26 Nisan 2012 Perşembe

Milliyet Ansiklopedisi


İLK NAL
Çivilerle atların tırnaklarına çakılan nallan
Avrupa'ya M.Ö. 200 yıllarında Almanlar tanıttılar.
Bu nallar, yumuşak zeminlere atların
daha rahat basmasını, sert zeminlerde de
ayaklarının korunmasını sağlıyorlardı. Böylece,
hem üzerlerine binerek yol almak hem de
yük taşıtmak kolay hale geldi.
İLK DONDURMA KÜLAHLARI
1896 yılında New Jersey'de İtalyan göçmeni
İtalo Marcioni tarafından yapıldı ve 13 Aralık
1903 günü Marcioni adına patenti tescil
edildi. Ancak, bu buluşa önceleri pek rağbet
eden olmadı. 1904 yılında, St. Louis'deki ticaret
fuarı sırasında Suriye'den gelme bir şekerci
olan E.A. Hamwi, yaptığı gözlemeleri
bu külahların içinde satınca, Marcioni'nin buluşuna
olan ilgi arttı. Daha sonra dondurmacılar
da, o güne kadar çeşitli kaplar içinde
sattıkları ürünleri külahla müşterilerine sunmaya
başladılar.
İLK ROBOT RESİM
Bir suçlunun tanımlanmasında büyük yardımı
olan ilk robot resim, ilk kez 1959 yılı Şubat
ayında, Los Angeles Emniyet Müdürlüğü'nden
Şerif Peter Pitchess tarafından
kullanıldı. İçki satan bir dükkânda silahlı
bir soygun yapılmıştı ve dükkân sahibi,
hırsızın fiziksel görünümünü mükemmel bir
biçimde tarif edebiliyordu. Bunun üzerine polis
yetkilileri, bu tarife uyarak temsili bir resim
çizdirdiler ve çevrede dağıttılar. Çok
geçmeden hırsız yakalandı ve suçunu itiraf
etti.
Robot resimlerin fikir babası ise İkinci
Dünya Savaşı'ndan hemen sonra, bu konuda
çalışmalarına başlayan Los Angeles Emniyet
Müdürlüğü dedektiflerinden Hugh C. McDonald'dır.
McDonald'ın yönetiminde bir ekip,
50 bin fotoğrafı teker teker inceleyerek, 37 burun,
52 çene, 102 çift göz, 40 dudak, 130 saç
biçimi ve çok sayıda kaş, sakal, bıyık ve gözlük
saptayarak bunları özel biçimde arşivledi.
İLK GELİR VERGİSİ
1451 yılında Floransa'da 'Catastro" adı altında
Lorenzo de Medici tarafından toplanmaya
başlandı. Daha sonra "Scala" adını alan
bu vergi, önceleri devlete gelir sağlamak amacıyla
ve iyi niyetle toplanıyordu. Ancak, zamanla
politik bir şantaj unsuru oldu ve 1492
yılında Medici Hanedanı'nın yıkılmasıyla birlikte
ortadan kaldırıldı.
İlk süper vergiyi ise, İngiltere'de David
Lloyd George, 1909 bütçesiyle birlikte yürürlüğe
koydu. Buna göre, yıllık geliri 5 bin sterlingi
aşan herkesten gelirinin 3 bin sterlingden
sonraki her sterlingi için 6 penny vergi alınıyordu.
Bu sistem, 1927 yılına kadar yürürlükte
kaldı.
İLK ÇİÇEK AŞISI
Avrupalıların 18. yüzyılda aşıyla tanışmasından
çok uzun süre önce Hindistan, Çin, Senegal,
Tunus, Cezayir, Türkiye ve İran'da
biliniyordu. Aşıyla ilgili ilk İngilizce kitap,
1715 yılında Londra'da Cerrah Kennedy tarafından
yayınlandı. Kennedy, bu kitabında,
İstanbul'da Türklerin bu aşıyı nasıl yaptıklarını
şöyle anlatıyordu:
"Önce bu hastalığa yeni yakalanmış birinden
bir çiçek kabarcığı alıyorlar. Sonra alında,
bacaklarda ya da bileklerde hacamat
133
http://groups.google.com/group/merakediyorum
yoluyla bazı kesikler açıyorlar ve hastadan alınan
çiçek kabarcığını buralardan birine yerleştiriyorlar.
Üzerini sardıktan sonra 8 veya 10
gün bekliyorlar. Bu sürenin sonunda hastalığın
doğal belirtileri ortaya çıkıyor. Ama hiçbir
zaman normal bir çiçek hastalığı gibi
şiddetli olmuyor. Benim orada olduğum dönemde,
bu yöntemle 2 bin kişiye çiçek aşısı yapıldı
ve bunlardan yalnızca ikisi hastalığın
etkisinden kurtulamayarak öldü."
Kennedy, İstanbul'a gelmeden önce Dr.
Janoin adlı Yunanlı bir doktorun da çiçek aşısı
yaptığını gördüğünü yazmakta. Bu doktorun
da aşıyı uygulayan ilk Avrupalı olduğu sanılıyor.
Çiçek aşısını Türklerden öğrenen bir başka
İngiliz de, Dr. Charles Maitland'dır. 1717
yılının Mart ayında, Beyoğlu'ndaki İngiliz Büyükelciliği'nde,
dönemin büyükelçisinin oğluna
aşı yapmıştır.
İLK İNSÜLİN
27 Temmuz 1921'de, Kanada'da Toronto Üniversitesi
Tıp Fakültesi'nde Dr. Frederick Banting
ve yardımcısı Charles Best tarafından elde
edildi. Aynı gün,pankreası alınmış bir köpeğe
verildi. Banting, şeker üzerinde etkin olan hormonun
pankreas tarafından üretildiği yargısına
varmış ve bu yargısını kanıtlamak için bir
deney yapmıştı. Bu deneyde gösterdiği başarı,
daha sonra milyonlarca şeker hastası için
bir sağlık kaynağı oldu.
İNSÜLİNLE TEDAVİ EDİLEN
İLK ŞEKER HASTASI
14 yaşındaki şeker hastası Leonard
Thompsoh'a, 11 Ocak 1922 günü Toronto General
Hospital'da,Dr.Walter Ü.Champbell ve
Dr. Alma A. Fletcher tarafından insülin tedavisi
uygulandı. Hastalığı çok ilerlemiş bir
aşamada olduğundan, Thompson'un, hastaneye
getirildiğinde yaşama şansı çok azdı. İnsülin
sayesinde yeniden normal bir hayat
sürmeye başladı.
İLK SAKAT ARABASI ~
Üç tekerlekli ilk sakat arabası, 1650 yılında,
Nürnberg'de Stephen Faffler tarafından kullanıldı.
Ön tekere kumanda eden kolların, elle
kullanılmasıyla hareket ediyordu. Bu
arabayı yaptığı sanılan Johann Haustach, 10
134
yıl önce de kendisi için bir araba modeli çizmiş
ama, yapamamıştı. Farfler'in arabasını
her pazar günü Lorenze Kirche Kilisesi'nin
önünde bacakları olmayan sahibini âyinden
çıkması için beklerken görmek mümkündü.
Motorlu ilk sakat arabası ise, 1899 yılında
İngiltere'nin Coventry kentinde Rudge
Cycle Co. adlı firma tarafından üretildi. Üzerinde
De Dion marka bir motor vardı.
İLK DEMİR KÖPRÜ
Fransa'nın Lyon kentinde Rhone Nehri üzerinde
Fransız mühendis M. Garvin tarafından
1755 yılında yapıldı. Önce, köprünün tümünün
demirden yapılması düşünülmüştü. Ancak,
maliyetinin çok fazla olacağı anlaşılınca,
yalnızca kemerlerinden biri (açıklığı 25 metre)
demirden yapıldı. Geri kalan bölümlerinde
ise tahta kullanıldı.
Tümü demir kullanılarak yapılan dünyanın
ilk köprüsü ise, 1779 yılında İngiltere'de
Severn Nehri üzerinde yapıldı. Ayak açıklığı
30 metre olan bu köprü, Benthall ile Madeley
Wood'u (Bugünkü adı Ironbridge köyü) birbirine
bağlıyordu. 1 Ocak 1781 günü hizmete
açıldı. Planları John Wilkinson tarafından çizilen
bu köprüde, 378 ton demir kullanıldı.
1934 yılında araba trafiğine kapatıldı ama yaya
ulaşımına hâlâ açıktır. 1972 yılında, maliyetinin
50 katı harcanarak 150 bin sterlinge
restore edildi.
İLK ZEKÂ TESTİ
Kişilerin zekâ düzeylerini ölçmeye yarayan zekâ
testi, Parisli psikolog Alfred Binet tarafından
geliştirildi. 1896 yılında Binet, 80 çocuk
üzerinde ilk denemelerine başladı. Onlardan
basit bir resmi tanımlamalarını ya da bazı tanımlamaları
dört ya da beş gruba ayırmalarını
istedi. Yeterli bir araştırma süresinden sonra
zekâ oranını belirleyen bir gösterge geliştirdi
ve bunu 1905 yılında L'Annee Psychologique'de
yayınladı. Binet'nin göstergesi, Paris
Eğitim Müdürlüğü yetkilileri tarafından, zihinsel
özürleri nedeniyle özel bir okula gitmeleri
önerilen çocukları saptamak için
kullanıldı. Ancak, buna, zekâ testinin okullarda
ilk kullanımı demek doğru olmaz. Daha
1897 yılında, Ebbinghaus adlı Alman
psikologu, Binet'nin araştırmalarından yola
çıkarak Silezya'daki bazı okulların öğrencilerine
belirli testler uyguladı. Ebbinghaus'un
testleri, daha çok çocukların düş güçlerini ölhttp://
groups.google.com/group/merakediyorum
Eugenio Barsanil ve Felice Matteucci adlı iki İtalyan tarafından kurulan şirket, 19 Ekim 1860'ta ilk içten yanmalı
motoru üretti.
135
İÇTEN YANMALI İLK MOTOR
Üç zamanlı, içten yanmalı ilk ticari motor,
1853 yılında Floransa'da Eugenio Barsanti ve
Felice Matteucci tarafından planlandı. Üç yıl
sonra da patenti alındı. Çalışabilir durumdaki
ilk motor, 18S6'da Floransa'da Maria Antonia
İstasyonu'na takıldı. 19 Ekim 1860'ta
motorların seri üretimini yapmak üzere Societa
Anonima del Nouva Motore Barsantee
Matteucci adlı bir şirket kuruldu.
http://groups.google.com/group/merakediyorum
çümlemeyi amaçlıyordu. Bu nedenle çocuklardan,
eksik sözcükleri tamamlamaları istendi.
Zekâ testlerinin ilk kitlesel kullanımı, 1917
Ekim'inde, ABD Ordu Tıp Merkezi tarafından
gerçekleştirildi. Testleri Leland Stanford
Üniversitesi'nden A.S. Otis hazırladı. Robert
M. Yerkes de bunları askeri kurallara göre
uyarladı. Uygulamanın amacı, askerleri zekâ
düzeylerine göre belirli gruplara ayırmak ve
onlara alınacak sonuçlara göre sorumluluk
vermekti. Birinci Dünya Savaşı'nın sonuna
kadar 1 milyon 726 bin 966 asker testten geçirildi.
Bunlardan 7 bin 800'ü normal zekâ düzeyinin
çok altında bulundu ve derhal ordudan
uzaklaştırılmalarına karar verildi. Bu arada,
askerlerin yüzde 30'unun okuma yazma bilmediği
de ortaya çıktı.
İLK YAPAY CİĞER
ABD'nin Boston kentinde Warren E.Collins
Co. tarafından yapıldı ve ilk kez olarak 12
Ekim 1928 günü, Boston Çocuk Hastanesi'-
nde, solunum güçlüğü çeken küçük bir kızın
tedavisinde kullanıldı.
Bir yıl önce, ilk deney modeli Harvard
Üniversitesi'nden Profesör Philip Drinker tarafından
geliştirildiği için, aygıta "Drinker
Respiratörü"adı verildi. Profesör Drinker, deneme
modelini yaparken demir bir gövdeye iki
elektrikli süpürge emicisi yerleştirmişti. Bunlardan
biri, üflemeye, diğeri de emmeye yarıyordu.
İngiltere'de, bu aygıt sayesinde hayatı kurtarılan
ilk hasta, 17 yaşındaki öğrenci John
M.Turner'dır. Turner, 1932 yılının Eylül ayında
çocuk felcine yakalandı. Tedavi amacıyla
Oxford'daki Morris Ortopedi Hastanesi'ne
getirildi. 6 Ekim sabahı, nöbetçi gece hemşiresi,
Turner'ın iyi soluk alamadığını gördü.
Hastalık, solunum kasları dahil, tüm vücudu
etkisi altına almıştı.
Hastanede araştırma yapmak amacıyla
gelmiş, ABD'li bir doktor vardı. T.C.Thompson
adlı bu doktor, Londra'daki Üniversity
College Hastanesi'nde bir Drinker Respiratörü
olduğunu öğrendi. Hemen bu aygıtın getirilmesini
istedi. Üniversity College yetkilileri,
aygıtı vermeye hazır olduklarını, ancak kendilerinin
yaptıkları denemelerde başarılı sonuç
alınamadığım söylediler. Drinker Respiratörü'
ne bağladıkları iki hasta da hayatını kaybetmişti.
Yine de aygıt bir arabaya konularak Oxford'a
getirildi. Gerekli voltaj ayarlamaları
yolda yapılmıştı.
Bu arada John Turner'a sürekli suni solunum
yaptırılarak respiratör gelene kadar ha-
136
yatta kalması sağlandı ve saat 5.30'da Drinker
Respiratörü'ne bağlandı. Önceleri tümüyle
aygıta bağımlı kaldı. İki-üç hafta sonra
uzun aralıklarla makineden ayrılarak soluk almayı
başardı. İyileştikten sonra The Times'a
yazdığı bir mektupla doktorlarına ve Drinker
Respiratörü'ne neler borçlu olduğunu anlattı.
Bunun üzerine Lord Nuffield, imparatorluğun
her yerindeki tüm hastanelere birer tane respiratör
alınmasını emretti.
Sürekli olarak yapay ciğerle yaşayan ilk
hasta ise, ABD'li bir demiryolu görevlisinin
oğlu olan Frederick B. Smite Jr'dır. 1936 yılında
Pekin'de çocuk felcine yakalandı. Respiratöre
bağlanarak ABD'ye getirildi. Yolculuğunun
büyük bölümünü özel bir vagon içinde
sağlık ekibiyle birlikte yaptı. Demir Ciğerli
Adam olarak ünlenen Smite, 12 Kasım 1954
yılında 44 yaşında ölünceye kadar sürekli respiratöre
bağlı olarak yaşadı.
İLK CAZ ORKESTRASI
1900 yılında, ABD'de, New Orleans'da,
Buddy Bolden adlı Zenci müzisyen tarafından
kuruldu. Orkestrada Bolden'ın çaldığı trompet
dışında kornet, klarinet, trombon, keman,
gitar, basgitar ve davul vardı. Müzik tarihçisi
Bud Scott'a göre, "Bolden bir gün kiliseye
gitti ve caz müziği kafasında orada oluştu."
Bolden'ın caz müziğinin kurucusu olduğunu
kabul edebilmek için, müzik tarihçilerinin
tek dayanağı, kendisini tanıyanlar ve dinleyenlerdir.
Hiç kuşkusuz, Bolden'ın yaptığı müzik,
belirli bir gelişimin bir parçasıdır. Daha
doğrusu, onun yaptığına, geleneksel Zenci müziğine
caz formu vermek denilebilir. Bu ilk caz
orkestrası, New Orleans'daki çalışmalarını
1907 yılına kadar sürdürdü ve o yıl Bolden'in
delirmesi üzerine dağıldı.
İLK CAZ ORKESTRASYONU
1915 yılında, Chicago'da yayınlandı. Ferdinand
Joseph (Jelly Roll) Morton adlı caz ustasının
yaptığı bu ilk orkestrasyonun adı, "Jell
Roll Blues"dur.
Kendisini cazın asıl mucidi olarak ilan eden
Morton, ilk orkestrasyonunu 1902 yılında
yaptı: 1915 yılında yayınladığı Jell Roll Blues'u
ise 1905 yılında düzenlemişti.
Caz sözcüğünün ilk defa ve nerede kullanıldığına
ilişkin iddialar da çeşitlidir. Morton,
bu sözcüğü ilk kez 1902 yılında, yaptığı müziği
"ragtime" denilen müzikten ayırmak için
http://groups.google.com/group/merakediyorum
kendisinin kullandığını öne sürer. Müzik otoriteleri
ise, bu yeni türün Chicago'da duyulmaya
başlandığı tarih olan 1916'ya kadar özel
bir isimle adlandırılmadığı inancındadırlar.
Orkestra Şefi George Morrison ise, caz sözcüğünü,
bu tarihten en az beş yıl önce Colorado'da
duyduğunu söyler. Cazın tarihine ilişkin
anılarını 1962 yılı Haziran ayında Denver
Stüdyoları'nda banda alan Morrison şöyle konuşur:
"Caz sözcüğünü, ilk kez -1-911 sıralarında
duydum. Evet, evlendiğim yıldı o yıl ve caz
sözcüğü kullanılıyordu. Gerek kendi düğünümde,
gerek başka düğünlerde caz çalıyorduk.
Hatta arabamın üzerinde de George
Morrison Caz Orkestrası yazılıydı."
Caz sözcüğünün basına il yansıyışı ise,
Chicago Herald gazetesinin 1 Mayıs 1916 günlü
sayısında çıkan Johnny Stein Orkestrası'-
na ilişkin bir haberde oldu. Haberde, Schiller's
Cafe adlı yerde, New Orleans Caz Orkestrası
eşliğinde çığlıklar atan sarhoş kadınlardan
söz ediliyordu.
İLK BLUCİNLER
1850 yılında Bavyera'dan ABD'ye göçeden
Levi Strauss tarafından yapıldı. Altına hücum
döneminde San Francisco'ya geldiğinde yanında
çadır ve branda bezi yapmak üzere getirdiği
bir miktar kumaş vardı. O sırada karşısına
çıkan bir madenci, normal pantolonların,
madenlerde çabuk eskiyip yırtıldıklarını söyleyince,
Strauss'un kafasında bir şimşek çaktı
ve elindeki kalın kumaştan dayanıklı pantolonlar
dikmeye karar verdi. Bu ilk blucinler,
düzinesi 13.5 dolardan satışa çıkarıldı.
İLK CİP
1940 yılında, ABD ordusu, arazide yararlanmak
üzere, geniş kullanımlı, dört tekerlekli ve
fazla ağır olmayan bir araç gereksinimi duydu.
Bu istek üzerine, aynı yılın Temmuz ayında
Bantam Car Co. adlı şirketin mühendislerinden
Karl K.Pabst, ilk cipin (jeep) planlarını
çizdi.
Eylül ayında üretilen ilk örnek, Camp Ho-
Iabird'de denendi. Bunun başarılı olması üzerine
firmaya 70 adet cip siparişi verildi. Üzerlerinde
45 beygir gücünde dört silindirli Continental
motoru bulunan bu cipler, 1941 başlarında
ABD ordusunda hizmete girdi. Bu seriden
üretilen yedinci cip, halen dünyanın en
eski cibi olarak Washington'daki Smithsonian
Enstitüsü'nde muhafaza edilmektedir.
1940 yılı Kasım ayından itibaren hem
Ford, hem de Willys firmaları denemek üzere
ilk cip prototiplerini ürettiler. Ertesi yılın
yazında, Willys MB modeli standart tip olarak
kabul edildi ve her iki firma da aldıkları
siparişleri bu modele göre yaptılar. Ford tarafından
üretilen araçların üzerinde GPW arması
vardı. Bunun anlamı, "Genel Kullanımlı
Willys" idi. Cip sözcüğü ise, bu armanın ilk
iki harfinin İngilizce okunuşundan kaynaklandı
(ci-pi). 1930'lu yıllarda ünlenen Temel Reis
adlı çizgi filmin kahramanlarından birinin
adı da "Jeep" idi.
Yapımcılar, "elinden hemen her şey gelen"
bu sevimli kahramanın adını, ürettikleri araca
yakıştırarak cip adını daha yaygınlaştırdılar.
İkinci Dünya Savaşı sırasında, 649 bin cip
üretildi. Willys firmasının Toledo'daki tesislerinde,
80 saniyede bir cip monte ediliyordu.
İLK OTOMATİK GRAMOFON
23 Kasım 1889 günü, Louis Glass tarafından
San Francisco'da, Palais Royal Saloon'a takıldı.
İçinde, elektrikle çalışan Edison marka
bir fonograf vardı. Dört kulaklığından her biri,
ayrı ayrı madeni paralar atılarak çalıştırılıyor
ve yalnızca bir tek plak dinlenebiliyordu.
İstenilen plağın seçilebildiği ilk otomatik
müzik kutusu ise, 1905 yılında Michigan'da,
John C.Dunton tarafından geliştirildi. Önü
cam olan bu tahta dolabın içinde Edison marka
bir fonograf vardı. Elle kumanda edilen bir
mekanizma, dinleyiciye dolabın içindeki 24
plaktan birini seçme şansını veriyordu.
İLK ÇOCUK MAHKEMESİ
1890 yılının Nisan ayında, Güney Avustralya'-
nın Adelaide, kentinde, Devlet Çocuk Bürosu'nun
bir odasında hizmete açıldı. Mahkemenin
kuruluşunu, o dönemin ünlü sosyal reformcusu
Bayan Caroline Clark sağlamıştı.
İngiltere'de de 1908 yılında başlayan Çocuk
Hareketi, altı çocuk mahkemesinin kurulmasını
sağladı. Bunların tümü de, ilk oturumlarını
4 Ocak 1916 günü saat 14.00'de yaptılar.
O gün bakılan 60 davanın çoğunluğunu,
dilencilik, kumar, caddede top oynamak, patlayıcı
maddeler kullanmak, tehlikeli şekilde
yaralamaya sebep olmak, hırsızlık gibi suçlar
teşkil ediyordu.
