeki bu kulübenin çevresi,
Great Central Demiryolu şirketinin tanıtım
afişleriyle donatılmıştı. Birkaç yıl sonra telefon
kulübelerinin sayısı arttı. Bu kulübelerin
bir özelliği, jetonların telefona-değil, kulübenin
kapısına atılmasıydı. Jeton atılınca kulübenin
kapısı açılıyor ve içine girilerek telefon
edilebiliyordu. Önceleri tahtadan yapılan bu
kulübeler, cüzdanını kulübeye düşüren bir
müşterinin kapıyı kırması üzerine demire
çevrildi.
lefonların üzerinde, numara yerine üç ayrı tuş
vardı. Bu tuşlardan birincisi, birler basamağını,
ikincisi onlar basamağını, üçüncüsü ise
yüzler basamağını temsil ediyordu. Örneğin,
389 numaralı telefonu arayabilmek için, yüzler
basamağına ait tuşa üç kez, onlar basamağına
ait tuşa sekiz kez, birler basamağına ait
tuşa da dokuz kez basmak gerekiyordu. Hangi
tuşa kaç kez bastığını unutan bazı dalgın kişilerin
karşısına sık sık, aradıkları yerlerle ilgisi
olmayan kişi ya da kuruluşlar çıkabiliyordu.
Üzerinde "numara kadranı" olan ve bu
numaraların çevrilmesiyle aranan telefon, ilk
kez 1896 yılında Milwaukee eyaletinde, City
Hall kentinde, P.A.X. adlı özel telefon şirke-
,ti tarafından hizmete sokuldu.
251
http://groups.google.com/group/merakediyorum
SAATİ SÖYLEYEN TELEFON
Fransız Posta ve İletişim Bakanlığı için Paris
Gözlemevi yöneticisi M. Esclangton tarafından
geliştirildi ve 14 Şubat 1933 günü Paris
bölgesinde hizmete girdi. İnsanların sık sık
gözlemevine saati doğru olarak öğrenebilmek
için telefon etmeleri nedeniyle personelinin
çok zaman kaybettiğini gören M.Esclangton,
otomatik olarak saati söyleyen telefon geliştirmeye
karar vermişti. Sonunda isteğine ulaştı.
ve "ÖDE 84 00" numarayı çeviren Parisliler,
dönemin ünlü spikerlerinden Marcel Laporte'un
sesinden, dakikası ve saniyesi ile birlikte
tam saat ayarını öğrenmeye başladılar. Zamanla
bu sistem, taşrada da uygulanmaya
başlandı. Ne var ki, taşradaki aygıtların dakikliği
biraz kuşkuluydu. İkinci Dünya Savaşı'nın
başlamasından çok kısa bir süre önce,
bakanlık yetkililerinden biri, Marseille Posta
Merkezi'ne giderek, saati söyleyen telefonun
nasıl çalıştığını görmek istedi. Sistemden
sorumlu görevliye, saatin dakikliğini nasıl sağladıklarım
sordu. "Gayet basit, efendim" dedi
görevli, "Marseille Radyosu'nun saat anonslarını
sürekli izleyip, saat-telefonun dakik kalmasını
sağlıyoruz." Bakanlık yetkilisi, bu
yanıt üzerine Marseille Radyosu'na telefon etti
ve bu saat ayarlarını neye göre verdiklerini
sordu. Aldığı yanıt şöyleydi: "Otomatik saat
söyleyiciye telefon ediyoruz."
TV'DE İLK BALE
Ailsa Bridgewater adlı sanatçı tarafından,
Londra'da, Baird Co. adlı istasyonun deneme
yayınları sırasında gerçekleştirildi. Programın
hangi gün yayınlandığı, kesin olarak
bilinemiyor. Ancak, Bayan Bridgewater'ın
"The Television"da yayınlanan bir röportajından
anlaşıldığına göre, 5 Aralık 1928 ile 30
Eylül 1929 tarihleri arasında yayınlanmış olma
olasılığı, hayli yüksek. O günün olanaklarının
son derece kısıtlı olması nedeniyle,
ancak bir masa büyüklüğündeki sahne üzerinde
Bayan Bridgewater, balenin temel hareketlerini
gösterdi. Ekrana tam boy getirtilemediği
için Bayan Bridgewater'ın daha çok ayakları
görüldü.
TV'DE İLK ÇOCUK PROGRAMI
BBC'de, 7 Temmuz 1946 Pazar gününden itibaren
her hafta, 20-30 dakika süreli bir çocuk
programı yayınlandı. "Çocuklar İçin" adını
252
taşıyan bu programların ilkinin sunuculuğunu
ve yapımcılığını A. Müler-Jones üstlenmişti.
Bu programda, A.B. Campbell, denizin
çocuklar için yararlan ve denizde dikkat edilmesi
gereken şeyleri anlattı. Ayrıca, L.N. ve
M. Williams, pul koleksiyonculuğuna ilişkin
açıklamalarda bulundular.
TV'DE İLK SİRK
BBC, "Bertram Mills" adlı sirkin gösterilerini
filme alarak, 4 Ocak 1938 gününden itibaren
beş gün üst üste yarımşar saat yayınladı.
Gösterilerin sunuculuğunu Freddie Grisewood
yaptı. Bu programda, ilk kez olarak kameralarla,
sirkte bulunan seyirciler de gösterildi
ve bu, büyük ölçüde paniğe neden oldu.
Örneğin, sevgilisiyle birlikte sirke gelen evli bir
erkek, karısının evden kendisini izleyebileceğini
düşünerek çekime itiraz etti. Bunun üzerine
sirk yöneticilerinden Cyrill Mills, sahneye
geldi ve "Herhangi bir nedenle TV'de görünmek
istemeyenlerin kendilerine başvurmalarını,
onlar için kameraların görüş alanının
dışında bir yer ayarlanacağını" duyurdu. Bu
duyuru üzerine, pek çok çiftin yerlerinden kalkarak
başka yerlere geçtiği görüldü.
İLK TV REKLAMI
5ve 13Kasım 1930 tarihleri arasında Londra'da
Olympia salonlarında yapılan "Saç Modası
Festivali" sırasında, Baird Co. şirketince kurulan
kapalı devre televizyon yayınları sırasında,
ilk TV reklamı gösterildi. Bu yayında,
Eugene Ltd. tarafından üretilen malzemelerle,
saçlara yapılacak permanın ne denli uzun
ömürlü olacağı anlatılıyordu.
Düzenli TV yayınları arasında ilk TV reklamı
ise, 1 Temmuz 1941'de New York'ta
WNBT TV'sinde yayınlandı. Ekrana Bulova
marka bir saat görüntüsü geldi ve bir spiker,
bu statik görüntünün üzerine reklam spotunu
okudu. 20 saniyelik bu gösterinin ücreti 9
dolardı.
NBC şirketi de, ilki 27 Haziran 1941'de
yayınlanan bir reklamlı program kampanyası
başlattı. Bu kampanyada, isteyen firma için
bir saat süreli program düzenlenebiliyordu.
Arasına reklam spotlarının serpiştirildiği bu
tür bir program için, stüdyo ve yapım masraflarının
dışında 120 dolar alınıyordu. O dönemde
yalnızca 4 bin 700 adet TV alıcısı
bulunduğunu göz önüne alırsak, bu ücretin
hayli astronomik olacağı kendiliğinden anlaşılacaktır.
Yine de Ivory sabunlan, Bulova sahttp://
groups.google.com/group/merakediyorum
Bayan Ursula Patzschke (solda), Alman Televizyonu'nda göreve
başladı ve "dünyanın ilk TV sunucusu" oldu. Bir yıl
sonra Annemarie Beck'in katkısıyla, Alman TV sindeki sunucu
sayısı ikiye çıktı.
İLK TELEVİZYON SUNUCUSU
Alman sanatçı Ursula Patzschke, 1934 yılının
sonlarında, Reichpost adlı Alman TV'since,
Berlin'de yapılacak deneme yayınlarının sunuculuğunu
yapmakla görevlendirildi. Önceleri
yalnızca programın adını söylemekle
yetiniyordu. Bir süre sonra program anonslarını
kendi yazdığı kısa monologlarla ya da şiirlerle
süsledi. Sempatik sanatçı, ekrana doğal
kişiliğiyle ve belli bir sıcaklık içinde geliyordu.
Zaman zaman yanında köpeği ya da bir
grup çocuk görünüyorlardı.
Almanya'nın ardından Fransa da ilk sunucusunu
hanımlar arasından seçti. Bayan
Suzy Vinker, ilk anonsunu 1 Eylül 1935 günü,
Paris PTT stüdyolarından yapılan yayında
okudu.
253
http://groups.google.com/group/merakediyorum
atleri ve Adam şapkaları bu tür programlar
yaptırmaktan kaçınmadılar.
İlk renkli TV reklamı, İngiltere'de, ATV
şirketince 15 Kasım 1969 günü yayınlandı.
"Birds Eye" marka bezelyelerin tanıtıldığı 30
saniyelik bu filmin yapımcılığını Lintas Reklam
Ajansı üstlenmişti. Bu ilk renkli TV reklamı
için Birds Eye firması, ATV şirketine
23 sterlin ödedi.
TV'DE İLK YEMEK TARİFİ
21 Ocak 1937 günü, BBC'nin bir programında
yayınlandı. Marcel Boulestin adlı bir aşçı,
izleyicilerine omlet yapmayı öğretti. Daha sonra
BBC, bu tür programlar yayınlamayı sürdürdü.
İLK TV HABER PROGRAMI
BBC'de, 21 Eylül 1938 akşamı, saat 9.45'te
yayınlandı. Programın sunuculuğunu üstlenen
J.F. Horrabin, daha sonra dizi haline gelen
"News Map" adlı yapımlarda, herhangi bir
olaya ilişkin bilgi veriyordu. Horrabin, konuyla
ilgili resim, harita ve tablolar üzerinde açıklamalarım
sürdürürken, bazı uzmanları da
stüdyoya davet ederek, konu hakkındaki görüşlerini
alıyordu. Programın ilkinde,Berchtesgaden'den
dönen ve Hitler'den Çekoslovakya
sorununa ilişkin mesaj getiren Neville
Chamberlein konu edildi.
TV'DE İLK BELGESEL
Londra'da yayın yapan Bairds adlı TV kuruluşu,
1928 yılının Kasım ayından itibaren
"Stüdyo" adlı magazin programlarını, ayda
bir kez ekrana getirmeye başladı. Bu programın
içeriğinde, belgesel filmler de vardı. İlk
programda G. Holme, izleyicilere çömlekçilikle
ilgili bilgiler verdi. El yapımı ya da tezgâh
ürünü kapların nasıl ve ne şekilde kullanılmaları
gerektiği hakkında izleyicileri aydınlattı.
TV'DE İLK EĞİTİM PROGRAMI
Columbia Broadcasting System şirketinin
V2XAB stüdyolarında, 5 Şubat 1932 günü yayınlandı.
New York Stuyvesant Lisesi Müdürü
Dr. Ernst von Nardoff, stüdyoda sıvı
gazların fiziksel özelliklerini anlatan bir ders
verdi ve deneyler sergiledi. Program, Bernard
254
Sachs tarafından sunuldu. Daha sonra CBS
şirketi, bu tür programları düzenli yayınları
arasına alarak sık sık yineledi.
Eğitim amaçlı yayın yapan ilk TV istasyonu
ise, 25 Ocak 1933 günü Iowa'da, Iowa
Ünivresitesi'nde faaliyete başladı. İlk gün yayınlanan
programda, önce Elektrik Mühendisliği
Bölümü Başkam ve TV istasyonunun
sorumlusu Dr. E. B. Kurtz, üniversiteyi tanıtıcı
bir konuşma yaptı. Daha sonra bir öğrenci,
keman çaldı. Bunu, Resim Bölümü'nden
Aden Arnold'un karakalem çalışmaları hakkında
bilgileri izledi. Program, Edebiyat Bölümü
öğrencilerinin "The First Mrs. Fraser"
adlı oyundan bir tablo canlandırmalarıyla sona
erdi. 1933-34 ders yılında, Iowa Üniversitesi
TV sinde, ağız sağlığı, botanik, teknik
resim, steno, Fransızca astronomi, doğa tarihi
ve daha birçok konuda dersler verildi. Çarşamba
ve pazar günleri akşam 7.30'da başlayan
programlar müzik ve oyun parçasıyla daha
renkli hale getiriliyordu. Iowa Üniversitesi'nce
programın sürdürüldüğü 6 yıl içinde,
389 ders yayınlandı. Üniversitedeki öğrencilerin,
programları rahatlıkla izleyebilmeleri
için dev ekranlı bir TV yapılmıştı. Ayrıca, ülkenin
çeşitli yerlerinden çok sayıda izleyici, yayınları,
sürekli artan bir ilgiyle takip ettiler.
1956 yılında, WTTW Chicago adlı TV kuruluşu,
Chicago Junior College'in işbirliğiyle,
"TV Koleji" adlı bir yayın başlattı. İlk üç
yıl içinde, kolejlerde okutulan 27 ayrı dersi,
yaklaşık olarak her sömestrede beş bin öğrenci
izledi. Bunların yaklaşık dörtte biri, sınavlara
katılmaya hak kazandı. TV yayınları, postayla
gönderilen kitaplarla da takviye ediliyor
ve gerçek anlamda bir mektupla öğretim uygulaması
yapılıyordu. Ayrıca, öğrencilerin
anında bilgi almalarını sağlayabilmek için bir
"telefonla sorma servisi" kurulmuştu. İlk üç
yılın sonunda 200 öğrenci, tüm sınavları başarıyla
vererek en üst dereceden mezun oldular
ve kazandıkları yeni meslekleriyle
hayatlarının akışını değiştirdiler.
İLK ULUSLARARASI TV YAYINI
9 Şubat 1928 günü, John Logie Baird tarafından
gerçekleştirildi. Bay Baird, kendi resminden
oluşan görüntüyü, yer hattıyla Londra'
dan Surrey'deki G2KZ verici istasyonuna gönderdi.
Görüntü, oradan Atlantik'i aştı ve New
York'ta, Baird'in asistanı Ben Clapp'ın kurduğu
alıcıya ulaştı ve ertesi gün yayınlanan
"New York Herald Tribune" gazetesi, Amerika'da
bin mühendis ve bilim adamı tarafından
sürdürülen çalışmaları, Baird, bir avuç
http://groups.google.com/group/merakediyorum
adamıyla başarılı bir sonuca ulaştırdığı için,
kendisinden övgüyle söz etti.
Uluslararası ilk TV programı ise, 8 Kasım
1932 günü yayınlandı. Danimarkalı film yıldızı
Carl Brisson'un bir şovu, Londra'dan yayınlandı.
Bu şov, Kopenhag'daki Arena
Tiyatrosu'na konan dev ekranlı bir alıcı sayesinde,
Brisson'un hemşehrileri tarafından izlenebildi.
EUROVİSİON (Avrupa Ülkeleri
Yayın Birliği)'UN
KURULUŞU (İlk Eurovision yayını)
6 Haziran 1954 günü Fransa, Belçika, Hollanda,
Almanya, Danimarka, İtalya, İsviçre ve
İngiltere'de yayın yapan TV kuruluşları, birbirlerine
bağlanarak ortak yayına geçtiler.
Sözlük anlamı Avrupa Ülkeleri Yayın Birliği
olan Eurovision, böylece kurulmuş oldu. İlk
ortak yayında, İsviçre'nin Montreux kentinde
düzenlenen Çiçek Festivali sunuldu. Aynı
günün akşamı, Papa Vatikan'dan, İtalyanca,
Fransızca, Almanca, İngilizce ve Hollandaca
bir konuşma yaptı.
ATLANTİK AŞIRI İLK PROGRAM
18 Haziran 1959 günü, BBC tarafından gerçekleştirildi.
Londra'dan yapılan yayınla, Kraliçe
II. Elizabeth ile Prens Philip'in St.
Lawrence Suyolu'nun açılışı için yola çıkışları,
Kanada'nın Montreal kentindeki TV izleycilerine
aktarıldı. Atlantik'in öte yakasına
aşan program, Kanada'nın CBC şirketiyle,
ABD'nin NBC şirketlerinin işbirliği sonucu,
ABD'ye aktarıldı. Kraliçe'nin açılış törenindeki
görüntüleri ise, 26 Haziran günü Londra'ya
iletildi.
UYDU İLE İLK TV YAYINI
11 Temmuz 1962 günü, American Telephone
and Telegraph Co. adlı şirketin başkanı Frederick
Kappel'in görüntüleri, "Telstar" adlı
bir uydunun aracılığıyla Amerika'dan İngiltere'ye
ulaştırıldı. Uydu aracılığıyla yapılan ilk
TV programı yayını ise, 2 Mayıs 1965 günü,
9 ülkede 300 milyon TV izleyicisini bir araya
getirdi. "Early Bird" adlı uydu aracılığıyla yayınlanan
"Out of This World" adlı programda,
ABD'nin Houston kentinde yapılan bir
kalp ameliyatı, Dr. Martin Luther King'in
Philadelphia'dan yaptığı bir konuşma, Papa'-
nın "Vatikan Söylevi", Barcelona'dan bir
"boğa güreşi", "Santa Cruz Festivali" ile Quebec,
Stockholm ve Washington kentlerinden
çeşitli görüntüler yer aldı. İngilizler de bu yayma,
HMS Victory gemisinde dans edip şarkı
söyleyen SSCB denizcilerinin görüntülerini
ve Kanada Polisi tarafından aranan Georges
Lemay'ın bir resmini vererek katıldı.
Programın yayınlanmasından kısa bir süre
sonra, Lemay Florida'da ele geçirildi.
Uydu ile ilk renkli yayın da Early Bird aracılığıyla
gerçekleştirildi NBC şirketi tarafından
17 Mayıs 1965 günü yapılan yayında, Amerikalı
izleyicilere yarım saat boyunca "Eski İngiltere'ye
Yeni Bir Bakış Açısı" izletildi.