İLK HAKİ UNİFORMA
1846 yılının Aralık ayında Hindistan'da, Pesaver'in
kuzeybatı cephesinde görevli İngiliz
137
http://groups.google.com/group/merakediyorum
süvari birlikleri tarafından giyildi.
Birliğin komutam olan Teğmen Harry
Burnett Lumsden'e, askerleri giydirme emri
verilmişti. Lumsden de, ülkenin tozlu yollarında
adamlarını kamufle etmeye yarayacağı
düşüncesiyle haki rengi kumaşı tercih etti. Orijinali
Farsça olan haki sözcüğü "kül" ya da
"toz" anlamına geliyor.
Askerler, bu yeni giysilerle ilk harekatı, yılbaşı
günü, Buneyr cephesinde vergi ödemeyi
reddeden Babuzai köyüne düzenlediler.
Bu askerler, daha sonra öteki İngiliz birlikleri
ile 11 Aralık 1849'da, Sangao'da omuz
omuza savaştılar. Savaşta hepsi birden yok olma
tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar.
Üniformalarına bakarak onları düşman
askeri zanneden bir İngiliz topçu bataryası,
namlularını üzerlerine doğrulttu. Tam ateş
edilmek üzereyken, uyanık bir topçu eri, batarya
komutanına şöyle seslendi:
"Aman Tanrım!.. Komutanım, bunlar bizim
tozlarımız."
PLAKLA İLK DİL KURSU
Londra ve New York'ta faaliyet gösteren
Uluslararası Dil Enstitüsü ile Colombia Phonograph
Co.'nun işbirliği ile, 1893 yılında,
Dr. Rosenthal'ın, "Original Language
Course" adlı dil kursu, 50 plağa kaydedildi.
Plakların yanında, açıklayıcı bilgiler içeren
broşürler ve yardımcı kitaplar da vardı. Bu takımın
satış ücretine, müşterinin Dr. Richard
Rosenthal ile doğrudan ilişki kurma hakkı da
dahildi.
İLK ÇAMAŞIR YIKAMA
DÜKKÂNI
Washateria adı altında, 18 Nisan 1934 günü,
J.F.Cantrell tarafından Texas'ta açıldı. İçinde,
dört adet elektrikli çamaşır makinesi vardı.
Bu makineler, birer saatliğine kiraya veriliyordu.
İngiltere'de ilk çamaşır yıkama dükkânı
ise, 9 Mayıs 1949 günü, Londra'da hizmete
girdi. Burada, para atıldığı zaman kendiliğinden
çalışan Bendi marka otomatik çamaşır
makineleri vardı. Bunlar, İngiltere'nin olduğu
kadar, Avrupa'nın da ilk otomatik çamaşır
yıkama makineleriydi.
İLK ÇİM BİÇME MAKİNESİ
İngiltere'de Edwin Budding tarafından bulundu.
Budding, 18 Mayıs 1830 günü, Stroud'-
138
daki Phoneix Iron Works fabrikasından John
Ferrabee ile, makineyi üretmek üzere bir an
laşma imzaladı. Kayıtlardaki ilk müşteri, Re
gent's Park Zoo'nun baş bahçıvanı Bay Cur
tis'tir. Bay Curtis, 1831 yılında, Ferrabee marka
büyük boy bir çim biçme makinesi aldı.
Budding, küçük boy çim biçme makinesi
geliştirmişti. "Kırlarda yaşayan bayların, bu
makine ile eğlenceli, yararlı ve sağlıklı saatle
geçireceğini" söylüyordu. Hayli ağır ve büyük
olan bu ilk çim biçme makinesi ile "kırlarda
yaşayan bayların" eğlenceli saatler geçirdiği
biraz kuşkuludur ama, Budding'in bu buluşu,
yeni bir işkolunun doğuşuna neden olmuş
tur.
Motorlu ilk çim biçme makineleri ise, 189"
yılında Stuttgart'ta, Benz Co.; New York'ta
Coldwell Lawn Mower Co. tarafından üretilerek
denendi. Her iki modelin de seri üretimine
geçildiğine dair kanıt yoktur.
CADDELERDEKİ İLK POSTA
KUTULARI
Postaneye gitmeden mektupların atılabilmesi
için bir sütun' üzerinde caddelerin kenarlarına
yerleştirilen posta kutularının 1850 yılın
da Belçika'da, özellikle de Brüksel'de kullanıldığı
biliniyor. Zira o yıl Paris Posta İdaresi,
"Brüksel Usulü Kutu" adını verdikleri bu
posta kutularından, Paris caddelerine de koyma
kararı almıştı. Gerçi tarihçiler, bu kutuların
Brüksel'de 1848 yılından itibaren kullanılmaya
başlandığını ileri sürerler ama, bu tarihin
1849 olması çok daha akla yatkındır. Tamamen
demirden yapılan bu kutular, üst kısmı
süslü bir boru şeklindeydi. Mektupların
atıldığı deliklerin üzeri yağmur sularının girmemesi
için özel sundurmalarla kapatılmıştı.
Bu kutuların İngiltere'de kullanımına 23 Kasım
18S2'de başlandı.
İLK HAYAT SİGORTASI
İlk hayat sigortası poliçesi, 18 Haziran
1583'te, Londra'da imzalandı. Londra Belediyesi
üyelerinden Richard Martin, bir grup
tüccara 50 pound verdi. Tüccarlar da, William
Gibbon adlı kişi, poliçenin imza tarihinden
itibaren 12 ay içinde öldüğü takdirde Richard
Martin'e 383 pound ödemeyi taahhüt ettiler.
İmzalanan poliçe, "Tanrı, William Gibbon'a
sağlık ve uzun bir ömür versin" cümlesiyle
sona eriyordu. Ne var ki, 11 ay sonra
Gibbon, kendisini yaratan Tanrı'nın yanına gitti.
Tüccarlar parayı ödememek için bir çıkar
http://groups.google.com/group/merakediyorum
1767 yılında İngiltere'de J. Spilsbury tarafından yapıldı. Bütün parçalan doğru olarak bir araya getirildiğinde, İngiltere
ve Galler'in haritası ortaya çıkıyordu.
İLK PARÇALI BULMACA
1763 yılında Londra'da, "Liberal ve Kibar Bilimlerle
Sanatların Efendileri ve Profesörlerince
Saygıdeğer Baylar İçin Hazırlanmış
Kılavuz" adlı bir kitap yayınlandı. Bu kitabın
bir bölümünde, coğrafya öğrenimini kolaylaştırmak
için, bir haritayı tahtadan küçük
parçalara bölen John Spilsbury'den de söz ediliyordu.
Küçük tahta parçalarından oluşan bu
harita, aynı zamanda dünyanın ilk parçalı bulmacasıydı.
Parçalan doğru olarak bir araya
getirildiğinde İngiltere ve Galler'i gösteren bu
haritayı, John Spilsbury, 1767 yılında, renkli
olarak bastırttı. Orijinali halen Hannas koleksiyonunda
bulunan bu ilk parçalı bulmacada,
her kent, ayrı bir parçayı oluşturuyordu. Spilsbury,
daha sonra 30 ayrı harita daha çıkardı.
1782 yılında, Harrow School'a resim öğretmeni
olunca bu işi bıraktı.
Spilsbury'nin tüm bulmacaları haritalardan
oluşuyordu ama, ilk resimli bulmacalar
da aynı yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıktı.
Hannas koleksiyonunda bulunan ve
1790'lardan kalan parçalı bulmacalar içinde
çok çeşitli tablolar vardır.
139
http://groups.google.com/group/merakediyorum
19. yüzyıldan itibaren sirklerde görülmeye başlanan vahşi hayvan terbiyecileri, seyircilerin büyük ilgisini çekiyorlardı.
İLK ASLAN TERBİYECİSİ
"Manchester Jack" olarak bilinen biridir.
Wombwell's Menagerie adlı grupla birlikte,19.
yüzyılın ilk yarısında İngiltere'yi dolaştı. 1835
yılında yaptığı ilk gösteride, Neron adlı yaşlı
bir aslanın sırtına oturup, eliyle ağzını açtı.
Birden fazla hayvanla gösteri yapan ilk terbiyeci
ise Van Amburgh adlı Amerikalıdır .1838
yılında Londra'da bulunan Astley sirkinde
"Vahşi Terbiyeci" olarak ünlendi. Aslan,
kaplan ve leoparlarla birlikte yaptığı gösteri,
sirk dünyasının ilk vahşi şovu olarak kabul
edilir.
Gösteri sırasında ölen ilk hayvan terbiyecisi
ise, Helen Bright adlı kadındır. Wombwell'in
grubunda çalışan bu kadın, 1850 yılının
Ocak ayında, Chatham'da, bir gün kendini,
hızla kamçıladığı kaplanın pençeleri arasında
buldu. Vahşi hayvan bununla da yetinmedi
ve Bayan Bright'ın başını ağzına alarak
parçaladı. Genç kadın, kafesin dışına alındığında
çoktan ölmüştü.
yol aramaya başladılar ve sonunda şu itirazı
öne sürdüler:
Evet 12 ay içinde Gibbon ölürse parayı ödeyeceklerine
söz vermişlerdi ama, onlar "ay"
derken, takvim ayını değil, 28 gün çeken aydönümünü
kastetmişlerdi. Bu hesaba göre de
140
süre dolmuş oluyordu. Dolayısıyla para ödemeleri
gerekmezdi. Sonunda iş mahkemeye
yansıdı. Yargıç sözleşmeyi okuduktan sonra
tüccarları haksız buldu ve ayın takvim ayı olarak
hesap edilmesine, Martin'in de parayı almasına
karar verdi.
http://groups.google.com/group/merakediyorum
İLK HAYAT SİGORTASI ŞİRKETİ
Londra'da Sir Thomas Ailen tarafından 1706
yılında, "Amicable Sodety for a Perpetual
Assurance Office" adı altında faaliyete geçirildi.
Sigortalılar, şirkete her yıl için belirli bir
ücret ödüyorlardı. Şirket de, bu paraların biriktiği
fona, her sigortalı için yılda beş sterlin
yatırıyordu. Sigortalanacak kişinin 15 yaşından
küçük, 45 yaşından büyük olmaması gerekiyordu.
Sağlık durumuna ise hiç bakılmıyordu.
1770 yılında, şirketin sigortaladığı insan
sayısı 2 bini bulmuştu.
Sistemini, ortalama yaş hesapları üzerine
kurarak sigortalı olmak isteyenlere belirli bir
yaş sınırı getiren ve böylece modern yaşam sigortasının
önderliğini yapan ilk sigorta şirketi
ise, "Sodety for Equitable Assurances on
Lives and Survivorships" adlı kuruluştur. Altı
yıllık bir araştırma devresinden sonra 7 Eylül
1762 günü Londra'da kuruldu. Şirketin yaptığı
bilimsel araştırmaların fikir babası,
Christ's Hospital'daki Kraliyet Matematik
Okulu'nun Başkanı James Dodson'dur.
İLK PARATONER
Binaları yıldırımlara karşı koruyan paratonerlerin
mucidi Benjamin Franklin'dir. Franklin
ilk yaptığı paratoneri, 1752 yılının Eylül ayında
Philadelphia'daki evinin kuzey kenarına
taktı. Çelik uçlu demir çubuk, çatıdan 2.5
metre yükseltilmişti. Alt ucu ise, toprağın içine
150 santimetre derinliğe gömülüydü. Paratonerini
evine takmadan birbuçuk yıl önce,
Franklin, yıldırımın, elektrik yüklü olduğu yolundaki
teorisini açıklamıştı. Franklin'in
"New Experiments and Observations in
Electricity" başlığıyla yayınladığı gözlemleri,
M.Dalibard adlı amatör bir fransız fizikçisi tarafından
hayata geçirildi. M.Dalibard, Paris'-
in 25 kilometre uzağındaki Marly-la-Ville'deki
kır evine deney amacıyla bir paratoner taktı.
10 Mayıs 1752 günü 25 metre yüksekliğindeki
bu paratoner binanın üzerine düşen bir yıldırımı
çekerek toprağa iletti ve böylece Franklin'in
varsayımı, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak
biçimde doğrulanmış oldu.
Bu sonuç Amerika'ya ulaşamadan, Franklin
4 Temmuz 1752 günü ünlü uçurtma deneyini
yaptı ve varsayımının doğruluğunu kendi
kendine kanıtladı. Evine taktığı paratonerden
sonra yine 1752 yılı Eylül ayında, Philadelphia'daki
Akademi Binası'na ve Indepencence
Hall'e de paratoner taktı.
İngiltere 'de, ' 'Brüksel usulü posta kutusu'' olarak bilmen bu
ayaklı ve tamamen demir posta kutuları, Belçika'da 1849 yılında
kullanılmaya başlandı.
İLK POSTA KUTULARI
1653 yılında Paris'te François Velayer tarafından
konuldu. Bu kutuların görünüşleri hakkında
hiçbir şey bilinmiyor. Binaların duvarlarına
asılan ve üzerlerinde birer delik olan,
kilitli tahta kutular olarak tahmin ediliyorlar.
Parisliler, bu posta kutularına büyük ilgi
gösterdiler. Ancak mektupları dağıtmakla görevli
kişiler, ekmeklerinin ellerinden alındığını
görünce büyük bir paniğe kapılarak kutuların
içine mektupları parçalamaları için fareler
attılar. Bunun üzerine posta kutuları gözden
düştü. Fransız başkentinde, posta kutularının
yeniden yaygınlaşması için 1758 yılına
kadar beklemek gerekti.
141
http://groups.google.com/group/merakediyorum
İLK DUDAKTAN OKUMA
Dudaktan okumayı öğrenen ilk sağır insan,
Castile Kalesi Komutanı'nın kardeşi Luis de
Velasco'dur. De Velasco'ya bu yeteneği, komutanın
özel sekreteri Juan Pablo Bonet,
1615-1620 yılları arasında öğretti. Galler Prensi
ile birlikte 1623 yılında Madrid'i ziyaret
eden Sir Kenelm Digby, Velasco'nun bu özelliğini
şöyle anlatır:
"Bu soylu İspanyol, anadan doğma sağırdı.
Öyle ki, kulağının hemen dibinde bir silah
atılsa duyması olanaksızdı. Bu talihsiz genç
adam için İspanya'nın en önde gelen doktorları
ve cerrahları tüm hünerlerini sergilediler.
Ama hiçbiri başarılı olamadı. Sonunda bir rahip,
ona başkaları konuştuğu zaman söylenenleri
anlamayı öğretti. Böylece, bu sağır genç,
başkalarının anlayabileceği şekilde konuşmasını
da öğrenmiş oldu. Önceleri konuşmaya
çalışırken kendisi de gülüyordu. Ama yıllar
sonra bir mucize yarattığına inandı ki, hiç de
haksız değildi."
İLK TELİF HAKKI AJANSI
Londra'da, A.P.Watt tarafından kuruldu.
Watt, bu işe, dostları Walter Baesant ve George
Macdonald'ın, yayınevleriyle olan sorunlarının
çözümüne yardımcı olarak başladı. Zamanla
bu alanda bir boşluk olduğunu gördü
ve 1875 yılında bürosunu kurdu. A.P.Watt ve
Oğlu adlı kuruluşun ünlü müşterileri arasında,
John Buchan, G.K.Chesterson, Marie Corelli,
Rider Haggart Rudyard Kipling, Edgar
Wallace, H.G.Wells, W.B.Yeats, Somerset
Maugham, Dennis Weatley, Mareşal Montgomery,
A.P.Herbert, P.G.Wodehouse ve John
le Care gibi isimler vardı.
İLK UZUNÇALAR
GRAMOFON PLAKLARI
1904-1906 yılları arasında, Londra'da Neophone
Co. firması tarafından üretildi. 12 dakika
süreli bu ilk uzunçalarlar arasında, "Hafif
Süvari Alayı", "Ozan ve Köylü", "Bohemyalı
Kız" gibi uvertürler de vardı.
İLK HOPARLÖR
Auxetophone adlı ilk ses yükselticinin patenti
Londra'da 1898 yılında Horace Short tarafından
alındı. İlk kez de 1900 yılında Paris Panayırı
sırasında, Eyfel Kulesi'nin tepesinde ça-
142
lınan bir fonograftaki opera aryalarını tüm
çevreye yayarak kullanıldı.
Sıkıştırılmış hava ile çalışan aygıttan çıkan
ses, Paris'in her yerinden duyulabiliyordu.
Short, buluşunun patentini 1903 yılında Charles
Parsons'a sattı.
Elektrikle çalışan ilk ses yükseltici, 1906 yılında
New York'ta Miller Reece Hutchinson
ve Kelly Turner tarafından geliştirildi. Bu, aynı
zamanda, en modern sistemlerin de bir prototipi
niteliğindeydi. Dictograph adı verilen
aygıt, ertesi yıl piyasaya sunuldu.
Elektrikli ses yükselticileri, ilk kez 1912 yılı
Eylül ayında Bell telefon şirketi ile Western
Electric'in işbirliği ile, Chicago'da Olympic
Theatre'da kullanıldı.
İLK DERGİ
Tüm kamuoyunun ilgisini çekebilecek nitelikte
ilk dergi, "Mercure Galant" adıyla Jean Donneau
de Vise tarafından Paris'te kuruldu ve
ilk sayısı 1672 yılının Mart ayında yayınlandı.
Temel olarak, kent içi dedikoduları aktarmayı
hedef alan dergi, özellikle sosyete çevrelerinde
büyük ilgi gördü.
İngiltere'de yayınlanan ilk dergi ise The
Gentleman's Journal'dir. "Ülkedeki beylere,
haberler, tarih, felsefe, edebiyat, müzik ve çeviri
konusunda mektup" altbaşlığıyla çıkan
derginin ilk sayısı Ocak 1692'de basıldı. Ayda
bir çıkan derginin sahibi R.Baldwin'di.
İLK RESİMLİ DERGİ
1701 yılında Londra'da yayınlandı. Adı, "Memoirs
for the Curious" olan derginin sahibi
A.Baldwin idi.
İlk illustrasyonun yayınlandığı bu dergiden
sonra başka dergilerini kapaklarında da ara
sıra bu tür çalışmalar görüldü. Konuların çizgilerle
süslendiği ilk dergi ise, 1832 yılında yayınlanan
The Penny Magazine oldu.
Gerçek bir fotoğraf ise "Art Union" adlı
derginin Haziran 1846 sayısında yayınlandı.
1 Temmuz 1858 yılında, yayın hayatına atılan
Stereoscopic Magazine dergisi de, son nüshasının
yayınlandığı Ocak 1865'e kadar her sayısında
düzenli olarak üç stereoskopik fotoğraf
çalışması bastı.
İLK SES ALMA AYGITI
Telgrafon adlı bu aygıtın patenti, Danimarka
Posta İdaresi'nde çalışan Valdemar Poulhttp://
groups.google.com/group/merakediyorum
İLK TEYP
Tel yerine bant kullanılan ilk manyetik ses kayıt
aygıtı olan Blattnerfon, 1929 yılında, Elstree'deki
Blattner Ses ve Renk Stüdyoları'nda
filmlere senkronize ses ekleme işinde kullanıldı.
Alman Ses Mühendisi Dr. Kurt Stille'nin
aldığı patent üzerinde film yapımcısı Louis
Blattner tarafından geliştirilen bu aygıt, aynı
zamanda, elektronik amplifikasyon yapabilen
ilk manyetik kayıt aracıdır.
Bütün teyplerin atası sayılan bu telgrafon, 1898 yılında Poulsen
tarafından geliştirildi. Sesleri, piyano telinin üzerine kaydediyordu.
Satılmak üzere üretilen ilk Blattnerfon,
1931 yılında BBC tarafından alındı. 1932 yılında,
"Pieces of Tape" adlı radyo programının
kaydı bu aygıtla yapıldı. Aynı yıl, Kral V.
George'un Noel konuşması da Blattnerfona
kaydedildi. 1933 yılında, BBC'de ayrı bir Kayıtlı
Programlar Bölümü oluşturuldu. Blattnerfon
çok iri bir makine olduğundan, kayıt
sırasında onu sese götürmek olanaksızdı. Bu
nedenle, sesin kablolarla ona getirilmesi gerekiyordu.
Kayıt ise, çelik bantlar üzerine yapılıyordu.
sen adlı mühendis tarafından 1898 yılında
alındı. Halka ilk tanımı ise 1900 yılında Paris'te
yapıldı. Sesler, iki makara arasında, saniyede
2 metre hızla dönen piyano teli üzerine
kaydediliyor ve gerektiğinde silinebiliyordu.
Seri üretimini American Telgraphone Co.
adlı kuruluş üstlendi ve 1903 yılında Massachussets'de
üretim başladı. Telgrafon, büroda
dikte aracı olarak kullanılabildiği gibi, telefon
mesajlarını da alabilecek şekilde geliştirildi.
Aldığı sesleri yeterince yükseltememesi (ancak
kulaklıkla dinlenebiliyordu) ve çok hantal olduğu
için evlerde ve bürolarda zor kullanıldığı
için modern teyplerin babası olan bu aygıt,
fazla kullanılmadı. Yine de önemli bir konuda
atılmış ilk adım olarak, bilim tarihinin sayfaları
arasında yerini aldı.
143
http://groups.google.com/group/merakediyorum
PLASTİK BAND KULLANILAN
İLK TEYP
Magnetofon adıyla, 1935 yılında, Berlin'de
AEG tarafından üretildi. Band hızı, saniyede
75 cm idi.
Savaş yıllarında, manyetik ses alma çalışmaları
İngiltere ve ABD'de yerinde sayarken,
Almanya'da bu konuda önemli gelişmeler
kaydedildi. Bu gelişmeler içinde en önemlisi,
1940 yılında H.J. von Braunmühl ve W.Weber
tarafından, oksit kaplı bandlara yüksek
frekans kayıt özelliğinin kazandırılmasıdır.
Savaştan sonra, Berlin'deki AEG tesislerinde,
müttefikler 18 adet bitmiş durumda Magnetofon
ele geçirdiler. Bunlar, İngiliz, Fransız ve
ABD işgal kuvvetleri tarafından paylaşıldı.
1945 yılından bu yana yapılan bütün teypler,
işgal kuvvetleri tarafından el konan bu 18 teybin
torunları olarak kabul edilebilir. Zira bu
sanayi, gelişimini onlara borçludur.
EV TİPİ İLK TEYP
1947 yılında Chio'da. Brush Development Co.
şirketi tarafından Soundmirror (ses aynası)
markasıyla pazarlandı. Bu aygıtta kullanılan
bandlar, yarım saat süreliydi ve tanesi 2.5 dolardan
satıldı.
Önceden doldurulmuş bandların satışı ise,
1950 yılında, New York'ta başladı. Recording
Associates tarafından pazarlanan sekiz plastik
banddan ilki, "Kokteyl Zamanı" adını taşıyordu
ve içinde 11 şarkı vardı.
İLK STEREO TEYP
1949 yılında Chicago'da, Magnecord Co. adlı
şirket tarafından düzenlenen "Ses Fuarı"
nda Magnecord markasıyla tanıtıldı. Stereo
teypler ise, General Motors firmasının isteği
üzerine geliştirilmişti. Zira, stereo olmayan
teyplerle alınan motor seslerinin analizi, üretimini
geliştirmek isteyen General Motors için
yeterli olmuyordu. Bu nedenle, Magnecord
Co.'ya motor seslerini stereo olarak kaydedebilecek
bir aygıt sipariş etti.
Ev tipi ilk stereo teyp, 1954 yılında New
York'ta, Livingstone Electronics adlı firma tarafından
çıkarıldı. Şirket, aynı yılın Mayıs
ayında da, stereo olarak doldurulmuş teyp
bandlarını piyasaya sürdü. İlk çıkarılan stereo
bandda, Schubert'in "Bitmeyen Senfoni"
si ile, Sibelius'un "Finlandia"sı vardı.
144
İLK KASET-TEYP
Hem çalan, hem de kayıt yapan ilk kasetteypler,
1963 yılında İngiltere'de üretildi ve
dünya pazarlarına sunuldu. Philips tarafından
çıkarılan ilk model, Philips EL 3300'dü. Bu
ilk kaset-teypten sonra, eski teyplerde kullanılan
makaralar, yerlerini yavaş yavaş kasetlere
bıraktılar.
İLK MEKTUPLA SİPARİŞ
15 Eylül 1871 günü, Londra'da bulunan Kara
ve Deniz Kuvvetleri Kooperatifi tarafından
başlatıldı. En kaliteli mallan, en ucuz fiyatla
satan bu kooperatiften., subaylar ve aileleri yararlanabiliyordu.
Kooperatifin yöneticisi. Binbaşı
F.B.McRea, subay eşlerinin alışveriş için
yararlanmasını sağlamak amacıyla, mektupla
sipariş sistemini kurdu.
1872 yılının Şubat ayında ilk katalog bastırıldı
ve kooperatifin üyelerine gönderildi. 112
sayfalık bu katalogda, malların karşılığında
fiyatlar da yazılıydı. Siparişlerinin toplam bedeliyle
birlikte, istedikleri malların listesini kooperatife
gönderiyorlardı. O zamanlar, Londra
dışına paket postası olmadığından, yalnızca
Londra'da oturan üyelerin istekleri posta
aracılığıyla gönderilebiliyordu.
Başka kentlerdeki üyelerden, siparişlerinin
demiryolu ya da başka bir ulaşım aracı belirterek
bildirilmesi rica ediliyordu. Hindistan,
Avustralya, Yeni Zelanda gibi uzak sömürgelerden
gelen siparişler ise, ancak yük gemileri
ile yerlerine ulaştırılabiliyordu.
İLK KULUÇKA MAKİNESİ
Civciv üretiminde kullanılan ilk termostatlı
kuluçka makinesi 1609 yılında Hollandalı fizikçi
Cornelius Drebbel tarafından Londra'-
da yapıldı. Drebbel, buluşunu gerçekleştirirken,
bir ölçüde, eski Mısırlıların ve Çinlilerin
sıcak kuluçka odalarından esinlendi.
Drebbel'in kuluçka makinesi, içinde kömür
yakılan bir kabindi. Bu kabinin iç kısmındaki
bir kutuda yumurtalar vardı ve sıcak hava
sürekli olarak yumurta dolu kutunun çevresinde
dolaşıyordu. Kutunun, alkol dolu termostatla
temas etmemesi için etrafına bir su
ceketi yerleştirilmişti. Isınınca genişleyen alkol
" u " biçimindeki tübün içinde bulunan cıvayı
itiyor, o da metal çubuğu yukarı kaldırıyordu.
Metal çubuk, iki kolla, üstteki soba kapağını
açıp kapamaya yarıyordu. Böylece, kabinin
altındaki ocakta yanan ateş, denetim alhttp://
groups.google.com/group/merakediyorum
tına alınmış oluyordu. Bu yöntem sayesinde,
böylece kuluçka kutusunun içindeki ısı da sürekli
olarak aynı düzeyde tutulabiliyordu.
İLK MÜREKKEP
Eski Mısırlılar ve Çinliler, lamba isini su ve
tutkalla karıştırarak mürekkep yapmasını biliyorlardı.
Lamba isinden elde edilen mürekkepler,
Ortaçağ'da Avrupa'da da kullanıldı.
1400'lü yılların ortalarında ise, Alman matbaacı
Johann Gutenberg yağ esaslı baskı mürekkeplerini
geliştirdi. Asıl yazı mürekkebini
ise, 1834 yılında, İngiltere'de Henry Stephens
üretti ve 15 yıl sonra da yoğun biçimde kullanılmaya
başlandı. Sentetik mürekkepler ise,
1860'h yıllarda İngiltere ve Almanya'da yapıldı.
İLK YOĞUN BAKIM ÜNİTESİ
İkinci Dünya Savaşı sırasında ameliyat ve
anestezi tekniklerinde, büyük gelişmeler sağlandı.
Ameliyattan sonra, hastalarını koğuşlara
göndermek yerine, karmaşık ve tehlikeli
vakalarda doktorlar, ellerinin altında bulunmak
üzere birkaç yatak hazırlattılar ve bu bölümde
en bilgili ve yetenekli personeli görevlendirdiler.
Bu iyileşme odaları, zamanla, hastanın
yaşamsal faaliyetlerini dakika dakika izleyebilmek
için elektronik aygıtlarla donatıldı.
İlkin, kalp atışlarını denetleyebilmek için
elektrokardiyogramlar yerleştirildi. Sonraları,
kan basıncım ve kanın kimyasal yapısını ölçebilmek
için çok küçük boyutlara indirgenmiş
aygıtlar geliştirildi ve yoğun bakım odalarına
kondu. Zamanla, bu tür yoğun bakım
odalarının zehirlenme, kalp krizi ve beyin kanaması
gibi bazı hastalıklar için de çok yararlı
olduğu ortaya çıktı.
İLK YAPAY SULAMA
Ekili alanların yapay yöntemlerle sulanması
ilk kez Milat'tan 5 bin yıl önce, eski Mısırlılar
tarafından bulundu. Daha sonraları, kurak
yerlere su getirmek için Nil Nehri'nden
boyları 20 kilometreye kadar uzayan kanallar
kazdılar. Aksi takdirde ektikleri bitkilerin kavrulup
gideceğini biliyorlardı .Kanallardaki su seviyesi
çok az olduğu zamanlarda da suyu daha
yüksek arklara aktarmak için kepçe sistemini
geliştirdiler.
Eski Babil, zenginliğini ve güzelliğini, büyük
oranda iyi bir sulama sonucu aldığı bol
mahsule borçludur. Sulamanın yararları, kuşkusuz
Yeni Dünya'da da keşfedildi. M.Ö. 500
yılında, Peru yerlileri, ekili alanlar için su kanalları
kazdılar. Bugün Arizona Nehri'nin vadisinde
yapılan kazılar, o dönemde Peruluların
uzunluğu 2 bin kilometreyi bulan bir kanal
şebekesiyle, 800 bin dönümlük bir alanı
suladıklarını ortaya koyuyor.
M.Ö. 400 yıllarında Mısırlılar, yapay havuzlarda
ve kanallarda bulunan suların düzeyi
çok düştüğünde, bundan yararlanabilmek
için özel bir aygıt geliştirdiler. Bugün Ortadoğu
ve Asya'nın birçok yöresinde hâlâ kullanılan
bu sistemde, bir sırığın bir ucuna büyükçe
bir ağırlık bağlanıyor. Öteki ucuna da bir
kova takılıyordu. Sırık ortasından bir desteğin
üzerine yerleştiriliyor ve kovalı uç, suyun bulunduğu
yere daldırılıyordu. Kova dolduğu zaman
sırığın öteki ucundaki ağırlığın etkisiyle
yükseğe çıkıyordu. Bu tarihten 200 yıl sonra
Çinliler, 2 milyon dönümlük bir alanı sulamak
üzere Tu-Kiang Barajı'nı yaptılar ve böylece
sulama alanında bir çığır açıldı.
İLK KRİKO
Fransız mimar Villard de Honnecourt, 1250
yılında yaptığı bazı çizimlerde, krikonun o dönemde
kullanıldığına ilişkin ipuçları verdi.
Sıradan bir insanın normal gücüyle çok
büyük ağırlıkların kolayca kaldırılmasını sağlayan
bu yararlı aygıt, kolunun elle hareket ettirilmesi
sonucu çalışıyor ve o yılların mimarisinde,
çok ağır parçaların, örneğin büyük kapıların,
yerlerine takılması sırasında büyük ölçüde
yardımcı oluyordu.
İLK BÖBREK MAKİNESİ
Hollanda'da Doktor Wilhelm J.Kolff tarafından
1943 yılında, ilk yapay böbrek geliştirildi.
Böylelikle, ilk kez bir makine, vücudun
önemli organlarından birinin yerini alıyordu.
Kan, böbrek yerine bu makineden geçiyor ve
bu arada dışarı atılması gereken bütün maddelerden
temizleniyordu. Kolff'un makinesi,
kısa süreli tedavi için uygundu.
1960 yılında ise, Amerikalı bilim adamı
Doktor Bolding H.Scribner, Diyaliz aracı olarak
bilinen daha gelişmiş böbrek makinesini
yaptı ve bu sayede binlerce böbrek hastasının
hayatı kurtuldu.
Hastaların, bu yöntemle haftada üç kez
10-12 saat süreyle Diyaliz makinesine bağlanması
yeterliydi.
145
http://groups.google.com/group/merakediyorum
İLK UÇURTMA
Günümüzden üç bin yıl önce, Çin'de uçurtma
uçurulduğu biliniyor. Yazılı tarihten bin
yıl önce yaşanmış olmasına karşın, bu konuda
sayısız söylenti vardır. Bunlardan birine göre,
Kungshu Phan adlı Çinli bir mühendisin
yaptığı uçurtma, üç gün boyunca hiç alçalmadan
uçtu. Bir başka söylentiye göre, bir savaşta,
Çinli bir general, askerleriyle, kuşattığı
kale arasındaki uzaklığı ölçmek için uçurtma
kullandı.
M.S. 1000 yıllarında, Uzakdoğu'da insanı
havaya kaldırabilecek büyüklükte uçurtmalar
yapıldığı biliniyor. Sık sık düzenlenen uçurtma
yarışmalarının yanı sıra, uçurtmaların başka
işlevleri de vardı. Örneğin bazı küçük
uçurtmaların kuyruklarına bir kanca takılır ve
balık avlamak için kullanılırdı. Ayrıca, inşaat
sırasında, çatıdaki ustanın istediği bazı malzemeler
de uçurtma aracılığıyla gönderilirdi.
Avrupalılar, uçurtmayı Hollandalılar aracılığıyla
17. yüzyılın başında tanıdılar. 18. yüzyılda
ise, tüm Avrupa uçurtma hastası oldu.
1800'lerde Bristol'da George Pocock adlı
bir öğretmenin yaptığı dev uçurtma, dört-beş
yolcuyu saatte 30 kilometrelik bir hızla kaldırabilecek
güçteydi.
Zamanla uçurtma, yalnızca eğlence aracı
olmaktan çıktı ve bilime de büyük katkılarda
bulundu. Havacılığın gelişiminde uçurtmanın
yeri yadsınamayacağı gibi, etkisini uzay teknolojisinde
bile gösterdi.
İLK BIÇAK
Çakmak taşının iyice yontularak yassı bir biçim
almasıyla yapılan ilk bıçak, günümüzden
25 bin yıl önce hem silah, hem de el aygıtı olarak
kullanılmaya başlandı. Baltadan sonra, bilinen
en eski insan yapısı araçtır.
Bronz ve demir çağlarında metal bıçaklar
yapıldı ve ilk olarak uç kısımlarına elde rahatça
tutulabilmesi için sap geçirildi. Metal bıçaklar,
kavgada büyük bir şiddetle kullanıldığı
halde keskinliklerini yitirmiyorlardı.
İlk çelik bıçağı Romalılar yaptı. Zamanla,
çeşitli amaçlar için çeşitli bıçaklar üretildi.
Örneğin, avlanmak, ayakkabı yapmak, at
tırnağı kesmek için ayrı ayrı bıçaklar geliştirildi.
Katlanabilir ilk bıçaklar da yine Romalılar
tarafından M.S. birinci yüzyılda yapıldı.
Bıçağın ev aleti olarak kullanımı, daha çok
mutfak esaslıdır. 14. yüzyıldan itibaren, yemek
sırasında katı besinleri kesmek adeti ortaya
çıktı ve kesilen lokmayı ağıza götürmek
146
için ucu çatallı yemek bıçakları yapıldı. Bugün
kullandığımız çatalların ortaya çıkması
üzerine, bıçakların uçları yine yuvarlaklaştı.
1921 yılında ise ABD'de ilk paslanmaz çelik
bıçaklar yapıldı.
İLK MERCEKLER
Birinci yüzyılda yaşayan Romalı devlet adamı
ve yazar Seneca, içi su dolu bir cam kübün,
cisimlerin görünümlerini büyüteceğini biliyordu.
13. yüzyıl İtalya'sında "mercek" adı
verilen bükülmüş cam parçaları yaşlı öğretmenler
tarafından "gözlük" olarak kullanılıyordu.
Böylece bu öğretmenler, uzağı görebilme
yeteneklerine yeniden kavuşmuş oluyorlardı.
Çok geçmeden, mercekler, teleskop ve
mikroskoplarda da kullanılmaya başlandı.
İlk merceklerin tek kusuru, bükülmüş
camdan elde edildikleri için, görüntülerde bulanıklığa
yol açmalarıydı. Ayrıca ışığa farklı
açılardan bakıldığında, farklı renkler görülüyordu.
1733 yılında, İngiliz bilgini Chester
Hall, ayrı cam tabakalarından mercek yaparak
bu hataları giderdi.
İLK KALDIRAÇ
İnsanoğlunun var olduğu günden bu yana, şu
ya da bu biçimde kaldıraçlardan yararlandığı
biliniyor. Zira tarih öncesi binaların hiçbirini
kaldıraç kullanmadan yapmak mümkün değildi.
Ayrıca, insanlar, ağır bir cismi kaldırmak
için mutlaka kaldıraç prensiplerinden birinden
yararlanıyordu.
M.Ö. 3. yüzyılda yaşayan Yunan matematikçisi
Arşimed, kaldıraçla ilgili ilk matematiksel
prensipleri ortaya koydu. Arşimed'in,
"Bana sağlam bir destek noktası verin, dünyayı
yerinden oynatayım" sözü ünlüdür. Eski
Mısır'da, yapı ustaları, ağırlığı 100 tonu bulan
granit blokları kaldıraç yöntemiyle bir yere
kaldırırlar ya da bir yere götürürlerdi.
İLK DENİZ FENERİ
Dünyanın Yedi Harikası'ndan biri, Mısır İskenderiye
Limanı'nın ağzında bir adada bulunan
116 metre yüksekliğindeki fenerdir.
M.Ö. 3. yüzyılda yapıldı. Tepesindeki madeni
bir kapta ateş yakılıyordu. Söylentilere göre
bu ateş 45 kilometre öteden rahatça görülebiliyordu.
Eski deniz fenerlerinin çoğu, kıyılara hakim
yerlerde yapıldı. Romalılar, imparatorhttp://
groups.google.com/group/merakediyorum
lukları genişledikçe, yeni deniz fenerleri yaptılar.
4. yüzyıla gelindiğinde, Karadeniz ve Atlantik
kıyılarında 30 kadar deniz feneri vardı.
İngiltere'de Dover Limanı'nda, Romalılardan
kalma bir fenerin kalıntıları hâlâ vardır.
İLK KİLİT
İlk anahtar ve kilit, M.Ö. 2500 yılında, Orta
Asya'da yapıldı. Aynı anahtar ve kilit, aradan
2 bin yıl geçmesine rağmen M.Ö. 500 yılında,
Yunanlılar tarafından hâlâ kullanılıyordu.
İLK CAN YELEĞİ
Vücudun su üzerinde kalmasını sağlayan ilk
can yeleği, 1854 yılında İngiltere'de Kaptan
J.Ross Ward tarafından yapıldı. Bu ilk cankurtaran
yeleği, keten bezinin arasına dikilmiş
mantar parçalarından oluşuyordu. Günümüzde
ise açıldığı zaman karbondioksid gazıyla
kendiliğinden şişen yanmaz can yelekleri,
mantar can yeleklerinin yerini aldı.
İLK MARGARİN
Patenti, 15 Temmuz 1869 günü Paris'te Hippolyte
Mege-Mouries adlı Fransız tarafından
alındı. Aynı yıl, III. Napolyon, donanmada
tereyağı yerine kullanılmak üzere bir başka
madde geliştirilmesi için yarışma açmıştı.
Mege-Mouries, bu yarışmaya katılan tek kişi
oldu ve kralın koyduğu ödülü de aldı.
Mege-Mouries, çalışmalarına iki yıl önce
Vincennes'de bir çiftlikte başlamıştı. Hayvanlarını
yeterince beslemediği gerekçesiyle köylülerin
sert tepkileriyle karşılaşıyordu. Oysa,
o bir deney yapmaktaydı. Deney sonunda gördü
ki, çok yiyen ineklerden daha çok süt alınmakta,
dolayısıyla, bu daha çok sütten de daha
çok yağ yapılmakta. Buradan yola çıkarak,
sütteki yağ yapıcı maddelerin, hayvanlar tarafından
yenen besinlerden geldiğini anladı.
Ayrıca hayvanın vücudunda bulunan yağ da
sütü oluşturan bir etkendi. Bütün bu yargılardan
sonra, içyağı, kaymak, inek memesi, domuz
karnı ve soda bikarbonat kullanarak ilk
denemelerine başladı. Çalışmasının bir aşamasında,
karışımın inci benzeri bir hal aldığını
gördü. Bunun üzerine "Margarin"diye bağırdı.
Aslında "Margarit" diye bağırmak istemişti
ve bu Yunanca sözcük "inci" anlamına
geliyordu.
Poissy'de bir margarin fabrikası kurulmasına
karar verildi. Ancak tam kuruluş çalışmalarının
sürdüğü sırada, Fransa-Avusturya
savaşı patladı ve proje yarıda kaldı. Bunun
üzerine Jan ve Anton Jurgens adlı iki Hollandalı
yağ tüccarı, 60 bin frank karşılığında margarin
üretim hakkını satın aldılar ve 1871 yılında
Hollanda'nın Oss kentinde ilk margarin
fabrikasını kurdular.
İLK EVLENDİRME BÜROSU
Henry Robinson tarafından 29 Eylül 1650 günü
Londra'da, "Office of Addresses and
Encounters" adıyla açıldı. Robinson'un, şirketini
tanıtmak için bastırdığı broşürün 20.
paragrafında şöyle deniliyordu:
"Kendileri evlenmek isteyenler, ya da bir
dostlarına eş arayanlar, büromuza uğramak
zahmetine katlanırlarsa, listemizdeki eş adayları
ve drahomalar hakkında bilgi vermekten
memnuniyet duyacağız".
Evlendirme büroları yerine bilgisayar aracılığıyla
tanışıp evlenen ilk çift, Shirley Sanders
ve Robert Kardell'dir. Her ikisi de 26 yaşında
olan bu iki genç, Art Linklater'ın sunuculuğunu
yaptığı "People are Funny" adlı
TV programında, bilgisayar tarafından eşlendirildiler
ve 18 Ekim 1958 günü Hollywood'-
da, First Presbyterian Kilisesi'nde evlenerek
dünyaevine girdiler.
İLK TEKNE
3.5 metre uzunluğundaki bu tekne, eğlence
amacıyla 20 Mayıs 1777 günü Yorkshire'da
Foss Nehri'ne indirildi. 15 kişi alabilen bu tekne,
iki kişi tarafından taşınabilecek kadar hafifti.
Kime ait olduğu ya da kimin yaptığına ilişkin
kayıt yoktur.
İLK EŞ BULMA İLANI
19 Temmuz 1695 günü, John Houghton'un
"Collection for the Improvement of Husbandry
and Trade" adlı gazetesinde yayınlandı.
İlan, şu şekildeydi:
"Mali durumu çok iyi olan, 30 yaşlarında
bir beyefendi, 3 bin sterlin ya da daha fazla
parası olan genç bir hanımefendiyle hayatını
birleştirdikten sonra Avrupa'ya yerleşmek istiyor."
Yıllar boyunca bu tür ilanlar, yalnızca erkeklerin
tekelinde bulunan bir "hak" olarak
kaldı. 1727 yılında "Manchester Weekly
Journal" adlı dergide bir ilan yayınlatarak
kendine koca aradığını duyuran Helen Mori-
147
http://groups.google.com/group/merakediyorum
son adlı kadının davranışı, kent halkının çok
sert tepkisine yol açtı. Kendisine iyi bir ceza
verilmesini ve bu cezanın bundan sonra, böyle
düşüncesizce harekette bulunabilecek genç
hanımların kulağına küpe olmasını istediler.