TV'DE İLK SÖYLEŞİ
29 Nisan 1930 günü, İngiltere'nin Southampton
kentinde düzenlenen "İdeal Ev Sergisi"
nde gerçekleştirildi ve dönemin sevilen sanatçılarından
Bayan Peggy O'Neil, Southern
Daily Echo gazetesinin "Patoc" adlı köşe yazan
ile bir görüşme yaptı. Bayan O'Neil'in bulunduğu
Royal Victoria Rooms'a. Baird Co.
şirketi tarafından geçici bir TV vericisi kurulmuştu.
Sorular, sergi alanından telefon aracılığıyla
kendisine iletiliyor, o da yanıtlarını
veriyordu.
İLK TV RUHSATLARI
İngiltere'de 1 Haziran 1946 gününden itibaren
zorunlu kılındı. Radyo ruhsatı ile birleştirilerek,
karşılığında 2 sterlin ücret alındı. O
tarihte, halkın elindeki TV alıcılarının sayısı,
7 bin 500 olarak saptandı. 1951 yılında ruhsatlı
TV sayısı 1 milyonu aştı. O yıl, Posta İdaresi,
özel ekipler kurarak Londra'yı tarattı ve
ruhsatsız TV kullananları belirleyebilmek için
olağanüstü çaba gösterdi.
İLK NAKLEN YAYIN ARACI
Alman Reichs Rundfurk kuruluşu tarafından
1934 yılında hizmete sokuldu. Anında yayın
yapabilen bir sistemle donatılan bu araç, 3.5
tonluk bir Mercedes Benz Fernseh Aufnahmewagen
idi. İlk görevini 22 Mart 1935 günü,
Berlin Stüdyosu'nun açılışı sırasında yerine getirdi.
Daha sonra, gün boyu caddelerde dolaştırıldı
ve topladığı görüntüler, her akşam
"Spiegel des Tages-Günün Aynası" adlı haber
programda gösterildi.
255
http://groups.google.com/group/merakediyorum
TV'DE OLİMPİYAT
Stüdyo dışında yapılan ilk ve en önemli TV yayınlarından biri,
1936 Berlin Olimpiyatları'nda gerçekleştirildi. İki naklen
yayın arabası ve üç gezgin kamera aracılığıyla saptanan görüntüler...
DEV EKRANLARDA VERİLDİ
...Berlin'de 28 ayrı binada kurulan dev ekranlar aracılığıyla
günde 150 bin kişi tarafından izlendi.
STÜDYO DIŞINDAN İLK TV
YAYINI
8 Mayıs 1931 günü, İngiltere'de Baird Co. tarafından
gerçekleştirildi. Bu yayında, stüdyo
dışına konan bir kamera aracılığıyla, Londra'nın
Long Acre yöresinden bazı görüntüler,
sabah programında yayına sokuldu.
Bu küçük deneme bir yana bırakılırsa,
stüdyo dışından ilk önemli yayın, l-14 Ağustos
1936 tarihleri arasında yapılan Berlin Olimpiyatları'nda
gerçekleştirildi. Reich Rundfunkgesellschaft,
iki naklen yayın arabası ve
üç kamera aracılığıyla, olimpiyatların en
önemli anlarını, sabah ve öğleden sonraki
programlarında canlı olarak yayınladı. Berlin'
in çeşitli yerlerinde açılan 28 TV salonunda
yaklaşık 150 bin kişi, her gün bu karşılaşmaları
izledi.
256
http://groups.google.com/group/merakediyorum
İLK TV HABERİ
22 Ağustos 1928 günü, WGY Schenectady
stüdyolarından yayınlandı. Bu ilk haberde,
Albany kentinden Alfred E. Smith'in, ABD
başkanlık seçimlerine aday olacağı duyuruldu.
BBC, ilk TV haberini 31 Ağustos 1936 günü
verdi. Amerika seferini tamamlayan "Queen
Mary" gemisi, Southampton Limanı'na
girerken görüntülendi ve dört saat sonra Alexandra
Palace'dan yayına kondu. Aynı yılın
13 Eylül günü de, Almanların Reich Rundfunkgesellschaft
Televizyonu, Nuremberg
Rallisi'ni filme aldı ve uçakla Berlin'e götürerek,
aynı akşam yayına koydu.
Düzenli ilk TV haberleri ise, 1 Temmuz
1941 günü, New York'ta WCBS ve WNBT televizyonları
tarafından başlatıldı. Her gün 15
dakika haberlere ayrılıyordu. WCBS Televizyonu,
haber okuyucusunun adını açıklamamıştı.
WNBT Televizyonu'nun haberlerini ise
Lowell Thomas okuyordu.
TV'DE İLK OPERA
Başrolleri Heddle Nash ve Sarah Fischer tarafından
oynanan "Carmen" operası, 6 Temmuz
1934 günü BBC'den yayınlandı. Piyanist
Cyril Smith'ten başka, üç parçalık bir orkestranın
da sanatçılara eşlik ettiği bu operanın yayını
45 dakika sürdü.
İLK TV OYUNCUSU
Bir TV programında görev alan ilk profesyonel
sanatçı, Amerikalı komedyen A. Dolan'
dır. 7 Nisan 1927 günü, New Jersey'deki
A.T.T. istasyonundan New York'taki Bell Laboratuvarları'na
yapılan deneme yayınında,
American Telephone and Telegraph (A.T.T.)
şirketi kendisinden kısa bir monolog ve bir
şarkı sunmasını istedi. Bu olay, ABD'de
TV'nin kamuoyuna ilk tanıtımı olduğu kadar,
dünyanın da "ilk TV eğlence programı" olma
özelliğine sahiptir. New York'taki laboratuvarlara
toplanan davetliler, 60x75 cm
ebadında bir ekrandan, Dolan'ın şovunu izlediler.
SÖZLEŞMELİ İLK TV SANATÇISI
Bayan Natalie Towers'tır. Massachussetts'teki
Wellesley Koleji'nden mezun olduktan hemen
sonra, Bayan Towers, Columbia Broadcasting
System'iyle (CBS) bir "sözleşme"
imzaladı ve 21 Temmuz 1931 günü, New
York'taki W2XAB stüdyolarından Belediye
Başkanı Jimmy Walker aracılığıyla izleyicilere
tanıtıldı.
İLK TV YILDIZI
İzleyicilerin gözdesi haline gelerek yıldızlaşan
ilk oyuncu, CBS'den Grant Kimball'dır. New
York Sun gazetesi, 12 Kasım 1932 günlü sayısında,
okuyucuları arasında yaptığı bir anketin
sonuçlarını yayınladı. Bu sonuçlara göre,
Kimball, ekranların en sevilen ismiydi.
İLK TV OYUNU
J. Hartley Manners'ın "Kraliçe'nin
Habercisi" adlı oyunu, 11 Eylül 1928 günü
General Electric Co.'nun New York'taki
WGY Stüdyoları'ndan yayınlandı. Oyunu
TV'ye uyarlayan Mortimer Stewart, aynı zamanda
yapımcılığını da üstlenmişti. Kraliçe
rolünü İzotta Jewell, haberciyi Maurice Randall
oynadı. Joyce E.Rector ve William J.Toniski
de sahne düzeninde görev aldılar. Çekim
sırasında kullanılan üç kameradan biri, eşyalar
üzerinde dolaşırken, diğer iki kamera da
her iki oyuncudan birine yönelik olarak çalıştı.
İ40 dakika süren oyunu, Pasifik kıyılarından
bile izleyebilenler oldu.
ÖZELLİKLE TV İÇİN YAZILAN
İLK OYUN
J. Bissel Thomas tarafından kaleme alındı.
"Metro Cinayetinin Esrarı" adlı oyunun çekimleri,
Tottenham Court Road Metro İstasyonu'nda
yapıldı. Başrolleri Lance Lister ve
Nancy Poulteney tarafından paylaşılan 30 dakikalık
oyun, 19 Ocak 1937 günü BBC'de yayınlandı.
İLK TV YAPIMCISI
Harold Bradley'dir. Baird Co. şirketi tarafından,
stüdyo yönetmenliğine atandı ve bu görevine,
şirketin Long Acre stüdyolarında, 30
Eylül 1929 günü başladı.
257
http://groups.google.com/group/merakediyorum
İLK TV ALICISI
Satılmak üzere üretilen ilk TV alıcılarına ilişkin
ilan, New York'ta yayınlanan
"Television" dergisinin Temmuz 1928 sayısında
yer aldı. Bu ilana göre, New Jersey'de Daver
Corp. tarafından üretilen TV alıcıları, 75
dolardan satılıyordu. O günlerde, henüz New
York kentinde, TV istasyonu yoktu ama, yakınlarındaki
Schenectady kasabasında deneme
yayınları başlamıştı. 1931'de "Observer"
gazetesinin New York muhabiri kent içinde 9
bin TV alıcısı bulunduğunu, bütün Birleşik
Amerika'da ise alıcı sayısının 30 bine ulaştığını
duyurdu. 6 değişik marka TV, 80 ile 160
dolar arasında değişen fiyatlarla satılıyordu.
Ertesi yıl, Virgina eyaletinin Norfolk kentinden
W.C. Nawls and Co. firması, süper lüks
TV alıcısını yaptı. Cilalanmış meşe ağacından,
gövdesi ve büyük ekranı ile görenleri büyüleyen
bu TV alıcısı, tanesi 295 dolardan piyasaya
sunuldu. Bu alıcının 68 cm2 yüzölçümündeki
ekranı, zamanın teknolojisine göre
çok büyük bir gelişmeydi.
İngiltere'de ilk satışa çıkarılan TV alıcıları
da, Baird firması tarafından imal edildi.
"Television" dergisinin Mayıs 1930 sayısında
tam sayfa yayınlanan bir ilan, ülke çapında
sekiz radyo ve TV bayiinin Baird Televisor
marka alıcıları sattığını duyuruyordu.
Bu TV alıcılarından ilki, bizzat John Baird
tarafından, 31 Mart 1930 günü, Başbakanlık
Konutu'nun oturma odasındaki mobilyalar
arasına yerleştirildi. Başbakan Ramsay Mac-
Donald, Baird'e yazdığı teşekkür mektubun-
258
http://groups.google.com/group/merakediyorum
da şöyle diyordu: "Yayınlar başladığında,
gözlerimin önünde bir mucizenin gerçekleşmesine
tanık oluyorum. Odama öyle bir şey yerleştirdiniz
ki, ona baktığım sürece ne denli
garip ve bilinmeyenlerle dolu bir dünyada yaşadığımızı
unutmam olanaksız."
1936 yılında, Ağustos ayında açılan "Radiolympia"
adlı sergide, ses tekniği mükemmelleştirümiş
ilk TV alıcıları halka tanıtıldı.
10 ayrı yapımcı tarafından üretilen 17 ayrı model,
85 İngiliz altını ile 120 İngiliz altını arasında
değişen fiyatlarla satışa çıkarıldı. Sydney
Moseley'in "Television Today and
Tomorrow" adlı kitabında belirttiğine göre,
bu yeni TV alıcılarının ilki, Baird T5 modeliydi.
Bu modelde ekran, üstteydi ve boyutları
da 30x23 cm idi. 2 Kasım günü başlayan
satışlar, imalatçı firmanın umduğu çapta gelişmedi
ve yıl sonuna kadar yalnız 280 adet satılabildi.
Çünkü, orta sınıf İngilizler, çok
hoşlarına giden bu yeni aygıtı alabilmek için,
fiyatların düşmesini bekliyorlardı. 1937'nin
Şubat ayında firmalar, gerçekten önemli oranda
indirim yaptılar. Ağustos'ta yapılan ikinci
indirimden sonra, TV satışları alabildiğince
hızlandı. O yıl, TV alanlar arasında,Sussex
259
http://groups.google.com/group/merakediyorum
kentinden bir çiftçi de vardı. Hayatında hiç
Londra'ya gitmemiş olan bu çiftçi, biriktirdiği
bütün parasını bir TV alıcısına yatırmıştı. Bunun
nedenlerini soranlara şu yanıtı veriyordu:
"Bundan sonra da Londra'ya gitmeme gerek
kalmayacak. . Ben, sıcacık şöminemin yanında
otururken, televizyon sayesinde Londra,
benim odama kadar gelecek!"
Almanya ve ABD'de kaliteli ses veren TV
alıcılarının üretimi ancak 1939 yılında başladı.
Gerçi 1935 yılında yapılan Berlin Radyo
1937 yılına gelindiğinde, lüks ve kaliteli TV alıcıları piyasaya
çıkmaya başladı. Fotoğrafta görülen Baird marka lüks TV,
650 dolardan satılıyordu.
Sergisi'ne, yedi Alman firması 20 değişik modelde
kaliteli TV ile katılmıştı, ama Nazi yönetimi,
bunların fiyatlarını yüksek buldu ve
çok ucuz bir fiyatla üretim gerçekleştirilinceye
kadar, satışını yasakladı. Çünkü, yönetim,
TV alıcılarının zenginler için bir ayrıcalık olmasını
istemiyordu. Ucuz fiyatla satılabilecek
TV alıcıları, 28 Temmuz 1939 günü Berlin'de
satışa çıkarıldı. Ne var ki, bir ay sonra patlayan
savaş nedeniyle evdeki hesap çarşıya uymadı
ve üretilen ilk 10 bin parti TV alıcısından
yalnızca 50 tanesi satıldı.
260
http://groups.google.com/group/merakediyorum
İLK TV KAYDI
Fonovizyon denilen kayıt sistemi 1928 yılında
Londra'da, John Logie Baird tarafından
gerçekleştirildi. Bu sistemle, düşük frekanslı
sinyaller, alüminyum plaklar üzerine kayıt edilebiliniyordu.
Ses ve görüntü için iki ayrı plak
kullanılabildiği gibi, hem ses hem de görüntüyü
aynı plak üzerine kaydetmek mümkün
oluyordu. Baird'in bu buluşu, bugünkü video
kaset sisteminin atasıdır. Ancak, ticari açıdan
başarılı olabilecek bir üretime geçilebilmesi
açısından da hayli erken bir buluş olmuştur.
Yine de en az bir kişinin, Cambridge'den Foster
Cooper'in 1931'de Baird'in sistemiyle video
izlediği biliniyor. 1935'in Haziran ayma
gelindiğinde, plak şeklindeki video kasetlerinin
(TV kayıtlarının) reklamları da gazetelerde
yavaş yavaş boy göstermeye başladı. Londra'dan
Majör Radiovision Co. adlı kuruluşun
ürettiği plakların her iki yüzünde altışar dakikalık
görüntü kaydı vardı ve tanesi 7 şilinden
satışa çıkarılmıştı.
İLK MODERN VİDEO
KAYIT AYGITI
Modern anlamda video kaydı ilk kez 9 kasım
1947 günü, BBC çalışanlarından Philip Dorte
tarafından gerçekleştirildi. BBC'nin stüdyo
dışı yayınlar sorumlusu olan Dorte, 12 aylık
bir çaba sonucu geliştirdiği senkronize kamera
aracılığıyla, doğrudan monitörden kayıt
yapmayı başardı ve Anılar Günü törenlerini
videoya aldı. Böylece törenleri sabah canlı
yayın sırasında TV'lerinden izleyen Londralılar,
aynı sahneleri akşam bir kez daha görmek
olanağını buldular.
Sistemin aksaksız çalıştığı anlaşılınca,
Prenses Elizabeth ile Prens Philip'in düğün törenleri
20 Kasım 1947 günü Londra'da
TV'den naklen yayınlanırken, bir yandan da
videoya alındı ve törenlerden 32 saat sonra,
21 Kasım günü NBC Televizyonu tarafından
New York'ta gösterildi. Bu, bir TV şirketi tarafından
(BBC), başka bir ülkeye satılan ilk
televizyon programı oldu.
İLK DİZİ FİLM
"Srap Caddesi" adıyla ABD'de çevrildi. Senaryosunu
ve yapımcılığını Wilfred Pettit'in
üstlendiği komedi türündeki dizide, sinema
heveslisi bir genç kızın başından geçenler anlatılıyordu.
Başrollerini John Barkly ve Shirley
Thomas'ın paylaştığı "Srap Caddesi",
Los Angeles'taki Don Lee W6X-AO TV istasyonunda
15 Nisan 1938 günü başladı ve salı
ile cuma günleri yayınlanarak, 26 hafta sürdü.
TV'DE İLK SPOR
KARŞILAŞMASI
17 Şubat 1931 günü yayınlandı. Bu, kapalı devre
bir yayındı ve Tokyo'daki Waseda Üniversitesi
Beyzbol Kulübü öğrencilerinin kendi
aralarında, Tozuka Sahası'nda yaptıkları
karşılaşmayı gösteriyordu. Waseda Üniversitesi
Elektrik Böl. Başkanı Dr. Yamamoto Tadaoki,
karşılaşmayı üniversitenin öteki öğrencilerinin
de izleyebilmesini sağlamak üzere kapalı
devre deneme yayını yapmıştı. 27 Eylül
1931 günü, Waseda Üniversiteli, Japon Yayın
Birliği ile de işbirliği yaparak, Tozuka Stadı'nda
oynanan bir başka beyzbol maçım naklen
verdi. Ushigome ve Awazi Shichiku liselerinin
takımları arasında oynanan maç, 40
dakika boyunca kesintisiz verildi ve TV izleyicilerinin
evlerinde izleyebildikleri ilk spor
karşılaşması olarak tarihe geçti. Maçın sunuculuğunu
Japon Yayın Birliği spikerlerinden
Bay Matsuuchi yaptı.
HALKIN KULLANIMINA AÇILAN
İLK TELEVİZYONLU TELEFON
Leipzig Ticaret Fuarı'nın açılış günü olan 1
Mart 1936 günü, Alman Posta Bakanı Freiherr
von Eltz-Rübenach tarafından hizmete
konuldu. Berlin ve Leipzig arasında yapılan
ilk denemelerden sonra, 25 Mart günü, halkın
kullanımına açıldı. Ancak, yalnızca arî
ırktan olanlar bu hizmetten yararlanabileceklerdi.
Berlin'de üç ayrı yere, bu tür TV'li telefon
kulübeleri konuldu. Bunların karşılıkları
da Leipzig'de idi. Ertesi yıl, bu hattın Nuremberg'le
olan bağlantısı yapıldı. 12 Temmuz
1938 günü de Berlin-Münih hattı hizmete girdi.
İLK KAPALI TİYATRO
Paris'te, 1548 yılında Hotel de Bourbogne'-
da açıldı. Confrerie de la Passion, oteli devralarak
oyun sahnelemek üzere gerekli tadilatları
yaptırdı. Topluluk, heyecanlı oyunlar
sergilemek üzere 1402 yılında kurulmuştu. Lisansları
iptal edilinceye kadar 146 yıl çalışmalarını
aralıksız sürdürdü. Topluluğa, ancak yeni
tür oyunlar sergiledikleri takdirde çalışma-
261
http://groups.google.com/group/merakediyorum
larına yeniden izin verilebileceği söylendi. Bunun
üzerine kendilerine kalıcı bir yer bulabilmek
için aramalara başladılar ve sonunda Hotel
Bourbogne'yu buldular. Gerekli tadilatların
yapılmasından sonra, sahne ve karşısında
seyirci sıraları düzenlendi. Yanlara localar yapıldı
ve buralar en pahalı bölümler oldu. Topluluğun
1673 yılında Comedie-Française ile
birleşmesine değin faaliyetini sürdürdü.
TİYATRO OLARAK YAPILAN
İLK KAPALI BİNA
İtalya'nın Vicenza kentindeki "Teatre Olimpico"
dur. Binanın planlarını Andre di Pietro
(Palladio) 1580 yılında ölümüne çok az bir süre
kala tamamladı. İnşaat öğrencisi Vicenzo
Scamozzi tarafından bitirildi ve bina 3 Mart
1585 günü Kral Oedipus adlı oyunla perdelerini
açtı. Halen kullanılır durumda olan Teatro
Olimpico, dünyanın en eski tiyatro binasıdır.
İLK TİYATRO
~ Kayıtlara göre, sürekli aynı işlev için kullanılmış
en eski tiyatro binası, Kuzey İtalya'-
nın Ferrara yöresindedir. 1531 yılında hizmete
girdi.
ASALET UNVANI ALAN
İLK TİYATROCU
Henry Irving, 24 Mayıs 1895 günü "Sir" unvanı
aldı. O gün, Lyceum salonlarında Henry
Irving Don Kişot'u oynuyordu. Oyunun bir
yerinde "Soyluluk başımda bir taç gibi
parıdıyor" cümlesini söyledi. Yardımcısının
bu repliğe yanıtı ise, "Ama efendim... Henüz
soyluluk unvanı almadınız ki" şeklinde idi. Irving'in
başarılı oyununa bu cümle öylesine uygun
düşüyordu ki, salonu dolduran izleyiciler
ayağa kalkarak sanatçıyı alkışlamaya başladılar.
Tiyatroda bulunan Kraliçe, Irving'e
"Sir" unvanının verilmesini istedi. 18 temmuz
günü yapılan bir törenle Henry Irving'e unvanı
verildi.
İLK OTOMATİK TOTALİZATÖR
At yarışlarında müşterek bahisçilerin oynadıkları
para miktarım saptamaya yarayan totalizatörlerin
ilki, Avustralya'da Julius, Poole
and Gibson adlı mühendislik firmasının
262
ortaklarından Sir George Alfred Julius tarafından
geliştirildi ve Yeni Zelanda'nın Auckland
kentindeki Ellerslie Hipodromu'na, 1913
yılının Mart ayında takıldı. Automatic Totalisators
Ltd. adı altında kurulan bir şirket derhal
Sidney'de seri üretime geçti ve 1917-1918
yılları arasında yaptığı tüm makineleri dünyanın
her tarafına sattı.
İngiltere'de ilk totalizatör ise 1928 yılının
Ocak ayında Wembley'de yapılan köpek yarışlarında
kullanıldı.
İLK TRAKTÖR
Petrolle çalışan ilk traktör, "Burger" markasıyla
1889 yılında, ABD'nin Chicago kentinde
Charter Engine Co. adlı mühendislik kuruluşu
tarafından üretildi. Tek silindirli Charter
marka bir motorun takıldığı traktörün bir
de geri vitesi vardı. Aynı zamanda, Kuzey
Amerika'nın petrolle çalışan ilk aracı olan bu
traktör, üretildiği yıl Güney Dakota'da, Madison
yakınlarında bir buğday üretim çiftliğine
satıldı. Öylesine büyük bir başarı gösterdi
ki, derhal altı sipariş birden geldi.
Traktör gelişiminin öncülüğünü, ABD'nin
yapması ilk anda biraz çelişkili gibi görünmektedir.
Çünkü ABD, uzun süre petrolle çalışan
motorlara ilgi duymamış, yıllarca, bu konudaki
öncülüğü Avrupalı uluslara bırakarak,
onların ardından gelmeyi yeğlemiştir. Ne var
ki, bu ülkenin özellikle Batı kesimlerindeki yörelerde,
buhar motoruyla çalışan traktörlere
ilgi çoktu. Toprağın nitelikleri, iklimin kuraklığı
ve insangücü azlığı, buharlı tarımı ekonomik
ve yararlı bir çözüm aracı haline getiriyordu.
Petrol ise, az bulunması bir yana, hem
çok pahalı, hem de taşıması zordu. Ancak içten
patlamalı motorların gelişmesi ve petrolün
de bolca bulunur hale gelmesi üzerine,
akaryakıtla tarım devri başladı.
Reklamı yapılarak satışa çıkarılan ilk traktör,
Charter Engine Co. tarafından 1893 yılında
"Sterling" markası adı altında üretildi
ve Mr. Hockett adlı birinin sağladığı finansman
yardımıyla Kansas'ın Sterling kenti çiftçilerine
satıldı. Bu modelden kaç tane satıldığı
kesin olarak bilinemiyor. Ancak günümüze
kadar parçaları kalabilen birkaç tane var.
HAVA LASTİKLİ İLK
TRAKTÖR
1930 yılının Haziran ayında, İngiltere'nin
Wallingford kentinde yapılan Dünya Traktör
Yarışması'na katılan 17 beygir gücündeki
Fransız malı Latil marka traktör, ilk havalı
http://groups.google.com/group/merakediyorum
1929da İlk kez Almanya'da tanıtıldı.
İLK TELEVİZYONLU TELEFON
Her iki yönde de ses ve görüntü iletebilen ilk
televizyonlu telefon sistemini, Alman Postanesi
için yaptığı çalışmalar sırasında G.Karawinkel
geliştirdi ve buluşunu 1929 yılının yaz
aylarında yapılan Berlin Radyo Fuarı'nda tanıttı.
Aygıt, daha sonra Münih'teki Deutsche
Museum'a kaldırıldı ve 1930 yılından 1945 yılına
kadar bu müzede meraklılara tanıtıldı.
19 Mayıs 1932 günü de İngiltere'de Baird
kuruluşlarında gerçekleştirilen televizyonlu telefon,
H.J.Barton-Chapple tarafından Paris'-
te tanıtıldı. Alıcı-vericilerden bir takım, Le
Matin gazetesinin bürosuna, bir başka takım
da Lafayette Galerileri'ne yerleştirildi. İki ayrı
yerde bulunan insanlar, yapılan denemeler sırasında,
birbirlerini görüp konuşmayı başardılar.
263
http://groups.google.com/group/merakediyorum
18. yüzyılda "Floris" marka diş fırçaları, beşerlik ya da altışarlık
takımlar halinde satılıyordu. Her fırçanın ağzı, değişik
büyüklükteydi.
İLK DİŞ FIRÇASI
17. yüzyılda yayınlanan bir Çin ansiklopedisinin
iddiasına göre, ilk diş fırçası 1498 yılında
Çin'de kullanıldı. Ansiklopedinin tanımlamasına
göre, bu fırça, bir tutacağın üzerine
dik açıyla yerleştirilmiş sert kıllardan oluşuyordu.
Bu yapı, günümüzdeki modern diş fırçalarının
ilk örneği sayılabilir.
Diş fırçalarına ilişkin en eski belgelerden
biri de İngiltere'de bulundu. 1649 yılında Paris'e
bir gezi yapan Sir Ralph Verney'e yazılan
bir mektupta, kendisinden, "Paris'ten dişleri
temizlemeye yarayan şu küçük fırçalardan
birkaç tane alması, bunların mümkünse gümüş
saplı olması ve bir iki tane de altın saplı
getirilmesi" rica ediliyordu.
1690 yılında Anthony a Wood tarafından
kaleme alınan anıların bir bölümünde de
Londra'da J.Barret adlı tüccardan birkaç diş
fırçası aldığı kaydediliyor. 18. yüzyılda Londra'da
Jermyn Caddesi'ndeki dükkânlarında
faaliyet gösteren Floris mağazalarında diş fırçası
satıldığına ilişkin kayıtlar bulundu. Floris
mağazalarında, diş fırçaları beşlik ya da altılık
takımlar halinde satılıyordu. Bunun nedeni
ise anlaşılamadı. Bu fırçalar, Floris mağazalarına
William Addis firması tarafından
veriliyordu. 1780 yılında hizmete girdiği bilinen
Addis firması, en eski diş fırçası üreticisi
olduğu iddiasındadır.
Dr. West'in buluşu olan naylon diş fırçaları
ise 1938 yılının Eylül ayından itibaren
ABD'de satışa çıkarıldı. 1961 yılında da New
York'ta Squibb firması ilk elektrikli diş fırçasını
yaptı.
264
http://groups.google.com/group/merakediyorum
lastikli traktördür. İngiltere'de 655 sterlinden
satışa çıkarıldı. Aygıtı inceleyen Charles Cawood,
şunları yazdı: "Havalı lastikli traktör,
en sonunda dünyanın her yerindeki en önemli
tarım aracı oldu. Hayatı boyunca ilk kez,
bir atın yapabileceği her şeyi yapabilir duruma
geldi. Üstelik, kendisinden beklenilen tüm
görevleri, ata oranla daha çabuk ve daha güzel
yapıyor."
ABD'de Firestone, İngiltere'de de Dunlop
firmaları, 1932 yılında özel olarak geliştirilmiş
havalı traktör lastiği üretimine geçtiler.
İLK DİZEL TRAKTÖR
Birçok ülke tarafından, hemen hemen aynı anda,
1930 yılında üretilmeye başlandı. O yıl düzenlenen
Dünya Traktör Yarışması'na getirilen
traktörler arasında, İsveç'ten Munktell,
Almanya'dan Mercedes-Benz ve Macaristan'-
dan Hofherr-Schrantz marka araçlar da vardı.
İngilizler, Marshall, McLaren, Aveling and
Porter ve Blackstone marka dizel traktörlerle
yarışmaya katıldılar. Amerikalıları ise Indiana
eyaletinin Columbus kentinde Cummins
Engine Co. firması tarafından üretilen Cummins
marka traktörler temsil etti.
TEK YÖNLÜ İLK YOL
"Arabacıların düzensiz ve gelişigüzel araba
kullanmalarını önlemek" amacıyla 1617 yılının
Ağustos ayında kabul edilen bir yönetmelikle
Londra'da uygulamaya başlatıldı. Yönetmelik,
Thames Caddesi'ne açılan 17 cadde için
geçerliydi ve 2 yüzyıl boyunca yürürlükte kaldı.
1923 yılının Eylül ayına gelinceye değin,
İngiltere'de bu yönde bir başka çalışmaya rastlanmadı.
O yıl, Birmingham'da bu tür bir uygulama
başlatıldıysa da, kentli tüccarların yoğun
tepkisi sonucu fazla uzun ömürlü olamadı.
Motor Çağı'nın ilk düzenli yol uygulaması,
1924 yılının Ağustos-ayında yine Londra'-
da Mare Caddesi'nde başlatıldı. Bu caddenin
Amhurst Road ile Dalston Lane arasında kalan
kesiminde yalnızca güney istikametine gidiş
vardı. Londra dışında bir başka kentte uygulamaya
konan ilk tek yönlü yol kararı, 1924
yılının sonlarında Nottingham'da alındı. O
dönemde henüz trafik işaretleri olmadığından
tek yönlü trafik zorunluğu olan caddelerin
başlangıcına yukarıdan aşağıya büyük tabelalar
asılıyor ve bunların üzerine "Tek yönlü
trafik. Bu tarafa gidilmez" cümleleri yazılıyordu.
İLK PARK SINIRLAMALARI
Motorlu trafiğe ilişkin ilk park yasaklan, Paris'te
uygulamaya kondu. Paris polisinin 14
Ağustos 1893 günü yayınladığı yönetmeliğin
28. paragrafında şu sınırlamalara yer veriliyordu:
"Araçlar mutlaka gerekmedikçe, kamuya
ait yollar üzerinde durmayacaklar. Genel trafik
akışını aksatacak biçimde park etmek ne
sebeple olursa olsun, yasaktır. Hiçbir araç, yolun
karşı kısmına park edilmiş bir araca paralel
olarak park edilemez."
İLK PARK CEZASI
Park kurallarına aykırı davrananlara verilmek
üzere hazırlanan park cezası biletlerinin ilk
kullanımına İngiltere'de 1960 yılında kabul
edilen Karayolu Trafiği Yasası ile başlandı. Bu
yasanın ilk kurbanı da Dr. Thomas Creighton
oldu. Dr. Creighton, 19 Eylül 1960 günü
acil bir kalp krizi vakasına çağrılmıştı. Ford
Popular marka arabasıyla yıldırım gibi geldi
ve arabayı West End'deki otellerden birinin
önüne bırakarak hastasına koştu. Ancak otelin
önünde park yasağı vardı. Bölgeyi denetlemekle
görevli trafik memuru Frank Shaw,
hiçbir kastı olmadan ve sırf mesleği gereği
park cezasını kesti ve arabanın camına koydu.
Ancak, Dr. Creighton oraya geliş nedeniyle
ve kendisine kesilen cezayı duyunca öylesine
patırtı kopardı ki, hiçbir yetkili, doktordan
2 sterlin değerindeki cezayı istemeye cesaret
edemedi.
İLK BEYAZ ÇİZGİLER
Michigan eyaleti Wayne County Trafik komitesi
Edward Norris Hines, karayolunun iki yanını
birbirinden ayıran güvenlik çizgilerini akıl
etti. 1911 yılının sonbaharında, bu konudaki
ilk uygulama, Trenton yakınlarındaki River
Road üzerinde yapıldı.
İngiltere'de de, 1914 yılında, Londra-
Fonkstone yolu üzerindeki tehlikeli virajlar,
beyaz çizgilerle yolun bölünmesi sayesinde daha
güvenli hale getirildi. İngiliz yetkililere bu
konuda ilk öneri, arabası olmadığı halde bu
yoldan sık sık geçmek zorunda kalan bir çiftçiden
gelmişti.
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra beyaz yol
çizgileri, tüm dünyada yaygınlaştı. 1957 yılında,
Avrupa'da yapılan bir anlaşma ile çift yol
çizgileri kabul edildi.
265
http://groups.google.com/group/merakediyorum
BEYAZ DÖNÜŞ ÇİZGİLERİ
İlk kez 22 Mart 1926 günü, Londra'da Hyde
Park köşesinde çizildi. Illustrated London
News gazetesi, bu uygulamanın başarılı olması
durumunda köşede trafiğin büyük ölçüde rahatlayacağını
yazmıştı.
İLK YAYA GEÇİDİ
İngiltere'nin Liverpool kentinde, John Hastings'in
önerisiyle gerçekleşti. Hastings'in,
kentin en işlek ve en tehlikeli köşebaşlarından
birinde bir dükkânı vardı. 1860 yılında, bu
noktaya bir yaya geçidi yapılması önerisinde
bulundu. Ancak ne kent belediyesi, ne de Liverpool
polisi bu öneriyi ciddiye almadılar. Ne
var ki bir yıl sonra, John Walmsley adlı kırtasiyeci,
tam Hastings'in sözünü ettiği noktada
bir otobüsün altında kalarak yaşamını yitirince
yaya geçidi sorunu yeniden gündeme
geldi ve 1862 yılında, kentin değişik yerlerinde
altı geçit belirlendi. Üstelik bu geçitler gece
de güvenlik altında olabilmeleri için iki lamba
ile aydınlatıldı.
Londra'da ilk yaya geçidi ise 1864 yılında
Albay Pierpoint tarafından St. James Caddesi'nde
yaptırıldı. Albay, az ötedeki kulübüne
bir an önce ama bir araç tarafından çiğnenmeden
gidebilmek için bu yaya geçidi cebinden
para harcayarak gerçekleştirdi: İlk geçişi
sırasında tam yolun karşısına yaklaşmışken,
eserine hayranlıkla bir göz atmak için başını
omuzunun üstünden arkaya çevirerek birkaç
saniye oyalanınca, bir taksinin altında kalarak
can verdi.
İLK TRAFİK IŞIKLARI
7 metre yüksekliğindeki demir kolonlar üzerinde
Londra'nın Parlamento Alanı'nda,
Bridge Caddesi ile New Palace Yard Caddesi'nin
birleştiği köşeye kondu ve 10 Aralık
1868 günü hizmete girdi. Yapım çalışmalarına
Londra Emniyet Müdürü Richard Mayne'-
nin bizzat nezaret ettiği bu ilk trafik lambası,
parlamenterlerin parlamento binasına daha
güvenli ulaşabilmelerini kolaylaştırmak için
düşünülmüştü. Saxby and Farmer şirketi tarafından
yapılan bu ilk trafik lambasında, kırmızı
ve yeşil renkli iki fener dönmeli olarak
yanıyordu. Kırmızı "dur", yeşil ise "dikkat"
anlamına geliyordu. Gaz aydınlatmalı bu fenerler,
direğin dibinde duran ve yolun duru-
266
muna göre bir değerlendirme yapan görevlinin
elle kumandasıyla değiştiriliyordu. 2 Ocak
1869 günü, bu görevi yapma sırası gelen polis
memuru, aydınlatmada kullanılan gazın patlaması
sonucu çok ağır yaralandı ve gözlerini
kaybetti. Halk da bu ışık sistemine henüz tam
alışamamıştı. Bir taksi şoförü, trafik lambalarını,
"Zavallı taksicilerin başlarına musallat
edilen yeni dertlerden biri" olarak nitelendiriyordu.