Bunun üzerine Belediye Başkanı, Helen Morison'u
dört hafta süreyle tımarhaneye kapatarak
cezalandırdı.
İLK SÜT ŞİŞELERİ
Süt ve süt ürünleri üretip pazarlayan Echo
Farms Dairy Co. adlı şirket, 1879 yılında, New
York'ta sütü, özel şişeler içinde satmaya başladı.
İngiltere'de de Express mandırasından
George Barhan, ilk kez 1884 yılında, ağzı mühürlü
şişelerle süt satmayı denedi, ancak başarılı
olamadı. 1887 yılında da Manchester'da
Arthur Hailvood adlı mandıracı, yeni bir girişimde
bulunarak, "süzülmüş" ve
"arındırılmış" süt satmayı denedi ve başardı.
1906 yılından itibaren de pastörize sütler piyasaya
çıktı.
İLK MONOPOL OYUNU
1931 ve 1933 yılları arasında, Philadelphia'
da, ısıtma mühendisi Charles Darrow tarafından
geliştirildi. Oyunu tamamladığında, buluşunu
pazarlamak üzere Amerika'nın ünlü
oyuncak yapımcılarından Parker Bros'a bir
öneri götürdü. Ancak, şirket yetkilileri, oyunun
çok karışık olduğunu ve bu nedenle satma
şansının bulunmadığını söyleyerek bu
öneriyi geri çevirdiler. Darrow, kendi olanaklarıyla
5 bin bilet bastırdı ve bunlar Philadelphia
sakinlerince, adeta kapışıldı.
Bunun üzerine Parker Bros şirketi, yeni
bir durum değerlendirmesi yaptı. Sonunda,
Darrow'la anlaşarak, oyundan bol miktarda
hazırlattılar ve 1935 Noeli için ülke çapında
dağıtımım ve tanıtımını yaptılar. Önceleri pek
rağbet olmadı. Ama Noel günü, Amerika'yı
adeta bir "monopolmani" hastalığı sardı. Eldeki
bütün mallar tükenmişti. Şirket yetkililerinden
biri, anılarında, "1936 Ocak ayında
gördük ki, monopol, bilinen tüm oyun çeşitlerini
fersah fersah geride bırakmış' diye yazdı.
Monopole olan ilgi, daha sonra da sürdü
ve bugüne kadar 70 milyon adet sattı.
İLK MOTEL
12 Aralık 1925'te, California'nın San Luis
Osibpo kentinde açıldı. Hamilton otel zinciri
148
Belçikalı mühendis J.J. Etienne Lenoir tarafından, Paris'te
yapılan motorun takılmasıyla 1863 yılının Eylül ayında denendi.
Sıvı hidrokarbon yakan 1.5 beygir gücündeki motoru,
dakikada 100 devir yapıyordu.
İLK MOTORLU ARABA
İçten yanmalı ilk motorlu arabayı da yine Belçikalı
mühendis J.J. Etienne Lenoir, 1862 yılının
Mayıs ayında Paris'te, Societe des
Moteurs Lenoir fabrikasında yaptı. Önceleri
kozmetikçi olarak çalışan Lenoir, zamanla demiryolu
ulaşımıyla ilgilenmeye başladı. Elektrikli
frenleri buldu. Yeni bir ışıklı
sinyalizasyon sistemi geliştirdi. Paris'te Gauhttp://
groups.google.com/group/merakediyorum
tier et Cie firmasında mühendis olarak çalışırken,
aydınlatma gazıyla çalışan, içten
yanmalı bir motor üzerinde çalışmalarına başladı.
1862 yılında amacına ulaştı. Yaptığı ilk
motor 1.5 beygir gücündeydi, sıvı hidrokarbonla
çalışıyordu ve dakikada 100 devir yapıyordu.
Bu motoru bir arabaya taktı.
Önceleri bu yeni arabayla halk arasına çıkmaya
çekindi. Ama 1863 yılının Eylül ayında,
gerekli cesareti topladı ve Paris'te altı
millik bir caddeyi boydan boya katetti. Gidişdönüşünü
üç saatte tamamlayan Lenoir, saatte
ortalama 4 mil hız yapmıştı.
Ertesi yıl Lenoir, dünyanın ilk araba siparişini
aldı. Üstelik, siparişi veren Rus Çarı II..
Aleksandır idi. O günlerde kitle iletişim araçları
fazla gelişmediğinden, Çar'ın, Lenoir'in
buluşundan nasıl haberdar olduğu hâlâ bilinmemektedir.
Ama Çar, yeniliklere meraklı bir
insandı ve ülkesinde sağladığı gelişmelerin
pek çoğunun temelleri Fransa'da atılmıştı.
Araba, kendi gücüyle Vincennes İstasyonu'
na kadar gitti ve trene yüklendi. Oradan St.
Petersburg'a gitmek üzere yola çıkarıldı. Ama
sonunun ne olduğu bilinemedi. Çar'ın arabayı
kullandığına dair herhangi bir kayıt olmadığı
gibi, o dönemde Rus Sarayı'nda böyle
bir teknik aygıtı çalıştırabilecek nitelikte birinin
olduğu da kuşkuludur. Ayrıca, yakıt sorununun
çözümlenme olasılığı da yoktur.
149
http://groups.google.com/group/merakediyorum
tarafından hizmete sokulan "Motel Inn" adlı
bu motelin yöneticiliğini Harry Elliott yapıyordu.
Motelin iç dekorasyonunu ise "motel"
sözcüğünü bulan Arthur Heinman gerçekleştirdi.
Heinman, bu sözcüğü, 1924 yılında
bulmuştu ama, 1950 yılına kadar hiçbir
sözlükte "motel" sözcüğü yer almadı. Motel
Inn, 160 konuğa hizmet verecek şekilde yapılmıştı.
Her odanın kendine özgü telefonu, banyosu
ve garajı vardı.
Dahili telefondan "mutfak servisi" için bir
numara ayrılmıştı. Ayrıca, bir de yemek salonu
vardı. Hamilton otel zinciri, ABD'nin en
işlek otoyolu olan Son Diego ile San Francisco
arasında birçok moteli daha hizmete açtı.
İLK OTOMOBİL BAYİİ
Paris'te, Alman malı Benz araçlarının satışını
yapan Emile Roger'dır. Bayilik faaliyetini
ise 1888 yılında başlattı. Daha sonra Benz firmasından
lisans alarak Benz marka otomobillerin
üretimine geçti. İngiltere'de de daha
sonra Anglo-French Motor Co. adını alan
Gascoigne l'Hollier firması, Birmingham kentinde
1895 yılında Roger-Benz otomobillerinin
bayiliğini üstlendi.
ANA CADDEDE GEZİNEN
İLK OTOMOBİL
İngiltere'nin Catford kentinde kahve ticareti
yapan Henry Hewetson, 1894 yılının Kasım
ayında Mannheim'dan 80 sterlin karşılığında
2 beygir gücünde Benz Velo marka bir araba
alarak İngiltere'ye getirdi. Altı hafta
boyunca Catford caddelerinde arabasını dilediği
gibi kullandı ve hiç karışan olmadı. 6. haftanın
sonunda bir polis memuru, Hewetson'
un yolunu kesti ve kendisine, 1865 yılında
çıkan "Anayoldan Geçmek Zorunda Kalan
Lokomotifler Yasası"nı hatırlattı. Bu yasaya
göre, arabanın önünde, elinde kırmızı bayrak
bulunan bir adamın yürümesi gerekiyordu.
TAMPON TAKILAN İLK ARABA
1905 yazında, İngiltere'nin Kilburn kentindeki
Simms Manufacturing Co. tesislerinde, 20
beygir gücündeki Simms-Welback marka bir
arabaya ilk tampon takıldı.
Aynı yıl, tamponun patentinin F.R.
Simms tarafından alınmasına karşın, aslında
bu fikir yeni değildi. 1897 yılında Moravya'
150
İLK MOTORLU TEKNE
İç patlamalı, 20 beygir gücünde küçük bir motorla
çalışan ilk tekne, Paris'te J.J. Etienne
Lenoir tarafından yapıldı ve 1864 yılında Seine
Nehri'ne indirildi. Lenoir, ertesi yıl Paris'te
yayınlanan "Le Moniteur Universel" gazetedaki
Imperial Nesseldorf vagon fabrikasında
yapılan Çek malı Prasident marka arabanın
önüne tampon konmuştu. Ancak, arabanın
Viyana yolunda yapılan denemesinde ilk 10
milden sonra tampon düştü ve bir daha da takılmadı.
DOKTOR TARAFINDAN
KULLANILAN İLK ARABA
Hastalarını muayene etmek için otomobiliyle
dolaşan ilk doktor.ABD'nin Ohio eyaleti Youngstown
kentinden Dr. Carlos C. Booth'dur.
Dr. Booth, 1895 yılında kendi geliştirdiği bir
araba ile hastalarını ziyaret etmeye başladı.
Aynı yıl, İngiltere'de de Harrington kentinde
Dr. T. Pritchard Roberts, Benz marka bir araba
ile mesleğini sürdürüyordu.
http://groups.google.com/group/merakediyorum
Petrolle çalışan ilk motorlu tekne, 1886 yılında Almanya'da Neckar Nehri'nde denendi. Teknenin motoru, Gottlieb Daimler
tarafından üretilmişti.
sinin Yazı işleri Müdürü M. Dallos için daha
büyük bir motorlu tekne yaptı. Bu teknenin
yapımı bittikten sonra Lenoir, çok yavaş gittiği
ve çok fazla yakıt harcadığı için eserini
beğenmedi. Ama teknenin sahibi memnundu
ve teknesini iki yıl boyunca Seine Nehri'nde
kullandı.
Seri olarak üretilen ilk motorlu tekne ise,
planları 1885 yılında F.W. Ofelt tarafından
yapılan modeldir.
ELEKTRİK DONANIMLI
İLK OTOMOBİL
İngiltere'de yayınlanan Autocar dergisinin 26
Kasım 1906 tarihli sayısında bir yazı çıktı. Bu
yazıda, derginin muhabirlerinden biri, iki yıl
önce kendi arabasına ışık taktığını ve bunu 48
amper, 12 volt gücünde bir akümülatör ile çalıştırdığını
ileri sürüyordu.
Arabalar için ışık donanımı üreterek satan
ilk şirket, faaliyetlerini Birmingham'da sürdüren
Polkey Automobile Electric Lighting Syndicate
Ltd.'dir. 1908 yazında ilk ürünlerini
piyasaya sundu. Bu ışık donanımı, iki far, iki
yan sinyal ve bir arka lamba ile 60 amper-8
volt gücünde bir Vandervell akümülatöründen
oluşuyordu. Farlarda kullanılan Osram
ampullerini, Autocar dergisi şöyle anlatıyor:
"Öylesine güçlü bir ışık veriyorlar ki, 150
metre ilerisini görmek mümkün oluyor."
PROPAGANDA GEZİSİNDE
KULLANILAN İLK ARABA
ABD'nin Illinois eyaleti Decatur kentinde,Mueller
Co. tarafından düzenlenen Mueller-Benz
marka arabadır. Demokrat başkan adayı William
Jennings Bryan, 23 Ekim 1896 günü propaganda
amacıyla kente geldiğinde, bu araba
emrine tahsis edildi ve çeşitli seçim çalışmalarına
sahne oldu. Bir yıl önce yine Ekim ayında
Chicago'da düzenlenen ABD'nin ilk otomobil
yarışında, aynı araba ikinciliği kazanmıştı.
Hizmet verdiği William Jennings Bryan
151
http://groups.google.com/group/merakediyorum
da başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi aday
William McKinley'e yenilerek 2. olmuştu.
ELEKTRİKLİ KONTAK
TAKILAN İLK ARABA
Arnold Sociable marka bir arabadır. İngitere'de
W. Arnold and Son Ltd. tarafından seri
olarak üretilen bu modelin ilk örneği, 1896
yılının Kasım ayında ortaya çıktı. Bir ay sonra
da H.J. Dowsing'e satıldı. Mesleği elektrik
mühendisliği olan Dowsing, kendi buluşu olan
elektrikli kontağı arabasına monte etti. Bu
kontak sisteminde motor, istendiği zaman bir
dinamonun yardımıyla çalıştırılabiliyordu.
KAPALI İLK ARABA
1898 yılında, Billancourt'ta üretilen iki kişilik
Fransız yapımı 2.5 beygir gücündeki Renault
otomobil, her tarafı kapalı ilk arabadır.
Böylesine küçük olmasına rağmen, 1899 yılında
Paris ile Rambouillet arasındaki 65 millik
mesafeyi, saatte ortalama 24 mil yaparak 2 saat
49 dakikada tamamladı. Üstü açık türleri
de bulunan Renault, kapalı arabaları, sürekli
dolaşmak zorunda olan doktorlar için yapmıştı.
Lastik çapı çok küçük olduğu için, bu arabalar,
zamanında, "bir paten üzerindeki fötr
şapkaya" benzetilmişti.
İLK UZUN ARABA
Dört kişilik ilk uzun araba, Coventry'de Duryea
Co. tarafından üretildi ve 16 Ocak 1903'te
Stanley Motor Sergisi'nde tanıtımı yapıldı. Bu
Amerikan arabasının yapımından bir yıl sonra
İngilizler, 12 beygir gücündeki "Argyll"
marka kendi uzun arabalarını yaptılar. Argyll'in
iki yan ve bir arka kapısı ile çok geniş
bir ön camı vardı.
İLK OTOMOBİL KİRALAMA SERVİSİ
Paris Otomobil Kulübü, 1896 yılının Ocak
ayında, ilk otomobil kiralama servisini kurdu.
Altı araç, kulüp binasının hemen önünde
bekletiliyor ve isteyenlere şoförüyle birlikte saati
üç franktan ya da günlüğü 30 franktan kiralanıyordu.
Otomobil Kulübü'nün amacı, arabaya
olan ilgiyi artırmaktı. Ticari amaçla ilk otomobil
kiralama servisi ise, bir ay sonra Paris'te
Societe Anonyme Française de Fiacres Ato-
152
İngiltere'de ilk otomobil, 1896 yılında
Arnold firması tarafından
üretildi. Fotoğrafta, bu
otomobil, Arnold marka arabaların
Tonbridge bayii Alfred Cornel
tarafından kullanılırken
görülüyor.
PETROLLE ÇALIŞAN
İLK ARABA
İlk kez 1883 yılında, o zaman 27 yaşında olan
Edouard Delamare Deboutteville tarafından
yapıldı. Bir pamuk fabrikatörünün oğlu olan
bu genç mucit, babasının tesislerinde işlenilen
pamuğun, istasyona at yerine başka bir araçla
götürülmesini sağlamak üzere çalışmalarına
başladı. Yardımcısı Charles Malandin'in de
yardımıyla, 8 beygir gücünde, petrolle çalışabilen
bir motor yaptı ve bunu dört tekerlekli
bir arabaya taktı. İlk yol denemeleri, Fontaine
le Boarg ile Cailly arasında yapıldı. Arabanın
demir tekerlekleri, motorun gücüne
dayanamayınca bazı aksaklıklar ortaya çıktı.
Bunun üzerine, Deboutteville, üç lastik tekerlekli
bir başka araba yaptı. Bu kez de motor,
bu araba için fazla ağır geldi ve kasa çöktü.
Bu şanssızlık üzerine genç mucit, arabalarla
ilgilenmekten vazgeçerek, kendisini tamamen
motor çalışmalarına verdi, Motorlar üzerinde
gösterdiği birçok başarıdan dolayı, 1896 yılında
"Legion d'Honneur" nişanıyla
http://groups.google.com/group/merakediyorum
ödüllendirildi.
İlk başarılı petrolle çalışan araba ise 1885
sonbaharında Almanya'da, Rheinische Gasmotorenfabrik
Karl Benz tesislerinde üretildi.
Üç tekerlekli, tek silindirli bir, arabanın ağırlığı,
250 kilo kadardı ve 3/4 beygir gücünde
su soğutmalı bir motorla hareket ediyordu.
Elektrik kontağıyla çalışan motor, arkadaki
iki tekere hareket veriyordu. Arabanın en
önemli özelliklerinden biri de, geri vitesinin olmasıydı.
Benz, 29 Ocak 1886'da arabanın patentini
aldı. Arabanın kamuoyuna ilk tanıtımı
3 Temmuz 1886 günü yapıldı. Araba, Mannheim'da
gerçekleştirilen denemede, bir kilometrelik
bir mesafe katetti ve saatte 15
kilometre hız yaptı. Bu tarihi olay, Neue Badische
Landeszeitung gazetesince, "Karışık bir
iş" başlığı ile duyuruldu.
Benz, 1886-1887 kışında, 1.5 beygir gücünde
bir araba daha üretti. Bunu izleyen 2 beygir
gücündeki araba, 1888 Münih Sanayi
Sergisi'nde "altın madalya" kazandı. Bu arada,
1886 yılının Ağustos ayında, Gottlieb Daimler
de Esslinger Maschinenfabrik tesislerinde,
dört tekerlekli bir araba geliştirmeyi başarmıştı.
Petrolle çalışan motor, önce sıradan
bir at arabasının üzerine konmuştu. Ama Daimler,
eğer motorlu ulaşımın geleceğinden bir
şeyler bekliyorsa, arabaya yeni bir biçim vermenin
gerektiğini anlamakta gecikmedi. Bunun
üzerine "Stahlradwagen" adını verdiği
arabasını 1889'da yaptı. Bu arabanın bir başka
özelliği de, 2 silindiri V motoru taşıyan ilk
araba olmasıydı. Saatteki en fazla hızı 17.5 kilometreydi
ki, bu o zamanın ölçülerine göre
çok büyük bir başarıydı.
Karl Benz ve Gottlieb Daimler'in kurdukları
motor üretim şirketleri, 1926 yılında
Daimler-Benz adı altında birleşti. Ancak, otomotiv
endüstrisinin bu iki babası, bağımsız
. olarak çalışmalarını sürdürdüler ve hayatları
boyunca hiç karşılaşmadılar.
153
http://groups.google.com/group/merakediyorum
mobiles adlı şirket tarafından kuruldu. Servisin
fikir babası, Benz arabalarının Fransa
bayisi Emile Roger idi. Roger, Otomobil Kulübü'nün
müşterilerini de elde edebilmek için
fiyat kırdı ve Benz marka otomobilleri saati
2 franktan kiraladı.
İLK OTOMOBİL ÜRETİMİ
Petrolle çalışan otomobillerin üretimi, 1888
yılında Almanya'da Rheinische Gasmotorenfabrik
Kart Benz tarafından Mannheim'da
başladı. Gerçi Benz, ilk kullanılabilir modelini
üç yıl önce üretmişti ama, kayıtlara geçen
ilk satış, Parisli Emeli Rogers'a yapıldı ve fatura
tarihi 16 Mart 1888 idi. 2 beygir gücünde,
tek silindirli, üç tekerlekli ve iki kişilik olan
bu araba, dört koli içinde Paris'e gönderildi.
Sipariş yerine ulaştığında, mal sahibi Rogers,
parçaları nasıl birleştireceğini bilemedi. Parçaları
alarak Panhard et Levassor fabrikasına
gitti ve oradaki mühendislere akıl danıştı.
ne var ki, araba Mayıs ayına kadar monte edilemeden
bekledi ve sonunda Benz'in Paris'e
yaptığı bir ziyaret sırasında çalışabilir hale getirildi.
Benz firması, aynı yıl ilk katalogunu çıkardı.
İlk üretilen arabalar, tümüyle üç tekerlekli
idi. 1893 yılında dört tekerlekli ilk iki model
piyasaya çıkarıldı. Bunlar, "Victoria" ve
"Vis-â-vis" modelleri olarak adlandırıldı. Fakat,
her iki model de müşterilerin istekleri
doğrultusunda geliştirildiği için standardizasyona
gidilemedi. 1893 yılının sonunda, Benz
firmasının sattığı arabaların sayısı 69'u bulmuştu.
Seri üretimin ilk standart modeli, Benz
Velo, 1894 Nisan'ında piyasaya çıkarıldı. Üzerindeki
1.5 beygir gücündeki motorla saatte
en fazla 12 mil hız yapabilen bu arabalar, 2
bin 200 marktan satılıyordu.
İngiltere'de de otomobil endüstrisinin babası
sayılabilecek beş firma vardı. Bunların
içinde en güçlüsü, 1844'te ziraat mühendisleri
tarafından kurulan W. Arnold and Son firmasının
yan kuruluşu Arnold Motor Carriage
Co. idi. Şirketin kurucusu Walter Arnold,
Henry Hewetson'la birlikte, Benz marka ilk
arabayı 1894 yılı Kasım ayında İngiltere'ye ithal
etti. İkisi daha sonra Benz otomobillerin
İngiltere bayiliğini aldılar Bir süre sonra da
Arnold, Benz patenti altında İngiltere'de araba
üretmek için firmaya başvurdu ve bu isteği
kabul edildi. Arnold-Benz marka ilk motor,
1896 yılının yazında tamamlandı ve 12 arabalık
ilk pilot serinin üretilmesine karar verildi.
Bu arabaların motorları, gerçi Benz patenti altında
yapılıyordu ama, bazı önemli farklılık-
154
lar da vardı. Güç çıkışını artırmak amacıyla,
silindir boyutları küçültüldü.
Motor ve otomobil üretiminde, Benz ve
Daimler markalarının aracılığıyla, Almanya
gerçekten bir numaraydı ve bu özelliğini uzun
süre korudu. Ancak, bu ülkede otomobil endüstrisini
kısıtlayıcı trafik yasaları yürürlüğe
girince, araba piyasasının önderliği Fransa'
nın eline geçti. Fransa'da otomobil üretimi,
Paris firması Panhard et Levassor tarafından
1892 yılında başlatılmıştı. Hemen ardından
Peugeot kuruldu. Bu iki firmaca üretilen arabalar,
ilk otomobil yarışlarında birinciliği aralarında
paylaştılar. 1900 yılında Fransa'da
üretilen toplam 1500 arabanın, firmalara göre
dağılımı şöyleydi.