Lamba, 1872 yılında söküldü.
ELEKTRİKLİ TRAFİK
LAMBALARI
Bu tür Iambaların ilki, 5 Ağustos 1914 günü,
ABD'de, Ohio Cleveland kentinde hizmete
girdi. American Traffic Signal Co. adlı şirket
tarafından üretilen 5 metre yüksekliğindeki
lamba, Euclid Bulvarı ile 105. Cadde'nin birleştiği
köşeye dikildi. Kırmızı ve yeşil ışıkların
dışında bir de uyarıcı ses vardı. Kırmızı ışık
"dur", yeşil ışık "geç" anlamındaydı. Bu ışıkların
değişim sürelerine çok az bir süre kala,
sesle uyarı yapılıyordu. Fransızlar da 1923 yılında,
Paris'te, Grands Boulevards ile Strasbourgh
Bulvarı'nın birleştiği köşeye diktikleri
trafik lambasında ses ve ışık düzeninden yararlandılar.
Elle kumanda edilen bu sistemde
bir tek kırmızı ışık vardı ve üzerinde "Dur"
yazılıydı. Işık belirli bir süre kaldıktan sonra
bir zil çalıyor, bu da yolun trafiğe açılmak üzere
olduğu anlamına geliyordu. Az sonra çalan
zil ise, kırmızı ışığın yanmak üzere olduğunu
haber veriyordu. Kırmızı, sarı ve yeşil
ışıktan oluşan trafik lambaları, ilk kez 1918
yılında New York'ta kullanıldı.
İLK SEYAHAT ÇEKİ
Robert Herries tarafından bulunduğu zaman
bir tür banka teminat mektubu niteliğindeydi
ve ancak önceden belirlenmiş bir güzergâh üstünde
geçerli oluyordu. Herries, 1 Ocak 1772
günü Londra'da London Exchange Banking
Co. adlı şirketini kurdu ve en az 20 sterlinden
başlayan teminat mektupları satışına başladı.
Bu mektuplar, Moskova'dan Madrid'e kadar
90 kentte geçerliydi ve hırsızlığa karşı garanti
ediliyordu. Herries müşterilerinin kendilerine
yatırdığı parayı kullanmanın getirdiği avantajdan
yararlanıyor, ayrıca onlardan bir komisyon
talep etmiyordu. 1839 yılında, şirket en
başarılı dönemini yaşadı. O yıl, müşterilerin
elindeki mektup değeri 120 bin sterlini buluyordu.
Günümüzde, yalnız bankalarda değil, hemen
tüm alışveriş ve hizmetlerde yararlanılahttp://
groups.google.com/group/merakediyorum
Belirli bir standardizasyona gidilinceye değin, değişik ülkelerin
değişik kentlerinde bile farklı trafik işaretleri kullanılıyordu.
Fotoğrafta görülen "uyan işareti", çok eğimli bir tepeye
yaklaşan sürücüleri uyarmak üzere 1910 yılında İngiltere'de
kullanıldı.
İLK TRAFİK İŞARETLERİ
İngiltere'de, bölgesel bisiklet kulüpleri tarafından
1879 yılının Aralık ayında karayollarının
kimi bölümlerine takıldı. Tahta direkler
üzerine metal plakalar çakılarak elde edilen bu
ilk trafik işaretlerinin üzerinde şu uyarı vardı:
"BİSİKLETÇİLER, DİKKAT. BU TEPE
TEHLİKELİDİR" İlk yıl yaptırılan 25 uyarının
nerelere çakıldığı tam olarak bilinemiyor.
Arabalar için "ilk trafik işareti" ise, 1901
yılının Ekim ayında il yönetiminden gerekli
izin alınarak İngiltere'nin Gloucester kentinde
Birdlip Tepesi'ne takıldı. Bu uyarı işaretini
Kraliyet Otomobil Kulübü hazırlatmıştı.
Yerel yetkililer tarafından hazırlatılan trafik
işaretlerinin karayollarına konulması ise
1903 yılında çıkarılan Motorlu Araçlar Yasası'ndan
sonra başlatıldı. 10 Mart 1904 günü,
trafik işaretlerinin biçimlerine ilişkin öneriler
yayınlandı. Ancak, yerel yetkililer bu önerilere
uyup uymamak konusunda serbesttiler.
Söz konusu önerilerde, 45 cm çapındaki yuvarlak
metal tabakalar üzerinde etrafı beyaz
bir çember içinde hız sınırları, kırmızı zemin
üzerinde çeşitli yasaklar, kırmızı üçgen zemin
üzerinde çeşitli uyarılar bulunuyordu. Ancak
yukarıda da belirttiğimiz gibi, yerel yetkililer,
bu önerileri dikkate alıp almamakta kesinlikle
serbesttiler. Pek çoğu da dikkate almadı.
Bunun doğal bir sonucu 'olarak, çok değişik
biçim ve renkte trafik sinyalleri türedi. Bunlar
yöreden yöreye öylesine farklılıklar gösteriyorlardı
ki, bir yerden bir başka yere ilk kez
giden bir sürücünün yoldaki işaretleri arabasıyla
giderken çabucak görüp kavrayabilmesi
olanaksızdı. 1930 yılında çıkarılan bir yasa ile,
ülkenin her tarafında tek tip trafik işaretleri
kullanılmasına başlandı.
Belirli sayıda da olsa, ilk ulusal nitelikteki
trafik işareti uygulamasını başlatan ülke
Fransa'dır. 1903 yılında Otomobilciler Derneği
tarafından hazırlanıp, Fransa'nın her yerinde
geçerli olan tek tip trafik işaretlerinden bazıları,
günümüzde de kullanılmaktadır. Bunlar,
"Sola dön", "Sağa dön", "Köprü",
"Eğimli yol"dur.
İlk uluslararası karayolu levhaları ise, 1909
yılında Paris'te toplanan Uluslararası Motorlu
Araçlar Konvansiyonu'nda saptandı. Avrupa'nın
pek çok ülkesi bu toplantıya katıldı ve
alınan kararlan uyguladı. İngiltere ise toplantıya
katılmamıştı. Paris'te alınan kararlardan
yalnızca beş tanesini 1929 yılında uygulamaya
koydu.
Halen tüm dünyada kullanılan karayolu
trafik işaretleri de boyut, biçim ve anlatım olarak
1949 yılında Cenevre'de yapılan Birleşmiş
Milletler Karayolu Ulaşımı Konferansı'nda
saptandı.
267
http://groups.google.com/group/merakediyorum
bilen modern anlamdaki seyahat çeklerinin yaratıcısı
ise, "Finans dünyasının Edison"u olarak
ün yapan Marcellus Berry'dir. American
Express'te çalışmakta olan Berry'nin patronu
James C.Fargo, 1890 yazında bir Avrupa turuna
çıkmıştı. Dönünce, özellikle büyük kentler
dışında nakit para sağlamanın güçlüklerinden
yakındı. Bunun üzerine Berry, seyahat çeki
kavramını akıl etti ve uygulamayı başlattı.
5 Ağustos 1891 günü, Fargo'nun oğlu William
Fargo,Leipzig'deki Hotel Hauffe'de,50
dolar değerindeki ilk seyahat çekini imzaladı.
İLK DAKTİLO
Pratikte başarılı sonuç veren ilk daktilo, 1808
yılında İtalya'nın Reggio Emilia yöresinden
Pellegrine Turri tarafından geliştirildi. Turri,
gözleri görmeyen arkadaşı Kontes Carolina
Fantoni'nin rahatlıkla yazabilmesi için yapmıştı.
Turri ve Fantoni, bu aygıtın da yardımıyla
uzun süre mektuplaştılar. Kontesin,
1808-1810 yılları arasında daktiloyla yazdığı
mektupların 16 tanesi, halen Reggio eyalet arşivlerinde
saklanmaktadır. Daktilonun teknik
yapısına ilişkin olarak elimizde hiçbir bilgi
yok. Ancak eldeki mektupların incelenmesiyle,
bu daktilonun 27 tuşu bulunduğu anlaşılıyor.
Bu tuşlardan 23 tanesi, İtalyan alfabesindeki
harfleri, dört tanesi de noktalama işaretlerini
taşıyordu.
SERİ ÜRETİMİ YAPILAN
İLK DAKTİLO
Danimarka'da "Skrivekugle-Yazan Top"
adıyla 1870 yılının Ekim ayında piyasaya çıktı.
Aygıtın mucidi Pastor Malling Hansen idi.
Üretimini ise Kopenhag'daki Jurgens Mekaniske
Establissement tesisleri gerçekleştirdi.
Pirinç ve çelikten yapılan bu daktilonun ağırlığı
80 kilo civarındaydı. Üzerinde 52 tuş vardı.
1872 yılında İngiltere'de satışına başlandığında
fiyatı 100 sterlindi. Hansen'in buluşu
olan daktilolar, Avrupa'da ve Amerika'da satıldı
ve pek çok modeli Birinci Dünya Savaşı'nda
kullanıldı.
Hem büyük, hem de küçük harf yazabilen
ilk daktiloyu, 1878 yılında New York'taki
Remington firması üretti. 1883 yılında, Kanada'nın
Toronto kentinde faaliyet gösteren
Hortor firması, kullanan kişinin yazdıklarını
görebildiği ilk daktiloyu yaptı. Portatif ilk
daktilo ise 1897 yılında, ABD'nin Stamford
kentinde Blickensderfer firmasınca, Blick No7
268
modeliyle piyasaya çıkarıldı. Bu ilk portatif
daktilonun ağırlığı 3.5 kiloydu. 1901 yılında,
Washington'daki Cahili Writing Machine Co.
şirketi, Dr. Thaddeus Cahill'in buluşu olan ilk
elektrikli daktilonun üretimini başlattı. İlk 40
aygıtın maliyeti 157 bin doları bulunca, projeden
vazgeçildi. 1902 yılında Blickensderfer
şirketi, ilk başarılı elektrikli daktilo üretimini
gerçekleştirdi.
İLK BAYAN DAKTİLO
Bayan daktilolara ilişkin ilk belge, bir New
York gazetesi olan The Nation'ın 15 Aralık
1875 tarihli sayısıdır. Bu gazetede, Remington
firmasının New York bayii olan Locke, Lost
and Bates Ltd. şirketinin bir ilanı vardı. Bu
ilanda, kendine güvenebilen genç hanımların
"daktilo yazarak" haftada 10-20 dolar kazanabilecekleri
belirtiliyor ve yüz genç kıza
"Çok iyi koşullar"la iş bulunacağı garanti ediliyordu.
Bu ücretler, o dönemde hanımların rüyalarında
bile göremeyeceği kadar yüksek rakamlardı.
Remington Co. tarafından bir yıllık
üretimden sonra çoğalan daktiloları kullanabilecek
nitelikte elemanların sayısının azlığı
da ücretin yükselmesinin başlıca nedenlerinden
biriydi. Gerçi zamanla hayli düşme gösterdi
ama, yine de öteki mesleklerle kıyaslandığında,
bir kadın için çok çekiciydi. 1888 yılında,
New Orleans'ta bir kadınlar kulübünün
üyelerine seslenen daktilo pazarlamacısı Harry
Hodgson, bu mesleğe girmek isteyen hanımların
haftada 6 dolar ücretle işe başlayabileceklerini,
kendilerini kanıtladıktan sonra, 20
dolara kadar yükselebileceklerini söyledi. Aynı
günlerde bir "tezgâhtar kız" ise ancak ayda
6 dolar alabiliyordu. Üstelik daktilo hanımlar,
8.30-17.30 arasında çalışıyorlar, öğleyin
de yarım saat "yemek molası" veriyorlardı.
Tezgâhtarların ise 12 saat süreyle ayakta durması
gerekiyordu. Daktilonun, özellikle orta
sınıfın altındaki genç kızların evlerine olan bağımlılıklarından
kurtulabilmelerinde büyük etkisi
oldu. Telefonun da bürolara girmesiyle
pek çok kadın kolaylıkla iş bulma olanağına
kavuştu ve sekreterler iş dünyasındaki yerlerini
aldılar.
İLK DAKTİLO KURSU
1877 yılında New York'ta daktilo üretimi yapan
YWCA firmasının merkez bürosunda
açıldı. İlk sekiz kursiyer hanım, yeteneklerinden
çok, konuya olan istekleri gözönüne alınarak
seçildi. Çünkü, hiç kimse, altı ay gibi
http://groups.google.com/group/merakediyorum
kısa bir zamanda, bir "kadının" daktilo öğrenebileceğine
inanamıyordu. Ancak, sekiz
kursiyer de yeteneklerinden kuşkuya düşenleri
mahçup ederek, "başarılı" oldular ve hemen
iş buldular. Ne var ki, bu çalışma, pek çok kişi
tarafından şiddetle eleştiriliyordu. Hatta, bu
gelişmeyi bir "ahlak çöküntüsü" olarak değerlendirenler
bile çıktı. Yine de kızlar, yılmadan
çalışmalarını sürdürdüler. Bu, başka hanımların
da konuya ilgi duyabilmek cesaretini
göstermelerini kolaylaştırdı ve YWCA'nın
kursları daha geniş bir kadro ve öğrenci sayısıyla
sürdü.
İLK DAKTİLO YARIŞMASI
25 Temmuz 1888 günü Cincinnati'de yapıldı
ve Salt Lake City Federal Mahkemesi'nin zabıt
kâtibi Frank McGurrin birinci oldu.
McGurrin, Remington marka daktilosunu
kullanırken, harflere hiç bakmıyor ve 10 parmağıyla
yazıyordu. Rakibi Louis Taub ise,
gözünü Caligraph marka daktilosunun tuşlarından
hiç ayıramadığı gibi, yalnızca dört parmağını
kullanabiliyordu. Bu ona hem 500 dolarlık
ödülü, hem de işini kaybettirdi. Çünkü,
bu yarışmanın hemen ardından dünyanın her
yerinde 10 parmak daktilo yazma kursları açıldı
ve McGurrin gibi daktilo kullanamayanlar
zor iş bulur oldular.
İLK ŞEMSİYE
Fransa Kralı VIII.Louis'nin mal varlığının listesi
1637 yılında çıkarılırken bir bölümünde de
şu satırlar yazıldı: "Taftadan yapılmış, değişik
renklerde 11 güneş siperliği. Yağlı kumaştan
üç şemsiye. Hepsinin de sapları altın ve
gümüşten."
Bu listeden çağdaş uygarlığın ilk günlerinde
yağmurlu ve güneşli havalar için ayrı ayrı
şemsiye türleri kullanıldığını anlıyoruz. Kuşkusuz,
Kral VIII. Louis ve kendisinden sonra gelen
öteki erkekler hiç şemsiye taşımadılar. Ancak
VIII .Louis ' nin güzel eşi Avusturyalı Anne,
bir gün zarif bir şemsiyeyle, halk arasında görüldü
ve bu Parisli hanımlar arasında şemsiye
modasının büyük bir hızla yayılmasına neden
oldu.
Erkeklerin şemsiyeye karşı olan önyargılı
tutumları da ilk kez Fransa'da değişti. Parisli
üretici Marius, 1715 yılında ilk açılıp kapatılabilir
erkek şemsiyesini yaptı. Bu ürününü tanıtabilmek
için hazırladığı reklam kampanyasında
el çizimi resimlerle süslenmiş posterler
kullandı. Bu posterlerde çok güzel bir genç kadın,
modanın son örneklerinden bir bayan
şemsiyesiyle yürüyordu. Yanında da güçlü ve
yakışıklı bir erkek vardı. Erkeğin elindeki şemsiye
ise süs ve aksesuardan yoksundu.
18. yüzyılda şemsiye fiyatları çok yüksekti.
Örneğin Ambrose Barnes, 1718 yılında bir
şemsiyeyi 25 şiline aldığından söz ediyor. Bu
nedenle, insanlar şemsiye almak yerine gerektiğinde
kiralamayı yeğliyorlardı. Hemen her
kilise, kahvehane ya da kulüpte kiralık şemsiye
bulmak mümkündü.
İngiltere'de erkeklerin şemsiye taşımaları
ise ancak 18. yüzyılın sonlarına doğru olağan
bir durum haline gelebildi. 1750 yılında Rusya
ve İran'a yaptığı yedi yıllık geziden dönen
Jonas Hanway, oradan kazandığı alışkanlıkla,
Londra'da şemsiye ile sokağa çıkan ilk erkek
oldu. Önceleri onu kınayanların sayısı çok
fazla idi. Ama 30 yıl sonra şemsiyesizlik kınanmaya
başlandı.
İLK METRO
Metro fikri ilk kez 1846 yılında Metropolitan
Demiryolları'nı incelemekle görevli komisyonun
üyelerinden Charles Pearson'ın kafasında
oluştu. 1853 yılında bu amacı gerçekleştirmek
üzere North Metropolitan Railway Co.
adlı şirket kuruldu. Mali güçlükler nedeniyle
çok zaman yitirildi, ilk kez hattın yapımına
1860 yılının Ocak ayında, Londra'da, Euston
Square'de başlanabildi. 4 mil uzunluğundaki
ilk hat, 10 Ocak 1863 günü saat 06.00'da hizmete
girdi. Farrington Street ile Paddington
ana terminalleri arasında yedi istasyon bulunuyordu
ve tüm ulaşım süresi 33 dakika idi.
Yolcu vagonları gaz lambalarıyla aydınlatılıyordu
ve Daily Telegraph gazetesinin yazdığına
göre, "Birinci mevki vagonlarda ışık o
denli güçlüydü ki, insanlar gazetelerini çıkarıp
rahatlıkla okuyabiliyorlardı." İlk gün,
15'erdakika aralıklarla kalkan dörder vagonluk
altı katar, karşılıklı 120 sefer yaptı ve 30
bin yolcu taşıdı.
İLK TÜP GEÇİT
Thames Nehri altında yapıldı. Londra'nın
kent merkezini, South London'a bağlayan bu
tüp geçit, 1869-1870 yıllarında, Güney Afrikalı
James Greathead tarafından inşa edildi.
Greathead'in geliştirdiği özel bir yöntemle. yüzeysel
hafriyata gereksinim duyulmadan tamamen
toprak altında çalışıldı. 480 metre uzunluğundaki
tüp geçitte, 2 Ağustos 1870 ile 23
Aralık 1870 tarihleri arasında küçük bir katar
çalıştırıldı. Ancak ücretlerin pahalı olma-
269
http://groups.google.com/group/merakediyorum
sı nedeniyle yolcular tarafından rağbet görmeyince,
yaya geçidi haline getirildi ve 1894 yılında,
Thames Nehri üzerinde Tower Bridge
yapılana değin bu şekilde hizmet verdi.
METRODA İLK ELEKTRİKLİ
TREN
Resmen 4 Kasım 1890 Salı günü, Londra'da
kent merkezi ile South London'ı birbirine bağlayan
hatta hizmete girdi. O gün, Galler Prensi,
King William Caddesi'ndeki istasyondan
metroya binerek Oval İstasyonu'na kadar gitti.
Elektrikli metronun halka açılışı ise, 18
Aralık 1890 günü yapıldı. Nereye gidilirse gidilsin,
yolculardan 2 peni ücret alınıyordu ve
bilet sistemi olmadığından bu ücret, metronun
girişinde ödeniyordu. Bu hatta hizmet veren
14 adet dört tekerlekli 12 tonluk elektrikli lokomotifler,
Manchester kentinde Mather and
Platt şirketi tarafından yapılmıştı ve her biri
üç vagonu saatte ortalama 11.5 mil hızla çekebiliyordu.
Her vagonun önünde ve arkasında,
metal bir platforma açılan, kaydırmalı kapılar
vardı. Bu kapıları her istasyonda tren görevlileri
açıp kapatıyorlardı.
Hem lokomotif bölümünün hem de taşıma
kısımlarının tek parça halinde üretildiği ilk
motorlu trenler, 18 Ağustos 1898 günü Waterloo
and City Railway şirketi tarafından Waterloo
ile Bank arasında çalışan metro hattında
hizmete kondu. Araçlar, ABD'nin Wilmington
kentinde Jackson and Sharp firması
tarafından üretilmişti.
Metro girişlerine "jetonlu turnike"lerin
ilk konulması ise, 1904 yılında Londra'da gerçekleşti.
1922 yılında otomatik kapılı vagonlar
hizmete girdi.
İLK ÜNİVERSİTE GAZETESİ
"Student" adı altında, Oxford Üniversitesi'-
nce, Londralı kitapçı ve yayıncı John Newbery'nin
yol göstermesiyle 31 Ocak 1750 ile
Temmuz 1751 arasında yayınlandı. Gazetenin
editörlüğünü ozan Christopher Smart yapıyordu.
19 sayı yayınlanan Student, edebiyata fazla
yer vermedi.
İLK SÜPÜRGE MAKİNESİ
1901 yılında, köprü mühendisi Hubert Cecil
Booth tarafından gerçekleştirildi. O yıl, Bay
Booth bir gün Londra'daki St. Pancras istasyonunun
lokantasında otururken, vagonların
nasıl temizlendiğini gördü. Sıkıştırılmış hava
270
ile çalışan makineler aracılığıyla görevliler vagonları
temizliyorlardı. Ancak makine ne denli
güçle üflerse üflesin, havaya kalkan tozlar,
bir süre sonra yeniden koltukların üzerine iniyorlardı.
Bu durumu gören Bay Booth, üfleme
sisteminin yanlış olduğunu, makinelerin
tam tersine, tozlan emmeleri gerektiğini söyledi.
Çevresindekiler, böyle bir şeyin mümkün
olamayacağını öne sürdüler. Bunun üzerine
cebinden bir mendil çıkardı ve oturduğu deri
koltuğun üzerine torba şeklinde koydu. Ağzını
beze dayadı ve hızla içini çekti. Mendili
eline aldığında koltuğa değen kısmının tozlarla
kaplanmış olduğu görüldü. Daha sonra bu sistemi
geliştirdi ve "emici süpürge makinesi"nin
ilk prototipini o yıl içinde yapmayı başardı.
Vacuum Cleaner Co. Ltd adlı bir şirket kurdu
ve 25 Şubat 1902 günü, Booth, şirketini tanıtan
ilk broşürleri bastırdı.
O dönemde, pek az evde elektrik bağlıydı
ve emici süpürgenin fiyatı da herkesin alamayacağı
kadar pahalıydı. Bu nedenle Booth,
ürettiği makineleri satmak yerine bir temizlik
servisi kurmayı akıl etti. Dört tekerlekli bir atlı
arabanın üzerine akaryakıt ya da elektrikle çalışabilen
çok güçlü bir emici pompa yerleştirdi.
Bu pompa, isteyen müşterinin evinin önüne
kadar arabayla taşınıyordu. 230 metre
uzunluğundaki hortum, birinci kat pencerelerinden
birinden binanın içine sokulduktan
sonra tüm halı, perde ve döşemeler üzerindeki
tozlar emiliyordu. BBC'de kendisiyle yapılan
bir programda, Booth, aygıtının tek olumsuz
yönünün, çıkardığı aşırı gürültü olduğunu
söyledi. Zira pompa çalıştığı anlarda, çevreden
geçen atlar ürküyor, arabacılar çok zor
durumlarda kalıyorlardı.
Booth'un süpürgesi, en önemli işlevlerinden
birini,1902 yılında İngiltere Kralı VII.Edward'ın
"taç giyme törenleri"nde yerine
getirdi. Kral'ın taç giyeceği kilisede tüm hazırlıklar
tamamlanmıştı. Birden, yerdeki açık
mavi halı döşemenin son derece tozlu olduğu
görüldü. Kral, taç giymek için bu zemine diz
çökemezdi. Üstelik, alışılagelmiş yöntemlerle
kiliseyi süpürerek temizlemek için de vakit çok
geçti. Booth, bu durumu haber alınca, töreni
düzenlemekle görevli saray yetkilisine giderek,
yardım önerisinde bulundu. Bir saat sonra,
Booth'un arabası, kilisenin önüne getirildi ve
dev hortum sıraların arasında dolaşmaya başladı.
Olayı öğrenen Kral çok memnun oldu ve
Buckingham Sarayı'nda kendisi ve Kraliçe
Alexandra için de bir "gösteri" düzenlemesini
istedi. Bu gösteriden sonra Booth, makine
satmama politikasında bir değişiklik yapmak
zorunda kaldı. Çünkü bu kez sipariş, bizzat
Kral'dan geliyordu ve çok geçmeden biri, Buchttp://
groups.google.com/group/merakediyorum
kingham Sarayı'na, diğeri de Windsor Şatosu'na,
iki adet emici süpürge satıldı.
Kraliyet ailesinin gösterdiği bu ilgi, Londra
sosyetesine de yansımakta gecikmedi. İngiliz
soyluları, bu yeni aygıtı yalnızca yararlı bir temizlik
aracı olarak değil, aynı zamanda bir
gösteri unsuru olarak da kabul ediyorlardı.
Pek çok soylu ailenin düzenlediği suarelerde,
Booth'un şirketinden gelen görevlilerin yaptığı
temizlik, ilgiyle izlenen bir gösteri niteliğini
taşıyordu. Halıların ve perdelerin
temizlenişini soyluların büyük bir zevkle izlediğini
öğrenen Booth, şeffaf bir hortum takarak,
sosyete mensubu kişilerin kendi pisliklerini
daha iyi görebilmelerini, böylece daha
çok zevk alabilmelerini sağladı (!)
Elektrikli "ev tipi" ilk portatif süpürge,
1905 yılında San Francisco'da Chapman and
Skinner tarafından piyasaya sürüldü. Ağırlığı
46 kilo olan bu makinenin bir benzeri de,
ertesi yıl Booth'un Londra'daki tesislerinde
üretildi.
Toz torbası, sapına bağlı olan portatif
elektrik süpürgelerinin ilki de 1907 yılında
ABD'nin Ohio eyaleti, Canton kentinde, J.
Murray Spangler tarafından yapıldı. Spangler,
bu ilk makinesinde, toz emici torba olarak
karısından büyük ricalar karşılığında
alabildiği bir yastık kılıfını kullanmıştı.
Bir gün, bir rastlantı sonucu Spangler'in
buluşunu gören hemşerisi J.H. Hoover, bu
harika makineye büyük ilgi duydu. Asıl mesleği,
koşum yapımcılığıydı. Ancak, otomobillerin
sayısının hızla artması, onun işine olan
ilgisini azaltmış, Hoover de yeni bir iş arayışına
girmişti. Ne yapıp etti ve Spangler'den
elektrik süpürgesinin yapım haklarını satın aldı.
1908 yılında, tanesi 70 dolardan ilk modellerini
piyasaya çıkardı. Bu yeni aygıta olan
ilgi öylesine büyük boyutlara ulaştı ki, üç yıl
sonra Hoover, Kanada'da ayrı bir fabrika açmak
zorunda kaldı. Oradan da tüm dünyaya
yayıldı. Aygıtın bulucusu olan Spangler'in adı
silinip giderken, Hoover adı yalnızca elektrik
süpürgesinin simgesi olmakla kalmadı, birçok
dilde elektrik süpürgesiyle temizlik yapmaya
"Hooverlemek" dendi.
İLK SATIŞ MAKİNESİ
Bozuk para karşılığında bir pipoyu doldurmaya
yetecek miktarda tütün veren ilk satış makineleri,
1615 yılında İngiliz tavernalarında
görülmeye başlandı. Üstteki delikten bir peni
atıldığında, kapağın üstündeki kilit açılıyor ve
müşteri, bir pipo dolusu tütünü kendi elleriyle
alıyordu. Tabii, bu tür bir satışta, müşteriye
güven unsurunun büyük etkisi vardı ama,
yine de taverna sahipleri makineleri, gözlerinin
önünde bir yere koymayı tercih ediyorlardı.
Bu ilkel satış makineleri, 19. yüzyıla kadar
kullanıldılar.
İLK OTOMATİK SATIŞ MAKİNESİ
Gerçekten başarılı sonuç veren ilk otomatik
satış makinesinin patenti, 1867 yılında Almanya'da
Carl Ade tarafından alındı. Gerçi bu
makinede, mendil, sigara ve şekerleme satılması
planlanmıştı ama, gerçekten kullanılıp
kullanılmadığı bilinmiyor.
Ticari olarak başarıyla kullanan ilk otomatik
satış makinesi, Percival Everitt tarafından
posta kartı satmak üzere geliştirildi ve 1883 yılında
Londra'da Mansion House Metro İstasyonu'nda
bir platform üzerinde hizmete
kondu. Gerçi pek çok kişi kâğıt, portakal kabuğu,
kösele parçası gibi ıvır zıvırı, para yerine
kullanıp bedavacılık yapmayı deniyor ye bu
da makinenin sık sık arızalanmasına neden
oluyordu ama, Everitt yılmadı ve çalışmalarını
sürdürerek, aygıtı daha da geliştirdi. 25
Kasım 1887'de S\veetmeat Automatic Delivery
Co. adlı şirketi kurarak, aygıtını tüm ülke çapında
yaymak üzere harekete geçti.
Aslen ABD'li olan Everitt'in makineleri,
kısa süre içinde öteki ülkelerde de yayılmaya
başladı. 1888'de çiklet satan ilk otomatik makine,
Fransa'ya getirildi. Körlere yardımı
amaçlayan bir dernek, ertesi yıl, bu makineyi
bütün istasyonlara kurdu. Amerikalılar, otomatik
satış makinelerini 1889'da bir kumar
makinesi haline dönüştürmeyi başardılar. Daha
sonra da bu makineden sayısız biçimde
yararlandılar ve hatta fasulye bile sattılar
(1901). 1890'lı yıllarda Utah eyaletinin Corinne
kentinde oturanlar, bu makinenin iki gözünden
birine iki gümüş dolar, ötekine de yarım
dolar atmak suretiyle özel boşanma formları
alabiliyorlardı. Almanlar da bu konuda
ne denli yaratıcı zekâya sahip olduklarını kanıtlamakta
gecikmediler ve 1895'te para karşılığında
satış yapan otomatik lokantaları
kurdular.
İLK DUVAR KÂĞIDI
Cambridge'deki Christ's College'in yönetim
binasında 1911'de yapılan bir restorasyon sırasında,
1509'da duvar kağıdıyla kaplandığı
anlaşılan bir duvar ortaya çıkarıldı. Siyahbeyaz
renkli desen, kadifemsi bir yapıya sa-
271
http://groups.google.com/group/merakediyorum
hipti ve çevresi çam yapraklarıyla sarılmış kozalak
figürlerinden oluşuyordu. Desenin sol
tarafında, ortalara doğru bir H harfi, bunun
tam ters yönünde de bir kuş motifi vardı. Bu
iki sembol, kâğıdı Hugo Goes'in yaptığını kanıtladı.
Marka olarak H harfini, imza olarak
da bir kaz resmini kullanan Hugo Goes,1509
yılında York kentinin Steengate yöresinde bir
basımevi işletiyordu.
Duvar kâğıdı, hurda kâğıtların ve müsveddelerin
kullanılmamış yüzlerine 40x28cm boyutlarında
bir tahta klişe yardımıyla basılmıştı.
Kullanılan müsveddeler arasında Kral
7. Henry'nin ölümü (21 Nisan 1509) nedeniyle
yazılmış şiir, VII. Henry'nin tahta çıkışını
duyuran bir bildiri ve bazı askeri belgeler de
vardı. Bu belgelerin tarihleri, bir duvarı kâğıtla
kaplanan binanın 1509 yılı sonlarında tamamlandığını
ortaya koydu.
İLK SAVAŞ MUHABİRİ
İngiltere'nin Yorkshire kentinde dünyaya gelen
John Bell'dir. Bell, 1789 yılının Haziran
ayında, eski iş ortağı Yüzbaşı Edward Topham'a
sözlü bir savaş açabilmek için "The
Oracle" ya da "Bell's New World" adında bir
gazete çıkarmaya başladı. 1793 yılının Şubat
ayında Fransa, İngiltere'ye savaş ilan etti. Aynı
ay içinde,seçmealaylardaki piyade askerlere
yayın yoluyla hakaret ettiği gerekçesiyle Bell
aleyhine bir dava açıldı. Duruşmaya gitmeyi
reddedince, bütün malvarlığına el konuldu ve
bunlar açık artırma yoluyla satıldı. Elinde yalnız
gazetesi kalmıştı. Bunun üzerine eski servetine
yeniden kavuşabilmek için, tek çarenin
gazetenin tirajını yükseltmek olduğuna karar
verdi ve savaşı yerinde izlemek üzere cepheye
gitti. Ancak, cephede İngiliz askerlerinin yanında
değil, düşman saflarında yer aldı. Bazıları
bunu bir ihanet olarak kabul ederken, bazıları
da, düşman hatlarını en iyi haber kaynağı
olarak değerlendirdiler.
O günlerde basının savaş haberlerini vermek
için bulduğu en kolay yol, yabancı ajanslardan
gelen haberleri aktarmaktı. Birkaç
gazete ise, savaş alanına en yakın başkentten
gelen haberleri —daha doğrusu dedikoduları—
vermekle yetindiler. Ama The Oracle'in
okurları, savaş hakkındaki en gerçek haberleri,
ilk elden alıyorlardı. Böylece, öteki gazeteler
haberleri atlarken ya da değişik biçimde
verirken, onlar, Bell'in kaleminden İngilizlerin
Le Cateau-Cambresis, Villiers-en-Cauche
ve Troixelle'de kazandıkları zaferlerle, Torunay'daki
büyük hezimeti öğrendiler.
O dönemde, büyük tiraj kaybına uğrayan
272
"The Times" gazetesi, Bell'i, "Robespierre'in
kanlı bir uydusu ve Jacobin küfürlerin sesi"
olmakla suçladılar. Gerçi bu çok ağır suçlamaları
kanıtlayabilecek herhangi bir durum
yoktu ama, yine de Bell'in o dönemin anlayışına
çok ters bir biçimde düşman saflarında
ellerini kollarını sallayarak nasıl gezebildiği de
merak konusuydu.
1794-1795 kışındaki büyük ricat başlayınca,
Bell, yazı işleri müdürlüğündeki güvenli
koltuğuna dönmenin zamanının geldiğine karar
verdi. Açtığı çığır, daha sonra başta kendisini
çok eleştiren The Times olmak üzere,
birçok yayın organı tarafından izlendi. The Times,
1808'deki savaşta, Henry Crabb Robinson'u
görevlendirdi. Aynı gazete, Kırım
Savaşı'na da William Howard Russell'ı gönderdi.
Mezar taşında, "savaş muhabirlerinin
ilki ve en büyüğü" yazan Russell, Kırım'dan
gönderdiği haber aracılığıyla, gerçekten bir
ulusal kahraman haline geldi ve savaş alanından
haberleri telgrafla geçen ilk muhabir oldu.
Savaş alanından telefonla haber geçen ilk
gazeteci de, The Times'tan bir muhabir oldu.
"The Times'in temsilcisi, İkinci Afgan Savaşı
sırasında, 19 Nisan 1880 günü meydana gelen
çarpışmalarda, General Sir Donald
Stewart'ın uğradığı yenilgiyi heliyograf aracılığıyla
cephe gerisine anlattı. Bu bilgiler, önce
sahra telgrafı, sonra da ticari hatlarla
Londra'ya ulaştı ve ertesi gün gazetede yayınlandı.
İLK CEP SAATİ
1462 yılında, İtalyan saatçi Bartholomew
Manfredi, Manta Markisi'ne bir mektup yazarak,
ona Modena Dükü'nünkinden çok daha
güzel bir cep saati yapmayı önerdi. Bu
belge, cep saatine ilişkin en eski belgedir.
Günümüze kadar kalabilen en eski saat ise,
16. yüzyılın başlarında Bavyera'nın Nuremberg
kentinde Peter Hanlein tarafından yapıldı.