De Dion 400
Peugeot 350
Panhard 300
Georges Richard 150
De Dietrich 150
Mors 100
Öteki ülkelerin çoğunda da olduğu gibi,
motosiklet üretimi, otomobil yapımını Fransa'da
da geride bırakmıştı. Yılda 4 bin motosiklet
üretiliyordu. Motor endüstrisinin bir
yıllık dışsatım geliri, 330 bin sterlini buluyordu.
1903 yılının verilerini değerlendirdiğimizde,
Fransa'nın o yıl da motor endüstrisinin zirvesinde
olduğunu ve en yakın rakibinin üç katı
üretim yaptığını, ayrıca dünya üretiminin de
yaklaşık yarısını gerçekleştirdiğini görüyoruz.
O yıl üretilen 61 bin 927 motorlu aracın, ülkelere
doğru dağılımı şöyle:
Fransa 30 bin 204
ABD 11 bin 235
İngiltere 9 bin 437
Almanya 6 bin 904
Belçika 2 bin 839
İtalya 1.308
İLK YOĞUN ARABA ÜRETİMİ
Yukarıdaki tabloya bakıldığında, yoğun biçimde
araba üretiminin yani "çok kısa zamanda
büyük sayıda üretimin" Fransa'da
yapıldığı sanılabilir. Oysa, bu olay ABD'de
gerçekleşti. Zira, dünya pazarlarında Amerikan
arabalarına olan ilgi hızla artıyordu. 1901
Nisan'ında "Olds" marka otomobillerin haftalık
üretimi 10 adeti aşmıştı. O yılın sonunda,
fabrikada üretilen toplam araba sayısı
433'ü buldu. Bu rakam, 1902 sonunda 2 bin
500, 1904 sonunda da 5 bin 508 oldu. Detrohttp://
groups.google.com/group/merakediyorum
İngiltere'de Daimler marka arabalara takılan Marconi marka
radyo.
İLK RADYOLU OTOMOBİL
1922 yılının Mayıs ayında, Chicago'daki Lane
High Okulu'nun Radyoculuk Kulüp Başkanı,
18 yaşındaki George Frost, Ford Model
T. arabasının sağ kapısına bir radyo taktı ve
bu, kayıtlara geçen ilk radyolu otomobil oldu.
Aynı yılın Kasım ayında da İngiltere'de
Marconiphone Co. adlı firma, Daimler marka
bir Limunzin arabasına ilk radyoyu taktı
ve bu araç, Olympia Motor Sergisi'nde halka
tanıtıldı. Ertesi yılın Ocak ayında Glaskow'-
da yinelenen sergide, radyonun bir hayli geliştirilmiş
olduğu görüldü.
it'te, Ransom E. Olds tarafından üretilen bu
arabalar, 650 dolardan satılıyordu ve bu fiyat,
Olds değerindeki tüm arabalar arasında en
ucuz olanıydı. Gerçi saatte en fazla 20 mil yapabiliyordu
ama, ağırlığının fazla olmaması
—yalnızca 400 kiloydu—yokuş çıkarken ona
büyük avantaj sağlıyor ve öteki tüm arabaları
geride bırakıyordu.
155
http://groups.google.com/group/merakediyorum
TAKVİYELİ MOTOR TAKILAN
İLK ARABA
1907-1908 kış mevsiminde, ABD'de Lee S.
Chadwick ve yardımcısı J.T. Nichols, Great
Chadwick Six adını verdikleri arabalarına üç
kompresör takarak, motor hızını altı kez yükselttiler.
Bu araba, Willie Haupt adlı şoförün
kullanımında, 30 Mayıs 1908'de, Wilkes-
Barre'da yapılan tırmanma yarışına katıldı.
Bu yarışta, Haupt daha önce en hızlı otomobil
tarafından 1 dakika 59 saniyede çıkılan tepeyi
yalnızca 21 saniyede tırmandı.
İLK OTOMOBİL HIRSIZLIĞI
1896 yılının Haziran ayında Paris'te meydana
geldi. Baron de Zuylen, Peugeot marka
arabasını onarım için imalatçı firmaya göndermişti.
Baron'un şoförü, arabayı fabrikadan
çalarak ortadan kayboldu. Bir süre sonra hırsız,
araba ile birlikte Asnieres'de ele geçirildi.
İLK DOLMUŞ SEFERİ
Şehirlerarası ilk dolmuş seferi, 1898 yılının
Ağustos ayında, London Motor Van and Wagon
Co. şirketi tarafından Clacton ile Londra
arasında başlatıldı. Şirket, her cuma Clacton'-
dan Londra'ya dört araç kaldırıyordu. Aynı
araçlar, Londra'dan aldıkları yolcuları da
Clacton'a getiriyorlardı. 70 millik mesafe, 5.5
saatte katediliyordu.
ABD'de ilk dolmuş seferleri ise, 1899 yılında
Nassau County Motor Coach Co. tarafından
başlatıldı. Seferler, Long Island'ın
banliyöleri arasında yapılıyordu.
İlk uzun mesafeli seferler ise, yine İngiltere'de
27 Ağustos 1900 günü A.E. Wynn tarafından
Londra ve Leeds arasında başlatıldı.
200 millik mesafe, 2 günde katedildiğinden,
bir hafta içinde ancak karşılıklı birer sefer yapılabiliyordu.
İLK DOLMUŞ TURLARI
Blackpool Motor Car Co. tarafından 1897'de,
Ağustos ayının ilk haftasında başatıldı. İlk bir
ay içinde, şirketin altı arabası, Blackpool yöresinde
çalışmaya başladı. Arabalar, günde ortalama
40 sterlin kazanıyorlardı. Şoförlere
de, Londra'da atlı-otobüslerde çalışan sürücülerin
bir haftalık ücretleri bir günde ödeniyordu.
156
İLK MOTOSİKLET
Almanya'nın Cannstatt kentinde Gottlieb Daimler
tarafından yapıldı ve patenti de 29 Ağustos
1885 günü alındı. Araç, tek silindirli,
dakikada 700 devirliydi. İlk motosiklet sürücüsü
de, Gottlieb'in oğlu Paul Daimler oldu.
Genç Daimler, 10 Kasım 1885 günü, Cannstatt'tan
Untertürkheim'a gidip dönerek, motosiklet
üzerinde 6 mil yol aldı. Gottlieb
Daimler, bu ilk motosikleti ticari amaçla değil,
yeni geliştirdiği benzinli motoru denemek
için yapmıştı.
TİCARİ AMAÇLA ÜRETİLEN
İLK MOTOSİKLET
1894 yılında Münih'te, Heinrich Hildebrand,
Wilhelm Hildebrand ve Alois Wolfmüller tarafından
yapıldı. 2.5 beygir gücündeki bu motosikletin
adı, "Motorrad" idi. Su soğutmalı
7600 cc'lik tek silindirli motoru, dakikada 600
devirli ve saatte 24 mil yapacak güçteydi. 1894
yılının Kasım ayında, ilk 50 adetlik parti piyasaya
sunuldu. Sonraki iki yıl içinde üretilen
motosiklet sayısı 1000'i aştı. Aynı yıl,
Fransa'da da Alexandre Darraco, "Millet"
marka motosikletlerin üretimine başlamıştı.
ORDUDA KULLANILAN
İLK MOTOSİKLET
26. Middlesex Motosiklet Birliği'ne ait
"Cyclometer" marka üç tekerlekli motosiklet,
30 Mart 1899 günü, orduda kullanılan ilk
motosiklet olarak tarihe geçti. Chelsea'daki
karargâhtan çıkarak Woking'deki Güney
Londra Gönüllüleri Tugayı'na gitti. Aracın
sürücüsü C.H. E. Rush idi.
Savaşta kullanılan ilk motosiklet ise bir
"Spitfire" idi. Güney Afrika Savaşı sırasında
İngiliz Ordusu'ndan Teğmen F.R.S. Bircham
tarafından 1900 yılında Mafeking yöresinde
keşif amacıyla kullanıldı.
İLK MOTOSİKLET YARIŞI
Fransız Otomobil Kulübü, 20 Eylül 1896 günü
Paris-Marseilles Otomobil Yarışı ile birlikte
motosiklet yarışı da düzenledi. Motosikletler,
152 kilometrelik Paris-Nantes etabım gidip geleceklerdi.
Bu ilk motosiklet yarışına sekiz motosiklet
katıldı. Bunlardan üçü, üç tekerlekli
De Dion; üçü, üç tekerlekli Michelin-Dion; bihttp://
groups.google.com/group/merakediyorum
http://groups.google.com/group/merakediyorum
ABD'de ilk kez 1900 yılında kullanılan motorlu cenaze arabaları, zamanla yaygınlaştı. Fotoğrafta, bir cenaze törenine
katılan arabaların en önünde yer alan 1900 modeli cenaze arabası görülüyor.
MOTORLU İLK
CENAZE ARABASI
1900 yılının Mayıs ayında, New York eyaletinin
Buffalo kentinde kullanıldı. Aracın motoru,
elektrik enerjisiyle çalışıyordu. Cenaze
arabası olarak kullanılmak üzere 14 elektrikli
araba daha yapıldı. İngiltere'deki ilk motorlu
cenaze arabası ise, 15 Nisan 1901 günü
Coventry'de görüldü. Motor-Car Journal dergisi,
olayı şöyle anlattı:
"Daimler Motor Co. Ltd.'nin eski çalışanlarından
biri olan William Drakeford'un cenazesi,
motorlu bir araba ile kaldırıldı.
Tabutun konduğu 6 beygir gücündeki Daimler
marka otomobil, özel olarak cenaze taşımak
amacıyla yapılmıştı. Tamamen siyaha
boyanan arabanın kenarları da siyah tüllerle
örtülmüştü ki, bu insanın yüreğine hüzün dolduran
bir görünüm veriyordu."
Cenaze arabası olarak üretilen ilk araç, 24
beygir gücünde "De Dion" marka bir otomobildir.
1905 yılının sonlarına doğru Paris'te
hizmete girdi. 1907 yılına kadar başka bir cenaze
arabasının yapıldığını gösterir bir kayıt
yoktur. 1907 yılında, Berlin'de elektrikli bir
cenaze arabası yapıldı. Yapımcı firma, bu yeni
arabayı tanıtırken, cenaze törenlerini normal
sürenin üçte birine indirmekten duyduğu
memnuniyeti dile getiriyordu.
ri, üç tekerlekli Bollee; biri de Bidebrand-
Wolfmüller marka idi. Yarışın birinciliğini
Michelin-Dion marka motosikletleriyle M.
Chevailer 4 saat 10 dakika 37 saniyede
kazandı.
İLK MOTOSİKLET KAZASI
11 Şubat 1899 günü meydana geldi. George
Morgan adlı 37 yaşındaki rahip, yeni aldığı
158
motosikletiyle görevine giderken düştü ve iç
kanama geçirdi. Olaydan 12 gün sonra hayatını
kaybetti.
İLK OTOMOBİLCİLİK DERNEĞİ
American Motor Lague adıyla 1 Kasım
1895'te Chicago'da açıldı. Bir ay önce Charles
Brady King tarafından Chicago Timeshttp://
groups.google.com/group/merakediyorum
Herald gazetesine gönderilen bir mektup, bu
derneğin kuruluşu için ilham kaynağı olmuştu.
Chicago, ABD'nin otomobilcilik merkezi
durumundaydı. Bundan yararlanan Times-
Herald gazetesi, Kasım ayının sonunda yapılmak
üzere bir otomobil yarışı düzenledi. Yarış
nedeniyle ülkenin dört köşesinden otomobil
meraklıları Chicago'ya geldiler. 60 otomobilsever,
ilk toplantıyı yaptı. 29 Kasım'da
ikinci toplantı yapılarak, derneğin yöneticileri
seçildi. Bu ikinci toplantıda, derneğin amacı
da şöyle açıklandı:
"Mekanik gelişmelerle ilgili raporlar yayınlamak,
tartışmalar açmak, otomobillerin
propagandasını yapmak ve kitleleri eğitmek,
gereksiz ve ters yasaların otomobilciliğin önüne
diktiği engellerin kaldırılması için uğraş vermek,
daha iyi yolların yapılmasını sağlamaya
çalışmak, motorlu araçların ulaşım konusundaki
değer ve önemlerini kamuoyuna anlatmak."
Amerika'daki bu ilk örnekten, 11 gün sonra
(12 Kasım 1895) Avrupa'nın ilk otomobil
kulübü de "Automobile Club de Paris" adıyla
Fransa'da kuruldu.
İLK ARABA KAZASI
17 Ağustos 1896 günü, Londra'da yaşandı.
Croydon kentinden Bayan Bridget Dirscoll,
Crystal Palace'da kendisine çarpan bir arabanın
altında kaldı ve başı, tekerlekler altında
ezilerek can verdi. Arabanın şoförü, Anglo-
French Motor Co. şirketine ait Roger-Benz
marka otomobille Crystal Palace'ın terasında
eğlence turları yaptıran Arthur Edsell idi.
önünde giden iki araba tarafından Edsell'in
görüş sahası kapatılmıştı ve Bayan Driscoll,
kapıldığı paniğin etkisiyle,.üzerine doğru gelen
arabanın önünden kaçmayı akıl edemedi. Kaza
sırasında, arabanın hızı saatte 4 mildi.
Mahkeme, olayın "Kasıt unsuru taşımayan bir
kaza sonucu ölüm" olduğuna karar verdi.
ANA CADDEDE İLK
TRAFİK KAZASI
23 Eylül 1897 günü, İngiltere'nin Hackney
kentinde meydana geldi. Stephen Kempton
adlı dokuz yaşında bir çocuk, Electric Cab Co.
adlı şirkete ait bir taksinin altında kalarak hayatını
kaybetti. Çocuk, şoförün haberi olmadan
arabanın yanına asılmıştı. Ansızın arka
teker ceketini kavradı ve çocuğu aşağıya çekti.
Tekerlek ile arabanın gövdesi arasında sıkışıp
kalan küçük Kempton, hemen öldü.
TRAFİK KAZASINDA ÖLEN
İLK SÜRÜCÜ
İngiliz Henry Lindfield'dır. 12 Şubat 1898 günü,
elektrik motorlu Imperial marka arabasıyla
Londra'dan Brighton'a giderken
geçirdiği bir kazada ağır şekilde yaralandı.
Olay sırasında yanında bulunan 18 yaşındaki
oğlu Bernard Lindfield, olayı şöyle anlattı:
"Purley Corner'ı aştıktan sonra, rampadan
aşağı inmeye başladık. Babam motoru kapattı
ve frene basmaya başladı. Rampanın
yansına geldiğimizde, üstteki bagajdan bir valiz
düştü. Babam, arabayı durdurmak için hızla
frene bastı. Birden araba, yolun bir
kenarından ötekine gidip gelmeye başladı. Yolun
kenarındaki çitlere ve bir demir direğe
çarptıktan sonra devrildik."
Lindfield, olaydan sonra hastaneye kaldırıldı,
ama ertesi gün öldü. Kaza yerinde inceleme
yapan yetkililer, Bernard Lindfield'in
söylediklerinin aksine, babasının arabayı çok
hızlı kullandığını saptadılar.
İLK OTOMOBİLCİLİK GAZETESİ
"La Locomotion Automobile" adıyla aylık
olarak Paris'te yayınlanmaya başladı. İlk sayısı
1 Aralık 1894'te çıktı. İngiltere'de Henry
Sturmey tarafından haftalık olarak yayınlanan
"Autocar" adlı derginin ilk sayısı 2 Kasım
1895 Cumartesi günü çıktı. 19. yüzyılın
sonlarında otomobilleri konu alan 11 gazete
ve dergi yayınlanıyordu. 1914 yılına gelindiğinde,
bu sayı 74'ü buldu. Bunlardan ikisi,
günlük gazete niteliğindeydi. Daily Motoring
Illustrated gazetesi, 1905 yılının Kasım ayında
yalnızca 8 gün yayınlanabildi. 1908 yılında
da "Auto" adlı gazete, ilk bir tek
nüshasından sonra kapandı.
İÇKİLİ ARABA KULLANMAKTAN
MAHKÛM İLK SÜRÜCÜ
Londralı taksi şoförü George Smith'tir. 10 Eylül
1897 günü Marlborough Trafik Mahkemesi'nde,
saat 12.45'te Bond Caddesi'nde içkili
araba kullanmak suçuyla yargılandı. Arabasıyla
kaldırıma çıkan ve sonra da bir mağazanın
vitrininden içeri giren taksi şoförü,
duruşma sırasında, "İki Uç bardak bira
içtiğini" kabul etti. Suçunun sabit görülmesi
üzerine, o dönemin yasalarına göre para cezasına
çarptırıldı.
159
http://groups.google.com/group/merakediyorum
Daimler tarafından, satış amacıyla üretilen ilk motorlu kamyon,
deneme gösterisi sırasında görülüyor.
İLK KAMYON
Yük taşıyabilen ilk kamyon, 1870 yılında Jon
Yule tarafından yapıldı. Yule, bu kamyonla
Glascow'daki atölyesinde ürettiği büyük gemi
kazanlarını, iki mil uzaklıktaki doklara taşıdı.
Araç, dakikada 250 devir yapabilen 2 silindirli
buhar motoru ile çalışıyordu. Tam
yükü olarak saatte 3/4 mil hız yapabiliyordu.
Bu denli düşük hızına rağmen, Yule, altı
tekerlekli buharlı kamyonunu ekonomik bir
taşıma aracı olarak görüyordu. Bunda da haksız
sayılmazdı. Bir kazanı atölyesinden doklara
taşıtabilmek için 400 adam kiralaması
gerekiyordu ve bu da 60 sterlin demekti. Oysa,
aynı işi kamyonuyla, yakıt giderleri de dahil
olmak üzere 10 sterline yapabiliyordu.
AŞIRI HIZ NEDENİYLE
CEZALANDIRILAN İLK SÜRÜCÜ
İngiltere'nin Kent kentinden Walter Arnold'-
dur. 28 Ocak 1896 günü Tombridge Polis
Mahkemesi'nde, C.W. Powell tarafından, sekiz
gün önce meskûn bölgede 2 millik hız sınırlamasını
ihlal etmek suçundan yargılandı.
Arnold'un şanssızlığı, 2 millik hız sınırını, tam
yerel polis komiserinin evinin önünde aşmasiydi.
O sırada akşam yemeğini yemek için evine
gelen komiser, olayı görünce derhal yemek
masasından kalkmış, başlığını giyip bisikleti-
160
ne binirek "suçlu"nun peşine düşmüştü. 5 saat
süren bir kovalamaca sonunda, Arnold'u
yakaladı ve aşırı hızdan dolayı tutukladı. İddia
makamının tanıklarına göre, araba yaklaşık
saatte 8 millik bir hızla gidiyordu. Suçu
sabit görülerek para cezasına çarptırılan Walter
Arnold, daha sonra İngiltere'de petrolle
çalışan otomobili ilk üretecek kişi olacaktı.
İLK OTOMOBİL SİGORTASI
İngiltere'de, General Accident Co. adlı şirket
tarafından 2 Kasım 1896'dan itibaren uygulanmaya
başlandı. Sir Francis Norie-Miller'ın
http://groups.google.com/group/merakediyorum
anılarına göre, ilk gün hemen hemen hepsi aynı
anda birkaç poliçe birden düzenlendi.
Üçüncü şahısları da sigorta kapsamına alan ilk
ülke Norveç'tir. Bu uygulama, Norveç'te 1912
yılından itibaren başlatıldı.
BENZİNLE ÇALIŞAN İLK KAMYON
13 Ekim 1894'te çizimleri yapıldı ve Paris'te
Panhard tesislerinde üretildi. Panhard et Levassor
Chariot adı verilen bu kamyonun toplam
uzunluğu 2 metre 98 santimdi. Arkadaki
taşıma bölümünün uzunluğu ise 1.5 metreydi.
Bu kamyon, ilk kez firmanın başmühendisi
M.Mayade tarafından 10 Şubat 1895 günü
denendi.
Satılmak üzere üretilen ilk benzinli kamyon
ise, 1896 yılında Cannstatt'ta Daimler Co.
tarafından yapıldı. Bu kamyonla ilgili ilk çalışmaların
1891 yılında başladığı bilinmekle
birlikte, geçen beş yıllık dönemde herhangi bir
araç üretilip üretilmediği konusunda bir kayıt
yok. 1896 yılında bastırılan Daimler-
Güterwagen kataloğunda, dört modelin tanıtımı
yapılıyordu. 4 beygir gücünde ve 1500 kilo
taşıma kapasiteli, 6 beygir gücünde ve 2 bin
500 kilo taşıma kapasiteli, 8 beygir gücünde
ve 3 bin 750 kilo taşıma kapasiteli, 10 beygir
gücünde ve 10 bin kilo taşıma kapasiteli. Araçlar,
arka kısma monte edilen çift silindirli
Phoenbc motoruyla hareket ediyorlar ve saatte
12 kilometre hız yapabiliyorlardı. Kataloğa
göre, istendiği takdirde, sürücü kabinine bir
de ısınma tertibatı takılabiliyordu.
İlk benzinli Daimler kamyonu, 1897 baharında
Stuttgart'tan Paul von Maur'a satıldı.
İkincisini de Berlin'deki Böhmisches Birahanesi
aldı. Bu birahane, aynı zamanda fabrikasyon
üretime geçen ilk biracılık
kuruluşuydu.
İLK OTOMOBİL MÜZESİ
Edmund Dangerfield tarafından, 31 Mayıs
1912 günü Londra'da açıldı. Aslında, fikir yeni
değildi. Daha 1902 Ocak ayında Motor-Car
Journal dergisi, "İngiltere'nin en eski benzinli
arabasını bulmak üzere bir araştırma başlatsak,
hiç de fena olmaz. Bunu başarırsak, bir
gün elimizde ne değerli bir hazine bulunduğunu
anlarız" diye yazıyordu.
Birkaç yıl sonra Otomobil Kulübü, otomobil
müzesinin kurulması konusunu tartışmak
amacıyla bir toplantı düzenlendi. Ama bu toplantıya
katılan olmayınca, konu unutuldu.
Yalnızca tarihsel niteliği ve değeri için satın alınan
ilk araba, 1894 model bir "Panhard" oldu.
1910 yılında, 100 sterline alınarak Güney
Kensington'daki Bilim Müzesi'ne konuldu.
Ertesi yıl, Edmund Dangerfield, tarihi arabalardan
bir ulusal müze kurmak fikrine kafasını
taktı. Bilim Müzesi'ne giderek fikrini
açıkladı ve müze için en uygun yerin orası olduğunu
söyledi. Ama aldığı cevaba göre, müzede
ancak üç araba için yer vardı. Amacına
ulaşmak yolunda resmi bir destek sağlayamayacağını
anlayan Dangerfield, tek başına hareket
etmeye karar verdi.
31 Mayıs 1912 günü, müzesini açtığında,
ziyaretçilere 40 "tarihi" otomobil sergileniyordu.
Bunların içinde en önemlileri, 1861 model
buharlı Crompton, 1894 model bir
Bremer, 1895 model J.H. Knight's, 1895 model
ilk Wolsoley ve 1897 model Arnold-Benz
ile 1895 model Holden marka motosikletti. Ziyaretçilerin
en çok ilgilendikleri arabalardan
biri de, Galler Prensi Edward'ın 1897 yılı Kasım
ayında Marlborough Malikânesi'nden
Buckingham Sarayı'na gittiği sarı-siyah renkli
elektrikli taksiydi.
İKİ PARÇALI İLK KAMYON
(İLK TIR)
1898 yılında, İngiltere'de Thornycroft tarafından
üretildi. 4 ton ağırlığındaki araç, buhar
gücüyle çalışıyordu. 4 tekerlekli yük bölümü,
iki tekerlekli bir treylerin ardına ekleniyordu.
Treyler, 24-27 Mayıs 1898'de Liverpool'da yapılan
ağır vasıtalar yarışmasında biricilik ödülüne
layık görüldü.
İLK DİZEL KAMYON
Benz tarafından 1923 yılının Ağustos ayında,
Stuttgart'ta üretildi. 5 ton ağırlığındaki araç,
50 beygir gücünde bir motorla çalışıyordu. İngiltere'de
de, 1927 yılının başlarında, Caledon
Motor Co. tarafından, ağırlıkları 1.5 ton ile
5 ton arasında değişen altı ayrı modelde dizel
kamyon üretildi.
İLK MOTORLU POSTA ARABASI
Daimler marka bir kamyonetti. British Motor
Syndicate Ltd. tarafından Posta İdaresi'-
ne verildi. 23 Ekim 1897 tarihinde biten
hafta içinde, aralarında üç mil mesafe bulunan
St. Martin —Le Grand Postanesi ile South
Western District Postanesi arasında
çalışmaya başladı. Yaklaşık 450 kilo ağırlığın-
161
http://groups.google.com/group/merakediyorum
da mektup ve koli taşıyabiliyor ve iki postane
arasında günde karşılıklı beş sefer yapıyordu.
Posta kamyoneti, ertesi hafta, Howick Place
ile Kingston arasında paket servisi yapmaya
başladı. 50 millik gidiş-dönüş mesafesini 5 saatte
tamamlıyordu ama, bu süreye, dağıtım
için uğranılan altı durakta kaybedilen zaman
ile Kingston'da verilen yarım saatlik mola da
dahildi.
İLK MOTORLU ARAÇ YARIŞI
Fransa'da yayınlanan bisiklet dergisi "La Velocipede"
nin editörü M. Fossier tarafından
düzenlendi ve 20 Nisan 1887'de yapıldı. Paris'te
Saint-James'te başlayan yarış, Seine
Nehri boyunca sürdü ve Neuilly Köprüsü'nde
sona erdi. Ne var ki, tek yarışmacı George Boutton,
dört kişilik buharlı kuadrisikletiyle (4
tekerlekli bisiklet) çok rahat bir birincilik aldı.
La Velocipede tarafından ertesi yıl düzenlenen
yarı ise, birden çok yarışmacının katıldığı
ilk motorlu araç yarışı oldu. Üç tekerlekli
ve buharlı bir De Dion'a binen geçen yılın
"şampiyonu" George Bouton, Nilly ile
Versailles arasındaki 20 kilometrelik mesafeyi
30 dakikada alarak bir birincilik daha
kazandı.
İLK KROS YARIŞMASI
7 Eylül 1896 günü ABD'de, Rhode Island
Eyalet Fuarı nedeniyle düzenlendi. 1 mil uzunluğundaki
özel parkurda beş tur olarak saptanan
yarışı, "Riker" marka elektrikli
arabasıyla A.H. Whiting, yedi rakibini geride
bırakarak kazandı. Derecesi, 15 dakika
1.75 saniye idi. Ortalama olarak 24 mil/saat
hız yapmıştı.
İngiltere'nin ilk oto-kros müsabakası ise,
14 Kasım 1896 günü, Londra ile Brighton arasında
koşuldu. Belirli etaplar halinde düzenlenen
yarışmada, katılan arabalardan her
etapta birbirlerini beklemeleri ve Brighton'a
topluca girmeleri istendi. Ancak, yarışmanın
havasına kapılan sürücüler, bu kurala uymadılar.
Kros yarışmasını düzenleyen İngiliz Otomobil
Kulübü, koyduğu kuralı geri aldı ve
sonuçlan şu şekilde açıkladı:
1. Üç tekerlekli Bollee'siyle Leon Bolle. Zaman:
3 saat 44 dakika 35 saniye
2. Üç tekerlekli Bollee'siyle Camille Bollee.
Zaman: 4 saat 00 dakika 20 saniye.
3. Panhard Wagonette marka arabasıyla
Winchilsea Dükü. Zaman: 5 saat 01 dakika
10 saniye.
162
İLK KADIN OTOMOBİL YARIŞÇISI
Parisli Matmazel Labrousse'dir. 1-2 Temmuz
1899'da yapılan Paris-Spa Yarışı'na katıldı ve
en az üç kişi taşıyabilen arabalar kategorisinde
beşinci oldu.
Sadece kadın yarışmacıların katılabildiği
ilk otomobil yarışı ise 14 Temmuz 1900'de İngiltere'nin
Ranelagh kentinde düzenlendi. 4
bayan sürücünün katıldığı yarışı, 6 beygir gücündeki
Paris yapımı Daimler marka arabasıyla
Bayan Wemblyn kazandı.
İLK ULUSLARARASI
OTOMOBİL YARIŞI
"Gordon Bennet Kupası" adı altında 14 Haziran
1900 günü Paris ile Lyonn arasında düzenlendi.
Fransa, Belçika, ABD ve Almanya'
dan beş yarışçının katıldığı yarışı, sadece iki
araba bitirebildi. Birinciliği kazanan Fransız
sürücü M.F. Charron, "Panhard" marka arabasıyla,
ortalama olarak saatte 38.5 mil hız
yapmıştı.
İLK OTOYOL
Dünyanın ilk otoyolu, Fransız mühendisler tarafından,
Madagaskar'da yapıldı. Tamatave
Limanı'nı başkent Antananarivo'ya bağlayan
140 mil uzunluğundaki bu otoyol, 10 Ocak
1901 günü hizmete girdi. Dünyanın ilk otoyolunun,
böylesine uzak bir yörede yapılmış olması,
ilk bakışta garip gelebilir. Bu bir
bakıma, ilk havayolu şirketlerinin Afrika ve
Güney Amerika'nın azgelişmiş ülkelerinde ortaya
çıkmasına benzer. 20. yüzyılın başlarında,
Tamatave ile Antananariva arasında
henüz tren yolu bağlantısı yoktu. Fransızlar,
başkent ile adanın bu en önemli limanı arasında,
ilk otoyol denemesini yapmaya karar
verdiler. Adanın ileri görüşlü ve enerjik Genel
Valisi General Joseph S. Gallieni, bu projeyi
onayladı. General Gallieni, bu ileri fikirliliğinin
yanı sıra, 1. Dünya Savaşı'nda Fransız birliklerini
cepheye taksi ile göndermesiyle de
hatırlanır. 1896 yılında, otoyolun yapılması
kararlaştırılınca, adada esir ticaretinin de büyük
ölçüde önüne geçildi. Zira General Gallieni,
16 ile 60 yaşlan arasındaki tüm Madagaskarlıların
ücret karşılığında yol yapımına
katkıda bulunmalarını emretmişti. Bu emre
uymayan, daha doğrusu uyamayan işsiz Madagaskarlılar
ile yasa gereğince, sahiplerinden
izin alamadıkları için para ödeyemeyen kölehttp://
groups.google.com/group/merakediyorum
ler, "tutuklanarak" 50 gün süreyle, belirli bir
ücret karşılığında yol yapımında çalıştırıldılar.
İşsizlerin çoğu, yeni bir iş bulmanın getirdiği
rahatlıkla, yol yapımında çalışmaya cezalan
bittikten sonra da devam ettiler. Köleler de aynı
yolu izlediler. Zaten General Gallieni'nin
amacı da buydu. Böylece hem köleler eski
efendilerinden kurtuldular, hem de otoyolu
bir an önce tamamlayabilecek bir işgücü kurulmuş
oldu.
İLK MOPED
1915 yılında, New York'ta Auto-Ped Co. şirketi
tarafından Auto-Ped markasıyla üretildi.
2 beygir gücündeki motoruyla saatte 35 mil hız
yapabiliyordu. İngiltere'de de, 1919 yılında
Kingsbury Aviation Co. ile Storey Machine
Tool Co. adlı şirketlerin işbirliği ile Kingsbury
marka ilk mopedler piyasaya sunuldu. 216
santilitrelik motorları ve albenili görünümleriyle
hayli ilgi çekti.
İLK MOTOR FUARI
Exposition Internationale de Velocipedie et de
Locomotion Automobile adıyla Champs-
Elysees'deki (Paris) Endüstri Sarayı'nda 11-25
Aralık 1894 tarihleri arasında düzenlendi. Fuara
dokuz kuruluş katıldı. Compagnie de Voitures
sans Chevaux, Decauville Co., De
Dion-Boutton,Duncan, Superbie et Cie, Blant
et David, Panhard et Levassor, Peugeot, Emile
Roger ve Tenting adlı kuruluşlar, ürettikleri
çeşitli otomobil, motosiklet ve motorlu
bisikletleri sergilediler.
TÜMÜYLE KAPALI
İLK KAMYONET
Şoför kabininin de çeşitli iklim koşullan düşünülerek
kapatıldığı ilk kamyonet, İngiltere'
nin Wolverhampton kentinde, Star
Engineering Co. şirketi tarafından 1902 yılında
yapıldı. 7, 10 ya da 15 beygir gücünde modelleri
vardı. Ayrıca, içinde eşya taşınmadığı
zamanlarda, özel araba olarak kullanılabilecek
biçimde planlanmıştı. Yan yüzlerinde
75x43 cm ebadında iki pencere vardı.
İLK PLAKA
Paris Emniyet Müdürlüğü'nün 14 Ağustos
1893 günü yayınladığı talimatnamede şu satırlar
vardı:
"Her motorlu aracın üzerinde, görünebilir
büyüklükte bir metal plaka olacaktır. Bu
plakanın üzerine, araç sahibinin adı, adresi ve
ruhsat numarası yazılacaktır. Aracın sol tarafına
takılacak olan bu plaka, hiçbir biçimde
gizlenmeyecektir.''
30 Eylül 1901 tarihinden itibaren, bu kural
tüm Fransa için geçerli oldu ve saatte 30
kilometre hız yapabilen her aracın mutlaka
plaka takması istendi. O tarihte, Belçika'da
da plaka mecburiyeti getirilmiş bulunuyordu.
Motor-Car Journal dergisinin 30 Mayıs
1901 sayısında, Brüksel'den şu haber veriliyordu:
"Her arabaya polis tarafından bir numara
veriliyor ve bu numara, bir demir plaka üzerine
kazınarak aracın ön tarafına takılıyor.
Plakanın uzunluğu 22.5 cm, yüksekliği ise
12.5 cm. Siyah renkli numaralar, beyaz zemin
üzerine yazılmış. Arabaların arkasına da üzerine
plaka numarasının yazıldığı bir lamba takılıyor.
Öyle ki, lamba yandığı zaman, plaka
numarasını rahatça okuyabilmek mümkün.
İnsan bu numaraları görünce, otomobilleri kişilere
ait özel taşıyıcılar olarak değil de, kiralık
vasıtalar gibi düşünüyor."
Dergiye plaka konusundaki görüşlerini bildiren
Daimler şirketinin sahibi, bu sistemin,
arabanın özellliğine indirilmiş bir darbe olarak
niteliyordu. Bu yoruma katılan Motor-Car
Journal muhabiri de yazısını, "Eğer İngiltere'de
de bu sistem başlatılırsa, otomobil sanayiimizin
ağır bir darbe yiyeceğinden
kimsenin kuşkusu olmasın" diyordu. Yine de,
uzun tartışmalardan sonra 1 Ocak 1904'ten itibaren
İngiltere'de de plaka uygulaması başladı.
" A l " olarak verilen ilk plakayı,
Bertrand Russel'ın ağabeyi Earl Russel aldı.
Earl Russel, plakaların verilmeye başlanacağı
günün gecesi, ilk numarayı alabilmek için
sabaha kadar uyumadan bekledi. Yine de kendisinden
sonra gelen kişiden, ancak 5 saniye
önce plaka bürosuna ulaşabildi. Bu plaka,
1907 yılında George V. Pettyt tarafından satın
alındı. Bir gün, Pettyt, Yorkshire'da böyle
bir numara olup olmadığından kuşkulanan
bir polis memuru tarafından durduruldu. Plakanın
doğruluğu, Londra'dan teyit ettirilinceye
değin de karakolda bekletildi. 1950
yılında öldüğünde, plakayı Trevor Laker'a bıraktı.
Ancak, bir de şartı vardı. Trevor Laker,
yaşadığı sürece plakayı kullanacaktı.
Onun ölümünden sonra satılacak ve elde edilen
gelir körler için rehber köpekler yetiştiren
bir kuruluşa bırakılacaktı. Bay Laker, eceli
gelmeden bu işi çözümledi ve plakanın ölümünden
sonra kulanım hakkını 2 bin 500 ster-
163
http://groups.google.com/group/merakediyorum
1888 yılında Bayan Bertha Benz, iki oğlunu da yanına alarak
kocası tarafından üretilen arabalardan biriyle, ondan habersiz
360 kilometre yol yaptı.
OTOMOBİL İLE İLK TUR
1888 yılının Ağustos ayında, Benz marka arabaların
mucidi ve yapımcısı Karl Benz'in eşi
Bertha Benz, oğullan Eugen (15) ve Richard'ı
(13) da yanına alarak kocasının arabasına bindi
ve Mannheim'daki evlerinden hareket ederek
Pforzheim'a gitti. İki kent arasındaki
uzaklık 180 kilometre idi. Gerçi, çocukların
ikisine de araba kullanmak öğretilmişti ama,
fabrika yetkililerinden biri yanlarında olmadan
babalarının arabalarından birine binmeleri,
kesinlikle yasaktı. Anneleri, Pforzheim'
daki akrabalarını özlediğini söyleyince, iki çocuk,
bunun kendi başlarına bir araba gezintisi
yapmak için bulunmaz bir fırsat olduğunu
düşündüler. Bayan Benz de, bu "çete"ye dahil
oldu ve üçü, bir sabah, iki beygir gücündeki
üç tekerlekli bir araba ile Mannheim'dan
yola çıktılar. Tabii, Karl Benz'in hiçbir şeyden
haberi yoktu. Ama, her şeye rağmen ona
bir not bırakarak, kendilerini merak etmemesini,
mutlaka geri döneceklerini yazdılar.
Direksiyonda Eugen vardı ve yanında da
annesi oturuyordu. Richard arkada, motorun
üzerine oturmuştu. Heidelberg'de ilk molalarını
vererek öğle yemeği yediler, sonra da Wiesloch'a
doğru yollarına devam ettiler. Fakat,
yol yavaş yavaş bozulmaya başlamıştı. Rampaya
geldiklerinde, direksiyona Richard geçiyor,
Bayan Benz ile büyük oğlu da arabayı
itiyordu. Bu arada fren bozuldu. Sık sık durup
bozuk freni onarmaları gerekiyordu.
Az sonra başlarına başka dertler de açıldı.
Önce pervane zinciri gevşedi. Sonra karbüratöre
giden boru tıkandı. Bu tıkanıklığı,
Bayan Benz'in tokalarından biriyle açtılar.
Çok geçmeden, kontak tellerinden biri, motorun
bir başka bölümüne değerek kısa devre
yaptı. Bayan Benz, bu arızayı da jartiyerini
kontak kablosunun üzerine sararak giderdi.
Kuşkusuz, Benz ailesinin yolculuğu, her
geçtikleri yerde büyük ilgi görüyordu. Hatta,
mola verdikleri bir handa, iki köylü, arabanın
nasıl çalıştığı konusunda aralarında tartışmaya
başladılar. Sonuçta iş, yumruklaşmaya
kadar gitti.
Pforzheim'a ulaştılar. Burada akrabalarıyla
beş gün boyunca hasret giderdikten sonra,
yeniden arabalarına bindiler ve Mannheim'a
geri döndüler. Ama artık hem ustalaşmışlar,
hem de arabayı yakından tanımışlardı. Bu
yüzden dönüşleri, gidişlerine oranla çok daha
rahat geçti.
Bu gezinin en büyük yararını da babaları
Karl Benz gördü. Oğulları Eugen ve Richard,
arabanın özellikle rampalarda çok zorlandığını
söyleyince, kendisi de bir deneme yaptı
ve onlara hak verdi. Hemen arabaya bir vites
daha ekledi. Böylece, Benz arabalarının değeri
daha da artmış oldu.
line sattı. Bu, bir plakaya ödenen en yüksek
ikinci ücrettir. 1960'lı yıllarda da RR1 numaralı
plakayı bir Rolls-Royce sahibi 4 bin 600
sterline satın almıştı.
Arabalara takılan ve sahibinin milliyetini
belirleyen ülke plakaları ise (Örneğin TRTürkiye,
GB-İngiltere gibi) Uluslararası Trafik
Örgütü'nün 1926 yılında aldığı bir karardan
sonra uygulamaya koyuldu.
164
ÇOK KATLI İLK OTOPARK
1901 yılının Mayıs ayında, City and Suburban
Electric Carriage Co. adlı ulaşım şirketinin,
kendi araçları için Londra'da yaptırdığı yedi
katlı otopark, bu türün ilk örneği oldu. Otopark'a
yerleştirilen özel asansör, üç ton ağırlığındaki
bir kamyonu en üst kata çıkarabilehttp://
groups.google.com/group/merakediyorum
Buharlı motorla çalışan ilk kamyonet, 1892 yılında Paris'te
yapıldı. İngiltere'de kamyoneti ticari amaçla ilk kullanan da
Peter Robinson oldu. Fotoğrafta, Robinson'un 1896 model
kamyoneti görülüyor.
İLK KAMYONET
Buharla çalışan ilk kamyonet, 1892 yılında,
Paris'in en tutulan mağazalarından La Belle
Jardiniere için M. Le Blanc tarafından yapıldı.
Üzerinde Serpollet marka motor vardı. Karoseri,
mağazanın deposunda Chatelet David
tarafından yapıldı ve üzerine "Evlere Servis
Yapılır" yazıldı. Bu görevini de üç yıl boyunca
aralıksız sürdürdü.
Benzinle çalışan ilk kamyonetleri ise, Fransa'da
Peugeot Kardeşler üretti. İlk kamyonetin
yapımı Aralık 1895'te bitti. 4 beygir
gücünde Daimler marka bir motoru olan kamyonet,
500 kilo yükle saatte 9.5 mil yol alabiliyordu.
Eğer yükü 30 kiloya inerse, bu hız 12
mile çıkıyordu. "Grands Magasins du Louvre",
18 Peugeot kamyonetinden, paket servisi
için yararlandı.
İngiltere'de, ilk olarak hangi firmanın dağıtımında
kamyonetten yararlanıldığı hakkında
kesin bir bilgi yoktur. Automotor and
Horseless Carrage Journal'ın Kasım 1896 sayısında
Thornton, Varley and Co. firmasının
kamyonet kullandığı yazılıdır. Aynı gazete, bir
ay önce Julius Harvey tarafından Paris'ten iki
adet Ltuzman marka kamyonet getirtildiğini,
bunlardan birini kendilerinin kullanacağını,
ötekinin ise sabun yapımcısı Lever Kardeşler'e
verildiğini, yazıyordu.
cek güçteydi. Toplam 1800 metrekarelik park
yeri yüzölçümüyle, döneminin en büyük otoparkıydı.
İLK YEŞİL PARK
Belediyeler tarafından kent sakinlerinin yararlanması
için yapılan yeşil alanların ilki, 1835
yılının şubat ayında, İngiltere'nin Preston knetinde
açıldı. Planları, P.Park adında birisi tarafından
çizilmişti. Yeşil alanın güneyine bir
cadde açıldı. Ortasına ise bir havuz kazıldı.
Batı ve güney girişlerine birer bahçıvan kulübesi
inşa edildi. 1836 yılında da kuzey girişine
bir kulübe daha yapıldı.
İngiltere'de ilk çocuk bahçesi ise 1859 yıalında,
Manchester'deki Queen's ve Philips
parklarının birer bölümlerinde hizmete girdi.
165
http://groups.google.com/group/merakediyorum
İLK BÜFE
Bilindiği kadarıyla, büfe işletmeciliğini ilk kez
1848 yılının Ekim ayında İngilterede W.H.
Smith ve oğlu başlattı. O tarihte, Batı Demiryolları
Şirketi'yle bir anlaşma yapan Smith ve
oğlu, şirketin tüm istasyonlarında gazete ve kitap
satmak üzere bir yer yapacaklar ve bunun
karşılığında demiryolu şirketine yılda 1500
sterlin kira vereceklerdi. İlk tezgâhlarını, 1
Kasım 1848 günü Euston İstasyonu'nda kurdular.