Bu saat, halen Philadelphia Memorial
Hall'da muhafaza edilmektedir. Müzede, saatin
yapım yılı olarak 1504 yılı gösterilmekteyse
de, bu bilginin doğruluğu biraz
kuşkuludur. Çünkü bazı belgeler, Henlein'in
1509 yılında saatçi işliğini açtığını gösterirken,
onun saat üretmeyi başardığını gösteren ilk
belge de, İ511'den kalmadır. O yıl, Nuremberg
sakinlerinden Johannes Cocclaeus,bukonuya
ilişkin olarak şunları yazdı:
"Günden güne deha eseri buluşlar birbirini
izliyor. Petrus Hele (Peter Henlein) adlı
genç adam da, geçenlerde yaptığı böyle bir buhttp://
groups.google.com/group/merakediyorum
1925 yılında Münih'te düzenlenen gösteri niteliğindeki yanşa, otomobil sanayiinin öncülerinden Karl Benz, 1886 modeli
üç tekerlekli otomobiliyle katıldı. Benz, o tarihte 81 yaşındaydı.
İLK ANTİKA ARABA YARIŞI
12 Temmuz 1925 günü Münih'te, Allgemeine
Schnauferklub adlı derneğin 25.kuruluş yıldönümü
nedeniyle düzenlendi. O gün, dünyanın
petrolle çalışan en eski arabası olan üç tekerlekli,
1886 model Benz marka arabayı, bizzat
yapımcısı Kari Benz kullandı. "Antika" araba,
henüz 40. yılını yaşarken, sürücüsü ve yapımcısı
81 yaşındaydı. Gösteriye katılarak
araba kullanan ya da sürücüye eşlik eden öteki
ünlüler arasında Kart Opel, Emil Stoewer, Auguste
Horch ve Heinrich Kleyer gibi Alman
otomotiv sanayiinin öncü isimleri de vardı.
hışla, en büyük matematik bilginlerini bile
hayretler içinde bıraktı. Çok az bir demir parçasından
ve hiçbir ağırlığa bağlı olmadan çalışan
bir saat yaptı. Bir tür yuvarlak tekerleği
andıran bu saat, cebe konabildiği gibi, boyna
da asılabiliyor ve ne durumda olursa olsun,
vakti gösteriyor."
AKREPLİ VE YELKOVANLI
İLK SAAT
1665 yılında, İngiltere'nin Bermondsey kentinde
John Fitter tarafından yapıldı. O güne
gelinceye değin, cep saatlerinde yalnız saati
273
http://groups.google.com/group/merakediyorum
gösteren bir kol vardı. Fitter'ın geliştirdiği teknik
sayesinde hem saati, hem de dakikayı gösteren
saat yapılmış, oldu.
MÜCEVHERLİ İLK SAAT
Londra'da yaşayan İsveç asıllı geometri ve optik
bilgini Facio de Duillier ile Fransız asıllı
saat yapımcısı Peter Debaufre adına patent
tescili, 1 Mayıs 1704 günü yapıldı. Bu ikili tarafından
hazırlanan ilk mücevherli saatin, Sir
Isaac Newton tarafından kullanıldığı söylenir.
Saatlere mücevher takılması, 1825 yılına gelene
değin, oldukça ender görülen bir işlemdi.
O yıl İsviçre'nin La Chaux-de-Fonds
kentinde, saat mücevherciliği, başlı başına bir
işkolu haline geldi ve bu dönemin ardından,
mücevherli saat imali hızlandı.
İLK KOL SAATİ
İlk kol saatine ilişkin en eski belge, 1790 yılına
aittir. Bu belgeye göre, Cenevre'de saat yapımıyla
uğraşan Jaquet-Droz und Leschot
firması, "bileğe takılabilecek" bir saat yapmayı
başardı. Günümüze kadar ulaşabilen en
eski kol saati örneği ise, 1806 yılından kalmadır.
Parisli kuyumcu Nitot tarafından yapılan
bu altın saatin kemeri de, inci ve yakutlarla
süslenmişti ve İmparatoriçe Josephine'e aitti.
19. yüzyılda yapılan bu tür saatler, saatçilerden
çok kuyumcuların eseridir. İlk erkek
kol saatleri, Alman Donanması tarafından
1880 yılında La Chaux-de-Fonds kentindeki
C. Girard-Perregaux'ya siparişedildi. Bunlar,
süsten çok, zaman ölçme aygıtı görevini üstlenen
saatlerdi ve Alman denizcileri için görevleri
sırasında gerçekten yararlı oldu.
Mekanik aksamların oturtulduğu kasa, altından
yapılmıştı ve kemer olarak da deri kullanılıyordu.
Girard-Perregaux firması
Alman Donanması için hazırladığı saatleri, genel
olarak da pazarlayabilmek için yeni parti
imalata geçti. Ancak, o dönemde bu kol saatlerine
tek ilgi, Peru'dan geldi. Amerikalıların
ve öteki ülke insanlarının ilgisizliği,
İsviçre'de erken doğum yapan kol saati endüstrisini
engelledi.
1908 yılında Parisli hanımların kol saatleri
takmaya başlamasıyla, Avrupa kıtasında bu
saatlere olan ilgi, büyük ölçüde arttı.
Birinci Dünya Savaşı'na gelinceye değin,
erkeklerin kol saati takması, kadınsı bir davranış
olarak değerlendiriliyordu. Ancak, savaş
sırasında cep saatlerinden çok daha pratik
274
oldukları anlaşılınca, bu değer yargısı da ömrünü
doldurdu.
TUVALETLİ İLK VAGON
George Mortimer Pullman tarafından yapılan
yataklı vagonların "Old No. 9" tipi olanlarının
baş ve son taraflarına birer tuvalet kondu.
Bu vagonlar, 1 Eylül 1859 gününden
itibaren ABD'de Chicago-Alton hattında kullanılmaya
başlandı.
• İngiltere'de tuvaletli vagonlar ilk kez 2 Nisan
1873 günü hizmete girdi. Glascow-King's
Cross hattında çalıştırılan bu vagonlarda, yan
yana iki tuvalet vardı. Kapıları ters yönde olan
tuvaletlerden her biri, bir birinci mevki
kompartımana bakıyordu.
TUVALETLİ İLK UÇAK
Rusların dev yolcu uçağı Russky Vitiaz'dır.
Çizimleri Igor Sikorski tarafından yapılan
uçağın deneme uçuşu, 13 Mayıs 1913 günü
Petrograd'da gerçekleştirildi. Uçakta yapılan
tuvaletin alafranga olup olmadığı bilinmemekle
birlikte, Sikorski'nin belirli bir yükseklikteki
insanların tuvalet gereksinimlerini ve
sorunlarını çözümlemeyi düşünen ilk bilim
adamı olduğuna kuşku yoktur.
İLK HAVA TAHMİNİ
John Houghton tarafından çıkarılan "A Collection
for the Improvement of Husbandry
and Trade" adlı haftalık dergide yayınlandı.
14 Mayıs 1692 tarihli dergide, yeni başlatılan
bu hizmet, şu sözlerle tanıtılıyordu: "Bilimsel
bazı yöntemlerin kullanılması, bu konuda
yapılan bazı kehanetlerin de önüne geçecektir."
Bu tanıtım yazısının altında, bir sonraki
haftanın yedi gününde, bir önceki yıl yaşanan
basınç, sıcaklık ve rüzgâr şiddetleri liste halinde
veriliyordu. Gresham Koleji'nden Henry
Hunt tarafından sağlanan bu bilgileri değerlendiren
okurlar, yedi gün içinde havanın nasıl
olacağına kendileri karar veriyorlardı.
Fazla bilimsel olmamasına karşın, Houghton'un
bu denemesi, birçok kişi tarafından
taklit edildi. Hatta 1711 yılında, "Aylık Hava
Raporu" adlı bir dergi çıkarıldı. 30 günlük
hava tahmini yapılan bu dergide, astroloji,
tahmin ve çok az bilimsel katkı ile yapılan değerlendirmeler,
ancak şans eseri doğru çıkabiliyordu.
http://groups.google.com/group/merakediyorum
Sir John Harrington, 1596 yılında kendi buluşu olan alafranga
tuvaletin nasıl kullanılması gerektiğini gösteren bir kitap
yayınlandı. O kitaptan alınan bu resimde, Tanrı'dan çok uzak
olan bir yer olan tuvalette dua eden bir insanın, mutlaka şeytan
tarafından rahatsız edileceği anlatılıyor.
İLK ALAFRANGA TUVALET
İngiltere'de, Elizabeth çağı ozanlarından Sir
John Harington, ilk alafranga tuvaletin modelini
çizdi. Bu tuvalet, yaptığı takımların üzerine
adının baş harflerini "T.C." olarak
hakkeden bir usta tarafından, 1589 yılında Sir
Harington'un Kelston'daki evine monte edildi.
1596'da Sir Harington, "The Metamorphosis
of Ajax"-"Tuvaletin Evrimi" adlı bir
kitap yazdı. Bu kitapta, alafranga tuvaletin
malzemesi ve yapılışı, fiyatlarıyla birlikte anlatıldıktan
sonra, nasıl kullanılacağı da ayrıntılı
çizimlerle tanıtıldı. Temizlik için gerekli
olan su, tuvaletin hemen arkasındaki balıklı
bir tanktan geliyordu. Tuvalet kullanıldıktan
sonra, oturma yerinin yanındaki bir kol çekiliyor,
su, bu kolun kaldırdığı kapaktan geçerek
pisliği götürüyordu.
Nasıl kullanılacağını gösteren bir de kitap
yazmasına karşın, Harington'un tuvaletinden
yalnız iki tane yapıldı. Bunlardan birini zaten
kendi evine kurdurmuştu. İkincisini, Harington'un
vaftiz annesi olan Kraliçe Elizabeth,
Richmond Sarayı'na yaptırdı. Harington, temizliğe
çok düşkün bir insandı. Her gün mutlaka
banyo yapması, yakın dostları tarafından
"akıl almaz bir delilik" diye nitelendirildi.
Ama Kraliçe Elizabeth için aynı şeyleri söylemek
biraz zordu. İngiltere tahtının hâkimi, ayda
bir kez, o da "Acaba gerek yar mı?" diye
uzun uzun düşündükten sonra yıkanırdı.
275
http://groups.google.com/group/merakediyorum
Doğru ve bilimsel hava tahmin raporları
ilk kez 31 Ağustos 1848 gününden itibaren
Charles Dickens'ın Daily News adlı gazetesinde
verilmeye başlandı. Her gün saat 09.00'da
çeşitli meteoroloji istasyonlarında yapılan ölçümler,
telgrafla Londra'ya iletiliyor, bu bilgilerin
Greenwich Rasathanesi'nde James
Glaisher tarafından değerlendirilmesiyle, ertesi
günkü gazetede yayınlanacak olan hava
tahmin raporu hazırlanıyordu.
Meteoroloji Bürosu'nun Genel Yönetmeni
Amiral Robert Fitzroy, 6 Şubat 1861 gününden
itibaren denize açılacak gemiler için
resmi fırtına tahminleri yayınlamaya başladı.
Bir süre sonra, bu hizmet bütün kamuoyuna
yönelik olarak yapıldı. "The Times" gazetesi,
1 Ağustos 1861 gününden itibaren
tahminleri yayınlamaya başladı. O gün, ülkede
havanın açık ve yağışsız geçeceği belirtiliyordu,
ama bu ilk yayın, aynı zamanda ilk
yanılgı oldu.
İLK SÖZLÜ HAVA RAPORU
YAYINI
ABD'nin Wisconsin eyaletinin Madison kentinde,
Wisconsin Üniversitesi'nin İstasyon
9XM adlı radyosunda, 3 Ocak 1921 günü başladı.
Mors alfabesiyle hava raporları ise, istasyonun
faaliyete geçtiği 1917 yılından beri
sürdürülüyordu.
BBC, günlük hava raporunun yayınına, 26
Mart 1923 günü radyodan, 29 Temmuz 1949
günü de TV'den başladı.
DÜĞÜNLERİNE OTOMOBİLLE
GELEN İLK ÇİFT
27 Şubat 1897 günü Paris'te, dünyada ilk kez
bir otomobil, "gelin arabası" olarak kullanıldı.
"Autocar" dergisinin muhabiri, bir hafta
sonra, olayı şöyle anlatıyordu:
"Büyük bir şans eseri, geçtiğimiz cumartesi
günü, otomobilin ilk kez gelin arabası olarak
kullanılmasına tanık oldum. Otomobil
Patignolles Bulvarı'ndaki lokantalardan birinin
önünde duruyordu. Üstü çeşitli rozetler
ve çiçeklerle süslenmişti. Gelin ve damat,
yakınlarıyla birlikte lokantada düğün yemeğini
yiyorlardı. Arabayı yapan M.L. Fisson da
konuklar arasındaydı. Az sonra, yeni evli çifti,
arabalarının içinde mutluluk saçarken gördüm.
Direksiyonda, bizzat M. Fisson vardı."
276
AÇIK BİR YARIŞI KAZANAN
İLK KADIN JOKEY
Yarış atları sahibi ünlü milyoner Solly Joel'-
in kızı Eileen Joel'dir. 8 Ekim 1925 günü,
Newmarket Kent Kupası Yarışı'na Bayan
İLK CAM SİLECEKLERİ
Prusya Prensi Henri tarafından bulundu ve 5
Temmuz 1911 günü Prens'in İngiltere'ye gitmek
için Hamburg'dan yola çıktığı Benz marka
arabaya takıldı. Lastik silecekler elle
çalıştırılıyordu. Ertesi yıl, Brown Brothers firması,
Gabriel marka sileceklerin imalini başlattı.
İlk otomatik cam silecekleri ise, 1916
yılında ABD'de, Willys Knight marka arabaların
üzerinde aksesuar olarak piyasaya sürüldü.
Aküden sağlanan enerjiyle çalışan ilk
otomatik cam silecekleri de yine ABD'de,
1923'te Berkshire markasıyla satışa sunuldu.
İLK KADIN BÜYÜKELÇİ
Alexandra Kollantai adlı Rus'tur. Aristokrat
bir aileden gelen Bayan Kollantai, 1915 yılında
sınıfıyla olan bağlarını kopardı ve Bolşevik'lere
katıldı. 1922'nin sonbaharında,
Norveç'teki Sovyet misyonuna atandı ve ertesi
yıl misyonun başına getirildi. O tarihte,
Norveç, SSCB'yi henüz resmen tanımamıştı.
http://groups.google.com/group/merakediyorum
Earl'ün Hogier adlı atıyla katıldı ve birinci oldu.
Öteki sekiz jokeyden beşi daha kadındı.
New market yarışlarının kuralları, 1665 yılında
bizzat Kral II. Charles tarafından konulmuştu.
Bu kurallara göre, dileyen her amatör
"binici", yarışa katılabilirdi. Birinci kavra-
Eileen Joel,1925 yılında yapılan Newmarket Kupası açık yaaşlarında,
birinciliğe doğru koşarken görülüyor.
mında cinsiyet belirlenmediği için, kadın jokeyler
1920'li yıllarda bu yarışa katılmayı
başardılar. 13 Ekim 1927 günü yapılan yarışa,
yalnız kadın jokeyler katıldı. Üç yarışmacı
arasından Bayan Iris Rickaby birinci
gelirken, Bayan Joel ikinci oldu.
Bu nedenle, bütün büyükelçilik görevlerini yürütmesine
karşın, Alxandra Kollantai, Norveç
makamları tarafından akredite edilmemişti. 15
Şubat 1924 günü Norveç, SSCB'yi tanıdı ve
Bayan Kollantai, resmen kordiplomatiğe takdim
edildi. 8 Eylül 1924'te bütün yetkilerle donatılmış
büyükelçiliği onaylandı ve "olağan
törenle" kral tarafından kabul edildi. 1926 yılında
Meksika Büyükelçiliği'ne atanıncaya kadar
bu görevi sürdürdü. Daha sonra, İsveç
Büyükelçiliği de yapan Bayan Kollantai, 1946
yılında emekli oldu.
İLK KADIN MİMAR
Mesleğini tam olarak yerine getiren ilk kadın
mimar Bayan Ethel Mary Charles, 1892 yılında
"Sir Ernest George and Peto" firmasında
hizmete başladı. Üç yıl sonra Bayan Walter
Cave'in yanına girdi. İngiltere'nin hemen her
yerini dolaşarak gotik ve yöresel mimari üzerine
bir tez hazırladıktan sora, 1898'in Haziran
ayında sınavlarını başarıyla verdi ve 5
Aralık günü Mimarlar Odası üyeliğine kabul
edildi.
İLK KADIN AVUKAT
ABD'nin Iowa eyaleti, Mount Pleaşant kentinden
Bayan Arabella Mansfiled'tir. Bir avukatın
bürosunda stajım tamamladıktan sonra,
1869 yılının Haziran ayında ilk duruşmasına
çıktı.
İLK KADIN DOKTOR
Bayan Elizabeth Blackwell'dir. 1821 yılında,
İngiltere'nin Bristol kentinde dünyaya geldi.
11 yaşındayken, ailesiyle birlikte ABD'ye göç
etti. Tıp mesleğine yönelmesinin en büyük nedeni,
kanserden ölen bir çocukluk arkadaşıdır.
Bu arkadaşı ölmeden önce, eğer bir kadın
doktoru olsaydı, ona bazı dertlerini çok daha
açık biçimde söyleyebileceğini, böylece de daha
az acı çekeceğini belirtmişti. Bunun üzerine
doktor olarak insanlara hizmet etmeyi
kafasına koyan Bayan Blackwell, Philadelphia
ve New York'taki tıp eğitimi veren kuruluşlara
başvurdu. Ancak, bunların hiçbiri kız
öğrenci kabul etmek istemediler. En sonunda,
profesörlerden biri, kendini bir erkek gibi gö-
277
http://groups.google.com/group/merakediyorum
rebileceğine inanıyorsa, sınıfına girip derslerini
izlemesine izin vereceğini söyledi. Daha
sonra New York eyaletinin en küçük üniversitelerinden
biri olan Geneva Üniversitesi'nin
Tıp Fakültesi'ne başvurdu. Fakültenin Dekanı
Dr. Lee, kesinlikle olumsuz bir yanıt vereceklerinden
emin olarak, kararı öğrencilerine bıraktığını
söyledi. Erkek öğrencilerin ortak
toplantısında alınan karar, altında dekanın da
imzası olduğu halde, 20 Ekim 1847 günü Bayan
Blackwell'e postalandı:
''Karar: Cumhuriyet yönetiminin en
önemli ilkelerinden biri, her iki cinsten insanlara
evrensel eğitim olanaklarının sağlanması
olduğundan; bilimin her dalında, Elizabeth
Blackwell'in sınıfımıza katılmak isteğini oybirliği
ile ve memnuniyetle kabul ettiğimizden,
kendisine ortak davetimizi iletir, aramıza katıldıktan
sonra bu kararından dolayı pişmanlık
duymasına sebep olabilecek hiçbir olaya
fırsat vermeyeceğimizi belirtiriz."