Bir gece sonra Smith'ler, Midland Demiryolu
Şirketi ile de benzer bir anlaşma
imzaladılar. 1862 yılına gelindiğinde, Smith ve
oğlunun anlaştığı demiryolu şirketinin sayısı
beşi bulmuştu ve bunlar, ülkenin en büyük demiryolu
şirketleriydi. Gerçi şirketlerle yapılan
anlaşmalarda Smith'ler, yalnızca kitap ve gazete
satacaklarım belirtmişlerdi ama, kilimden
şamdana kadar pek çok şeyin perakende satışına
başladılar. Zamanla, "büfe"lerin pazarladıkları
malların sayısı 800'ü buldu. Ne var
ki, 1905 yılında açılan ihalede işletme hakkını
alamadılar.
İLK MAĞAZALAR ZİNCİRİ
Temeli 2 Şubat 1879 günü New York'ta atıldı.
Frank Winfield Woolworth adlı bir girişimci
bir mağaza açtı ve "Ne alırsan 5 sent"
sloganıyla müşterilerini beklemeye başladı,
beklenen ilgiyi göremedi. Bazı günlerde ancak
2.5 dolarlık satış yapabiliyordu. Bunun üzerine
Haziran ayında Lancaster'a taşınmaya
karar verdi. Parolası yine aynıydı. Dükkânında
çok çeşitli, fakat ucuz mallar bulunduruyordu
ve ne alınırsa alınsın, fiyat 5 sentti.
Lancaster denemesi, Woolworth için gerçek
bir zafer oldu. Bunun üzerine dükkânlarının
sayısını hızla artırdı ve çok geçmeden Doğu
Sahilleri'ndeki hemen tüm kent ve kasabalarda
birer şube açtı. 1894 yılında da Michael
Marks ve Tom Spencer, İngiltere'nin Manchester
kentinde "Penny Bazar-Peni Pazarı"
adlı bir dükkân açtılar. 28 Eylül günü iki ortak
arasında imzalanan anlaşmaya göre, Spencer,
Marks'a 300 sterlin borçlanıyordu ve
bunu kârından ödeyecekti. Polonya asıllı bir
Yahudi olan Michael Marks, 1884 yılında İngiltere'ye
geldiğinde, cebinde bir meteliği bile
yoktu. Okuma-yazma bilmediği gibis tek
İngilizce sözcük de bilmiyordu. Bir gün yol
sormak için önünü kestiği Isaac Dewhirst adlı
toptancının (Spencer'in patronuydu) kendisine
açtığı 5 sterlinlik krediyle seyyar
satıcılığa başladı. Kirgate pazarında kurduğu
166
İLK SOSYAL KONUTLAR
İngiltere'de, Liverpool Belediyesi tarafından,
Belediye Meclisi'nin 1864 yılında aldığı bir karar
doğrultusunda inşaatına başlanan sosyal
konutlar, 1869 yılında bitirildi. Dört ve üç katlı
bloklar halinde yaptırılan sosyal konutlarda
toplam 124 daire vardı. "St. Martin
Kulübeleri" olarak adlandırılan bu daireler,
arsa payı da dahil olmak üzere 18 sterline mal
http://groups.google.com/group/merakediyorum
oldu. Dairelerin kömürlüğü ve banyosu yoktu.
Her katta bir tuvalet vardı ve o kattaki daire
sakinleri, bu tuvaleti ortaklaşa kullanıyorlardı.
Yerleşime açıldığı 1870 yılında, bir
dairenin yıllık kira ücreti 1.4 sterlindi.
Hâlâ kullanılan dört katlı binalar, 1950'li
yıllarda restore edildiler. Üç katlı binalar ise,
ötekilere daha çok gün ışığı ve temiz hava sağlamak
amacıyla yıkıldı.
"St. Martin Kulübeleri" olarak adlandırılan ilk sosyal konutlar,
İngiltere'nin Liverpool kentinde 1869 yılında tamamlandı.
Bunların dört katlı olanları, bugün hâlâ
kullanılmaktadır.
167
http://groups.google.com/group/merakediyorum
ilk tezgâhında, malları fiyatlarına göre sıralama
yöntemini uyguladığında, İngitere'ye geleli
henüz birkaç ay olmuştu. Tom Spencer'le
birlikte ucuzluk pazarları zinciri kurduğunda,
Manchester caddelerinde sayısız işporta tezgâhı
vardı. 1900 yılı başlarında Penny Bazaar
adlı ucuzluk dükkânlarının sayısı, 3'ü
Londra'da olmak üzere 12'ye çıkmıştı. Hemen
herkese ve her eve gerekli olan yüzlerce kalem
mal, bu dükkânlarda .1 peniye satılıyordu.
1915 yılına gelindiğinde, İngiltere'nin her tarafındaki
Penny Bazaar'ların sayısı 140'a
ulaştı.
1922 yılında iki ortak, Penny Bazaar sisteminden
ayrı olarak modern alışveriş mağazaları
kurmaya karar verdiler ve Marks and
Spencer mağazalar zincirinin ilki Darlington'-
da açıldı.
İLK HARDAL
1720 yılında Bayan Clements tarafından
Londra'da üretildi ve perakende satışına başlandı.
Toprak çanaklarda, üzerine parşömen
kâğıdı kapatılarak pazarlanıyordu. Bu nedenle,
İngiltere'de, yasal ve resmi bazı belgeler
için bugün hâlâ "Bunlar ancak hardal çanağını
kapamaya yarar" şeklinde espri yapılır,
İngiltere'de Ortaçağ'dan beri bilinen hardal,
Bayan Clements tarafından bugün bildiğimiz
kıvamı verilinceye kadar tohum halinde kullanılıyordu.
İLK NEON IŞIĞI
Parisli fizik bilgini Georges Claude tarafından
bulundu ve ilk kez 3 Aralık 1910'da Paris'te
yapılan Motor Sergisi'nde günümüzdeki anlamda
kullanıldı. 45 milimetre çapında ve 35
metre uzunluğunda iki neon tüpü, serginin yapıldığı
Grand Palais'in avlusunu çevreliyordu.
O dönemde, neon ışığının en önemli özelliği
rengiydi (kırmızı) ve Georges Claude, neon
üzerindeki çalışmalarını, yeni bir aydınlatma
unsuru bulmak amacıyla sürdürmüştü. Ancak,
karşısına çıkan reklamcı Jacques Fonseque,
onu, buluşunu reklam amacıyla
kullanmak için ikna etti. Neon'un kullanım
haklan, Fonseque'nin çalıştığı Paz et Silva adlı
reklam şirketine satıldı. 1912 yılında, Montmartre'daki
bir berber dükkânının çatısına ilk
neon reklamı takıldı. Aynı yıl dikilen ikinci neon
reklamı, kentin en iyi köşelerinden birini
aydınlatıyordu ve üzerinde bîr tek sözcük vardı:
"CINZANO". Georges Claude, reklam
şirketine ortak oldu ve araştırmalarını orada
168
sürdürdü. Çok geçmeden, mavi renk veren tüpü
geliştirdi. Bunu öteki renkler izledi. 1914
yılına gelindiğinde, Paris binalarının üzerlerinde
150'yi aşkın neon ışıldıyordu.
İLK AYNA
Günümüzden 4 bin yıl önce, Ortadoğu ve İtalya'nın
kuzey kesimlerinde, yanardağ lavlarının
parlak artıklarının cilalanmasıyla,
görüntüyü aksettiren ilk aynalar yapıldı. Gümüşleme
yöntemiyle ayna elde etme tekniği
ise, 14. yüzyılda Venedik'te geliştirildi. Venedikliler,
bir cam tabakasının arka yüzeyine cıva
sürerek, ayna yapmayı başardılar ve o
tarihten sonra bu cam parçası, özellikle kadınların
ellerinden düşmez oldu. .
Asıldıkları odanın içinde bulunan her şeyi
yansıtan dışbükey aynalar, ilk kez 14. yüzyılda
Almanya'nın Nürnberg kentinde yapıldı.
Cam ustaları, üfleme yöntemiyle cam küreler
oluşturduktan sonra, bunları ortadan ikiye
bölüyorlar, sonra da iç kısımlarını ince bir cıva
tabakasıyla kaplayarak dışbükey aynayı elde
ediyorlardı.
Günümüzde ayna yapmak için kullanılan
yöntemin temelleri ise, 1835 yılında, Alman
kimyageri Justus von Liebig tarafından atıldı.
Gümüşnitrat, özel bir yöntemle cama tatbik
edildiğinde, içindeki gümüş cama yapışıyor
ve böylece son derece net görüntü veren
bir ayna elde ediliyordu. Gümüşnitratı cama
sıvanırken ayrıştırmak için, genellikle şeker ya
da Rochelle tuzu kullanılıyordu.
MODÜLER MİMARİNİN
İLK ÖRNEĞİ
Bir parça ya da bloğun sürekli ve tekrar tekrar
kullanılması ile tüm bir binanın ortaya çıkarılması
demek olan modüler mimarinin ilk
örnekleri, eski Yunanlılar zamanında denendi.
Bu yöntemi, çocukların tahta bloklarla oynadıkları
oyunlara benzetebiliriz.
Eski Yunanlılardan sonra, modüler mimari,
Ortaçağ'da Gotik mimarlar tarafından yeniden
gündeme getirildi. Bu tarzda, birçok
katedral yapıldı. Ana yapı unsurları olan bu
katedraller, özel dekoratif unsurlarla birbirlerinden
ayrıldılar.
18. yüzyılda külçe demirin yoğun üretimi
başlayınca, modüler mimari, prefabrik inşaat
yöntemine de yansıdı. Bu yöntem, maliyetlerin
de büyük ölçüde ucuzlamasına neden
oldu.
Modüler mimari ile prefabrik inşaat sisteminin
ilk ürünü, 1851 yılında Londra'da vehttp://
groups.google.com/group/merakediyorum
Dünyanın ilk gazetelerinden biri olan Aviso Rekution oder Zeitung'utı
ilk sayısı, 15 Ocak 1609 günü Aşağı Saksonya'nın
Wolfenküttet kentinde yayınlandı.
İLK GAZETELER
Aynı başlık altında belirli aralıklarla yayınlanıp
haberleri okuyucularına aktaran ilk iki gazete,
Almanya'da 1609 yılının Ocak ayında
yayınlanmaya başladı.
Aviso Relation oder Zeitung, 15 Ocak'ta
ilk sayısını çıkardı ve haftalık olarak yayınını
sürdürdü. Aşağı Saksonya'da, Wolfenbüttel'-
de yayınlanan gazetenin sahibi Julius Adolph
von Söhne idi ve bu şahıs, Kraliyet Matbaası'nın
da yöneticisiydi. Aviso, yayınını 1616
yılına kadar sürdürdü. Dört yıllık bir aradan
sonra, Elias Holwein, gazeteyi yeniden
çıkardı.
Öteki gazete ise, "Relation: Aller Fürnemmen
und Gedenckwürdingen Historien" başlığını
taşıyordu. Haftada bir kez Strasbourg'da
basılan gazetenin üzerinde tarih yoktu.
Her sayının üzerine sadece kaçıncı sayı
olduğunu belirten bir rakam konuyordu. Johan
Carolus yönetimindeki gazete, yayınını
1622 yılına kadar sürdürdü. Eylül 16Û9'da çıkan
37. sayısında, Galileo'nun teleskobuyla ilgili
bir haber vardı.
rildi ve "Crystal Palace" inşa edildi.
Planlanması ve yapılması yalnızca dokuz ay
sürdü. Başka bir yöntemle, bu denli büyük bir
binanın yapımı ancak seneler içinde mümkün
olabilirdi. Modüllerin biçimini Devonshire
Dükü Joseph Paxton çizdi ve daha sonra bunlar
yoğun biçimde üretildi. Çok kısa bir sürede
tamamlanan modül üretiminden sonra
montaj aşaması başladı ve bina 1851 büyük
sergisine yetiştirildi.
İLK GÜNLÜK GAZETE
"Einkommenden Zeitungen" adıyla Timotheus
Ritzsch tarafından 1650 yılının Temmuz ve
Eylül ayları arasında Almanya'nın Leipzig
kentinde yayınlandı. Üzerinde, tarih yerine sıra
numarası bulunan bu gazetenin ilk sayısının
1 Temmuz günü basıldığı sanılıyor. 6.
sayısı ile 83. sayısı arasında yayınlanan 68 tanesi,
halen İsveç'te, Uppsala Üniversitesi'nde
saklanıyor.
İLK GAZETE REKLAMI
Journal General d'Affiches ya da bilinen adıyla
Petites Affiches adlı Fransız gazetesinin 14
Ekim 1612 tarihinde basılan ilk sayısında çıktı.
Gerçi gazetenin ilk sayıları bugün elimizde
yok. Ancak, gerek gazetenin adı, gerek içeriği
ve gerekse üç yüz yıl boyunca başarıyla sürdürülen
yayın politikası, bu gazetenin ilk
sayısından itibaren reklam yayınlandığını kanıtlıyor.
Belirli bir amaçla basıldığı halde içinde ilan
bulunan ilk yayın organı, 21 kasım 1626'da
Amsterdam'da yayınlanan isimsiz bir broşürdür.
Amacına ilişkin haber ve yazıların en altında,
ganimet olarak ele geçirilen bir
gemideki şeker, fildişi, biber, tütün ve kerestenin
açık artırma yoluyla satışa çıkarılacağına
dair bir duyuru vardı.
İLK RESİMLİ İLAN
İngilizce bir yayın organında ilk resimli ilan,
Faitfull Scout dergisinin 2-9 Nisan 1652 tarihli
nüshasında yayınlandı. İlanda, Hugh Clough
adlı kuyumcunun evinden çalınan iki elmasın
temsili resmi görülüyordu.
Bir ürünün reklamını yapmak amacıyla
yayınlanan ilk resimli ilan ise, 17 Mart 1703
tarihli Daily Courant'ta çıktı. İlanda, bir çikolatanın
tanıtımı yapılıyordu. Bu ilk örnekten
sonra, resimli ilanlar, yaklaşık 150 yıllık bir
169
http://groups.google.com/group/merakediyorum
süre içinde pek ender yayınlandı. 1849 yılında
Cadbury firması, "Diet Kahvesi" reklamlarıyla
bu akımı başlattı ve arkası geldi.
İLK PARA
Tarihin en büyük uygarlıklarından bazıları,
varlıklarını parayı bilmeden sürdürdüler. Bunlar
arasında Babillileri, Mısırlıları, İnka ve
Maya uygarlıklarını sayabiliriz. Bu toplumlarda
alışveriş "takas usulü"ne göre yapılıyordu.
Örneğin, Mısırlı bir inşaat ustasının aylık
ücreti, 200 somun ekmek ve beş kavanoz bira
idi. O da, bunların bir kısmını tüketir, geri kalanıyla
da öteki gereksinimlerini karşılardı.
Ancak, aynı dönemlerde, dünyanın başka
yörelerinde insanlar, alışverişlerini para ile yapıyorlardı.
Uygun büyüklüklerde ve kalıcı nitelikte
yaptıkları paralar, o toplumlarda
emeğin ve malın karşılığı olarak işlem görüyordu.
Dünyanın en eski para örnekleri,M.Ö.
7. yüzyıldan kalmadır. Aynı zamanda gerçek
anlamda paranın ilk örnekleri olan bu kalıntılar,
Türkiye'nin batısında, Lidyalıların yaşadıkları
topraklarda bulundu. Fasulye
biçimindeki bu madeni paralar altın ve gümüşten
yapılmıştı. Paraların bir yüzünde kralı simgeleyen
aslan ve boğa motifi, öteki yüzünde
de değerini gösteren işaretler vardı. Zamanla
para kullanımı Batı Anadolu'dan tüm Akdeniz
ülkelerine yayıldı. M.Ö. 320 yılında bir yüzüne
Büyük İskender'in profili basılan paralar
yapıldı. O dönemde, Büyük İskender Tanrı
olarak kabul edilmeye başlanmıştı. Daha sonra
başka kral ve imparatorların portreleri de
paralar üzerinde görüldü.
Kâğıt paraların ilk kullanımı ise 11. yüzyılda
oldu. Moğol İmparatoru Kubilay Han,
askerlerinin maaşlarını kâğıt para ile ödemeye
başladı. Avrupa'da ise kâğıt para ilk kez
1661 yılında Stockholm'de basıldı. Birkaç yıl
sonra İngiltere'de de kâğıt paralar görülmeye
başlandı. Amerika kıtasında ilk kâğıt banknotlar,
18. yüzyılda ortaya çıktı.
MÜZİK NOTALARININ İLK ÇIKIŞI
7. yüzyılda Seville Psikoposu, bir mektubunda
şu satırları yazdı:
"Eğer müzik insan belleğinden çıkıp giderse,
tamamen kaybolur. Zira, onu yazmak
mümkün değil."
Oysa, bin yıl önce Yunanlılar, notaları kâğıda
dökmek için bir yöntem bulmuşlardı.
Melodiyi, çizgi ve noktalar halinde yazabiliyorlardı.
Ne yazık ki, bu müzik alfabesi zamanla
kayboldu.
170
M.S. 8. yüzyılda, Avrupa'da bir müzik alfabesi
oluşturmak için çabalar başladı. İlk
önemli gelişme, 11. yüzyılda kaydedildi. Guido
adlı bir İtalyan, birbirine paralel dört çizginin
arasına notaları yerleştiren bir sistem
geliştirdi. Ancak, bu sistemde, müziğin ritmi
verilemiyordu. 1200 yılında Polonyalı Franco,
"Ölçülebilir Müzik Sanatı" adlı kitabında,
ölçülebilir nota sistemini anlattı. Daha
sonra kaydedilen gelişmelerle, bugün kullandığımız
nota alfabesi insanlığa kazandırıldı.
İLK MAKİNELİ TÜFEK
Patenti 1718 yılında Londralı avukat James
Puckle tarafından alındı. 1722 yılının Mart
ayında yapılan bir gösteri sırasında. 7 dakikada
63 atış yaptı. Üç ayaklı bir desteğin üzerine
yerleştirildikten sonra üzerindeki 9
mermilik şarjörün elle namlu ağzına getirilmesiyle
peşpeşe ateş edebiliyordu.
1862 yılında, Amerikalı Dr. Richard J.
Gatling, dakikada 700 atış yapabilen bir makineli
tüfek geliştirdi.
İLK HARİTA
Kısa bir süre önce, Irak'ta yapılan bir kazı sırasında
ortaya çıkarılan, M.Ö. 1000 yılından
kalma bir tablet, dünyanın bilinen en eski haritasıdır.
Haritada, dünya etrafı su ile kaplı
bir yuvarlak olarak gösterilir. Babil de,bu yuvarlağın
merkezindedir. Yunanlı tarihçi Heredot
ise, M.Ö. 450 yılında yaptığı haritada,
Hazar Denizi'ni, Babilli haritacının tersine,
dünyanın sınırı olarak değil, bir iç deniz olarak
gösterir.
M.Ö. 300 yılında bir dünya haritası yapan
Yunanlı haritacı Diceardus,çeşitli ülkelerin
birbiriyle ilişkilerini göstermek üzere
haritasının üzerine bir çizgi çekti. Bir süre sonra
da İslam bilginleri, haritanın üzerine enlem
ve boylam çizgilerini yerleştirdiler.
METRİK SİSTEMİN
İLK KULLANILIŞI
1791-1795 yılları arasında, monarşinin devrilmesinden
sonra, Fransız Ulusal Meclisi, yöreden
yöreye farklı uygulamalar gösterdiği için
karışıklıklara yol açan geleneksel ağırlık, hacim,
uzunluk ve alan ölçülerini kaldırdı. Yerlerine,
"her zaman ve herkes tarafından
kullanılabilecek" bir sistem geliştirilmesine karar
verdi.
Sonunda metrik sisteme geçildi. Bu sistehttp://
groups.google.com/group/merakediyorum
me metrik denmesinin nedeni, uzunluk ölçüsünde
birim olarak metrenin kullanılmasıdır.
Eski Yunanca olan metre sözcüğü, "ölçü" anlamındadır.
Metrik sistemde, uzunluk ölçüsünün
birimi olarak kullanılan i metre, Kuzey
Kutbu ile Ekvator arasındaki mesafenin 10
milyonda birine eşittir.
Metrenin askatlarına ve üstkatlarına, Yunanca
ve Latince eklerden türetilen yeni isimler
verildi.
Yeni ağırlık ölçüsünün birimi de "gram"
oldu. 1 gram, 4 derece santigrattaki bir santi-
. metreküp doymuş suyun ağırlığına eşit olarak
kabul edildi. Sıvılarda hacim ölçüsü olarak da
"litre" kabul edildi. Bir litre, yüz santimetrekübe
eşittir.
Uluslararası bir "örnek metre" yapıldı.
Platinyum bir çubuktan yapılan bu metrenin
üzerinde, 1 metre aralıkla iki çizgi vardır.
Dünyanın her tarafında örnek olarak kabul
edilen bu metreye bakılarak çoğaltılan uzunluk
ölçüleri, tüm dünyada kullanılmaktadır.
Kilogram için örnek ölçüt olmak üzere de, bin
gram ağırlığında bir platin silindir yapıldı.
Fransız halkı, önceleri metrik sistemi kullanmamak
için direndi. Ancak, 1837 yılında
çıkarılan bir yasa ile bu sistemin kullanılması
zorunluluk haline getirildi. Dünyanın her yöresindeki
bilim adamları ise, bu sistemi kolayca
ve içtenlikle benimsediler.
İLK METAL DEDEKTÖRÜ
İkinci Dünya Savaşı sırasında, mayınların yerlerini
belirlemek üzere İngilizler tarafından yapıldı.
Daha sonra üzerinde çok çalışıldı ve
savaş döneminin ağır ve hantal dedektörlerinin
yerini, bugünün hafif ve son derece gelişmiş
modern metal tarayıcıları aldı.
İLK MİKROFİLM
banka çeki gibi belgeleri kaydetmek üzere
mikrofilm çeken minyatür fotoğraf makineleri
pazarlamaya başladı.
İLK MİKROFON
Sesi iletme görevi açısından Alexander Graham
Bell'in 1867 yılında yaptığı telefon, mikrofonun
ilk başarılı örneği olarak kabul
edilebilir. Bu ilk mikrofonda, lastik bir diyagram,
çok ince bir demir plakanın üzerine yerleştirilmişti.
Plakanın altında da bir
elektromıknatıs vardı. Konuşmacının sesi diyaframı,
dolayısıyla da demir plakayı titretiyordu.
Bu titreşim, elektromıknatıs tarafından
değişik yüksekliklerde algılanıyor ve teller aracılığıyla
vericiye aktarılıyordu. Vericide, akım
yeniden ses dalgalarına dönüşüyordu.
1817 yılında Thomas Edison, çok daha duyarlı
bir mikrofon geliştirdi. 1923 yılında, Almanya'da
mikrofonun duyarlılığını artırıcı
bazı gelişmeler sağlandı.
İLK ASKERİ EĞİTİM
Askerlerin, çok karmaşık gibi görünen bazı
hareketleri, ellerinde silahlarıyla birlikte bir
yürüyüş sırasında büyük bir düzen içinde yaptıklarını
gördüğümüz zaman, hepimiz bundan
büyük bir zevk duyarız. Askerlerin bu uyumlu
gösterileri, uzun süreli eğitimin bir sonucudur.
Bu tür eğitimlerin, Avrupa'da 1600 yılında
ilk kez yaptırıldığını, hatta bu konuda
bir de kitap bulunduğunu biliyoruz.
Prusya Kralı Büyük Frederick zamanında
(1740-1786), askeri eğitimlere yeni düzenlemeler
getirildi. Bu eğitim sonucu, ordu içinde disiplin
ve hareket yeteneği en üst noktaya çıktı
ve binlerce asker, aynı anda aynı şeyleri yapabilen
uyumlu bir savaş makinesi haline
geldi.
1850'li yıllarda, John Benjamin Dancer adlı
İngiliz, son derece küçük boyutlarda bir dizi
fotoğraf yapmayı başardı. Bunlardan birinde,
Kraliçe Viktorya'nın ailesi, bütün bireyleriyle
görülüyordu. Dancer, bu fotoğrafı bir yüzüğün
taşının altına yerleştirildi. Taş, büyüteç işlevi
görüyordu ve fotoğraf, çıplak gözle rahatlıkla
seçilebiliyordu.
1870'li yallarda Fransa-Prusya Savaşı sırasında
Paris kuşatıldığı zaman, posta güvercinlerinin
ayaklarına bağlanan mikrofilmlerle
yüz bini aşkın "mesaj", Paris dışına gönderildi.
1927 yılında, Amerika'da Kodak firması,
İLK MADEN SUYU
İlk yapay maden suyu, 1741 yılında William
Brownrigg adlı bir İngiliz doktor tarafından
elde edildi. Dr. Brownrigg, karbondioksit gazını,
bildiğimiz çeşme suyuyla karıştırıp şişeleyerek,
açılınca kabaran, madenimsi bir tat
veren yapay bir su elde etti.
1792 yılında, Jacob Schweppe adlı amatör
bir kimyacı, saf suyla karbondioksidi karıştırarak
Londra'da sodalı suyu elde etti. Alman
asıllı olan Schweppe, ayrıca sağlığa yararlı bir
su daha üretti ve buna Alsace'daki sağlık mer-
171
http://groups.google.com/group/merakediyorum
kezi Seltzer'in adını verdi. Schweppe tarafından
kurulan şirket (Schweppes), 1840 yılında
sodalı su, şeker ve kinini karıştırarak, tonik
elde etmeyi başardı. Bu yöntem, aslında Hindistan'da
sıtmanın tedavisi için kullanılıyordu.
İLK SERİ İLANLAR
Thomas Newcome'un, 19 Mayıs - 28 Eylül
1657 tarihleri arasında yayınlanan "Publick
Adviser" adlı gazetesinde ilk kez seri ilan çıktı.
İlanlar, gemicilik, satılık ve kiralık emlak,
doktorlar, kayıp, kiralık araba gibi başlıklar
altında belli bir düzen içinde sıralanıyordu.
Gazete, kentin çeşitli kesimlerinde sekiz ilan
toplama bürosu kurmuştu. İlan tarifesi ise,
her konu için değişiyordu.
Seri ilanlara uzunluklarına göre "para
alan" ilk gazete ise 28 Ocak 1707 Salı günü
yayınlanmaya başlayan "Generous
Advertiser" oldu. E.Everingham'm çıkardığı
bu gazete, Londra ve Westminster'de 4 bin
adet satıyordu.
İLK TİYATRO İLANI
4 Temmuz 1700 günü, "Flying Post" gazetesinde
yayınlandı. İlanda, Londra Yeni Tiyatro'da
oynanan "Don Kişot'un Komik
Öyküsü" adlı oyunun tanıtımı yapılıyordu.
18. yüzyıldan itibaren, tiyatro ilanları,
Londra'da yayınlanan gazetelerin en önemli
gelir kaynaklarından biri oldu.
İLK TAM SAYFA İLAN
"The Times" gazetesinde, 1 Ocak 1829 günü
yayınlandı. İlanda, Edmund Lodge'nin,
"Portraits and Memoirs of the most illustrious
Personages of British History" adlı kitabı
tanıtılıyordu.
Tam sayfa ilk resimli ilan ise, 10 Temmuz
1842 günü, İngiltere'de Courier ve West End
gazetelerinde çıktı. İlan, British Cornflour firmasının
ürettiği mısır unlarını tanıtıyordu.
GAZETEDE YAYINLANAN
İLK KARİKATÜR
1814 yılının ilk günlerinde, Washington'da yayınlanan
"Federal Republican" adlı gazetede
çıktı. Karikatürde, Başkan James Madison'un
politik kararlarından biri eleştiriliyordu.
Karikatürün çizeri John Wesley Jarvis, karikatüristten
çok bir portre ressamıydı. Kari-
172
katürde, sırtüstü yüzen bir deniz kaplumbağasının
kollan arasında başkanın vücudu görünüyordu.
Başkanın kestiği kaplumbağanın
kafası, James Madison'un kulağım ısırmış durumdaydı.
Bu karikatürden sonra gazetede
başka örnek görülmedi. Ancak 50 yıl sonra,
1870'lerde New York Evening Telegram ve
New York Daily Graphic gibi yayın organları
düzenli bir biçimde karikatür yayınlamaya
başladılar.
İLK RENKLİ İLAN
7 Ekim 1936 günü, "Gloskow Daily Record"
gazetesinde yayınlandı. "White Label" marka
viskinin tanıtımının yapıldığı ilanda, viski
şişesinin orijinal resmi "Dufaycolor" sistemiyle
basılmıştı.
İLK RENKLİ GAZETE İLAVESİ
Dört sayfa olarak 19 Kasım 1893 Pazar günü,
New York World ile birlikte verildi. İlavede,
beş renkli olarak yarım sayfa boyunca
basılmış iki çizgi-resim vardı. Bunlardan biri,
"Atlantik bahçelerinde bir cumartesi gecesi
manzarası", diğeri de "11 ayininde katedral"
başlığını taşıyordu.
Günümüzde okurların alıştığı biçimde magazin
yanı ağır basan pazar ilaveleri de bir
Amerikan buluşudur. Yedi gazetede birden 29
Mart 1914 günü, bu tür ilaveler verilmeye başlandı.
Bu gazeteler arasında New York Times
ve Philadelphia Public Ledger de vardı. Renkli
ilavelerde, bazı ünlü tabloların reprodüksiyonları
da yayınlanıyordu. Bunlardan bir kısmı,
New York'taki Metropolitan Sanat Müzesi'-
nde, Altman koleksiyonunda saklanmaktadır.
İngiltere'de ilk renkli ilave ise, Sunday Times
Renkli Eki adıyla (daha sonra Sunday Times
Magazine oldu), 4 Şubat 1962 günü yayınlandı.
İLK KÖŞE YAZARI
Dr. John Hill, 11 Mart 1751 tarihinden itibaren,
London Advertiser ve Literary Gazette'-
de, "Müfettiş" imzasıyla köşe yazıları yazmaya
başladı. Bu, ilk imzalı günlük köşe yazısıydı.
Hill, iki yıl boyunca yazılarını sürdürdü
ve her yıl için 1500 sterlin ücret aldı. Bu
da, o zamana göre, "hatırı sayılır" bir para
idi. Basın tarihinin bu ilk köşe yazarı, bugünkü
meslektaşlarının tersine ciddi konularla ilgilenmekten
hoşlanmıyor, tersine, dedikoduları
yansıtmaktan zevk alıyordu. Hatta bu
yüzden bir keresinde, herkesin için de bir İrlandalı
tarafından tartaklandı.
http://groups.google.com/group/merakediyorum
New York Daily Graphic, basın tarihinin fotoğraf yayınlayan
ilk gazetesi oldu. Gazetenin 2 Aralık 1873 günü basılan sayısında,
New York'taki "Steinway Hall" binasının bir fotoğrafı
vardı.
GAZETEDE İLK FOTOĞRAF
2 Aralık 1873 günü, New York Daily Graphic'te
yayınlandı. Bu, New York'taki Steinway
Hall binasının yarım tonlu siyah-beyaz
basılmış bir fotoğrafıydı. Aradan altı yıl geçtikten
sonra basında ikinci fotoğraf, Daily
Graphic'te çıktı (4 Mart 1880). İngiltere'de ise
okurlar bir gazetede ilk fotoğrafı 4 Kasım 1891
günü gördüler. Bu, Güney Molton seçimlerinin
liberal adayı George Lambert'in fotoğrafıydı.
Kendi fotoğraf servisini kuran ve kendi foto
muhabirlerini çalıştıran dünyanın ilk gazetesi
ise, Londra'da yayınlanan Daily Mustrated
Mirror'dur. Yayın hayatına, 1904 yılının
Şubat ayında başladı. Gazete ayrıca, dünyada
ilk kez, haber fotoğrafları veren ve yine ilk
kez birinci sayfasına fotoğraf basan yayın organı
olarak tarihe geçti.
İLK TAŞRA GAZETESİ
İngiltere'nin Norwich kentinde yayınlandı.
Adı, Norwich Post" olan gazete 1701 yılında
Francis Burgess tarafından çıkarıldı. İlk sayısının
hangi gün basıldığı kesin olarak bilinmemekle
birlikte, elimizde bulunan 287 sayılı
nüshasından, geriye doğru sayıldığında, 8 Kasım
1701 tarihinde yayın hayatına atıldığı anlaşılmaktadır.
Haftada bir kez çıkan bu ga-
:etenin tirajı 400-500 arasında idi. Halkın gazeteye
gösterdiği ilgi nedeniyle bir süre sonra,
aynı kentte "Nonvich Gazette" ve "Norwich
Post-Man" adlı iki gazete daha yayınlanmaya
başlandı ve böylece Nonwich, İngiltere'de
kent sakinlerinin okuyacakları gazete
için bir seçim yapabilecekleri ilk kent oldu. O
yıllarda Norwich, 30 bin kişilik nüfusuyla ülkenin
en kalabalık ikinci kenti durumundaydı.
18. yüzyılda, yerel gazeteler, bölge haberlerine
çok az yer veriyorlar, hatta çoğu zaman
hiç ilgilenmiyorlardı. İşin kolayına kaçarak
Londra gazetelerinden aldıkları haberleri, yeniden
basıyorlardı. Londra basınında ise, ağırlık,
askeri ve diplomatik açıdan dış politikadaydı.
Illustrated Landon News gazetesi, 1913 yılında, bir tam sayfasını,
gazetenin nasıl basıldığını gösteren bir fotoğrafa ayırmıştı.
Aynı fotoğrafı da basan makineden, saatte altı bin sayfa çıkıyordu.
173
http://groups.google.com/group/merakediyorum
İLK AKŞAM GAZETESİ
Londra'da Ichabod Dawks tarafından,
"Dawk's News-Letter" adıyla 23 Haziran
1696 günü yayınlandı. Gazetedeki yazılar, el
yazısını andıran italik bir hurufatla basıldı.
Her sütunun altında belirli bir boşluk bırakılmıştı.
Bundan amaç, abonelerin, gazeteyi okuduktan
sonra taşradaki yakınlarına göndermek
istediklerinde, kendilerinin de altına birkaç
satır yazabilmelerini sağlamaktı. Şalı, Perşembe
ve Cumartesi günleri öğleden sonra saat
4 ile 5 arasında basılan gazete, yalnızca abonelere
satılıyorduk Bilinen son sayıları 1716 yılında
basıldı.
İLK SAHRA GAZETESİ
General Scott'un hareket halindeki ordusunun
askerlerince okunmak üzere, "The American
Flag" adıyla, Meksika'nın Matamoros yöresinde
6 Haziran 1846 günü basıldı. 1846-1848
yılları arasında süren Amerika-Meksika savaşı
sırasında bu türden 20 civarında gazete yayınlandı.
Britanya İmparatorluğu'nun sahra gazetesi
ise 25 Aralık 1880-9 Nisan 1881 tarihleri
arasında haftada üç kez çıktı. Güney Afrika'daki
İngiliz askerlerine yönelik yayın yapan
"News of the Camp" adlı gazete, Charles
Du Val ve C.W.Deecker tarafından çıkarılıyordu.
Tirajı 500 civarındaydı.
İLK MANŞET
16 Temmuz 1890 günü, Londra'da "Star" gazetesinde
çıktı. "Profesör Stuart'ın Düğünü"
idi. 1894 yılına değin, bu tek örnekten başkasına
rastlanmadı. O yıl, Star ve Evening News
gazeteleri, birinci sayfalarında iki sütun üzerine
manşet atmaya başladılar. 9 Temmuz
1896'ya kadar manşetlerde önemi tartışılabilecek
haberler vardı. O gün Evening: News gazetesi,
"Rodezya'da işler düzeleceğine
kötüleşiyor" manşetini atarak, ilk ciddi konuyu
birinci sayfada, gerektiği önemle okurlarına
aktarmış oldu.
"KADIN KÖŞELİ" ÇIKAN
İLK GAZETE
Londra'da çıkan akşam gazetesi, "Star", 2
Ağustos 1890'dan itibaren "Kadınlar Neler
Yapıyor?" başlığı altında bir köşe yayınlamaya
başladı. Köşenin amacı, özellikle çalışan sınıfın
kadınlarına bazı pratik bilgiler aktar-
174
maktı. Bu ilk kadın köşesinde şu konulara yer
veriliyordu:
"iç dekorasyon zevki, hizmetçi kadınların
sorunları ve patronu tarafından saç fırçası ile
dövülen bir hizmetçinin başından geçenler, Islington
usulü giyim tarzı ile Newington usulü
giyim tarzının kıyaslanması ve kadına seslenen
basının gelişimi."
İLK ASKERİ BARAKA
Çizimi, Kanada doğumlu Yüzbaşı Peter Norman
Nissen tarafından yapıldı. İlk prototip
baraka, 1916 yılında, Fransa'da, Hesdin'de
kuruldu. Yay şeklindeki barakanın zemin yüzölçümü,
510 santime 450 santimdi. Üzeri saç
plakalarla kapatılmıştı. Barakanın bir ucundaki
kapının iki yanında birer pencere vardı.
Kapının tam karşısına gelen yerde de bir pencere
bulunuyordu ve tüm ışık gereksinimi bu
pencerelerden sağlanıyordu. Nissen'in bu buluşu,
o yıl İngiliz ordusunun geniş çaplı harekâtı
nedeniyle seferber edilen askerlerin yerleştirileceği
binaların sağlanması açısından,
çok acil bir ihtiyacı karşıladı.
Çok geçmeden, Nissen'in ardından başkaları
da değişik biçim ve türde barakalar geliştirdiler.
Ancak, bunların hiçbiri, Nissen'in barakaları
kadar kullanışlı değildi. Çünkü, bu
barakalar, savaşta ve barışta yapısında köklü
değişikliklere gidilmeden kullanılabiliyordu.
Bu yüzden uzun yıllar boyunca, en yaygın baraka
türü olarak dünyanın dört köşesinde tercih
edildi. Nissen barakalarından daha iyi ve
daha pratik bir baraka türünü de yine bir başka
Nissen, Norman Nissen'in torunu Richard
Nissen geliştirdi. Torun Nissen'in, henüz 22
yaşındayken 1971 yılında geliştirdiği yeni tür
baraka, dayanıklı mukavvadan yapılıyordu ve
özellikle afet bölgeleri için idealdi. 90 dakika
içinde kurulabilen bu tür bir baraka, bir yıl
süre ile kullanılıyordu.
İLK KAPI NUMARALARI
Binaların numaralandırılmaları ve bu numaraların,
binaların caddeye bakan yüzlerindeki
kapıların üzerine çakılması işlemi ilk kez
1463 yılında Paris'te Pont Notre-Dame'da
kullanıldı.
1708 yılında Londra'da yayınlanan "View
of London" gazetesi, Prescot Caddesi'nde
yaşayan bazı Avrupalı göçmenlerin oturdukları
evleri numaralandırdıklarını haber verdi.
1763 yılında, Londra'da bir düzine kadar
semtte evlerin kapıları numaralandırılmış durumdaydı.
İki yıl sonra Avam kamarası'nda
kabul edilerek yürürlüğe giren bir yasa ile,
http://groups.google.com/group/merakediyorum
kent sınırları içinde bulunup da, üzerinde kime
ait olduğunu belirtir bir levha bulunmayan
"her eve bir numara verilmesi" zorunlu
hale getirildi. Numaralandırmanın ilk etkisi,
tüccarların köşebaşlarına, dükkânlarının yerlerini
belirlemek için koydukları işaretlerin ortadan
kalkmasıyla görüldü.
İLK NAYLON
Amerikan kimya şirketi E.İ. du Pont de Neumors'da,
Dr. Wallace Carothers başkanlığında
bir araştırma ekibi tarafından üretildi ve
16 Şubat 1937'de patenti alındı. Ticari olarak
üretilen ilk naylon ürün ise."diş fırçası kılı"-
dır. Du Pont şirketinin New Jersey'deki Arlington
tesislerinde, 24 Şubat 1938 günü ilk
parti ürün alındı. "İlk naylon iplik" de, aynı
şirketin Seaford'daki fabrikasında, 15 Aralık
1939'da elde edildi ve çorap yapımında kullanıldı.
Üretilen tüm naylon çoraplar, ABD'-
li tüccarların kendi aralarında yaptıkları bir
anlaşma sonucu, 15 Mayıs 1940 gününe kadar
bekletildi ve o gün, ülkenin her tarafında,
aynı anda satışa çıkarıldı.
İLK DENİZ TURU
Dört aylık bir Akdeniz seyahatiydi. Peninsular
and Oriental Steam Navigation Co. adlı şirket
tarafından düzenlenen bu tur, 26 Temmuz
1844 günü, İngiltere'nin Southampton limanından
başladı. Geziye katılan turistler,
"Lady Mary Wood" adlı 533 tonluk gemi ile
Vigo, Lizbon ve Cadiz üzerinden, Cebelitarık'a
getirildiler. Burada, "Tagus" adlı 782
tonluk gemi yolcuları devralarak Atina üzerinden
İstanbul'a götürdü. Turistler, İstanbul'da
ikinci kez gemi değiştirdiler ve bu kez,
"Iberia" adlı 516 tonluk bir gemiyle Kudüs'e
ve oradan da gezinin son durağı olan Kahire'ye
gittiler. Dönüş yolculuğu da, aynı gemilerle
ve aynı rota üzerinden yapıldı. Şirket, dönemin
yazarlarından William Makepeace
Thackeray'ı geziye davet etti ve tüm masraflarının
karşılanacağını bildirdi. Thackeray'-
dan beklenen ise, günü gününe geziyi not etmek
ve böylece bu tür turların reklamını yapmaya
yarayacak malzeme biriktirmekti.
Thackeray, gezi ile ilgili anılarında, 1846 yılında,
Cornhill'den Kahire'ye, "Bir Geziden
Notlar" adlı bir kitapta yayınladı. Önsözünde,
uzun süre deniz tutmasından rahatsız olduğu
halde, gemiyle yapılan gezilerin doyumsuz
zevkini anlattı. Yıldızlarla dolu bir gecede,
geminin güvertesinde dalgaların şırıltısını
dinleyerek yolculuk etmenin verdiği hazzı tarif
ettiği bölümlerin dışında, ayrıca gemide çıkan
yemeklerden ve onların lezzetinden de söz
etti. Bu arada, "Lady Mary Wood" gemisinin
kollan dövmeli aşçıbaşının yemek pişirirken
çok aşırı terlemesinden ve zaman zaman
da, saçlarının bir bölümünü çorbaların içinde
yolculara göndermesinden yakındı. Ama,
Iberia'daki aşçının ustalığına ve yemeklerin
lezzetine diyecek yoktu doğrusu. Örneğin 12
Ekim günü İskenderiye'ye yaklaşırlarken,
Thackeray, önündeki yemek listesinde şunları
okuyordu: "Baharlı Hint çorbası, terbiyeli
tuzlu balık, koyun budu rostosu, soğan soslu
bonfile, haşlanmış dana eti, hindi rostosu,
Hint pilavı, kabak, Fransız fasulyesi, haşlanmış
patates, kızarmış patates, mürdüm erikli
pasta, çeşitli pudingler ve frenk üzümlü çörek."

1 yorum:

Ben Iowa City, ABD'de bulunan Iowa Lutheran Hastanesi'nden bir temsilciyim, hastanede yönetimin internette nasıl çalıştığını ve bu yıl insan organlarını alıp satması için tekrar başladığımızı ilan etme fırsatını verdim. Böbrek, Bu teklifle ilgileniyorsanız, lütfen aşağıdaki e-postadan bizimle iletişime geçmekten çekinmeyin: Bağışçılarımızı iyi bir miktarda parayla ödüllendiriyoruz ve Organlarda uzmanız Cerrahide ve donör olarak risk yok o.
Ve bu bizim e-postamız:
iowalutheranhospital@gmail.com
Ayrıca whatsapp +1 929 281 1248 numaralı telefondan bizi arayabilir veya bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Yorum Gönder