Elizabeth Blackwell, okula başladı ve bir
yıl sonraki yaz tatilinde, kendisini Philadelphia'nın
Blockley Almshouses kentindeki tifo
salgınlarının kurbanlarını tedavi ederken buldu.
23 Ocak 1849 gününde de diplomasını alarak
mezun oldu. Paris'teki La Maternite
Hastaneleri'nde ihtisasını tamamlayan Dr.
Blackwell, yeniden New York'a döndü. Hiçbir
hastanede iş bulamayınca, 1852 yılının
Mart ayında özel muayenehanesini açtı. İlk
hastaları, Quaker mezhebinden kadınlar oldu.
1857'nin Mayıs ayında Marie Zakrzewska adlı
Polonya asıllı bir kadın doktorla birlikte, New
York Kadın ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi'ni
kurdu. 1874'te İngiltere'ye yerleşti. O yıl,
Londra'da yeni açılan ve kız öğrencileri kabul
eden bir özel tıp fakültesinin jinekoloji bölümünün
başına getirildi. 1879'da sağlığının
aşırı bozulması nedeniyle emekliye ayrıldı.
İLK KADIN JOKEY
Bir yarışı tamamlayan ilk kadın jokey, Albay
Thornton'un metresi Alicia Meynell'dir. Bayan
Meynell, 22 yaşındayken bir iddia üzerine
25 Ağustos günü, İngiltere'nin York
kentinde bir yarışa katıldı. Sevgilisinin Vingarilloadlı
atına bindi ve dört millik parkurda
Thornville adlı atına binen Yüzbaşı William
Filint ile yarıştı. "Bayan Thornton" adıyla yarışa
katılan Alicia Meynell, yarışın başında 5'e
4 favori gösteriliyordu. Gerçi ilk üç milde önde
gitti ama, atının yorulması sonucu geride
kaldı ve rakibi Yüzbaşı Filint, 9 dakika 59 saniye
ile birinciliği aldı. Kaybetmeye tahammülü
olmayan Bayan Meynell, York Herald
278
gazetesinin sütunlarında, rakibini, kurallara
aykırı yarışmakla suçladı. Ondan daha hazımsız
olan sevgilisi Albay Thornton da, seyirci
sayısını artırmak amacıyla ortaya konan bin
sterlinlik bahsi ödemeyi reddetti.
İLK KADIN DİŞ HEKİMİ
Bayan Lucy B. Hobbs, 21 Şubat 1866 günü
ABD'nin Ohio eyaletindeki Diş Hekimliği Koleji'nden
mezun olarak, mesleğine ilk adımını
attı. O dönemde, dişçilik mesleğini
yapabilmek için, bir diploma zorunluluğu bulunmadığından,
okuldan mezun olduğu sırada
Bayan Hobbs, tecrübeli bir dişçiydi. Bu
nedenle kolejde yalnız bir sömestr ders gördü.
İngiltere'de faaliyet gösteren ilk kadın diş
hekimi de, bir Amerikalıdır. Dr. Olgavon
Oertzen, 1886 yılında Kensington'da muayenehanesini
açtı.
PROFESYONEL LİSANS ALAN
İLK KADIN JOKEY
İngiltere doğumlu Bayan Judy Johnson, 27
Nisan 1943 günü, ABD'nin Baltimore kentinde
lisansiye olarak ilk resmi yarışma katıldı.
Bindiği Lone Gallant (Yalnız Çapkın) adlı at,
on at arasında 10. oldu. Dokuz atla arasında
30 boy fark vardı. Yine de bu bir başarı olarak
kabul edildi. Çünkü, bir önceki yarışmada,
erkek bir jokey, finişe sonuncu olarak
gelirken, birinciyle arasında 400 boy fark olduğu
saptanmıştı. Bayan Johnson, Maryland
Jokey Kulbü'ne lisans için ilk kez 1927 yılında
başvurmuştu. O zaman kendisine, isteğinin
kabul edilmeyeceği söylendi. İkinci başvurusunda
ise, profesyonel jokey sayısında başgösteren
azalma nedeniyle, amacına ulaştı. Birkaç
yarışa daha katıldıktan sonra, asıl mesleği olan
antrenörlüğe geri döndü.
KADINLARDAN OLUŞAN İLK JÜRİ
Bütün üyeleri kadınlardan oluşan ilk jüri, 22
Eylül 1656 günü, ABD'de Patuxent kentindeki
bir mahkemede görev yaptı. Judith Catchpole
adlı kadın, bebeğini öldürmek suçundan
yargılanıyordu. Suçlu, çocuğunu öldürmek bir
yana, hiçbir zaman çocuk sahibi olamadığına,
kadınlardan oluşan jüri üyelerine ikna etti
ve sonuçta suçsuz olduğuna karar verildi.
1701 yılında New York eyaletinin Albany
kentinde 6 erkek ve 6 kadın üyeden oluşan bir
jüri de görev yaptı.
http://groups.google.com/group/merakediyorum
İLK KADIN YARGIÇ
Bayan Esther Morris, 17 Şubat 1870 günü,
ABD'nin Wyoming eyaletinin South Pass kentinde,
Sulh Hukuk Mahkemesi'nde başkanlığa
getirildi. İri yapılı, tatlı dilli, ama açık sözlü
bir kadın olarak kent sakinlerinin sevgisini kazanan
Bayan Morris, görev süresi içinde 70 davayı
sonuçlandırdı.
ta ilk vaazını verdiğinde, hâlâ öğrenciydi. 15
Eylül 1853 günü, South Butler Kilisesi'ne, yılda
300 dolar maaşla atandı. Cemaati arasında
kabul görmesine karşın, dışarı çıktığında
bazı tepkilerle karşılaşabiliyordu. Kilisesini
temsilen delege olarak katıldığı bir toplantıda,
protestolarla karşılandı. Daha sonra Samuel
C. Blackwell ile evlendi. 1912 yılında,
New Jersey'deki All Souls Kilisesi'nde vaaz
vermeye devam ediyordu.
İLK KADIN BELEDİYE BAŞKANI İLK KADIN BAKAN
Susanna Medora Salter, 4 Nisan 1887 günü henüz
27 yaşındayken Kansas eyaletinin Argonia
kenti Belediye Başkanlığı'na seçildi.
Seçmenlerin üçte ikisinin oylarını toplayan Bayan
Salter, kentte yaşayan kadınların kurduğu
bir dernek tarafından kendi bilgisi dışında
aday gösterilmişti. Adaylığını ancak, oy vermek
üzere sandık başına gittiğinde öğrendi.
İngiltere'de de 9 Kasım 1908 günü Bayan
Elizabeth Garret Anderson, Aldeburgh kentinin
Belediye Başkanlığı'na seçildi ve kocasının
ölümüyle boşalan koltuğa oturdu.
Belediye Başkanı olarak ilk icraatı, seçildiği
gün, doğum günü olan Kral VIII. Edward'a
bir kutlama telgrafı çekmek oldu.
İLK KADIN PARLAMENTER
Finlandiya'da, 15-17 Mart 1907 tarihinde yapılan
genel seçimlerde, 19 kadın aday, rakiplerini
geride bırakarak parlamentoya
girmeye hak kazandılar. Bunlardan dokuzu,
iktidardaki Sosyal Demokrat Parti'dendi ve
aralarında bir gazeteci, bir terzi, bir öğretmen,
bir kuaför ve bir kadın hakları savunucusu da
vardı. Öteki dokuz parlamenterden altısı,
"Eski Finlandiya Partisi"ndendi. Aralarında
bir lokanta işletmecisi ile bir rahip eşi bulunmasına
karşın, çoğunluğu öğretmenler oluşturuyordu.
Kadın parlamenterler, 23 Mayıs
günü Helsinki'deki parlamento binasına ilk
kez geldiler ve Times muhabirinin ifadesiyle
"yerlerinde hanım hanımcık oturdular."
İLK KADIN PAPAZ
1825 yılında, New York'un Henrietta kasabasında
dünyaya gelen Bayan Antoninette
Brown, ilk kadın öğrenci olarak Oberlin İlahiyat
Koleji'ne girdi. 1848 yılında New York'
Aleksandra Kollantai, 8 Ekim 1917 günü Lenin
tarafından kurulan Bolşevik hükümetinde,
Sosyal İşler Bakanlığı'na getirildi.
Aristokrat bir aileden gelen Bayan Kollantay,
1899 yılında sosyalist öğretiyi benimseyerek
sınıfını ve ailesini reddetti. Uzun yıllarını
sürgünde geçirdikten sonra, Şubat Devrimi'
nin hemen ardından Rusya'ya döndü. Halk
Komiseri (Bakan) olarak altı aylık görev süresi
içinde, hastanelerden, pansiyonlardan, çocuk
yuvalarından, kadınların eğitiminden ve
oyun kâğıdı üreten fabrikaların yönetiminden
sorumluydu. Öteki görevleri arasında, dinsel
eğitimin etkilerini ortadan kaldırmak, din
adamlarını sivil hizmetlerde çalıştırmak, kız
okullarında öğrencilerin yönetime katılmasını
sağlamak, ulusal sağlık servisini hizmete açmak
üzere tıp adamlarını organize etmek de
vardı. Bayan Kollantai'ye göre, yaptığı en
önemli hizmetlerden biri, 1918'in Ocak ayında
Ana Çocuk Sağlığı Merkezi'ni kurmuş olmasıydı.
Aynı yılın Mart ayında, hükümetin izlediği
genel politikayı benimsemediği için görevinden
istifa etti. Her zaman açık sözlü ve bağımsız
yaradılışlı bir insan olarak ünlenen
Bayan Kollantay, parti içinde bir etkinlik sağlamaya
başlayınca, Norveç'teki Rus delegasyonuna
atandı. Daha sonra, bu ülkede Rus
Büyükelçisi oldu ve aynı zamanda dünyanın
ilk kadın büyükelçisi unvanını da aldı.
İLK KADIN BAŞBAKAN
Bayan Şirimavo Bandaranaike, 21 Temmuz
1960 günü, hükümetini kurarak Seylan'ın (Sri
Lanka) ve dünyanın ilk kadın başbakanı oldu.
Bayan Bandaranaike'den sonra hükümet
kuran kadınlar ise şöyle sıralanabilir: Indira
Gandi (Hindistan, 1966), Golda Meir (İsrail,
1969), Elizabeth Domitien (Orta Afrika Cumhuriyeti,
1975) ve Margaret Thatcher (İngiltere,
1979).
279
http://groups.google.com/group/merakediyorum
İLK KADIN ŞOFÖR
Araba kullanan ilk kadın, Bayan Levasso'dur.
Paris'in önde gelen otomobil yapımcılarından
"Panhard et Levassor" şirketinin ortaklarından
Emile Levassor'un eşi olan Bayan Levassor,
ilk evliliğini Mösyö Sarazin'le yapmıştı.
İlk kocasının ölümünden sonra, Daimler benzinli
motorlarının Fransa ve Belçika'da yapım
hakkını satın aldı. Ertesi yıl (1890) Emile Levâssor'la
evlenince, elindeki patent haklan,
kocasının firmasına geçti. 1891 yılında, kendi
adlarına otomobil imalatına başladılar.
O yıl Bayan Levassor, araba kullanmasını öğrendi.
Şoförlüğü konusunda, kendi cinsiyetine
öncülük eden ilk kadın olmasına rağmen,
Bayan Levassor, karayolunda motorlu araç
kullanan ilk bayan olma unvanına sahip değildi.
İngiltere'nin Erith kentinden Bayan Edward
Butler, kocasına ait motosiklete, 1889
yılında binerek bu unvanı eline geçirmişti.
EHLİYET SINAVINI
KAZANAN İLK KADIN
Düşes d'Uzes adlı Fransız soylusudur. 1898'in
Mayıs ayında Bois de Boulogne'un
"kalabalık" trafiğinde, sınav komisyonu üyelerini,
araba kullanmaktaki yeteneği konusunda
ikna etmeyi başararak ehliyetini aldı.
İLK KADIN ROMANCI
İngiliz Bayan Aphra Behn, ilk öykülerini
1687'de, "Şanssız Gelin", "Dilsiz Bakire",
"Esrarengiz Güzel" ve "Üzücü Yanlışlık" adları
altında yayınladı. Kaleminin gücünü böylece
kanıtlayan Bayan Behn, 1683 yılında, ilk
romanı olan "Siyah Leydi'nin Serüveni"ni
yazdı. Ancak bu kitap, 1697 yılında, ölümünden
8 yıl sonra yayınlandı. Güç ekonomik koşulları
nedeniyle, Bayan Behn, kendisine gelir
sağlayan ilk görevine, Hollanda'da casusluk
yaparak başladı.
Gösterdiği başarı sonunda, yeterli ekonomik
güce kavuştu ve edebiyat dünyasına yeniden
dönerek yazarlıkla geçimini sağlayan ilk
İngiliz kadın oldu.
Bayan Behn, son derece üretken bir yazardı.
1670-1687 yılları arasında, 19 oyun yazdı.
1683-1688 yılları arasında ise 11 roman beş ciltlik
bir çeviri ve "Bir Asilzade ile Kızkardeşi
Arasındaki Sevgi Dolu Mektuplar" adını taşıyan
deneme ile çok sayıda şiir sığdırdı. En
280
başarılı romanlarından biri olan "Oroonoko'i
da, genç kızlık döneminde Surinham'da başından
geçen, bir aşk öyküsünü anlatıyordu.
İLK KADIN FOTOĞRAFÇI
Paris doğumlu olan Bayan Antoniette de Correvont,
1843 yılında Münih'te bir fotoğraf
stüdyosu açtı. 1851'de, İngiltere'de yapılan
nüfus sayımında ise, Bayan Wigley adında bir
genç kızın, Londra'da, Fleet Street 108 numarada
fotoğrafçılık yaptığı belirlendi. 1861'de
yapılan nüfus sayımında ise, kadın fotoğrafçıların
sayısı 204 olarak saptandı. Bu sayı, bütün
profesyonel sanatçıların yüzde 8'ini
oluşturuyordu.
İLK KADIN PİLOT
Kendine taktığı "Barones de la Roche" adıyla
ünlenen Elsie Roche, uçakla ilk tanışmasını,
Voisin Freres firmasının başmühendisi ile bindiği
bir Voisin'le, Chalons üzerinde uçarken
gerçekleştirdi. 22 Ekim 1909 günü tek başına
ilk uçuşunu yaptı ve 100 metre yol almayı başardı.
Ertesi yılın 8 Mart günü brövesini alarak,
dünyanın ilk profesyonel kadın pilotu oldu.
İLK KADIN OYUN YAZARI
İngiltere'de, Lady Elizabeth Carew, "Tragedy
of Marian the faire Queene of Iwery" adlı
oyununu yazdı ve 1613 yılında, Londra'da yayınlattı.
Dörtlükler halindeki bu oyunun herhangi
bir yerde sahnelendiğini gösteren bir
kanıt bulunamadı
Oyunu sahnelenen ilk kadın yazar ise,
Aphra Behn'dir. "The Jealous Bridegroom"
adlı oyunu, 1670 yılının Aralık ayında Lincoln's
Inn Fields'daki Dute's Tiyatrosu'nda
oynandı. Dönemin eleştirmenlerince çok iyi
bir traji-komedi olarak tanımlanan oyunun
başlıca rollerini, Thomas Betterson ile İngiltere'nin
ilk kadın sanatçılarından Mary Sanderson
paylaştılar.
İLK KADIN BORSA SİMSARLARI
Victoria Claflin WoodhulI ve Tennessee Claflin
adlı iki kızkardeş, 19 Ocak 1870 günü, New
York'ta borsa simsarlığına başladılar. Yüksek
finans konusundaki bilgilerim kendisine metreslik
ettikleri Komodor Vanderbilt'ten öğrenhttp://
groups.google.com/group/merakediyorum
mişlerdi. Gerçi her iki ortağın da New York
Borsası'nda kayıtları yoktu ama, özellikle bazı
riskleri göze almaktan çekinmeyen hanım
müşterilerle çalışıyorlardı. Bunlar için, büronun
arkasında özel bir oda hazırlanmıştı. İki
kızkardeş, yalnızca finansman konularıyla ilgilenmekle
kalmadılar ve Woodhull and Claflin's
Weekly adlı bir dergi çıkartarak,
"serbest düşünce ve serbest aşk"ın propagandasını
yaptılar. 1870 yılında Victoria, ilk
kadın başkan adayı olarak ortaya çıktı. Ne var
ki, Victoria'nın Steinway Hall'de yaptığı bir
konuşmada, serbest aşk yaşadığını açıklaması
üzerine, müşterileri desteklerini çektiler ve geriye
sayma başladı. Bir süre sonra, Tennessee'nin
iki zenciye onursal albaylık payesi
vermesiyle, skandalin boyutları büyüdü ve çok
geçmeden firma kapandı.
BORSAYA KAYITLI İLK
KADIN BANKER
Bayan Oonagh Keogh, 9 Temmuz 1925 günü,
henüz 22 yaşındayken, Dublin Borsası'na kabul
edildi ve 1939 yılında kendi isteğiyle işi bırakıncaya
kadar bankerlik yaptı. Bayan
Keogh, Serbest İrlanda Anayasası'nın 21 yaşını
dolduran her yurttaşa tanıdığı fırsat eşitliği
ilkesinden yararlanarak Borsa'ya
başvurusunu yaptı. Konuyla ilgili olarak karar
verme yetkisi ve sorumluluğu Maliye Bakanlığı'na
ait olduğundan, Borsa üyeleri pek
bir şey söyleyemediler. Ama bazıları da, aralarında
bir kadın görmekten duydukları rahatsızlığı
dile getirmekten çekinmedi. Başlangıçta
aynı meslekten olan babasının işlerine yardımcı
olmakla yetinen Bayan Keogh, babası hastalanınca,
tüm sorumluluğu üstlenerek görevi
devraldı ve kısa bir süre içerisinde erkek meslektaşlarının
saygısını kazandı.
PANTOLON GİYEN İLK KADIN
Fransız sanatçı Sarah Bernhardt, 1876 yılında
Paris'teki stüdyosunda, Melandri adlı fotoğrafçıya
poz vererek bir fotoğraf çektirdi.
Bayan Bernhardt, bu pozu verirken, olağanüstü
modern bir ceket-pantolon takımı giymişti.
Gerçi, Amerikalı feminist Amelia Bloomer da
1848 yılında eteğinin altına pantolon giyerek
sokağa çıkmıştı ama, bu modern anlamdaki
pantolon tanımlamasına uymaktan çok
uzaktı.
Moda dünyasına karşı kayıtsız kalamayan
ve başka pek çok açıdan Bernhardt'ı taklit etmekte
vakit kaybetmeyen kadınlar, bu kez aynı
çabukluğu göstermekten çekindiler. Fransız
sanatçıdan sonra pantolon giymeye cesaret
edebilen ilk kadın, Boston kentinden Bayan
Eleonora Sears oldu. 1909 yılında, Burligame
Country Club sahasına polo takımları giyerek
gelen Bayan Sears, İngiliz ve Amerikan takımları
arasında yapılacak maçta, İngilizlere karşı
oynamak istediğini söyledi. İngiliz takımının
kaptanının, şaşkınlıktan dili tutulurken, Amerikalılar,
büyük bir öfkeyle kızı alandan uzaklaştırdılar.
PARLAMENTO SEÇİMLERİNDE OY
KULLANAN İLK KADIN
Mutfak eşyaları satan küçük bir dükkânı işleten
Bayan Lilly Maxwell, 26 Kasım 1867 günü
yapılan ara seçimlerde, Manchester
kentinde oy kullandı. O yıllarda, seçmen listeleri,
vergi ödeyen yurttaşların adları saptanarak
düzenleniyordu. Bayan Maxwell de, o
dönemde pek ender rastlanan bir durum olmasına
karşın, kendi dükkânını işletiyor ve
yergi ödüyordu. Vergi listesinde adını gören
İl Seçim Kurulu, Bayan Maxwell'i de yanlışlıkla
seçmenler arasına kaydetmişti.
KIZ ÖĞRENCİ DE ALAN İLK
KOLEJ
"Oberlin Collegiate Institute" adıyla, ABD'-
de, Ohio eyaletinin Oberlin kentinde 3 Aralık
1833 günü hizmete girdi. Okulun kurucusu
Theodore Weld, öğrencileri arasında cinsiyet
ve ırk ayrımı yapmayan bir eğitim kurumunu
gerçekleştirebilmek üzere, bir grup arkadaşıyla
birlikte Cincinnati'deki "Lane Theological
Seminary" adlı okuldan istifa etmişti.
Oberlin'deki okula ilk yıl 15'i kız, 44 öğrenci
alındı. Her ne kadar, kuruluş bildirgesinde
okulun, kız öğrencileri annelik günlerine
hazırlamayı amaçladığı belirtilmişse de,
Oberlin, zamanla feminist hareketin en önemli
üslerinden biri haline geldi.
YALNIZ KIZ ÖĞRENCİ ALAN
İLK KOLEJ
"Mount Holyoke Female Seminary" adı altında,
Bayan Mary Lyon tarafından, Massachussets
eyaletinin South Hadley kentinde, 8
Kasım 1837 günü hizmete açıldı. Ders programlarında,
kimya, astronomi, jeoloji, edebiyat,
mantık, ahlaksal felsefe, teotoloji ve ki-
281
http://groups.google.com/group/merakediyorum
lise tarihine ilişkin konular vardı. 80 öğrenciden
yılda 64'er dolar alınıyordu. Ayrıca iç hizmetler
konusunda öğrencilerin de yardımları
isteniyordu. Okul, ilk dört mezununu 23
Ağustos 1838 günü verdi.
İLK KADIN DERGİSİ
"The Ladies Mercury" adı altında, Londralı
yayıncı John Dunton tarafından 27 Haziran
1693 tarihinden itibaren yayınlanmaya başlandı.
Bu haftalık yayın organı, günümüzdeki kadın
dergilerindeki "sorun-söyleyelim" köşelerinin
işlevini yerine getiriyordu. Bay Dunton,
Ave Mary Caddesi'ndeki Latin Kahvehanesi'-
ne gönderilecek mektuplardan yapılacak seçmelerin
mutlaka cevaplandırılacağını ilk sayıda
duyuruyor ve altına şöyle bir not ekliyordu:
"Bakireler, evliler ya da dul hanımlar,
aşk, evlilik ilişkileri, giyim ve ahlak konuları
ile cinsellik hakkında bilmek istedikleri her şeyi
sorabilirler."Gerek sorular, gerekse yanıtlar
son derece açık ve gerçekçi bir dilde yayınlanıyor,
editör, bazı konuların evlilik öncesinde
tartışılamayacağı yolundaki savlara
katılmıyordu. Bu dergi daha sonra kendisini
izleyen türleri, feminizm akımına büyük katkılarda
bulundular.
Bir kadın tarafından yayınlanan ilk kadın
dergisi ise, ilk sayısı 1709 yılının Temmuz
ayında piyasaya çıkan "The FemaleTatİer"-
dir. Dergide, yayıncının kimliği olarak, "Bayan
Crackenthorpe" adı gösteriliyordu. Bu
takma adın arkasında bulunan Bayan Mary
de la Riviere Manley, Ekim ayında "Soylu İnsanlardan
Bazılarının Gizli Anıları ve
Davranışları" adlı çalışması nedeniyle tutuklandı
ve çok geçmeden büyük jüri, "The Female
Tatler"in kapatılmasına karar verdi.
İLK MODA DERGİSİ
"Le Cabinet des Modes" adıyla, 1785 yılında
Paris'te yayınlanmaya başlandı. Derginin
politikası, "okurların modayı izlemek ve öğrenmek
için komisyonculara avuç dolusu para
kaptırmalarını önlemek ve kendilerini bu
konuda eğitmek" olarak saptanmıştı.
Alman sanatçı Nicolaus von Heidoloff,
1793 yılında, "The Gallery of Fashion" adı
altında İngilizce bir moda dergisi yayınlamaya
başladı. Yıllık abone ücreti üç İngiliz altını
olan bu dergi, yayınını 1803 yılına kadar
sürdürdü.
Orta sınıftan İngiliz ev hanımlarına seslenen
yüksek tirajlı ilk kadın ve moda dergisi
ise, 21 yaşındaki Samuel Orchart Beeton ta-
282
rafından 1852 yılının Mayıs ayından itibaren
yayınlanmaya başlandı. "The Englishwoman's
Domestic Magazine" adını taşıyan derginin
yayın politikası, genç yayıncı tarafından
"entellektüelliğin yaygınlaştırılması, ahlak değerlerinin
yerleştirilmesi ve aile bağlarının
güçlendirilmesi" olarak belirlendi. İngiliz ev
kadınları, ayda iki peni gibi ucuz bir fiyat karşılığında
ahlak değerlerinin yükseltilmesine ilgi
gösterdiler ve bu ucuzluk, Beeton'un başarısının
sırlarından biri oldu. 1856 yılında İsabella
Mayson adlı genç kızla evlendiğinde Beeton'un
dergisinin tirajı 37 bini bulmuştu. Evliliğinin
duyulması üzerine tiraj ansızın 50 bine
yükseldi. Bu denli çok sayıda yeni okurun
kazanılmasında, kuşkusuz ilk olarak elbise
provalarının verilmesinin ve "Derdini söylemeyen
derman bulamaz" köşesinin başlamasının
da payı vardı. Beeton ayrıca, seslendiği
sınıfın kadınlarının gizli kalmış duygularını
okşayacak öykülere yer vermeyi de ihmal etmiyordu.
İşin ilginç yönlerinden biri de, Victoria
dönemindeki orta sınıf İngiliz ev kadınlarının
okuduğu bu derginin birkaç sayısının,
British Museum'da pornografik yayın olarak
nitelendirilip, kapalı kasalar içinde muhafaza
edilmesidir.
İLK YATLAR
Kayıtlara göre, altı yelkenli araç, 17 Mart 1580
günü, Prens I. William'm onuruna düzenlenen
deniz şenliklerine katılmak üzere Amsterdam
limanına geldiler. Aslında "jaght" adı
verilen küçük ve hareketli tekneler, Portekiz'-
de ve Baltık Denizi'nde ticari gemilere eşlik etmek
için kullanılıyordu. Hangi tarihten itibaren
dinlenme ve spor yapma amacıyla kullanılmaya
başlandıkları kesin olarak bilinemiyor.
Ancak, 17. yüzyılda, Amsterdam'da Donanma
Kupası yarışmalarında çeşitli karşılaşmalar
düzenlendiği ve bayraklarla komuta edilen
yatların bazı oyunlara katıldığı biliniyor.
Buhar gücüyle hareket eden ilk yat ise,
1829 yılında Thomas Assheton-Smith için yapılan
"Menai" adlı 400 tonluk teknedir. İki
yıl önce, Assheton-Smith'in de kurucuları arasında
bulunduğu İngiliz Kraliyet Yat Kulübü,
buharlı makine kullanan yat sahiplerinin
sportmenlik anlayışına ters davranmış olacaklarını
ve bu nedenle kulüpten ihraç edileceklerini
kararlaştırmıştı. Bu kararı, insan haklarına
bir müdahale olarak nitelendiren
Assheton-Smith, derhal Kraliyet Yat Kulübü
Yönetim Kurulu'na istifa mektubu gönderdi
ve "Menai" adlı teknenin yapımı için ilgililere
siparişini verdi.
http://groups.google.com/group/merakediyorum
KADINLARINA OY HAKKI
TANIYAN İLK ULUS
Kendi kendini yönetme hakkına sahip Yeni
Zelanda Kolonisi'nde, 19 Eylül 1893 günü kabul
edilen ve Genel Vali'nin de onaylamasıyla
yürürlüğe giren kararnameyle, kadınlara oy
hakkı tanındı. Belirli bir yaş sınırlamasından
başka hiçbir sınıflama getirilmedi. Bu konuyla
ilgili ilk öneri, 1843 yılında Alfred Saunders
(Önerisinin kabulünü 50 yıl sonra görebilecek
kadar yaşama mutluluğuna erişti) tarafından
getirilmişti, ama 1866 yılında Bayan K.Sheppard
başkanlığındaki Kadın Hareketi'nin
başlattığı kampanyaya gelinceye değin, başka
destekçi çıkmadı Bunu izleyen yedi yıl içinde
Bayan Sheppard ve yandaşları, parlamento
üyelerinin çoğunluğunu kendilerinden yana
çekebilmeyi başardılar. Azınlıkta kalan üyeler
ise, Genel Vali'yi etkilemek üzere harekete
geçtiler. Böyle bir kararın alınmasıyla,
"Majesteleri, İngiltere Kraliçesi'nin" çıkarlarının
tehlikeye düşebileceğini öne sürüyorlardı.
Bütün çabalara rağmen, parlamento, hem
muhalefetteki Muhafazakâr Parti'nin, hem de
iktidardaki Liberal Parti'nin desteğiyle yasayı
kabul etti ve kadınlara oy hakkı tanıdı. 28
Kasım 1893 günü yapılan ilk genel seçimlerde,
sayıları 90 bini bulan kadın seçmenler de,
yöneticilerini belirlemek için oy kullandılar.
283
http://groups.google.com/group/merakediyorum
İLK FERMUAR
Chicago'dan Whitcomb L.Judson tarafından
geliştirildi. Çizmeler ve ayakkabılar için düzenlenen
bu yeni aygıt, 1893 yılında, Chicago
Panayırında sergilendiğinde, Albay Lewis
Walker'in dikkatini çekti. Walker, aynı yıl
Autonlatic Hook and Eye Co. adlı bir şirket
kurarak, üretime geçti. Judson'un buluşunda
bazı tasarım hataları vardı. Bunların en önemlisi,
kolayca açılabilir bir yapıya sahip olmasıydı.
Daha gelişmiş bir modeli, 1902 yılında
"Walker's Universal Fastener Co." adlı şirket
tarafından C-Curity markası altında üretilerek
piyasaya sunuldu. Ancak halkın ilgisizliği
yine de sürüyordu. En sonunda İsveç
asıllı mühendis Gideon Sundback, New Jersey'de,
bugün bildiğimiz modern fermuar tipini
geliştirdi ve patentini 29 Nisan 1913 günü
aldı. 1917'de ABD'nin savaşa girmesiyle,
adeta bir gecede fermuar endüstrisi oluştu.
İLK KAŞIK
İlk insanlar, deniz hayvanlarının kabuklarını
kaşık yerine kullanmayı öğrendiler. Eski Yunanlılar
da yumurta yemek için tahtadan kaşık
yaptılar. 17. yüzyıla gelinceye değin, yemek
pişirirken tencere ve kazanları karıştırmak
için kullanılan kaşık, o dönemden sonra
bıçak ve çatal ile birleşerek, yemek masalarındaki
yerini aldı.
İLK YAY
Bilinen ilk yay sistemi, M.Ö. 1350 yılında, Mısır
Firavunu Tutankamon'un arabasında kullanıldı.
Kalın deriden şeritler halinde kesilen
parçaların üst üste sarılmasıyla oluşan bu sistem,
arabanın altına çakıldı ve sarsıntıyı belirli
bir ölçüye kadar kesti.
Metal yayların atlı arabalarda kullanılmasına
ise 16. yüzyılın sonlarından itibaren başlandı.
Ancak bu yayların geniş çaplı kullanımı
ise 18. yüzyıldan itibaren yaygınlaştı. Bu
yayların yapımında, eşit genişlikte fakat farklı
uzunlukta hafifçe bükülmüş metal tabakaların
kesildikten sonra, en küçük parçaların en
üste konması yönteminden yararlanılıyordu.
En uzun parçaların kıvrık uçları arabanın gövdesine
çakılırken orta kısmı —aynı zamanda
en kalın yeri— de tekerleklerin dingiline iliştiriliyordu.
Böylece oluşturulan yay sistemiyle,
sarsıntı büyük ölçüde azaltılmış oluyordu.
Yay yapımı, kauçuğun ilk kullanıldığı
284
alanlardan biri oldu. 1826 yılında, İngiltere'-
nin Manchester kentinden H.C.Lacy, arabalardaki
metal yaylan kauçuk tabakalarından
üretmek için ilk patenti aldı. 1845'te demiryollarında
kullanılan arabalarda da kauçuk
yaylar görülmeye başlandı.
Helezon şeklindeki yaylar ise ilk kez 18.
yüzyılın ortalarında ortaya çıktı. Bu tür yaylar
başta yatak yapımcılığı olmak üzere, pek
çok iş kolunda bugün de kullanılmaktadır.
1950'li yıllarda, Fransız otomobilcilik kuruluşu,
Citroen otomobillerde yay sisteminin
yerine sıvı ve nitrojen gazının sarsıntı emici
olarak kullanıldığı hidrolik süspansiyon sistemini
geliştirdi.
İLK EĞİRME MAKİNESİ
İpi eğirmek, insanların hayvanları evcilleştirerek
çiftçiliğe başladığı ilk günlerde geliştirdiği
bir hünerdir. Mezopotamya'da, Zagros
yöresinde yaşayan ilk koyun yetiştiricileri, el
çıkrıklarında eğirdikleri iplerden ürettikleri
dokumalarla giyinmeyi de öğrendiler ve bu
giysilerin kendilerini hayvan derilerinden ve
postlarından daha sıcak tuttuğunu anladılar.
Orta çağlara gelinceye değin, çıkrıklar ipi
eğirmede en önemli aygıt olarak kaldı ve dokumacılık
mesleği büyük ölçüde insan emeğine
bağımlı olarak varlığını sürdürdü. Kumaş
tüccarları, en yetenekli ve eli çabuk eğiricileri
evlerinde çalıştırarak talepleri karşılamaya çalıştılar.
1771 yılında İngiltere'nin Cromford kentinde
Richard Arkwright, modern dokumacılık
endüstrisinin temellerini attı ve ilk dokuma
makinelerini yaptı.
İLK İSTATİSTİK
1662 yılında, Londralı tuhafiyeci John Graunt,
ölüm raporları üzerine bir araştırma yaptı
ve kaç kişinin hangi nedenle öldüğünü sayılarla
saptayarak yayınladı. Bu, nüfus verilerinin
istatistiksel analizine ilk örnek oldu.
Graunt, salgın hastalıkların görülmediği yıllarda
bile, kalabalık kentlerde ölüm oranının
doğum oranından çok yüksek olduğunu, kırsal
yörelerde ise böyle bir durumun söz konusu
olmadığını saptadı.
1693 yılında da İngiliz Edmund Halley,
geçmiş yıllara ait verileri değerlendirerek, her
bin kişiden kaçının kaç yaşına kadar yaşayabileceğini
gösteren bir çizelge yaptı. Bu tabloya
göre, 598 kişi, 20 yaşına, 445 kişi ise 40
yaşına kadar yaşayabilecekti. Halley'in tablosu,
18. yüzyılda faaliyete geçen ilk sigorta
http://groups.google.com/group/merakediyorum
şirketleri tarafından yaşam sigortası isteyen
müşterilerle ilgili rizikoların hesaplanması için
kullanıldı.
Günümüzde de ticari ve siyasal alanda pek
çok karar, istatistik bilgilerin ışığında alınmaktadır.

0 yorum:

Yorum Gönder